323
MAYIS-HAZİRAN 2005
 
MİMARLIK'TAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA

  • Zavallı Bir Binaya
    Gürhan Tümer

    Prof.Dr., DEÜ Mimarlık Bölümü; MO Yayın Komitesi Üyesi



KÜNYE
DOSYA

Tarihsel Süreç İçinde Mimarlar Odası’nın “Gecekondu” Sorununa İlişkin Yaklaşımları: MİMARLIK DERGİSİ’NDEN OKUMALAR

Nuray Bayraktar

Yrd.Doç.Dr., GÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

1954 yılında 6235 Sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Yasası uyarınca kurulan Mimarlar Odası bir meslek örgütü olarak salt mesleki sorunlarla değil, toplumsal sorunlar ile de yakından ilgilidir. Bu nedenle, Mimarlar Odası tarafından, kurulduğu günden başlayarak gecekondu sorunu bütüncül bir çerçevede ve toplumsal boyutlarıyla değerlendirilerek ele alınmıştır. Mimarlar Odası’nın soruna yönelik çözüm önerileri uzun vadelidir ve Oda’da kısa vadeli ‘af’ söylemleri her dönem eleştirilmiştir. Mimarlar Odası’nın bu eğilimi iktidarlar karşısında sürekli “muhalif” bir tavır içinde olmasına yol açmıştır.

Mimarlar Odası’nın gecekondu sorununa yönelik yaklaşımlarını saptamaya yönelik bu çalışmada, Mimarlık Dergisi okumaları esas alınmıştır. Mimarlık Dergisi’nin yayın politikasının zaman zaman farklı olsa da çoğunlukla Mimarlar Odası’nın politikaları ile çakıştığı kabulü bu okumalardan çıkarılan sonuçları geçerli kılmaktadır.Bu nedenle dergide yer alan yazıların içeriği, Oda Genel Kurul Bildirgeleri, Oda açıklamaları Mimarlar Odası’nın genel duruşuna açıklık getirecek veriler olarak değerlendirilmiştir. Bu veriler Oda’nın gecekondu sorununu ele alışına paralel biçimde kentleşme ve konut sorunlarını da kapsamaktadır. Dergide yer alan yazılar aynı zamanda dönemlere ilişkin tartışma ortamlarını aktarmaları açısından da önemli bir belge niteliğindedir.

1950-1953 yılları arasında yayınlanan Mimarlık Dergisi, Türk Yüksek Mimarlar Birliği’nin yayın organıdır. Ancak bir genelleme yapılarak bu dönem de çalışmaya dahil edilmiştir. Mimarlık Dergisi 1953-1963 yılları arasında kesintiye uğramıştır. Dolayısı ile yapılan okumadan elde edilen veriler 1963 sonrası Mimarlar Odası’nın tavrına ilişkindir. Çalışma bu tarihten başlayarak toplumsal kırılma noktaları esas alınarak 10 yıllık periyodlar biçiminde kurgulanmıştır.

TÜRK YÜKSEK MİMARLAR BİRLİĞİ

1950-1953 Dönemi

1950’li yıllar Türkiye’de kentleşme pratiği açısından önemli yıllardır. Bu yıllarda gecekondu "çözülebilir" bir sorun olarak değerlendirilmekte ve kentlerin güzelliğini bozduğu ifade edilen gecekondu yerleşimlerine yönelik farklı çözümlemeler yapılmaktadır. Türk Yüksek Mimarlar Birliği tarafından yapılan çözümlemeler çoğunlukla hükümet tarafından alınacak önlemleri kapsamaktadır.

