322
MART-NİSAN 2005
 
MİMARLIK'tan

UIA 2005 İSTANBUL’A DOĞRU

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA

  • SANATHAYAT
    Ali Artun

    İletişim Yayınları SANATHAYAT Dizisi Editörü

YAYINLAR

  • Yazılı Camiler
    Gürhan Tümer

    Prof.Dr., DEÜ Mimarlık Bölümü, Yayın Komitesi Üyesi



KÜNYE
DOSYA

PLANLAMADA BİR ARAÇ: Kentsel Dönüşüm

Zekai Görgülü

Prof.Dr., Yıldız Teknik Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Yılda ortalama %2’yi geçen nüfus artışı, onun değişen yapısı ile bileşenleri, kentlere olan göç, günümüzde kentlerde yaşayan nüfusun %70’lere ulaşmış olması ve son on yıla kadar ekonomik büyümenin beklenen hızın üstünde gerçekleşmesi gibi öncelikli göstergeler, Türkiye’deki toplumsal ve ekonomik dönüşümün altını ağırlıkla son elli yıl adına kalınca çizmektedir. Bu süreç, özellikle büyük kentlerimizin farklı yerleşme dokuları ile farklı işlev alanlarına ve de kentsel makroformda oldukça çeşitlenen mekânsal dönüşümleri ortaya koyarken, yanısıra insan/mekân birlikteliğine dayalı yeni bir yapılanmayı da betimler olmuştur. Giderek 70’lerin ortalarından itibaren dünyada küreselleşmeye bağlı olarak yaşanan ekonomik, sosyal, siyasal ve mekânsal dönüşüm süreçleri kentleri bir yandan ekonominin merkezine taşırken, bağlamında bilginin, teknolojinin üretildiği, ulaşım ağları ve karşılıklı ilişkilerin kurulduğu, etkileşimin yaratıldığı yeni rolleri de kentler üstlenir olmaya başlamıştır. Bu yeni yapılanma kentlerdeki değişim ile dönüşümü sürekli ve hızlı kılmaya başlarken, koşutunda kentin bir dönüşüm mekânı olduğu kabulü ve bundan ne anlamak gerektiği tartışmaları yoğunlaşmıştır. Türkiye ise, gerek küresel düzleme eklemlenme girişimlerini, gerekse bu yeni yapılanma bağlamında karşı karşıya olduğu her türlü mekândaki dönüşüm süreçlerini ülkesi, kenti ve insanı adına akıl ve bilimi bütünüyle egemen kılan bir biçimde yönlendirip kurgulayamamıştır.

Özellikle son yirmi beş yıl içinde kent ve kentleşme süreçlerindeki dönüşümlere insan odaklı bakamayışı, bunun sosyal refah devleti anlayışından uzaklaşılmasının bir ürünü olması, küreselleşmenin de bu uzaklaşma ile eş anlamlı tutulur biçimde hayata aktarılması, bizim yaşadığımız kentsel dönüşümü insanın, toplumun dışında tutan, yalnızca yapı stoğunu artırıp, kentsel rantı ve toprağı paylaştıran bir araca dönüştürmeye başlamıştır. Yeni yapılanmanın gereği olan yeni uluslararası ilişkiler ve düzenlemelere imza atmanın getirdiği baskının yanısıra, planlamadan alt yapıya, kent yönetiminden örgütlenmeye olan yetersizlikler, yanlı politikalar, fizik mekândaki olumsuzlukların artık kentler adına tehdit unsuru haline geldiği izlendikçe, yaşandıkça ve ardından duyarlı kesimlerin, kurumların, kişilerin buna olan tepkileri, tavırları arttıkça “kentsel dönüşüm kavramı” son yıllarda gündeme daha fazla taşınır olmaya başlamıştır. Bir diğer deyişle, artık başta İstanbul olmak üzere birçok kentini, değerleri ve kimlikleri ile yitirme tehlikesi içinde olan Türkiye, günümüzde bir yandan etkin bir kent yönetimi ve yeni planlama yöntemlerini tartışırken, planlamanın önemli bir aracı olan kentsel dönüşümü de kavramdan pratiğe dek yorumlamak, kendi adına netleştirmek durumundadır. Çünkü biz, değindiğim gibi plansızlığın egemen olduğu kentleşme sürecinde dolayısıyla kentlerin varoşlarında, eski/yeni merkezlerinde, tarihî dokularında bilimsel ve yasal tabanı olmayan bir kentsel dönüşümü sanki kendiliğinden yaşar haldeyiz.

