346
MART-NİSAN 2009
 
MİMARLIK’tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

ANMA

Yönetimin Kalitesi Kentlerin Yaşanabilirliğinde Gizli

DOSYA:

MİMARLIK MÜZESİNE DOĞRU
İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY
TÜRKÇE ÖZET
YAYINLAR



KÜNYE
Yönetimin Kalitesi Kentlerin Yaşanabilirliğinde Gizli

Katılımcı Mimarlık: Nereye Kadar?

Serpil Özaloğlu
Dr., Bilkent Üniversitesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü
 
Nilgün Fehim Kennedy

Dr., Bilkent


Günümüz kentlerinin sorunlarından biri, mimarlıkla kent arasındaki bağların kopmaya yüz tutmuş olmasıdır. Katılımcı mimarlık, bu sorunu çözmek için önerilen yöntemlerden bir tanesidir.
 
20. yüzyılın ilk çeyreğinde toplumsal sorunların yapılı çevrenin sorunlarıyla doğrudan ilişkili olduğu kabul edilmiş, “Mimarlık veya Devrim” özdeyişiyle sloganlaştırılmıştır. Fakat toptan planlama stratejileri öngörüldüğü gibi başarıyla sonuçlanmayınca, kentsel ve mimari tasarım süreçlerinde yeni yaklaşımlar denenmeye başlanmıştır. “Katılımcı tasarım” yöntemi de bunlardan bir tanesidir. Bu yöntemle uygulaması tamamlanmış ya da devam etmekte olan projeler olsa da, birçok mimar için katılımcı mimarlık ideal bir durumu temsil etmekte ve akademik çevrelerde tartışılmaktadır.
 
Katılımcı tasarımda amaç, disiplinlerarası kuram ve uygulamaları sistematik bir şekilde birleştirmek, kullanıcıları fiziksel çevrelerinin planlama ve tasarım süreçlerine katmaktır. Böylece kullanıcılar, çevrelerini biçimlendirmede kendilerine güvenen, aktif bireyler olacaklardır. Planlama eylemi de hem tasarımcı hem de kullanıcı için bir öğrenme sürecine dönüşecektir.[1]
 
Yukarıdaki tanımdan hareketle üniversitede çalışan bir grup, 2005 yılında bir proje önerisiyle yola çıkarlar.[2] Makalemiz, araştırma bölümü başarıyla tamamlanıp uygulama aşaması tamamlanamayan projenin ikinci bölümünü konu edinmektedir. Süreç, katılımcılar açısından tartışılacak ve özellikle başarısız sonucun nedenleri üzerinde durulacaktır. Eğer başarısızlığın nedenleri gelecekte yapılması planlanan uygulamalar için ipucu olabilirse, projenin misyonunun bir bölümü yerine getirilmiş olacaktır.
 
Katılımcı Tasarım Yöntemi Mimarlık için Neden Bir Umuttur?
Genel olarak, katılımcı süreçler, katılımcı demokrasinin hayata geçmesi anlamına gelir. Katılımcı demokrasi, “vatandaşların tüm önemli kararlara doğrudan katılımı”dır. Pratikte bu, tüm tartışmaların yüz yüze yapılması, kararların yapılan toplantılarda yüz yüze alınmaları anlamına gelir.[3] Mimarlık mesleği doğası gereği kullanıcılarla yüz yüze ilişkiyi gerektirir. Ama büyük ölçekli projelerde bunun mümkün olabilmesi için yaklaşım ve yöntem değişikliği gerekir. Fakat yeni yöntemler mimari uygulamada ve eğitimde henüz kabul edilebilir bir ağırlık taşımamakta ve kuramsal tartışmalar çerçevesinde kalmaktadırlar.
 