Dönemde hükümete yapılan işbirliği çağrısının da özü budur. Ucuz konut ve nitelikli malzeme konularında gündeme getirilen işbirliği çağrısı ortaya çıkan sorunların çözümü için "yapı zabıtası" kurulması önerisi ile somutlaşmaktadır. Öneri ile birlikte Türkiye’de gecekondu kasaba ve şehirlerinin doğmak üzere olduğu endişesi dile getirilmiştir. Ucuz, sağlam ve güzel ev inşa edebilmek için yürürlükteki mevzuatın iyileştirilmesi ve yeni bir “Belediye İmar Kanunu” ve “Bina Yapımı Teşvik Kanunu” çıkarılması istenmiştir. Dergide yayınlanan bir yazıda, ileride belediyelerin büyük paralar harcamalarına ve geniş çapta kamulaştırma yapmalarına yol açacağı gerekçesiyle, gecekondu sorununu çözmek üzere küçük parseller üzerinde işçi, amele, esnaf ve fakir halkın gereksinimini karşılayacak “ucuz” ve “küçük evler” yapılmasına çalışılması gereği belirtilmiştir.

MİMARLAR ODASI

1963-1971 Dönemi

1960’lı yılların başında kabul edilen yeni Anayasa uyarınca sosyal devlet ilkesi dönemin en belirleyici olgusudur. Planlı kalkınma anlayışının benimsendiği bu dönemde konut sorununa yönelik eşitlikçi tedbirler üzerinde durulmuştur. Dönemde, bu eğilimlere uygun olarak Mimarlar Odası tarafından gecekondu sorunu dar gelirlilerin konut sorunu bağlamında ele alınmıştır. Sorun yerleşim yeri düzeyinde değerlendirilmekte, gecekondu yerleşimlerindeki düzensizlik, bu yerleşimlerde yaşayan insanların sosyal yapıları ve bu yerleşimlere altyapı götürülmesinin kentlerde belediye hizmetlerini aksattığı gibi konular Oda’da yoğun biçimde tartışılmaktadır. Sorunun kaynağına yönelik çözümler üretilmesi ve genel yerleşme politikaları içinde değerlendirilmesi gereğini vurgulayan yazıların dergide daha sık yer aldıkları görülmektedir. Verilen istatistiki bilgiler ışığında, kentlerde yaşanan konut sorunu ‘nitelik’ ve ‘nicelik’ boyutları ile tartışılmakta, konut politikasının dar gelirli vatandaşlara mülk ve kiralık konut sağlanmasına yönelik olması için bir ‘Mesken Kanunu’ hazırlanması istemi dile getirilmektedir.

Hızlı nüfus artışı ve köylerden kentlere hızlı göç olgusu gecekondu sorununun başlıca nedenleri olarak değerlendirilmektedir. "Köyden kente göçün önlenememesi durumunda, bu sorunu en azından kentte yaşayanları asgari yaşam standartlarına ulaştırmak biçiminde çözmek gerekir" yaklaşımı, Mimarlar Odası'nın soruna ilişkin çok boyutlu çözümlemelere yönelmesini zorunlu kılmıştır.

Bu çözümlemeler, gecekonduların dar gelirli vatandaşların salt barınma sorunlarını çözdüğüne, bu vatandaşların gün geçtikçe toplumsal duygulardan arınacaklarına ve gecekondu yerleşimlerinde giderek şüpheli vatandaşların yaşayacaklarına ilişkindir. Bu yerleşimlerdeki konutların sağlıksızlığı, nüfusun yoğunluğu, bu yerleşimlerin kentleri boğduğu, bu yerleşimlerde yapılan konutların ucuz ve dayanıksız malzeme ile inşa edilmeleri sonucu kolayca harap oldukları önemle vurgulanan konulardır.

Dönem başlarında gecekondu sorununun ancak kalkınma planları ve saptanacak sosyal konut standartları uyarınca kredi verecek kurumların desteklenmesi ile gerçekleşecek bir sosyal konut seferberliği ile merkezî hükümetlerce çözüleceğine inanılmaktadır. Ancak bu inanç dönem ortalarında değişmiştir. Oda yönetimince, 1965 yılında milletvekillerine gönderilen bir bildiride genel yerleşme sorunlarına dikkat çekilmiş; konut açığının fazlalığı ve her 20 kişiden birinin gecekonduda yaşadığı vurgulanmıştır. Yine aynı yıl yayınlanan "Anayasa, Planlı Kalkınma ve Gecekondu" isimli bildiride gecekondu sorununun, devletin hiçbir tedbir almadığı "kentleşme" olayının bir sonucu olduğu, ülke çapında önlemler alınacak yerde, günlük tedbirler ve politik yatırımlarla kentleşen nüfusun kaderi ile baş başa bırakıldığı ifade edilmiştir. Aynı bildiride bu nüfusun kanunları çiğnemek üzere adeta teşvik edildiği ve sorunun ileride çözülemeyecek boyutlara ulaşacağı endişesi belirtilmiştir.

