343
EYLÜL-EKİM 2008
 
MİMARLIK’tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA: UIA 2008 TORİNO: Mimarlığı Aktarmanın Yolları Üretilebildi mi?

KONGRE OTURUMLARINDAN

  • Küreselleşme
    Gaetan Siew
    UIA Eski Başkanı

    İngilizceden çeviren: Aydan Erim

MİMARLIK MÜZESİNE DOĞRU
İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY
TÜRKÇE ÖZET
YAYINLAR



KÜNYE
ULUSAL MİMARLIK SERGİSİ: Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri: Neyi Tartışıyoruz?

Ulusal Mimarlık Ödülleri, Mesleki Denetim, Meslek Düzeni

Boygar Özlen

Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri'nin 2006/X. ve 2008/XI. dönemlerinde katılım koşulu olan, sergiye katılacak eserlerin Mimarlar Odası denetiminden geçmiş olması önkoşulu farklı tartışmalara neden oluyor. Boygar Özlen, tartışmanın "denetimin olması-olmaması" tartışması olamayacağını, ancak denetimin "şekli" üzerine olabileceğini gerekçeleriyle aktarıyor. Aydan Balamir ise, Sergi ve Ödül Programı'nda Düzenleme Komitesi ve Seçici Kurul işleyişini, Oda Merkez Yönetim Kurulları'nın başlıca üç yönetim dönemindeki anlayışları paralelinde değerlendiriyor.  

Meslek ödüllerinin niteliği, mimarlığı diğer mesleklerden ayıran özelliklerinden. Kişiye unvan veren, yüksek öğrenimle elde edilen mesleklerin çoğunda "meslek ödülü" kavramı yok. Olanlarda ise ödüller genellikle "başarı" veya "takdir" ödülü şeklinde. Mimarlık gibi "meslek ürünü"ne de ödül verebilen meslek düzenleri yakın zamana kadar hiç yoktu. Şimdi şimdi elektronik mühendisleri, makine mühendisleri, yazılımcılar ürünlerin karşılaştırılması -hatta yarıştırılması- ile ödül organizasyonları yapabiliyorlar. Oysa mimarlığın tasarıma ve yapıya (mimarlık ürününe) ödül vermesi -modern anlamda ele alınsa bile- iki yüzyıla dayanır.

 

Mimarlık ödüllerinin bir kısmının mimarlık ürünlerinin değerlendirilerek belirlenmesi, mesleki rekabeti, hatta kıskançlığı kamçılayarak ürün niteliğini yükseltmektedir. Mimarlık, insan hayatını doğrudan etkileyen beş meslekten birisi olduğuna göre (eğitim, tıp, yardımcı tıp, hukuk ile birlikte), bu nitelik artışı kamu yararınadır.

 

Mesleki ürünlerin niteliğini geliştirmek, dolayısıyla mesleği geliştirmek meslek mensubunun ayrı ayrı sorumluluğudur. Meslek mensuplarının bu sorumluluklarını taşıyabilmek adına oluşturdukları birliktelikler ile, ortak çıkarlarını meslek dışı etkiler karşısında ve kamuya karşı korumak için oluşturdukları "dernek"ler arasındaki farkı, yasa koyucu belirlemek zorunda hissetmiştir: "Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve üst kuruluşları, belli bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadı ile kanunla kurulan ve [...] kamu tüzel kişilikleridir." (1) Dolayısıyla, bir çıkar birlikteliği olan derneklerin yöneticileri üyelerine karşı sorumlu iken, kamu tüzel kişiliği olan "meslek odası" yöneticisi "kamu"ya karşı sorumludur.

