316
MART-NİSAN 2004
 
MİMARLIK'TAN

ODADAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

ETKİNLİK

  • aalto @ turkey
    Rabia Çiğdem Çavdar

    Mimar, Mimarlar Odası Ankara Şubesi

DOSYA: ÜÇ BÜYÜK KENTİN BAŞKALAŞIMI

BALKANLARDA MİMARLIK

YİTİRDİKLERİMİZ



KÜNYE
BELLEK

Güzel Sanatlar Akademisi’nden, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne

Nejat Ersin

Mimar

Osman Hamdi Bey tarafından 1881 yılında kurulan 'Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şâhâne' kurumunun adı bu yıl dördüncü defa değiştirilerek, 'Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi' oldu. 1929'dan 1982'ye kadar 'Devlet Güzel Sanatlar Akademisi' olarak tanıdığımız, ardından YÖK'ün kuruluşuyla ‘Mimar Sinan Üniversitesi'ne dönüştürülen okulun yeni adı, “güzel sanatlar” vurgusu taşıyor. Okulun “Akademi”den “Üniversite”ye dönüş hikayesini Nejat Ersin’in kaleminden aktarıyoruz.

MİMARLIK dergisinin 311. sayısında yayınlanan, 1981 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’nin başkanı olan değerli arkadaşım Orhan Şahinler’in “Nejat Ersin ve Bir Anı” başlıklı yazısı beni bu açıklamayı yapmaya zorladı.(1) Bu yazıyı adı geçen olay için yazmıyorum. Orhan Şahinler’in beni onurlandıran sözlerine teşekkür ederken, onlara muhatap olmanın gururunu yaşıyorum. Asıl amacım, Orhan Şahinler’in, Akademi’nin üniversite oluşunda gösterdiği unutulmaz çabalarını, takipçiliğini ve inanmışlığını ortaya koymaktır.

Mimar Sinan Üniversitesi ve Orhan Şahinler

Çok kimse Güzel Sanatlar Akademisi’ni, o zaman üniversite olan diğer kurumlar gibi rutin bir çalışmanın sonucu diye anlatmışlar, kabul etmişler ve üniversite olmasını olağan karşılamışlardır. Olay hiç de sanıldığı gibi değildir. Bu sonucun alınmasında Orhan Şahinler’in bitmez tükenmez takipçiliği ve ısrarı en büyük etkendir.

Olayı hatırlamaya çalışalım. 1981-82 yıllarında Türkiye’nin gündemine üniversiteleşme hareketi yerleşmiştir. Her yüksekokul, her ticaret akademisi tek başlarına müracaat ederek bu kervana katılmaya başlamışlardı. Tek başına üniversite olunamayacağı için yanlarına uydurma yüksek okullar ve hatta meslek liseleri alarak fakülte gibi göstermeye çalışmışlar, kendilerine yer edinmeye bakmışlardır. Çoğu da birkaç vilayeti içine alan kurumlarla üniversite kavramına yaklaşmışlardır.

Kuruluşu 1881 olan Güzel Sanatlar Akademisi’nin 100. yılında bile ülkemizde kendisini tanıtamadığı, ortaokuldan sonra gidilen bir yüksekokul olduğu ileri sürülmüştür. Yüksek Öğrenim Kurulu’nun, Güzel Sanatlar Akademisi’nin eğitim seviyesini bilmemesi utanılacak bir olay olarak ortaya çıkmıştır. Bu düşüncede olan kurulda bir direnme baş göstermiştir. Güzel Sanatlar Akademisi’nin 1981 yılında yayınladığı 100. yıl kitapları, dergileri ve bir sürü diğer yayınlar, Türkiye’nin yönetiminde rol oynayan her kuruluşa verilmiş ve Akademi’nin ne olduğu eğitim seviyesinin nerede bulunduğu anlatılmıştır. Bu uğraşların arkasında koşan kişi, Akademi adına, o zamanın başkanı olan Orhan Şahinler’den başkası değildi. Sık sık Ankara’ya gelir, her yere gider, herkesle görüşür, Akademi’yi tanıtmaya çalışırdı. Direnenler arasında (isim vermek istemiyorum) YÖK Başkanı ve Ege Üniversitesi Rektörü geliyordu. Özellikle Ege Üniversitesi’nde çok yeni kurulmuş bir güzel sanatlar bölümünü üniversite yapma isteği de, bir şantaj gibi ileri sürülüyordu. Bu direnmenin 100 yıllık bir kuruma karşı nasıl meydana geldiğini bu gün bile anlamış değilim. Sevgili Orhan Şahinler’in ağlamaklı olduğu halleri bugün bile hatırlıyorum.

Benim bu olayları bu kadar yakından bilmemin nedeni, o zaman Milli Güvenlik Konseyi üyesi olan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin’in ağabeyim olması idi. Ben Güzel Sanatlar Akademisi’nin Mimarlık Bölümü’ne başladığım zaman, ağabeyim de Harp Akademisi’nde okumakta idi. Geceleri beraber çalışırdık. Bütün arkadaşlarımı tanırdı. Bizimle mektep hatıralarını dinler, beraberce eğlenirdik. Bütün hocalarımızı isimleri ile bilir, Akademi’yi çok iyi tanırdı. Onun bu bilgisinin bize çok faydası oldu. Orhan Şahinler’e çok destek oldu; ilgili kişi ve kurumlarla temasını sağladı. Bazı temaslarda Orhan Şahinler, kendisine refakat etmemi istedi; bu bana büyük bir onur verdi. Böylece bazı olayları yakînen gördüm. Orhan Şahinler’in çabaları epeyce uzun sürdü. Her isteğe cevap verdi, her direnmeyi kırdı ve sonuca yaklaştı.