2001 Mayıs’ında 19. EAAE (European Association for Architectural Education) konferansı, Ankara’da, “Mimarlık Eğitiminde Kuram ve Tasarımın Yeniden Entegrasyonu” teması altında toplandı. Üç gün süren sunuşlar ve tartışmalar sırasında, mimarın fiziksel çevreyi şekillendirmede birinci derecede belirleyici role sahip olduğu varsayılıyordu. Tartışmalar sırasında vurgulanan, mimarın kuram ve tasarımın entegrasyonunda aracı rolüne dair değildi. Vurgu daha çok mimarlığın tanımı ve fiziksel elemanları, yani mimari dil üzerineydi[4]; bir istisna dışında. İstisnai durumu yaratan kişi Christopher Alexander’dı. “Mesleğimizin Karanlık Sırları”[5] üzerine bir konuşma yaptı ve üç yeni yaklaşımdan sözetti. Bazı basit hesaplamalar yapmış ve dünyadaki her mimarın, konut açığını kapatması için 50 iş yılı çalışması gerektiğini bulmuştu. Çalışma yılı deyince kastettiği, mimarın belli bir alandan, tüm binalarıyla, açık alanlarıyla, morfolojik yapısıyla birlikte (2.590–5.180 km2) sorumlu olmasından çok, etik bir sorumluluk yüklenmesiydi. Bu sorumluluk duygusunun mesleğimizin kendisinden, yapılı çevrenin strüktürüne ve morfolojisine ilişkin duyduğumuz sevgiden ve ilgiden kaynaklandığını söyledi. Daha sonra mimarlık okullarının bu tür düşünceleri gözönüne alarak yapılanmadığını; zaman zaman programlarında yoksul bölgelere ilişkin, geniş konut alanlarının sorunlarına ya da benzeri konulara rastlandığını ama bunun alışılmış bir tutum olmadığını öne sürdü. Normal olarak da mimarın bir yapıyla, müzeyle, konutla vb. konularla uğraşmaktan mutluluk duyduğunu söyledi.[6]
 
UIA 2005 İstanbul Deklarasyonu “kent ile mimarlığın kavramsal ayrışmasının politik, ekonomik ve teknolojik nedenlerinin sorgulanması gerektiğini ve bu sorgulamanın önemini” vurguladı.[7] Global Studio oturumlarında mimarlar, düşük gelir gruplarıyla birlikte yaptıkları katılımcı mimarlık deneyimlerini örnekler vererek anlattılar. Bu deneyimlerde de mimar, fiziksel çevreyi biçimlendirirken belirleyici role sahipti.
 
Uluslararası mimarlık dergilerinden birinde, editörün hazırladığı dosya “katılımcı mimarlık” üzerineydi. Dosyadaki on iki makale, mimarlık veya kent ölçeğinde yapılmış olan uygulamaları anlatıyordu.[8]
 
Daha 1969 yılında Mısırlı mimar Hasan Fethi, 1940’ların ikinci yarısındaki Gurna deneyimini yazdı: İki Köyün Hikayesi. Kitap, mimarın Gurna’da uygulamaya çalıştığı katılımcı mimarlık serüvenini anlatıyordu. Önceleri bu yöntem, II. Dünya Savaşı’ndan sonra üçüncü dünya ülkeleri ile gelişmekte olan ülkelere yapılan Marshall yardımı sırasında modern mimarlığı benimseyenler tarafından uygulamaya konulan uluslararası mimarlık örneklerine karşı bir başkaldırıydı. Fakat bir süre sonra katılımcı mimarlık popülaritesini kaybetti. Ama son otuz yıldır yeniden hatırlanmaya başlandı. Axel Sowa’ya göre:
 
Katılımcılık krizin yarattığı bir olgudur. Teknokratlarla müteahhitlerin işbirliği şehirlere ve topluluklara karşı tehditler oluşturduğunda, 70’lerin ve 80’lerin muhalif hareketleri, vatandaşlara, yaşadıkları çevrelerin şekillenmesinde kendilerinin de bir rol oynayabileceklerini hatırlattı. Günümüzde, kentlerin ve çevrenin korkutucu sorunlarıyla karşı karşıya kalınca, katılımcılık, politikacıların gündemlerini yeniden birleştirmeye başladı. Meşruiyet kriziyle sıkışmış politikacılar, halkın bilgeliğini hatırlayıp seçmenlerin olgunluğunu yüceltiyorlar.[9]
 
“Mekânsal pratikler toplumsal hayat içindeki etkinliklerini toplumsal ilişkilerin yapılanmasından türetirler”[10] ve bu nedenden ötürü mekân en sinsi ideolojik araçlardan birisidir. Mimarlık ve mimarlar mekânı dokunulabilir kılarlar. Mimarın mekânı, yani tasarlanmış mekân, yaşanmış mekândan, yani temsili mekândan farklıdır.[11]
 