Bu değerlendirme ile Mimarlar Odası soruna bütüncül ve kökten çözümlerle yaklaşılması ve sorunun genel yerleşme politikaları içinde ele alınması gereğine dikkat çekmektedir. Bu nedenle kısa vadeli yaklaşımların politik bir taviz olduğu ifade edilerek Gecekondu Yasası'na karşı çıkılmıştır. Sosyal konutların bir çözüm olduğu, ancak Gecekondu Yasası ile bu konutların yapılacakları alanlar olarak gecekondu alanlarının seçiminin bu yerleşimleri kalıcılaştırılacağına dikkat çekilmekte ve bunun gecekonduları yasallaştırmaktan öte bir anlamının olmadığı vurgulanmaktadır. Gecekondu Yasası'nın kent arazisinde yeni parçalanmalar yaratacağı, böylesi bir parsel düzeninin sakıncaları, büyük tesislerin yapımı için arsa teminindeki güçlükler belirtilerek, gecekonduları ve gecekondu yerleşimlerini yasallaştıran bu yaklaşımlar yerine “kentsel arazide reform” istemi dile getirilmektedir. Sorunun ancak yeterli yatırımlar yapılarak çözülebileceği; oysa gecekondunun seçimlerde istismar konusu edildiği ve bu durumdan parlamentonun ve hükümetin sorumlu olduğu ifade edilmektedir.

Mimarlar Odası Gecekondu Yasası’nın veto edilmesi için Cumhurbaşkanlığı nezdinde de girişimlerde bulunmuş; "[...] yürütme organları, kalkınmamızın temellerini tesis edememek, yoksul ve dar gelirli vatandaşların sağlık koşullarına uygun konut ihtiyaçlarını karşılayamamak suretiyle Anayasa dışı bir tutumu yürütmekten sorumlu olacaklardır" değerlendirmesiyle iktidara karşı tavrını iyice netleştirmiştir. Bu tavır, imar afları ve bu kapsamda gecekonduların yasallaştırılmalarına ilişkin tüm süreçlerde devam edecek Oda yaklaşımlarının bir göstergesidir.

Dönemde kentlerde arsa spekülasyonunun o günkü hızla sürmesi durumunda kentlere göç eden insanların yerleşecekleri alanlarda 20 yılda 400 milyarlık yeni bir yağma olacağı endişesi belirtilerek sorunun bir başka yanına dikkat çekilmekte, gecekondu sorununun ancak "kent topraklarını kamulaştırmakla" çözülebileceği belirtilmektedir. Anayasa'nın özüne de uygun düşer biçimde, kentlere göç eden insanların yerleşecekleri yerlerin önceden planlanabileceği ve kullanma hakkı karşılığı elde edilen kira gelirlerinin kent arsalarının tümünün kamulaştırılması için gerekli finansmanı sağlayabileceği Mimarlar Odası’nın soruna yönelik olarak gündeme getirdiği çözüm önerileridir.

1971-1980 Dönemi

1971 yılında gerçekleşen hükümet değişikliği, bir önceki dönem toplumda yaygınlaşan muhalefetin bir sonucudur.Yeni dönem politik çözümlemelerin ön planda olduğu bir dönemdir ve bu çözümlemeler konut ve gecekondu sorununa ilişkin yaklaşımları da belirlemiştir. Hızlı kentleşmenin yol açtığı çevre sorunlarının da tartışıldığı bu dönemde, Oda gündeminde gecekondu sorununa yönelik çözüm önerileri daha politik bir yaklaşımla ele alınmaya başlanmıştır. Sorun, bir gelir dağılımı sorunu olarak değerlendirilmektedir.