 

Mimarlar Odası'nın eylem alanı mimarlık, kent ölçeğinden basit obje tasarımına geniş bir genliğe sahiptir. Bu genlik ise, sosyal ve ekonomik hayatta neden-sonuç ilişkisi içerisinde çok sayıda faktörü etkileyen bir eylem alanıdır. Mimarlar Odası "mesleğin genel menfaatlere -yani kamu yararına- gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halkı ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere" eylem yaparken, kentin doğurduğu ekonomik ve siyasi rant kaynaklı, meslek doğrularına aykırı ve kamu zararına baskılarla karşılaşır. "Kentleşme" ve "rant" mimarlığın kendisinin de varlık dayanaklarındandır. Bu nedenle, kamu zararına baskı unsurlarının bir yerinde "mimar" da vardır. Ancak mimarlık, "sürdürülebilir" olmak için (ya da varolmak için) ana ödevlerine bağlı kalmak zorundadır. Bu eylemlerinde Mimarlar Odası'nın sorumlu olduğu kitle "mimarlar" değil, "kamu"dur.

 

Anayasa ve yasa ile aldığı, kamuya karşı sorumlu olduğu ödevini yerine getirmek için, meslek odasının en güçlü araçlarındandır meslek ödülleri. Bu yeter gerekçeyle Mimarlar Odası, Ulusal Mimarlık Ödülleri'ni vermektedir.

 

*

 

Bu noktaya kadar okuduğunuz -yeni bir bilgi de içermeyen- "bilgi notu" şeklindeki girizgah, "meslek düzeni - mesleki denetim - mimarlık ödülleri" ilişkisi üzerinde düşünmesi umulan okura bir "altlık" sunmak amacıyla yazıldı. Çünkü yazar, özellikle 41. Genel Kurul sonrası "sözlü" ve "e-platformlarda yapılan tartışmalarda bu "üçleme" ilişkinin gözardı edildiğini düşünüyor.
 
*
 
Yazarın, verilmesinin neredeyse Odanın asli ödevi olduğunu düşündüğü Ulusal Mimarlık Ödülleri'nin kısa olan tarihine gözattığımızda, hayata geçmesi için yoğun ön çabanın Oda yöneticileri ve çalışanlarından çok, serbest çalışan meslektaşlarımızdan geldiğini öğreniyoruz. Bu çaba, mesleğin gelişimi için meslektaşın taşıdığı sorumluluğa mükemmel bir örnek; bu çalışmanın hayata geçmesi ise, bir meslek örgütünde bulunabilecek katılımcı yönetime... (Bir esnaf odasında ödül yönetmeliğini sade üyelerin yazdığını kurgulayabiliyor musunuz? Bunu yapmak için mimar olmak gerek.)
 
*
 
Bu kısa "meslek şovenizmi"nden sonra konunun özündeki "çatışma"yı saptayalım: Mimarlar Odası'nın temel ödevlerini yerine getirmek için yaptığı eylemler ve kullandığı araçlar, ana ödevlerin esasına aykırı olamaz! Hatta, Mimarlar Odası'nın şartname, yönetmelik ve tüzüklerinde, Anayasa'nın 135. maddesine, TMMOB Kanunu'nun 2/b maddesindeki esaslara aykırı hükümler bulunması hukuksuzluktur. İşte bu noktada Ulusal Mimarlık Ödülleri Yönetmeliği'nin 6.8. maddesinde odaklaşan "çatışma" ortaya çıkmaktadır: "6.8. Ülkemizde ruhsat ve mesleki denetim uygulaması başladıktan sonra üretilen; ruhsatsız, Mimarlar Odası'nın mesleki denetim işleminden geçirilmeyen ve hakkında ÇED çekince raporu düzenlenen eserler Yapı Dalı'nda sergiye katılamazlar."
 
*
 
Çatışma taraflarından birisinin tezi şöyle özetlenebilir: "Mimarlık mesleği özgürce uygulanmalıdır. Bu uygulama sonucu oluşan mimarlık ürünü değerlendirilirken eleyici kısıtlar konulmamalıdır." Bu teze hiçbir tasarımcı, hiçbir mimar karşı olamaz. Yazarın görüşü de, özellikle ödül değerlendirmelerinin evrensel mimarlık değerleri ile yapılmasından yanadır.
 