Mimarlıkta katılımcılık yaşanan(mış) ve tasarlanan(mış) mekânlar arasında bir köprü oluşturur. Özel alanın (realm) kendini tasarlanmış alanda öne sürmesine yardım eder. “Herkesi (...)” talep eden, bilinçli bireylere dönüştürür.[12] Katılımcı mimarlık, şehirlerin ve mimarlığın kentsel ölçekte yeniden bütünleşmesine, kullanıcılara fiziksel çevrelerini biçimlendirmede kaçınılmaz rolleri olduğunu hatırlatarak sağlayabilir. Dünya Mimarlar Birliği’nin geçen dönemki başkanı Sgoutas UIA 2005 İstanbul Kongresi’nde mimarların dünya üzerindeki binaların yalnızca % 2’sini tasarladıklarını ve katılımcı mimarlık yönteminin daha geniş bir kullanıcı kitlesini kucaklayıp dünyadaki mimarlık krizinin üstesinden gelinmesine yardım edeceğini söylemiştir.[13]
 
Tüm bu olumlu öngörülere karşın, katılımcı mimarlık, başedilmesi gereken kurumsal süreçleriyle ve sosyolojik çalışmalarıyla uzun ve zorlu bir yol. Bu arada “Mimarın bu süreçte politik rolü nedir?” ya da “Mimarın aslında politik bir rolü var mıdır?” gibi soruların da sorulmasını gerektiren bir süreç. Makalemizde, Çocuk Çekim Merkezi (ÇÇM)[14] deneyimimizden örnekler vererek bazı soruları yanıtlamaya çalışacağız.
 
ÇOCUK ÇEKİM MERKEZİ’NİN (ÇÇM) ÖNEMİ
 
Ankara başkent ilan edildiği 1923 tarihinden itibaren göç almaya başlamıştır. Büyük şehirlere göçün oranı 1950’lerde ve 1980’lerde, hükümetlerin değişen ekonomik politikalarının sonucu olarak katlanarak artmıştır. Sonuç olarak, günümüzde Ankara’nın % 60’ı gecekondu bölgesiyken, % 40’ı planlanarak inşa edilmiştir. Planlanarak inşa edilen kısım da ada ve parsellere hapsedilmiştir.
 
ÇÇM 2005 yılında Dünya Bankası Türkiye Ofisi’nin açtığı Türkiye Yaratıcı Kalkınma Fikirleri Yarışması’nda ödül kazandı. Proje gecekondu bölgelerinde düşük gelir gruplarının çocukları için toplumsal bir program içeriyordu. Kent kültürünün kentsel kamusal mekânlarda gelişebileceği ve bunun çocuklar için de geçerli olduğu düşüncesinden yola çıkarak programda çocuklara, kendilerine ait kılabilecekleri bir mekân önerilmesi, bu önermeyi içerecek bir tasarım (ve uygulama) süreci oluşturulması öngörüldü. Çocukların bir mekânı kendilerine mal etmesi, planlaması yapılmış bir şehirde pek mümkün değil. Çünkü böyle bir şehirde, kendi ihtiyaçları için kendilerinin şekillendirebileceği boş bir arazi bulmaları çok zor. Projede kentsel mekân toplumsal eşitsizliğin bir göstergesi olarak ele alındı ve düşük gelir gruplarının oturduğu bir mahallede araştırma yapıldı. Arazi belediyenin yardımıyla Ankara’nın Bademlidere semtinde seçildi. Sosyolog danışmanımızın, yardımcısının ve öğrencilerinin yardımıyla mahallenin sosyo-ekonomik yapısı üzerine bilgi toplandı.
 
Araştırma soruları şunlardı:
·         Gecekondu bölgelerinde toplumsal yaşam çocukların kentsel yaşama katılmalarına olanak sağlıyor mu?
·         Çocuklar devinimin, başkaldırının, yaratıcılığın ve etkileşimin öğeleri olarak kent kültürüyle ilişkiye geçebiliyorlar mı?
·         Buna olanak sağlayan yeterli kentsel mekâna sahipler mi?
·         Eğer sahip değillerse, çocukları kentte temsil eden ve mahallenin içinde yer alan bir merkezi, katılımcı tasarım süreciyle yaratmak mümkün mü?
 