Gecekondu sorununun ortaya çıkmasında belirleyici olan sağlıksız kentleşme Oda tarafından "bağımlı sanayileşme, toprak rantının kamu yararına kullanılmaması, kırlık bölgelerdeki sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların ve yaşama standartlarının şehirlerdeki düzeye yükseltilememesi, tarım işçiliğinin sanayi işçiliğine dönüşememesi, dengesiz nüfus dağılımı, kentler için elverişli büyüklüğün saptanamaması" biçiminde ortaya konulmuştur. Gecekondu sorununun çözümünün ancak bağımsız sanayileşme ile ve kent ve kır zıtlığının giderilmesi yönünde gerçekleşecek sosyo-ekonomik ve politik gelişmelerle mümkün olacağı görüşleri ağırlıktadır. Çözüm önerileri mevcut durumun iyileştirilmesi yerine, giderek daha radikal değişim süreçlerini kapsayan bir içerikte ele alınmaya başlanmıştır.

Bu dönemde konuyla ilgili olarak Oda’da kurulan Konut Komisyonu Raporu’nda dile getirilen görüşler konuta ilişkin politikaların yetersizliğine ilişkindir. Kamu elindeki arsa stokunun artırılmasını sağlamak üzere kurulan Arsa Ofisi çalışmalarının amaçlara uymadığı belirtilen raporda, kent topraklarındaki spekülasyona dikkat çekilerek, dar gelirlilerin konut sorununun çözümsüz olduğu bir sistemde gecekondu yapımını önlemeye yönelik zabıta tedbirlerinin anlamsızlığı savunulmaktadır.

Mimarlar Odası ve diğer meslek örgütleri tarafından düzenlenen “Konut Kurultayı” için hazırlanan "Konut Sorunu ve Konut Politikaları" başlıklı raporda ise, konut sorununun ülkedeki üretim ilişkileri ve dış ilişkilerden soyutlanarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, sorunun öneminden hiçbir şey yitirmemesine karşın, belirgin ve sosyal içerikli bir konut politikası izlenemediği ve o güne dek izlenen politikaların "politikasızlık" olduğu üzerinde durulmuştur. Konut mülkiyetinin kentlerde rant aracı haline geldiği; konut yatırımlarının toplam yatırımlar içinde önemli bir pay aldığı; ancak bu yatırımların lüks konuta yöneldiği; devletin arsa üretiminde yetersiz kaldığı ve kentlerdeki arsa spekülasyonunun sorunu büyüttüğü aynı raporda yer alan görüşlerdir. Raporda Türkiye'nin o günkü sınıfsal yapısına bağlı olarak ortaya çıkan gelir tablosu sürdükçe, kentsel mekânın değişik gelir gruplarınca kullanımından ortaya çıkan görünümün de süreceği vurgulanmakta ve çözümün ancak "sosyal sistem değişikliği" ile mümkün olacağı savunulmaktadır.

Söylemler dönemin siyasal ortamına uygun olarak gelişmektedir ve Mimarlar Odası toplumda bir baskı aracı olma kimliği ile kendisini muhalefetin içinde var etmektedir. 6. Balkan Ülkeleri Konferansı açılış konuşmasında dile getirilen: "Uygulanmakta olan konut üretimi politikalarıyla, yapı elemanı üreten yabancı tekeller ve konut yapan, satan veya kiralayan büyük sermaye, geniş halk yığınlarını boyunduruk altında tutmaktadır. Emekçi kitleler imar dışı alanlarda yaşamak zorunda bırakılmakta, kırdan kente göç olayının hızlanması ile gecekondu alanları kent çevrelerinde, her türlü kentsel hizmetten yoksun olarak alabildiğine büyümektedir. Böylece ülkemizdeki keskin sınıflaşma, kentlerimizde mekâna yansımakta ve görmekte olduğumuz fiziki biçimleniş, bu büyük sosyal farklılaşmayı açıkça sergilemektedir" değerlendirmesi bir üst örgüt olarak TMMOB’nin Mimarlar Odası ile çakışan söylemleridir..