Tez sahiplerinin bir kısmı, tezlerin yönetmelik maddelerinde somutlaşacağı platform olan Genel Kurul'da, yönetmeliğin aktarılan 6.8. maddesindeki "ruhsat zorunluluğu" kısıtının kaldırılmasını talep etmişlerdir. Bu istek, hukuksuz ve/veya haksız rekabetle üretilmiş yapıların kamuoyunda "övülmesi" sonucunu doğurabilir. İşte yazar, bu sonucu doğurabilecek isteğin, yandaşı olduğu "eleyici kısıt olmaması" ilkesi kapsamında savunulmasından rahatsızlık duymaktadır. Neden-sonuç ilişkili iki karşı tezi vardır: 1. Doğabilecek sonuç, Mimarlar Odası'nın kuruluş ve varoluş amaçları ile "çatışır" -ki bu yeter karşıtezdir. 2. Ruhsatsız (kaçak) yapıların övülmesi ile etkilenecek kamuoyu, bu yapıların mimari niteliğini aldırmayarak örnek alacaktır. Bu hareketi desteklemek, gelecekte yüzlerce meslektaşımızın iş kaybına, en azından nitelikli mimarlık yapma imkânlarının ellerinden alınmasına neden olur. Bu, mimarlığın "sürdürülebilirliği"ni engeller -ki bu gerek karşıtezdir.
 
Mimarlar Odası'nın Anayasa ile yükümlendiği ödevlerden birisi de "meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak"tır. Mimarlar Odası'nın Yapı Dalı Ödülü ile övdüğü yapı hakkında, resmî kurumlar kaçak yapı takibi yaparlarsa -hatta yıkım kararı verirlerse-, kamuoyunun meslek çevresine güveni nasıl "hakim" kılınır. (Yazık ki örnek kurgu değildir!)
 
*
 
Genel Kurul'da yönetmeliğin 6.8.maddesinden kaldırılması istenilen bir diğer kısıt "Mimarlar Odası'nın mesleki denetim işleminden geçirilmeyen" ifadesi idi. Esasen bu tartışma Genel Kurul'un çok öncesinden gelişmişti. İstek sahiplerinin tezi, "tasarım özgürlüğü" kavramında yoğunlaşmaktadır. Mesleki denetimin Ulusal Mimarlık Ödülleri'nde nasıl Yapı Dalı kısıtı olabileceğini anlayabilmek için bu kavramı biraz açmak gerekir. (Aslında bu başlıbaşına makale konusudur.)
 
Mesleki denetim, Anayasa ve yasadan alınan temel ödevleri yerine getirmek için araç eylemlerden birisidir. Mimarlar Odası bu eylemi, bağlayıcı mevzuat olan "Serbest Mimarlık Hizmetlerini Uygulama, Tescil ve Mesleki Denetim Yönetmeliği"ne dayanarak yapar. (2) "Mesleki denetim" kavramı üzerinde tartışma, "olması-olmaması" tartışması olamaz; tartışma, denetimin "şekli" üzerine olabilir. Mimarlar Odası geçmişin olanakları ve siyasi ortamında (Evet siyasi!), denetim mekanizmasını proje denetimi ve proje gelirleri üzerinden mali denetim üzerine kurabilmiştir. Her ne kadar denetlenen proje, mimari nitelikler ve tasarım ölçütleri ile incelenmez, çizim standartları ve imar mevzuatı ölçütleri üzerinden değerlendirilirse de, bu denetimin gelişkin bir mimarlık ortamına yakıştığını söyleyemeyiz.
 