Toplumsal gelişimlerinin bir parçası olarak değişimin, etkileşimin, yeniliğin ve demokrasinin öğeleri olan çocuklar, toplumda katalizör görevi görürler. Bu rol, toplumsal birliğin sağlanarak seslerinin kentin başka yerlerinde duyulmasıdır; kentin farklı kısımlarını kullanarak yaşamlarını zenginleştirmektir. Bu çalışma ÇÇM’nin çocukların sahip çıkabilecekleri bir kentsel mekân olarak tasarlanmasını; ÇÇM’yi günlük hayatlarının bir parçası yaparak kent kültürüyle özdeşleşmelerini hedefler.
 
Çocuklar kendi başlarına mahallelerinin dışına çıkabilecek kadar büyüdüklerinde, kent merkezine gidip caddelerde öylesine dolaşarak vakit geçirirler. Bu, kentle hiç hazırlık yapmaksızın oluşuveren bir karşılaşmadır. ÇÇM bu karşılaşmayı çocukların mahallesine götürecek, çocukların kent yaşamıyla karşılaşmalarını yumuşatacaktır.
 
ÇÇM’nin Hikayesi
ÇÇM için düşünülen katılımcı model sosyologlar ve sosyal hizmet uzmanlarıyla yapılan işbirliğiyle, disiplinlerarası bir araştırma olarak başladı. Katılımcı modelin bir parçası olarak çocuklarla birlikte okulda, arazide ve kent hurdalığında atölye çalışmaları düzenlendi. Çocuklar, ÇÇM’de olması gereken etkinliklere, kullanılacak malzemeye, arazinin tasarımına arazinin planı ve maketi üzerinde karar verdiler. Dönüşümlü malzemenin kullanılması, çocukların kullanılmış malzemeye yeni anlamlar atfederek yaratıcı yanlarını güçlendirmeleri, ÇÇM tasarımını yaparken de kendine güvenlerini attırmayı amaçlamıştı. (Resim 1-12)
 
Çocuklar için tasarlanmış çevrelere genel olarak daha önceden tasarlanmış modeller temel alınır. Bu çevreleri yetişkinler tasarlarlar ve çocukların ihtiyaçlarına da onlar karar verirler. Çocukların düşünceleri sorulduğundaysa ortaya çıkan, genellikle yetişkinlerin öngöremediği ihtiyaçlardır. ÇÇM benzer boşlukları ortaya çıkarmıştır.
 
Sosyologların ve sosyal hizmet uzmanlarının Bademlidere’de yaptığı araştırma, rastgele örnekleme yöntemiyle Bademlidere İlköğretim Okulu’ndan seçilen çocuklar ve aileleri üzerinden yürütülmüş; yaşam biçimlerini, arzu ve özlemlerini, çekinceleri ve hoşgörülerini daha iyi anlamaya yönelik olarak kurgulanmıştır.[15] Sonuçlar mekânsal pratikler açısından kolektif hafızanın önemini, kamusal mekânlar ve yerler açısından da kişisel hafızanın önemini vurgulamış;[16] kendi mahallelerinden kentsel yaşama katılma düzeylerini ortaya çıkarmıştır.
 
Araştırma ve projenin hazırlanması bir yılda tamamlanmış; kuramsal çerçevenin gerekleri yerine getirtilmiştir. Uygulama safhası, aynı katılımcılarla ve profesyonel bir mimarlık bürosunun da gruba eklenmesiyle ikinci yıl başlamıştır.[17] Bu arada mali ve pratik konularda destek arama çalışmalarına başlanmış ve belediyeyle ilişkiye geçilmiştir. Belediye araziye elektrik ve su bağlamış, proje gereği arazinin sınırlarına dikilmek üzere ağaç bağışlamıştır. Mimarlık bürosu uygulama çizimlerini bitirmiştir. (Resim 13–19) Projenin uygulama aşamasının hikayesini daha iyi anlatabilmek için katılımcılar hakkında daha çok bilgi vermemiz gerekir.
 
