338
KASIM-ARALIK 2007
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

ETKİNLİKLER

DOSYA: Koruma Alanına Yeniden Bakış

İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY
TÜRKÇE ÖZET
YAYINLAR



KÜNYE
MİMARLIK VE ELEŞTİRİ

Eleştirinin Üslubu Üzerine

Bülend Tuna

Mimarlar Odası Genel Başkanı

Eleştiri siyasetten sanata, bilimden edebiyata birçok alanda olduğu gibi, mimarlıkta da yaratıcı, dönüştürücü potansiyeli olan değerli bir iletişim aracı. Dilimizde kullanıldığı biçimiyle, olumsuzlukları dile getirmekten öte, farklı bakışların, düşüncelerin katkısına olanak sağlamayı, çok yönlü değerlendirmeyi de amaçlar. Kendi alanıyla sınırlı kalmayan içeriğiyle kuşkusuz, farklı alanlar için bir kaynak, örnek oluşturur. Eleştiri, bilgi birikiminin paylaşılmasıdır, yaygınlaştırılması çabasıdır, bu yönüyle de çok değerli ve yaratıcıdır. Yapıcı, üretici eleştiriler; sadece yöneltilene değil, izleyenine de farklı bakış açıları kazandırır, bu nitelikleriyle bilim ve sanat dünyasının olmazsa olmazıdır, dinamik bir kaynaktır.

 

Yapıcı olmak yerine yıkıcı olmayı seçen bir üslup ise, öncelikle eleştirinin özüne ters düşer. Bu tür bir eleştirinin en önemli sakıncası, amacının saptırılmış olmasıdır. Okuyucu / izleyici için artık aslolan, tartışma konusunun özü değildir, düşüncenin içeriği yerini üslubun niteliğine bırakır. Kaçınılmaz olarak eleştiriyi okuyan ya da izleyen kişi, kendisini içeriğin düşünsel derinliğinden yalıtılmış ve üslubun etkisine kaptırmış bulur. Hatta giderek objektif düşünme ve değerlendirme yeteneğini kaybederek verimsiz bir polemiğin içine de düşebilir.

Demokrasi kavramının sıkça tartışıldığı günümüzün toplumunda, eleştiri kültürünü desteklemek, hatta yeniden üretebilmek entelektüel bir sorumluluk olarak görülebilir. Özellikle bilim insanlarının bu bağlamda eleştirel içeriği, çalışmaları ve çabalarıyla zenginleştirirken, biçemini de aynı anlayışla zenginleştirmeleri, geliştirmeleri adeta toplumsal bir sorumluluğa dönüşmektedir.

 

Bu açıklamanın nedeni, son dönemde önemli mesleki bir konunun tartışılmasında, içeriğin önüne geçen üslup sorunu olmuştur. Çok uzun tartışmalara kaynak olabilecek Mimar Sinan araştırmalarının, yorumlarının farklı bakış açılarıyla irdelenmesi fırsatı, yerini değerli hocamız Prof. Doğan Kuban’a yapılan amacından sapmış ve hak etmediği üslubun eleştirisine bırakmış durumda. Mimarlık tarihi ve araştırmaları konusunda 24 adet kitabını ve yüzlerce makalesini sayabildiğimiz, kaynak olarak sürekli kullandığımız, 2005 Dünya Mimarlık Kongremizin Bilim Kurulu Başkanı, birçok ulusal ve uluslararası platformlarda ülkemizi başarıyla temsil eden, yıllarını çağdaş bilimsel gelişmeyi desteklemeye adamış Doğan Hoca’yı savunmak için sanırım bu satırlar yeterli değil. Ancak burada şu belirtilebilir ki; ülkemizde çokseslilik, diyalog ve hoşgörü yaklaşımına ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde, Doğan Kuban gibi değerli bilim insanına karşı getirilen eleştiri dilinin doğru olmadığını düşünüyor ve bu üsluba tepki duyuyoruz.

 

Ülkemizin, kentimizin ve insanımızın değerlerine, uzun meslek yaşamı boyunca sahip çıkmış bir bilim insanıyla ilgili eleştiri yaparken, polemiğin ön plana çıkartılarak rahatsız edici bir saldırı üslubuyla yansıtılmasını yadırgadığımızı söylemeliyiz. Kullanılan yöntem, bilim insanlarının, salt bilgi birikimleriyle değil, kişiliklerinde olgunlaştırdıkları üslup ile de örnek oluşturdukları gerçeğini bir kez daha anımsatıyor. Ayrıca, ne tür bir gerekçeyle olursa olsun, değerli bir birikime, bilgi kaynağına karşı sübjektif bir bakışla getirilen yargı, meslek çevresinde olumsuz izler ve önyargılar bırakacaktır. Eleştiri, hepimizin yaşamı boyunca deneyimleriyle yeniden ve yeniden öğrenmeye çalıştığı bir sanat, bir beceri olmalı. Tekrarlamaya gerek yok, sadece içeriğiyle değil, üslubuyla da.