Sınırlı olan örneklerde izlendiği, ve özellikle belediye yetkililerinin söylemlerinde somutlaştırdığı gibi “dönüşüm” yalnızca “kent yenileme” ile açıklanmamalı ya da onunla özdeş kılınmamalıdır. Gelecekte bu kavrama temellenecek bir kentsel dönüşüm mevzuatının kentler adına sergileyeceği tehlikeyi şimdiden belirtmek gerekir. Bir diğer ifade ile, günümüzdeki algılanış biçimi kentsel dönüşümü “yap-sat”ın “yık-yap” ağırlıklı olan başka bir modeline taşımak üzeredir. Bu ise, bir yandan kentsel yerleşik alanlarda imar haklarının arttırılması için yeni baskıları yaratıp, bağlamında yine plansızlığı anlatırken, bir yandan da “dönüşüm” kavramının hızla içini boşaltıp, hızla onu tüketme ile eş anlamlı olacaktır. Oysa, yenileme ile birlikte koruma, sağlıklaştırma, yeniden canlandırma, soylulaştırma, yaşam kalitesini yükseltme gibi birçok kavramı kapsayan kentsel dönüşümü bu derinliği ve zenginliği ile değerlendirip uygulama alanları yaratmaya belki de en çok bizim kentlerimiz gereksinme duymaktadır. Bağlamında fizik mekân ile birlikte ekonomik, toplumsal, kültürel ve sosyal mekânı da çözümleyen, yani “insan odaklı” olan bir kentsel dönüşüm kavramını tartışıp, sürdürülebilirlik ilkesi içinde kendimize özgü yöntem ve modelleri geliştirme zorunluluğumuz vardır. Açıktır ki, çok aktörlü yapıdan beslenen, kullanıcıyı merkeze alan, planlamanın bir aracı olduğu kabulü ile müzakere ortamları yaratan, burada mülkiyetten, parasal kaynaklara oradan yetkiye, yasal sınırlara kadar olan sorunları ve potansiyelleri tartışan modeller başarılı olabilecektir. Özetle, aynı ülkenin farklı kentlerinde dahi benzer yöntem ve modellerle çözümlenemeyecek kadar çok değişkenli olan kentsel dönüşüm konusunu her ülke, kendi yerel, ekonomik, politik, sosyal programları çerçevesinde deneyimler kazanarak, sabırla, özenle sürdürmek durumundadır. Dolayısıyla, uluslararası örneklerden, birikimlerden yararlanan, yeni eğilimler ile iç/dış dinamiklerin etkilerini değerlendiren, kendimize özgü sorunları gözeten ve sorularını bu içerikte yanıtlamaya çalışan bir “anlayış/yaklaşım” kavramdan pratiğe kentsel dönüşümün içini doldurabilecektir.

Buradan hareketle ve de konuya ulusal/uluslararası boyutta kazandırdığı derinlik ile önemli bir birikim sağlamış olan ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile Küçükçekmece Belediyesi tarafından düzenlenen “Uluslararası Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Sempozyumu – İstanbul 2004”den de esinlenerek kentsel dönüşümde öne çıkan bazı önemli konular şöyle özetlenebilir:

• Planlaması henüz “imarcılık” anlayışından kurtarılamamış, ama özellikle büyük kentleri küresel-bölgesel-yerel yeni yapılanmalara (iç içeliklere) doğru hızla adım atan ve ekonomik, politik, sosyal, mekânsal dönüşümlerin odağı olmaya başlayan bizim gibi ülkelerde yeni planlama yaklaşımlarına şiddetle gereksinme vardır. Kentsel dönüşüm ise, bu yeni planlama sürecinin en önemli araçlarından biri olmalıdır.