1980 Sonrası

1980 yılında askerî bir müdahale ile başlayan dönemde, devletin rolünün asgariye indiği bir yaklaşım benimsenmiştir. Gecekondu yerleşimlerinin düzenli kentsel alanlara dönüştürülmesi ve sürekli gündemde olan af söylentileri, dönemin en belirleyici olgularıdır. Yasal olmayanın meşrulaştığı bu dönemde Mimarlar Odası'nın değerlendirmeleri de yasadışı eğilimlere yönelik olarak biçimlenmiştir. Dönemde gecekondu sorunu toplumun gündeminde olan “kaçak yapılaşma” bağlamında ele alınmaktadır.

Mimarlar Odası'nın gündemdeki imar affı söylemlerine ilişkin açıklamalarında, gecekondu yerleşimleri kaçak yapılaşmanın en yaygın olduğu alanlar olarak tanımlanmaktadır. Ancak yap-satçıların el atmasına kadar bu alanlar genel olarak imarlı konut alanlarından çok daha sağlıklı bir çevre oluşturmuşlardır. Bu yaklaşıma göre sorun "imar affı" teklifinde ele alındığı biçimde gecekondu alanlarının sağlıksızlığı açısından değil, kamu yararının çiğnenmesi açısından tartışılmalıdır ve kaçak yapılar içinde konut sorununu kendisi çözen insanların bir buluşu olarak gecekondu ayrı bir yerde değerlendirilmelidir. Oda konu ile ilgili olarak yaptığı basın açıklamasında İmar Affı Yasası kapsamındaki geçici tedbirlerin, alınan kategorik kararların yeni sorunlar yaratacağının bilincinde olarak yapılı çevre üretim pratiğinin sağlıklı duruma getirilmesi için öneriler getirmiştir.

Demokratik baskı grubu niteliğini ön planda tutan bir yaklaşımla seçimler öncesinde görüş ve önerilerini bazı siyasi parti ve bakanlıklara ileten Mimarlar Odası, "kamu yararı" kavramı ve "katılımdan" hareket etmektedir. "[…] kentsel gelişmede ülke çıkarlarıyla bütünleşen bir merkezî fiziksel planlamanın ışığında, kent halkının en geniş demokratik katılımının sağlanacağı ve kamu çıkarının ön planda tutulacağı bir amacın esas alınması" istenmekte, plan üretim süreçlerinde ve kararların alınmasında katılımın önemi vurgulanmaktadır.

Yapılan yasal düzenlemeler ile daha önce merkezî yönetimde bulunan bazı yetkilerin yerel yönetimlere devredilmesinin ve bu yetkilerin doğrudan belediye başkanlarınca kullanılmasının yaratacağı sorunlar gündeme getirilmekte, çoğu yerde yetkilerin ilgili mesleki ve bilimsel kuruluşlar dışlanarak kullanıldığı vurgulanarak yerel yönetimlere güç birliği çağrısında bulunulmaktadır. Dönem, keyfî uygulamalara bir karşı çıkış olarak Mimarlar Odası'nın “katılım” için mücadele ettiği bir dönemdir.

1990'lı yılların başında bir sorun olarak önemini koruyan kentleşme süreci, Mimarlar Odası’nda üzerinde en çok tartışılan ve en çok görüş üretilen konudur. Sorunun çözümü için Oda tarafından "partiler üstü bir program” önerilmiştir. Bu programda var olan idari ve hukuksal altyapının yaşanmakta olan hızlı gelişmelerin çok gerisinde kaldığı vurgulanarak, yapılacak yeni düzenlemelerin bütüncül ve sorunun kaynağını irdeleyen bir yaklaşımla ele alınması gerektiği belirtilmiştir. Sınırlı bir yasa değişikliğinin veya çıkarılacak özel kararnamelerin sorunu çözmekten uzak olduğu açıklanarak imara ilişkin yeni düzenlemelerin ancak ilgili bütün kurumların, ilgili bütün tarafların ve mutlaka meslek Odalarının katılacağı demokratik bir tartışma ortamında geliştirilebileceğine dikkat çekilmiştir.