Hiç unutamadığım son kararın verileceği gündü: Büromda telefon çaldı, arayan ağabeyimdi: “Toplantıdayız. Hemen Orhan Bey’i ara. Akademi üniversite oluyor. Sadece ismi Güzel Sanatlar Üniversitesi olmayacak. Bazı talepleri durdurmak için böyle düşünüyoruz. Biz Mimar Sinan Üniversitesi adını uygun gördük. Bir itirazları var mı, bana kısa zamanda cevap ver” dedi. Hemen Akademi’yi aradım; başkan Orhan Şahinler’e bu haberi verdim. O da, “Şimdi toplantı yapıp seni ararız” dedi ve kapattı. Kısa bir müddet sonra ismin uygun olduğunu bildirdi. Ben de hemen gerekli yere bildirdim. Böylece Mimar Sinan Üniversitesi kuruldu.

Orhan Şahinler, “Büyük katkılar nedeni ile kurum Nejat Ersin’e minnettardır” diye yazısını bitiriyor. Bu onur hayatımca aldığım en büyük iltifattır; gurur duyuyorum. Fakat gerçek farklıdır. Bir karşılık olarak değil, asla böyle düşünülmesin; bu işin kahramanı her zaman eşsiz tevazu ve nezaketi ile bilinen zamanın Akademi Başkanı Orhan Şahinler’dir. Bu gerçeğin açığa çıkmasında yarar gördüğümü vurgulayarak Orhan’ın emeklerinin unutulmaması için bu açıklamayı yapmayı uygun gördüm. Tüm Akademililer Orhan’a minnettardır.(2)

Notlar:

1. Tanıdığım en nazik ve kadirşinas insanlardan biri olan Orhan Şahinler’in arkadaşı ve dostu olmak, o kişiye ayrı bir onur verir. Aktardığı anı nedeniyle bazı şeyler hafızamda kalmışsa da, aradan geçen 25 yıla yakın zaman içinde pek net değil. Her halde, o zamanlarda kendisinden duymuş olabilirim. Böyle olayların tekrarlandığı bir dönemde konumum dolayısıyla birçok olay bana intikal etmişti. Bu sevimsiz olay da onlardan biri. Bana gelen böyle bir olay için bazı girişimler yapmış olabilirim ama kesin olarak hatırlamıyorum.

2. Sevgili Orhan, Levent’te yaptığım bir binanın yıkıldığını yazıyorsun; ben de üzüldüm, alakana teşekkür ederim.

Orhan Şahinler’den “Akademi”nin “Üniversite”ye Dönüş Öyküsü...

“Kurum neden Akademi olarak kalamadı? Neden üniversiteye dönüşüm ısrarla istendi? Bu sorular her zaman gündemde gördüğüm kadarıyla. Yönetime geldiğim 1978 yılında Türkiye’de farklı bir tablo vardı. Yüksek okuldan, İktisadi Ticari İlimler Akademisi, Mühendislik Mimarlık Akademisi’ne dönüştürülmüş, sayısız ‘akademi’ olarak anılan kurum vardı. Halbuki daha önceleri, sadece, Harp Akademileri ve Tarihi Güzel Sanatlar Akademisi ile sınırlıydı. Zamanla gelişen büyük kent ‘akademi’leri, statülerini kurumsal hiyerarşi bakımından haksız konumda bulmaya başlamışlardı. [...] Akademi tam özerk ve bağımsız olmalıydı. Bu ise, Anayasa’ya göre üniversite statüsüne dönüşümle olasıydı. Klasik üniversite değil, ‘Güzel Sanatlar Üniversitesi’ olmak isteniyordu.

“12 Eylül değişimiyle iktidara gelen askeri yönetimde Türkiye’nin kaderi, beş generalin elindeydi. Beş generalden biri, Sayın Nurettin Ersin, arkadaşım mimar Nejat Ersin’in ağabeyi idi. Akademi’yi yakından tanıyordu. [...] Nurettin Paşa’yı Kara Kuvvetleri Komutanlık Odası’nda ilk kez ziyaret ettim. İlk konuşmamızda: ‘ Akademi’yi iyi tanıyorum, biliyorum ve beğeniyorum. Akademi’nin herşeye layık olduğunu düşünüyorum. Biz bu işi yaparız.’ dedi.

“Askeri üst yönetimin sorumlu kıldığı Milli Eğitim Bakanı Hasan Paşa’yı, gelişmeleri anlatmak için Bakanlıklar’da bir otelde, otelden ayrılmaksızın 36 saat bekledim. Nejat Ersin arkadaşımın katılmasıyla durum Milli Eğitim Bakanlığı’nda analiz edildi. Akademi’nin bağımsızlığını yitireceği bütün çözümlerin kabul edilemez olduğunu kararlı, katı, ısrarlı yineledim. Hasan Sağlam Paşa sorumluydu, sorunun çözümünü üstlendi. Gerçek iktidar onlardı. Doğramacı’nın direnci, karar toplantısında, Güzel Sanatlar Üniversitesi yerine klasik üniversite şemasına uygun karar alınarak rahatlıkla aşıldı. ‘Mimar Sinan Üniversitesi’ adı benimsendi. ”

Bu bölüm, Ahmet Öner Gezgin’in editörlüğünde hazırlanan Akademi’ye Tanıklık 2: Güzel Sanatlar Akademisi’ne Bakışlar: MİMARLIK (Ocak 2003, Bağlam Yayıncılık, İstanbul) kitabından alıntılanmıştır.

Bu icerik 4771 defa görüntülenmiştir.