Projelerin varlığından haberdar olunması, Mimarlar Odası'nın kamuoyu yararını korumak adına yükümlülüğü olan kentsel incelemelerini yapabilmek için vazgeçilmezdir. (ÇED uygulamaları) Ancak bunun için başka bir mekanizma kurulabilir. Olması gereken denetim şekli, projelerin teknik standartlarını denetlemek değil, projeleri yapanların "mesleki yeterlilikleri"ni sürdürülebilir şekilde güvenceye almak olmalıdır. Mevcut yöntem, zamanla "check-list"lerin katılığında -olasılıkla- "memurlaşan" denetmenlerin -olası- zorlamalarıyla yaratıcılığı kısıtlayan bir mekanizma haline gelebilir. Oysa sürekli gelişen mesleki yeterlilikler, niteliği bu gelişim doğrultusunda iyileşen, yaratıcı bir meslek ortamına katkı verecektir.
 
Mimarlar Odası günümüzde "mesleki yeterlilik"leri oluşturma çabası içindedir. Gerek yüksek öğretim sistemindeki "akreditasyon" mekanizmasına verdiği destek, gerekse Sürekli Mesleki Gelişim Merkezi eylemleri bu çabanın en önemli araçlarıdır. Bu araçlarla mesleki yeterliliklerin sürdürülebilir hale getirilmesi durumunda, projelerin teknik standartlar üzerinden denetlenmesi son bulacaktır. (Ya da yazara göre son bulmalıdır.)
 
*
 
Ulusal Mimarlık Ödülleri'ne dönersek, mesleki denetim kısıtı "mesleki denetim-proje denetimi" dar görüşlülüğü içinde çok yanlış açıdan tartışılmıştır. Genel Kurul'da yönetmeliğin 6.8. maddesinden bu kısıtın kaldırılmasını isteyen taraf "gelişkin ülkelerde, örneğin Almanya'da, mesleki denetim olmadığı" veya "mimar olmayan tasarımcılara bile yapı ödülü verilebildiği" gibi gerçek olmayan tezler ileri sürmüştür. Gelişkin ülkelerde olmayan, proje denetimidir. Calatrava statik tasarım konusunda veya Gehry mekân standartları konusunda mesleki yeterliliklerini sürdürdüklerini, kendi ülkelerindeki meslek örgütlerinin denetim mekanizmaları ile belirlemedikleri sürece mesleki ürün veremezler. (Bu mekanizmalar genellikle sadece "eğitim" şeklinde olmayıp, "iş bitirme" ve "işte süreklilik" ölçütleri ile işlemektedir.)
 
Akademik eğitimlerinin eksikliği ve/veya olmaması gibi nedenlerle mimar mesleki erkini kullanamayan mimarlar, meslek hayatlarını "uygulama projesi yürütücülüğü" ve "mesleki yapım sorumluluğu" yeterliliği bulunan mimarlar ile kurdukları birlikteliklerle yürütmektedirler. Çoğu ülkede ruhsatlar "uygulama projesi" ile değil "mimari kesin proje" ile alındığından, bu durum bir müelliflik sorunu çıkarmamaktadır. (Bu da ayrı bir makale konusudur.) Hatta en çarpıcı örnek Almanya'nın Bavyera Eyaleti ve İsveç'tir. Buralarda mimarlık yasal korumaya sahip değildir; ancak "mesleki yeterlilik" kavramı yine de vardır. Yani bir bakkal "yeterlilik" sağlayabilirse, yapı ruhsatı alabilir.
 
*
 
Görüldüğü gibi mimarlık yararına olan, Ulusal Mimarlık Ödülleri Yönetmeliği'nin 6.8. maddesinden "mesleki denetim işleminden geçirilmeyen" ifadesinin çıkarılması değil; bu ifadenin örneğin "mesleki denetim sistemi dışında üretilmiş" gibi bir ifade ile düzeltilmesidir. Ancak Genel Kurul'daki tartışmanın altlık bilgiden yoksun ve sağduyudan uzak niteliği, bu satırların yazarını da mevcut taslaktaki ifadeyi savunmak durumunda bırakmıştır. (Yazar olası bir geri gidişe karşı "gardını almak" zorunda kalmıştır.)
 