Mahalleli
Bademlidere sakinleri düşük gelir grubuna dahil ailelerden oluşmaktadır. Bademlidere eski bir yerleşimdir ve Cumhuriyet dönemi öncesinden beri varlığını sürdürmektedir. Önceleri bir köyken sonradan şehrin sınırlarının genişlemesiyle Ankara’nın bir mahallesine dönüşmüştür. Önceleri mahalleli profili homojen bir yapıya sahipken göçlerle birlikte bu profil heterojen bir yapıya dönüşmüştür. 1950’lerde kendini hissettiren göç, 1990’larda topluluğu heterojenleştirmiştir. Bademlidere halkı kentli bir kültüre sahip değildir. Geleneksel toplumsal bağlar, davranış ve yaşam biçimleri üzerinde ağırlıklı biçimde etkilidir. Özellikle kadınlar ve çocuklar ailenin, komşuların veya diğer geleneksel/toplumsal mekanizmaların izni veya denetimi olmadan kentsel mekânları kullanamazlar. Herhangi bir gelir grubundan bir kişinin veya grubun kullandığı eğlence ve kültürel etkinliklerin yer aldığı mekânlara/yerlere gidemezler.[18] Herhangi bir gelir grubundan herhangi bir kişinin/bireyin kentsel eğlence veya kültürel mekânlarına katılması/gitmesi, bu mekânları kullanması modern bir bireyin davranış biçiminin göstergesidir. Bademlidere sakinlerine gelince, ne tamamıyla kırsal kültüre, ne de kentsel kültüre ait bir yaşam biçimine sahiptirler.
 
Proje Grubu
Çekirdek araştırma grubunun elemanları aynı üniversitenin aynı bölümündendir.[19] Grupta bir şehir plancısı-mimar, iki mimar, iki iç mimar bulunur. Sosyal araştırmayı yapan grup Ankara Hacettepe Üniversitesi’nden iki sosyolog ve onların öğrencilerinden oluşur. ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Endüstri Ürünleri Tasarımı Bölümü’nden bir öğretim üyesi geri dönüşümlü malzemenin araştırması ve analizi için teknik danışmanlıkta bulunmuştur.
 
Çankaya Belediyesi, Ankara
Projenin araştırma safhasının başlangıcında araştırma grubu belediyenin bir yan kuruluşuna danışmış, yönetim kuruluyla toplantılara katılmıştır. Belediye CHP’lidir ve CHP mecliste ana muhalefet partisi konumundadır. Belediyenin yan kuruluşu belediyeyle araştırma grubu arasında olması gereken bürokratik ilişkileri kolaylaştırmıştır. Böylece araştırma grubu mahalleyi ve mahallede ÇÇM arazisi olacak yeri kolaylıkla seçebilmiştir. Park ve Bahçeler Müdürlüğü araziyi inşaat için hazırlamış, fakat araziye su ve elektrik bağlanması için neredeyse bir yıla yakın uğraşılmıştır. Müdürlük, inşaata bedava malzeme sağlamamız için hurdalığının kullanılmasına izin vermiştir. Öğrencilerle yaptığımız son atölye çalışmasında, arazinin sınırlarını tespit etmek için bağışlanan çınar ağaçları dikilmiştir.
 
Ne yazık ki tüm bu çabalara rağmen, gelecek vadeden “katılımcı sürec”imiz sona ermiştir. Uygulama projelerimiz bitirmiş olan profesyonel mimarlık bürosunun ekibi gönüllü olarak yardıma hazırdır.[20] Fakat yine de inşaata başlanamamıştır. Mali destek sağlansa bile makalede açıklanacağı üzere, bu aşamadan sonra oluşan koşullarda projenin katılımcı bir model oluşturarak devam etme olanağı kalmamıştır.
 
ÇÇM KATILIMCI MİMARLIK DENEYİMİNİN BAŞARISIZLIĞININ NEDENLERİ
 
Başarısızlığın nedenlerini tartışırken birden fazla noktayı gözönünde bulundurmamız gerekir. Bunlardan ilki katılımcıların sürecin ne kadar farkında olduklarıyla ilgilidir. Bu durum öncelikle mahalleliyle ilgili gibi görünse de, sürecin diğer katılımcıları da aynı kategori altında irdelenebilir.
 
Mahalleli
Mahalleliyi yetişkinler ve çocuklar diye ikiye ayırmamız gerekir. İlk yıl, araştırma safhası boyunca mahalleli, araştırmacılara karşı herhangi olumsuz bir davranışta bulunmamıştır. Çocuklarla yapılan atölye çalışmaları Bademlidere İlköğretim Okulu müdürü ve öğretmenlerinin yardımıyla örgütlenmiş, herhangi pratik bir zorlukla karşılaşılmamıştır. Araştırma grubu ve çocuklar, yavaş yavaş, çalışmalar ilerledikçe birbirlerini anlamışlardır. Projenin amacıyla çocukların istekleri çakışmıştır; çünkü çocukların araziye ilişkin verdikleri kararlar ve fiziksel çevrelerine ilişkin istekleri profesyonellerce dikkate alınmıştır.
 