 

 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
İki Sinan
Gürhan Tümer
Prof. Dr., DEÜ Mimarlık Bölümü
 
Ünlü İngiliz tarihçi Arnold Toynbee, Roma İmparatorluğu’nun, İngiliz İmparatorluğu’nun yanısıra, Osmanlı İmparatorluğu’nun da, gelmiş geçmiş en önemli imparatorluklardan biri olduğunu söyler.
 
Osmanlı kültürü bu imparatorluğun var olduğu ve üç kıtaya yayıldığı yaklaşık 600 yıl süresince oluşmuş bir kültürdür.
 
Bu kültür, zengin bir kültürdür. Bu kültürün içinde divan şiiri de vardır, minyatür sanatı da; devşirme uygulaması da vardır, saray protokolü de; Fatih Nizamnamesi de vardır, Tanzimat Fermanı da; İstanbul’un fethi de vardır, Sevr’ in imzalanması da.
 
Mimarlık söz konusu olduğunda ise, Osmanlı’nın ağırlığı çok daha fazladır. Osmanlı mimarisi dünya mimarlık tarihi içinde tartışma götürmez bir öneme sahiptir. En ünlü divan şairlerinin gazelleri, kasideleri bile evrensel düzeyde kabul görmeyebilir; ama Süleymaniye’yi, Selimiye’yi, aklı başında hiç kimse, elinin tersiyle kenara itemez. Doğan Kuban’ın dediği gibi “Osmanlı kültürünün en büyük ürünü mimaridir ve bu sanatın en çok bilinen ve belgelenmiş ustası da Sinan’dır”. Aklı başında hiç kimse, az önce adlarını andığım anıt-camilerin mimarı olan Sinan’ı da hiçe sayamaz.
 
O, birinci Sinan’dır; o, Osmanlı İmparatorluğu’nun en güçlü olduğu XVI. yüzyılda yaşamış, uzun yıllar mimarbaşı olarak görev yapmış; nice görkemli yapıyı tasarlamış, inşa etmiş olan Mimar Koca Sinan’dır.
 
Bütün bunları öğrenmek, daha iyi öğrenmek için kitaplar okuyoruz. Doğan Kuban’ın yazdığı Osmanlı Mimarisi bu kitaplardan biri. Onu okudum, ondan çok yararlandım.
 
Bu, madalyonun bir yüzüdür.
 
Madalyonun öteki yüzünde ise Uğur Tanyeli’nin gündeme getirip vurguladığı üzere, bir mitos haline getirilmiş olan Sinan vardır. Bu da ikinci Sinan’dır.
 
İnsanoğlu yüzyıllardır, binyıllardır, mitlerle iç içe yaşamıştır; varolan bir şeyleri mitleştirmiş ya da yeni mitler üretmiştir. O mitlerin kahramanları olağanüstü özelliklere sahiptirler. Örneğin, Yunan mitolojisine göre Herkül kendisine verilen bütün zor işleri başarıyla sonuçlandırır; Oğuz Kaan Destanı’na göre ise, Ay Hatun’un oğlu Oğuz yalnız bir kez süt emer, sonra hemen konuşur ve kırk günlükken ormanda oynamaya başlar ve orada yaşayan vahşi bir gergedanı öldürür.
 
Mitleştirme olayı mimarlık alanında da söz konusudur şu ya da bu oranda mitleştirilmiş binalar ve mimarlar vardır. Örneğin, Ayasofya, Villa Savoye bu tür yapılardandır.
 
Sinan da birçokları tarafından, mitolojik bir kahraman olarak görülen; Selimiye’nin akustiğini denemek için camide nargile fokurdattığı söylenen; Edirnekapı’da yaptığı Mihrimah Sultan ve Eminönü’nde yaptığı Rüstem Paşa Camileri’nin kubbelerinin, minarelerinin birçok depremde birçok kez yıkılmasına karşın, bu gerçeği bilmeyenlerin ya da görmezlikten gelenlerin, “Sinan’ın yapıları sağlamdır” diyerekten düşlerinde yarattıkları ve yaşattıkları, gerçek olmayan öykülerle donattıkları bir mimardır.
 
Düşsel olanın gerçek olarak algılanmasında birtakım sakıncalar söz konusu olabilir; ama buradan yola çıkarak, mitleri büsbütün boşlamanın da anlamı yoktur; çünkü onlar, ilgili oldukları mimari yapıta yeni anlamlar katabilirler, yeni boyutlar kazandırabilirler.
 
Bir de şöyle düşünmek var: “Bir Sinan vardır Sinan’dan içeri”. Bu iki Sinan hiç değilse kimi zaman birbirlerini bütünüyle dışlamazlar. Gerçek Sinan’ın içinde mitolojik bir Sinan, mitolojik Sinan’ın içinde de gerçek bir Sinan olabilir.
 

Bu icerik 5264 defa görüntülenmiştir.