Mimarlar Odası dönemde Arsa Ofisi Yasası'nda değişiklik yapan ve ofise kamu mülkiyetindeki arazi ve arsaların imara açılması yetkisi veren hükümet kararnamesine de kamu yararı açısından karşı çıkmaktadır. Kararname bir "rant kararnamesi" olarak nitelendirilmekte; imar koşullarının arsa sahiplerinin istemlerine göre değil, kentin ve kamunun genel çıkarlarını gözeten imar planları kurallarıyla belirlenmesi gereğine dikkat çekilmektedir. Kararname ile kentsel bütünlüğün bozulacağı ve topluma ait arazilerin bizzat devlet eliyle yağmalanmasına yol açılacağı savunulmaktadır.

Gecekondu sorununa yönelik popülist söylemlerin ön planda olduğu ve gecekondu yerleşimlerinde yaşayan nüfusun yerel yönetim sonuçlarını belirlediği bu dönemde Mimarlar Odası, seçim sonuçlarını kentleşme süreci ile birlikte değerlendirmektedir. Özellikle kaçak yapılaşmaya ekonomik ve politik kaygılarla ödün veren, hatta teşvik eden tüm çevreler eleştirilmekte; yerel seçim sonuçlarından bu yağmadan oy toplamaya çalışan bu çevrelerin sorumlu oldukları belirtilmektedir. Seçim sonuçlarının sadece laiklik ve demokrasi söylemleri ile tartışılmasının yetersizliği ve çarpık ve plansız kentleşmenin yarattığı siyasal ve kültürel erozyonun önemi vurgulanmaktadır.

Dönemde kentleşme süreci ile birlikte Oda gündemini belirleyen bir diğer konu da gecekondulu nüfusun kente entegrasyonu anlamında "kentlileşme" sürecidir. Kentleşme süreci kentleşme oranları ve gecekondu sorunu açısından değil, gecekondulu nüfusun nitelikleri açısından da tartışılmaktadır. Kentleşme sorununun en geniş katılımla uluslararası düzeyde tartışılacağı Habitat toplantısı için hazırlanan "Habitat Ulusal Raporu"nda dile getirilen görüşlerin ilki de bu nedenle "kentlilik sorunları” ile ilişkilidir.

Mimarlar Odası tarafından Ulusal Rapor için oluşturulan görüşler arasında "gecekondu", "konut" alt başlığı içinde yer almaktadır. Bu kapsamda yapılan "1950'lerde gelişen sanayinin gereksindiği düşük ücretle çalışmaya hazır emekçi kitlelerin büyük kentlere yığılabilmesi hatırına gecekondulaşmaya göz yumuldu. 1960'lar ve 1970'lerde bu gecekondular gelişmekte olan dayanıklı tüketim malları piyasasının altyapısı olarak değerlendirildi; sağlığından, beslenmesinden, giyiminden kesen kitleler, henüz susuz ve elektriksiz konutlarda bu malların tüketimine yöneltildi. 1980'lerden sonra ise, kentsel rant yükselişleri, giderek yerleşen enflasyonist politikalar karşısında konutun spekülatif güvence aracı olma niteliğini gecekonduda da yaygınlaştırdı ve bu toplumsal sorumluluğun yükünü sermayenin omzundan kaldırarak, ücret düzeylerinde dolaylı bir sübvansiyon sağladı" değerlendirmesi gecekondu sorununa ilişkin tarihsel bir saptamadır. Oda’da Habitat Konferansı’na yönelik olarak gerçekleştirilen çalışmalar sağlıklı çevre ve nitelikli konut hakkının insan haklarının ayrılmaz bir parçası olduğu kabulü ile konut sorununun “nitel boyutları”, “göç” ve “ikinci konut” ana temaları uyarınca yürütülmüştür.