• Sürekli vurguladığım gibi kentsel dönüşüm, yalnızca fizik mekânı dönüştürmeyi amaçlayan bir düşünceye temellenmemelidir. Dönüşümün yapılacağı alanda sosyal/kültürel/ekonomik mekânın gözardı edilmesi, planlama ya da tasarım ne kadar başarılı olursa olsun başarısızlık ile eş anlamlıdır. Çünkü sorunlar yine devam edecektir.

• Konunun bu yönü “yerel”i, “yerel halkı” ve giderek ortaklıkları, katılımı anlatır. Ortak amaçlar için uzlaşma, barışçı ortamların kurulması, yanısıra güven ortamının yaratılması, yerel halkın öğrenme kapasitesinin artırılması, bilgilendirilmesi, aktif roller verilmesi, farklı insiyatiflerin koordine edilmesi ve bu anlamdaki yerel-kamu-özel-sivil birlikteliklerinin yapılanmasında “ölçek” ile “büyüklük”lerin önemli girdiler olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

• İlk deneyimler “az ortaklı” ve “küçük ölçekli” projeler ile kazanılmalıdır. Ortaklar mümkünse tüzel bir kişiliğe sahip olmalı ve karşılıklı haklar olabildiğince korunmalıdır.

• Çalışma süreci ve proje, uygulanabilirliğinin yanısıra tutarlılığı ve esnekliği anlatmalıdır. Zaman, fayda/maliyet adına önemli olurken, acele etmeksizin kısa-orta- uzun erimler için hedefler koymak ve etaplamalar yapmak koşulları daha iyi değerlendirmeyi getirmektedir.

• Çözüm için ortaya konan modeller çalışma alanı ve projeye özgü olup, başka alan veya bölgeler için uygulanma/uyarlanma zorluğu vardır. Dolayısıyla her model kendi dinamiklerine ve kendi koşullarına bağlı olarak belirlenmelidir.

• Kentsel dönüşüm çalışmalarında temel konularından biri “finans” ve “fon”dur. Projeye tüm ortakların finans olarak katılımları sağlanmalı ve beklentileri net olarak anlaşıldıktan sonra açıkça ortaya konmalıdır. Özellikle özel sektör açısından teşvikler önceden programlanmalı, burada ortaya çıkacak yetersizlikler projedeki olası değişiklikleri esnekliğin ötesine taşımamalıdır.

• Kamu ve özel sektör birlikteliği “riski azaltma”ya yönelirken, yatırımın büyüklüğü diğer ortakların beklentileri ve katılımları (finans güçleri) doğrultusunda kararlaştırılmalıdır.

• Çalışma sürecinin ve projenin önderi kamu/yerel adına belediye olmalı ve alt yapıyı hazırlayarak ortaklığı başlatmalıdır ki, bu iyi bir eşgüdüm ve organizasyonu ifade edecektir.

Bu konuları artırmam ve ayrıntılandırmam tabii ki olanaklı. Ancak temel sorunumuzun planlamaya ve dönüşüme yıllardır hep “gayrimenkul” odaklı bakmamız olduğunu da biliyoruz. Artık insanı önemseyip, sosyal ve toplumsal kaygıları bireysel ekonomik kaygıların (çıkarların) önüne geçirmeliyiz. Planlamayı, kent planlamayı ve kentsel dönüşümü bu doğrultuda yenilikçi anlayışlarla, bilimi, aklı reddetmeden yeniden işlevlendirmemiz gerekiyor.

Sonuçta, yitirmemeye çalıştığımız umudumuzu, yönetimlerin böylesi kabuller yaparak somut, uygulanabilir çalışmaları ve sonuçlarını hayata taşımaları beklentisi içinde yinelemek, tazelemek gerekiyor.

Bu icerik 2326 defa görüntülenmiştir.
Uluslararası Kentsel Dönüşüm Septozyum nda Türkçe / İngilizce çift dilli olarak hazırlanan zepozyum bültenleri - İstanbul, 27 - 30 2004