Bu noktada Genel Kurul'da sarfedilmiş ve tutanaklara geçmiş bir ifadeyi aktarmak, tartışmanın durumunun okurca anlaşılmasına yardımcı olur: "Vergi dairesi gibi bir şey mi olacağız? Kararı bu noktada vermek gerekiyor. Oda'dan vize geçecek, bilmem ne olacak, [...] birtakım bürokratik kurallar getirilebilir ama bunun sonucunda olacak şudur: Ulusal Mimarlık sergisi dibe vuracaktır! [...] Bunlar Mimarlar Odası'nı bir yere götürmeyecektir. Sonuçta, Ulusal Mimarlık Sergisi birkaç dönem sonra gözden düşmüş, Eurovizyon Yarışması gibi bir noktaya gelir." Bu ifadeler, projelerini mesleki denetim işleminden geçirerek, eşit rekabet ortamında meslek kurallarına uygun davranmaya özen gösteren mimarların hiçbir tanesinin sergilenmeye değer nitelikte proje yapamayacağını, hatta nitelik skalasının "dip"ten yukarı kalkamayacak ucubeler ürettiklerini söylüyor! (İma etmiyor, düşündürtmüyor, açıkça söylüyor!) Ayrıca satır aralarında "sergilenmeye değer projeler üreten mimarlar, mesleki denetime gereksinimleri olmadığı için projelerini Oda'ya getirmezler; Oda'ya proje sunan mimarlar zaten niteliği düşük mimarlardır." şeklindeki "seçkinci" yargı da hissediliyor. (3)
 
*
 
Aslında bazı meslektaşlarımızın mesleki denetim kısıtına bu derece tepki duymalarının nedeni, açıklanmamış olmasına karşın, yazarın ve okurun tahmin edebileceği bazı yapıların, Yapı Dalı'ndan men edilmesidir. Kamu projesi olan bu yapıları, ya kamu idaresi ruhsat düzenlemeyi ihmal edip kaçak yapmıştır (!?), ya da ruhsat eki olan "proje müellifi sicil durum belgesi"ni istememe usulsüzlüğünü göstermiştir. Her iki durumda da mimarları, mesleki denetime projelerini sunma "mesleki yükümlülükleri"ni ihmal etmişlerdir. (Bu ihmallerinde "seçkinci" düşünce rol oynamış olabilir mi?) Oysa mesleki denetim işleminin (proje denetiminin), bu yapıların özgürce tasarlanmalarını veya varolmalarını engeller bir yanı yoktu. Burada tek kusurlu -eğer kusurlu ise- Ulusal Mimarlık Ödülleri Yönetmeliği, madde 6.8. midir?
 
*
 
Yönetmeliğin 6.8. maddesindeki bir tartışma konusu da, Mimari Çevre Etki Değerlendirme Yönetmeliği (M/ÇED) kapsamında "hakkında ÇED çekince raporu düzenlenen eserler" kısıtıdır. Bu tartışmanın uzamasındaki temel neden ÇED uygulamasının mimarlarca yeterince bilinmemesi, hatta "ÇED yemek" veya "ÇED'lenmek" gibi ifadelerle uygulamanın "suçlu kovuşturması" niteliğine büründürülmesidir. Oysa ÇED uygulamaları büyük çoğunlukla mimarın projesi ve yapısına karşı değil, o projenin yer aldığı olumsuz ve/veya hukuksuz imar koşullarına karşı yapılır. ÇED raporları "çekince" raporudur. Mimarlar Odası'nın bir imar planı, uygulaması veya bir proje üzerindeki çekincelerini muhatabına anlatmak üzere yazılır. Ancak plan üzerindeki çekincelere rağmen bir mimari proje, plandan kaynaklı olumsuzlukları giderici nitelikte olabilir. (Yazarın iki projesi farklı iki birimde ÇED uygulaması görmüştür. Yerel yönetimlerden birisi, bu ÇED raporu ile kendilerinin bir usulsüzlüğünü düzeltme şansı verdiği için Mimarlar Odası'na teşekkür yazısı yazmıştır. Yazar, "ÇED yemiş" olmaktan gocunma duymamaktadır.) Mimarlar Odası olumsuz gördüğü (kamu zararına) imar planı hakkında yargı yoluna gitmiş olsa bile, yönetmeliğin 6.7. maddesindeki "yargı nesnesi" yapı veya projesi değil imar planı olduğundan; yönetmeliğin 6.8. maddesindeki ÇED uygulamalarının muhatabı yapı değil imar planı olması durumunda, sergiye katılım ve ödül konusunda bir kısıtı yoktur. Bu senaryo, Mimarlar Odası'nın ÇED uygulamalarının ezici çoğunluğunu oluşturur. Bu senaryoda "olumsuzlukları giderici proje niteliği" elbette seçici kurulun subjektif değerlendirmesidir; böyle olması da doğal değil midir?
 