Yetişkin mahalleliye gelince, onlar projenin amacının ne olduğunu bir türlü anlamamışlardır. Çünkü kendi mahallelerinde çocuklar için yapılacak bir açık alanın nasıl olması gerektiğine ilişkin önyargıları vardır. Fakat bundan daha da önemlisi, onlar ÇÇM gibi bir merkezi kendi mahalleleri için acil ihtiyaç listesine koymamışlardır. Onların kaygıları, gelir seviyelerini nasıl arttırabileceklerine, büyükşehir belediyesinden kış için nasıl kömür yardımı alacaklarına, gecekondularının olduğu bölge için imar planı yapıldıktan sonra kendi evlerinin metre karelerini nasıl koruyacaklarına ve arsalarının yerine apartman inşa ettirip ettiremeyeceklerine ilişkindir. Sürekli bir iş sahibi nasıl olacaklarına, kadınların içen kocalarını nasıl içmekten vazgeçireceklerine ve büyük erkek çocuğun babayı taklit etmesini nasıl engelleyeceklerine ve benzeri sorunlara ilişkindir. Bu durumda yetişkin mahalleliler için, muhtarın dışında, proje neredeyse hiçbir anlam taşımamıştır. Muhtar projenin uygulanabilme düşüncesini sevmiş, fakat gerçekleşebileceğine hiç inanmamıştır. Aslında çocuklar da uygulama konusunda muhtarın inancını paylaşmışlardır.
 
Mahalleli katılımcıların (çocuklar, yetişkinler, muhtar) hiçbiri uygulama konusunda olumlu bir inanç taşımadıklarından, o sırada süregelen işler için sorumluluk alma konusunda isteksiz davranmışlardır. Örneğin, arazinin sınırlarını belirleyen ağaçların sulanmasını üstlenmediklerinden, ağaçlar bir ay içinde kurumuştur.
 
Proje Grubu
Dünya Bankası’nın açtığı yarışmaya giren çekirdek akademik grup araştırma raporunun teslimine kadar etkin bir biçimde çalışmıştır. Fakat uygulama safhası başladığında onlarda da bir isteksizlik belirmiştir. Bu isteksizliğin önde gelen nedenlerinden biri, ülkemizde akademik kariyer yapmanın koşulları olabilir. Doktora derecesini tamamladıktan sonra akademik kariyer yapmanın önkoşulu, atıf listesine (citation index) giren bilimsel dergilerde yayımlanan makale sayısıdır. Doçentlik derecesi, bu dergilerde en az üç makale yayımlatabilmekle edinilebilir. “Diğer şeyler” bilimsel ortama katkı olarak kabul edilmez. Bu durumda uygulama için uğraşmanın, harcanan çaba ile doğru orantılı bir karşılığı olmayacaktır. Diğer neden, akademik grubun yönetmelikler gereği uygulamadan gitgide kopması olabilir. Bir üçüncü neden de, ders yükünün uygulama için harcanması gereken zamanı bırakmaması olabilir. Kısaca beş kişiden oluşan çekirdek gruptan bir kişi mahalleli, muhtar, belediye ve profesyonel ama gönüllü mimarlar arasında eşgüdüm sağlamak için bir yıldan daha uzun bir süre uğraşmış ama başarılı olamamıştır. Böylece uygulama safhası durmuştur.
 
Çankaya Belediyesi
Araştırma sırasında grubun isteklerine hiçbir olumsuz cevap vermemiş olan belediye, uygulama sırasında sözverdiği konularda harekete geçmemiştir. İlk büyük olumsuzluk, Büyükşehir Belediyesi’yle Çankaya Belediyesi’nin meclisteki farklı siyasi gruplara ait olmalarından (AKP ve CHP) kaynaklanmıştır. Aralarındaki bitmez tükenmez çekişme, uygulama safhasındaki dayanılması güç durumlara yol açmıştır. İkinci olumsuzluksa, bizzat Çankaya Belediyesi çalışanlarından kaynaklanmıştır. Kadronun bir kısmı emeklilik zamanlarının gelmesine az kaldığı için herhangi bir konuda sorumluluk almak istememiştir. Genç olanların da aktif olduklarını söylemek güçtür. Belediyede tüm yetki merkezî otoritede yani başkan ve yakın çalışma arkadaşlarında toplandığından, öncelik sırası da olmadan önemli önemsiz her şey, gerçekleştirilmek için başkanın kararını beklemektedir. Olumlu veya olumsuz bir cevap için aylar geçer. Son olarak belirtilmesi gereken de, projeler halka hizmetin yanısıra seçimlerde oy oranını arttırmak içindir. Bu nedenle belediye prestij yaratacak çarpıcı projeleri daha fazla önemseyip, sonucu baştan belli olmayanları ise eleme yoluna gitmiştir.
 