1990’lı yılların sonunda Oda gündemini belirleyen en önemli konu depremdir. Yaşanan büyük depremin ardından ortaya çıkan tablonun nedenleri “imar afları” ve “denetimsiz yapılaşma” olarak ifade edilmiştir. Rantçı politikaların eleştirildiği değerlendirmelerde merkezî ve yerel yönetimlerin sonuçtaki sorumlulukları ısrarla vurgulanmış ve “imar reformu” istemi dile getirilmiştir. Depremin birinci yıldönümünde yapılan açıklamada depremin yol açtığı sorunların sorumluları, imar aflarını çıkaranlar, planlamayı reddedenler, sorumsuz müteahhitler, imarda denetimden kaçanlar, ıslah planları sevdalıları, siyasiler, işgalciler, uzmanlığa geçit vermeyenler ve siyasi rüşvetçiler olarak belirtilmiştir.

Dönemde Mimarlar Odası tarafından yapılan bir değerlendirme tarihsel süreç içinde Oda’nın gecekondu sorununa ilişkin yaklaşımlarını ifade etmesi açısından önemlidir. Değerlendirmede, 1980 sonrası kalıcı ve sürekli imar afları dönemi olarak ele alınmış ve 20 yıl içerisinde gecekondulaşma yerine “kaçak yapılaşmanın”, plansız kentleşme yerine de ”yağmacı kentleşme anlayışının” egemen olduğu vurgulanmıştır.

2000’li yılların başında Mimarlar Odası’nın gündemini belirleyen bir başka konu UIA 2005 Kongresi’nin İstanbul’da yapılacak olmasıdır. Kongre temasına ve hazırlık çalışmalarına ilişkin yorum ve değerlendirmeler Oda’da ağırlıkla yer alan konulardır. Aynı dönemde AB uyum sürecinde tartışılmaya başlanan yasal düzenlemelerin de Oda gündeminde belirleyici oldukları görülmektedir.

Dönemde Mimarlar Odası ve ilgili meslek Odaları tarafından 30 yıl aradan sonra düzenlenen “Konut Kurultayı” konut tartışmaları açısından önemlidir. Kurultay’da Türkiye’de konut alanında yaşanmakta olan sorunlar bütünü ve yıllar boyu uygulanan farklı ve kısa erimli politikaların oluşturduğu karmaşık ortam nedeniyle konut sorunu küreselleşme sürecinin zorladığı ulusal boyuttaki değişim ve dönüşüm süreçleriyle birlikte değerlendirilmeye çalışılmıştır. Kurultay çok farklı tartışma konularını ve farklı sektörel grupları kapsamaktadır. Bu nedenle süreçteki tüm aktörlerin tartışılacağı bir program öngörülmüş ve gecekondu sorunu ile ilişkilendirilmek üzere “yoksulluk” bu programda bir başlık olarak yer almıştır.

* * *

Mimarlar Odası’nın gecekondu sorununa yönelik söylemlerinin toplumsal süreçlerle ilişkili olduğu ve bu süreçlerdeki belirleyicilere göre biçimlendiği görülmektedir. Mimarlar Odası tarafından gecekondu sorunu dönemler içinde kentleşme ve konut sorunu bağlamında ve kamu yararı açısından ele alınmış ve kısa vadeli çözümler olarak nitelenen af yasalarına her dönem karşı çıkılmıştır. Yasalar düzeyinde yaptırımları engelleyememiş olmasına karşın Oda, toplumsal muhalefet görevini yerine getirerek, bu karşı çıkışların en azından toplumda yaygınlaşmasında ve tartışılmasında ve pek çok örgütün bu tartışma süreçlerine katılmasında oldukça önemli bir rol üstlenmiştir.

* Nuray Bayraktar’ın “Kentleşme- Gecekondu İlişkisi, Ankara Örneği” başlıklı doktora tezinden güncelleştirilmiştir.

Bu icerik 2347 defa görüntülenmiştir.