*
 
Yönetmeliğin 6.8. maddesine karşı ortaya konan bir diğer tez de, "mimari eserlerin imar mevzuatı çerçevesinde ortaya çıkamayacağı" tezidir. (Nevzat Sayın'ın veciz sözünü hatırlayınız (1995): "Mimarlık tarihi, imar yönetmeliklerine uygun yapılardan sözetmiyor.") Bu tez sahipleri standart ve kodlar -ki teknik bürokrasi erkiyle oluşturulur-, yönetmelik ve tüzükler -ki idari bürokrasi erkiyle oluşturulur- ile "yasal hüküm" ayırdını yapamıyorlar. Mimarlık tarihine geçmiş Frank Lloyd Wright, Mies van der Rohe gibi mimarların gelişen tasarı yeteneği ve teknolojik bilgi ile özellikle standart ve kodları nasıl zorladıkları bilinir. (Bu iki örnek, mühendislik kodlarına karşı gelmek için 1/1 yapı örneği yapıp, sonra da yıkarak teknik kodları yerle bir etmişlerdir.) Ama mimarlık tarihinde -Mısır Piramitleri veya Sidney Opera Binası dahil- kendi tabi olduğu imar koşullarına aykırı yapılmış bir eser var mıdır? Wright'ın 1930'larda Şelale Evi, şelalenin hemen yanında ve dönemin betonarme bilgisini aşan konsolları ile yapabilmesine, buna kısıt getirmeyen imar koşulları olanak tanımıştır. Ama Wright veya başka bir mimar, o evin içinde bulunduğu beş dönüm kadar araziye başka bir bina yapamayacaktır. Çünkü, Şelale Evi'nin bağlı olduğu imar koşulları bunu yasaklar... 2008 yılı Pritzker Mimarlık Ödülü'nü alan Nouvel, Ahbar Kulesi projesinin "Eliptik kesitli dış cidarının merkezinin yerden yukarda olmasını arzuladığı"nı, ancak bu tasarımın merkeze yakın katlarda cidarı dışa doğru genişleteceği ve kat alanını artıracağından, "daha fazla inşaat hacmi hakkımız olmadığı için" yapamadığını söylüyor. Bu binanın mimarlık tarihindeki yerini sağlamlaştırmak için, Nouvel'e imar koşulları içinde tasarım yapmak yerine binayı kaçak inşa etmelerini mi tavsiye etmeliyiz? Okurların çoğu televizyonda sık tekrarlanan Frank Gehry hakkındaki belgesel programı izlemişlerdir. Bu programdaki söyleşideki sözlerini Gehry'nin ağzından aktaralım: "Bazen karşısına geçip ‘Böyle bir şey yapmalı mıyım?' diye kendime soruyorum. Ama eğer çok kötü bir şey olsa, birileri, bir kural beni engeller." Bu cümlelerde, mimarın "birilerini" ve "bir kuralı" tasarım özgürlüğünün düşmanı olarak değil, bir "kontrol mekanizması" olarak gördüğü belli... Norman Foster'ın Reichstag Parlamento Binasının kubbe yüksekliği ve çapı imar koşulu olarak belli idi diye, bu binayı mimarlık tarihinden silecek miyiz?
 
Mimarlık gelişen tasarım yetisi ve teknik bilgisi ile standart ve kodları sonuna kadar zorlamalı, değişmeye mecbur kılmalıdır. Ancak, kendisinin ve insanlığın sürdürülebilirliğinin de koşullarından olan "sürdürülebilir kent ve çevre" koşullarına, bu koşulların hukukuna saygı duymak zorundadır. (Ama Mimarlar Odası'na da düşen bir görev vardır: Yönetmelik ve şartnameler ile, standartlardaki mantıksız tasarım kısıtlarını giderici, ayrıca bunların hatalı yorumlanmasını engelleyici çalışmaları yoğun olarak yapmalıdır.)
 
*
 
Görülüyor ki, yönetmeliğin 6.8.maddesindeki kısıtlar, -yazar ifade değiştirme, iyileştirme isteğini saklı tutmakla beraber- kabul edilebilir kısıtlardır. Peki, bu kısıtlarca engellenmesine karşın, ruhsatsızlığında ve/veya mesleki denetim yapılmamış olmasında "kendi dahli" olmayan yapılar olamaz mı? Genel Kurul'da böyle olabileceği iddia edilen örnekler sunulmuştur. Gerçi örneklerin çoğu sergiye katılabilecek şartları sağlamakta olduklarından teze örnek oluşturmadılar ama, böyle bir kaygı oluştu. Bu kaygıyı giderecek öneri de Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Emre Madran Hocamızdan geldi: "6.13. Süreç içinde ortaya çıkan ve bu maddede yeterli ayrıntıda tanımlanmayan konular, maddenin esasına aykırı olmamak koşulu ile Merkez Yönetim Kurulu tarafından karara bağlanır." Yönetmeliğe 6.13. maddesi olarak eklenen bu ifade kalıbı, aslında yönetmeliklerin "yürürlülük" maddesine yardımcı olmak üzere kurgulanmış, bilinen bir kalıptır. Daha önce var olsa idi, -belki de- bu seneki katılımcıların bir veya ikisinin geri çevrilmesine engel olabilirdi. Ancak, yazarın bu maddenin sağladığı erki Merkez Yönetim Kurulu'nun kullanmasına itirazı vardır: Yönetmelik, seçkin bir "seçici kurul" oluşturmuş iken, sergiye ve adaylığa kabul konusunda projeye özel ayırımlar yapabilme erki niçin bu kurula verilmesin?
 
*
 
Son bir tespit daha yapmalıyız: Genel Kurul'a getirilen taslak üzerinde bugünden daha çok kişiyi memnun edebilecek gelişim sağlanabilecek iken, taslağın mevcut durumu üzerinde Odanın temel tartışma konularından birisinin "cephe savunma"sı yapılmıştır. Genel Kurul'daki ilgili komisyonun, 6.8. maddesi konusunda aynı yönlü görüşe sahip sadece üç kişiden oluşması, bu durumu kaçınılmaz yapmaktadır. Zira, karşı görüş olduğu açık iken, bu görüş sahipleri ile komisyonda ayrıntılı tartışma yapılmadan, tek yönlü raporla Genel Kurul'a gitmek, bu tartışmayı ayrıntılı yapılamayacak ortama "atmak" olur. Temsili demokrasinin yazılı olmayan kuralları, bu tip komisyon raporlarının reddedilmeye mahkum olduğunu gösterir. Oysa üyelerinin aynı görüşte olduğunu bilen komisyon, bu durumun rahatlığına sığınıp kısa bir oturum ve raporla Genel Kurul'a gideceğine, karşı tezlerin bilinen isimlerini de çalışmasına davet etse idi; Genel Kurul'daki çalışma bu kadar "memnuniyetsizlik" doğurmayacaktı. Elbette komisyon oluşturulurken katılmayan tez sahiplerinin de -ki yazar da bunlardan birisidir- sorumluluğu, komisyon üyelerinden az değildir.
 
*
 
Ulusal Mimarlık Ödülleri Yönetmeliği ile ilgili bir kez daha çalışma yapıp, Danışma Kurulları'nda tartışmaya açmak, yeniden Genel Kurul'a getirmek için bir engel yoktur. Ancak, Mimarlar Odası'nın Genel Kurulları'nın zamanı, bir kez daha bu süreçten geçirilmeyip, olgunlaştırılmamış konularla harcanmamalıdır.
 
 
 
 
 
 
 
NOTLAR
1. Anayasa, 135. Madde.
2. Resmî Gazete, 02.06.2005 tarih ve 25933 sayılı.
3. Bu sözleri sarfeden meslektaşımız, Genel Kurul'daki tartışmanın heyecanı ile amacını aştı herhalde, yoksa Ulusal Mimarlık Ödülleri'ne en fazla emeği vermiş mimarlardan birisi olarak, ödüllerin ve serginin saygınlığını bu derece zedeleyecek ifadeleri kullanmayacaktır. Genel Kurul'dan tartışma bitmeden ayrıldığı için özür dileme şansı bulamadı; ama yazar, bu meslektaşımızın yazılı platformlarda bu sözleri için diğer tüm mimarlardan özür dileyeceğinden emin olacak kadar kendisini tanımakta ve saygı duymaktadır.
 
AYRICA BAKINIZ
v       2003, Avrupa'da Mimarlık Uygulamaları, ACE Başkanı Katarina Nilsson'un konferans notu, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Yayını, İstanbul, ss.17-22.
v       2005, "Mimarlık Eğitim Şartı, UIA metni", Uluslararası Belgeler Föyü, Sayı: 07/2005, Mimarlar Odası Yayını, Ankara, s.5.
v       2008, Mimarlar Odası 41. Dönem Olağan Genel Kurulu Tutanakları, Mimarlar Odası Yayınları, Ankara.
v       Balamir, Aydan, derl. 2005, Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri, Türkiye 1988-2004, Mimarlar Odası Yayınları, Ankara.
v       Frank Gehry Belgeseli için: www.ntvmsnbc.com/news/MIMARLIK_front.asp (Temmuz 2008)
v       Jean Nouvel'in Agbar Kulesi için: www.domotica.net/index.php?action=mostrar_articulo_old&id= Arquitectura_Bioclim %e1tica (Temmuz 2008)
v       Mesleki Denetimde Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği, www.mimarlarodasi.org.tr
v       Mimarlar Odası Ana Yönetmeliği, Resmî Gazete, 18.12.2004 tarih ve 25674 sayılı. (Bkz: www.mimarlarodasi.org.tr)
v       Mimarlar Odası Serbest Mimarlık Hizmetlerini Uygulama, Tescil ve Mesleki Denetim Yönetmeliği, Resmî Gazete, 02.06.2005 tarih ve 25933 sayılı, (Bkz: www.mimarlarodasi.org.tr)
v       Özbay, Aslı, derl. 1996, "Ulusal Sergi'de ‘Ayrıcalıklı Mimarlık' Tartışması", Mimarlık, Sayı: 268, ss.49-52.
v       Sürekli Mesleki Gelişim Merkezi Yönetmeliği, 16.04.2004, www.mimarlarodasi.org.tr
v       TC Anayasası, Madde 135, 1982
v       TMMOB Kanunu, Kanun No: 6235, Resmî Gazete, 04.02.1954 tarihli ve 8625 sayılı. (Bkz: www.mimarlarodasi.org.tr)
v       Ulusal Mimarlık Ödülleri Yönetmeliği, 18.04.2008 tarihli, www.mimarlarodasi.org.tr/ulusalsergi
 
 
 
 

Bu icerik 3902 defa görüntülenmiştir.