Kültür
Bademlidere sakinlerinde kendileri için kendilerinin harekete geçebileceklerine dair bir inanç yoktu. Özgüven eksikliği ve önceki deneyimlerin başarısızlığının yarattığı hayal kırıklığı ÇÇM’ye neden sahip çıkmadıklarını anlaşılır kılmaktadır. Yetişkinler herşeyi hükümetten, belediyeden veya muhtardan beklemeye alışmış, bu da bir yaşam kültürü yaratmıştır. Böyle bir kültürel tutumun katılımcı süreçlerin önünde engel oluşturacağını gözardı etmememiz gerekir.[21]
 
KATILIMCI SÜREÇTE MİMARIN ROLÜ
 
Bir mimar fiziksel çevreyi biçimlendirebilecek teknik bilgiye sahiptir. Mimarlık mesleği temel ihtiyaçları karşılayan meslekler kategorisinde yer aldığından, kullanıcıyla birebir ilişki gerektirir. Doğası ve tanımı gereği disiplinlerarası olduğundan, mimarın, kullanıcının yanısıra başka meslek gruplarıyla da ilişki içinde olması gerekir. Mülkiyet ve sermaye gibi kurumsal süreçleri ilgilendiren konular önemlidir ve belirleyicidir. Katılımcı mimarlıkta mimar(lar) tüm projelendirme süreci gözönüne alındığında otorite konumunda değildir. Fakat bu süreçte bileşkelerden biri olabilir ve kullanıcıları daha iyi bir çevreye kavuşmaları için isteklendirebilir. Bu nedenle sürecin her aşamasına katılması gerekir.
 
ÇÇM projesinde, tasarım kriterleri çocuklarla beraber yapılan atölye çalışmaları sırasında, onların katılımıyla belirlenmiştir. Araştırma grubu eskiz çalışmaları, yerleştirme planları yapmıştır. Daha sonra uygulama çizimleri, profesyonel bir mimarlık ofisi tarafından yapılmıştır. Mimar Bülent Altay, ilk eskizleri ve çizimleri geliştirmiştir. Araştırma safhasında yer almamış olan grup çalışmaya başlayınca araştırma raporunu incelemiş, araziye gitmiş, Park ve Bahçeler Müdürü’yle yapılan toplantılara katılmış, belediye hurdalığını ziyaret etmiş, yapı malzemesi olarak kullanılabilecek malzemenin envanterini çıkartmıştır. Yine de ideal olarak düşünülecek olursa, bu grubun ilk aşamada da işin içinde olması gerekirdi.
 
ÇÇM UYGULAMASINDAKİ BAŞARISIZLIĞIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ
 
Eğer katılımcı mimarlık modelinin varolan uygulamalara bir seçenek olabileceği düşünülürse, yerel veya uluslararası deneyimlerden dersler çıkarmak yerinde olur. Katılımcı demokrasi ve tabandan/halktan başlayan hareketlerden (grassroots movements) elde edilen deneyimler sayesinde dünyadaki katılımcı süreçleri inceleyen bir literatür oluşmuştur. Ama her şeyden önce, katılımcı demokrasi toplumun yalnızca en yoksul kesimini değil, her kesimini kapsayabilmelidir, yoksa amacından sapar.[22]
 
Katılımcı süreçlerin başarıyla sonuçlanabilmesi için ikinci can alıcı nokta, sürece katılan gruplar arasında ortak bir dilin geliştirilmesidir.[23]
 
Üçüncü ve son nokta ise, katılımcı sürecin her aşamasının baştan planlanması ve parasal kaynakların, minimum düzeyde olsa bile, baştan sağlama bağlanması gerekir. Toplumsal hayatın karmaşık yapısı, zaman zaman planlarda değişikliklere neden olarak süreci öngörülememiş şekilde yönlendirebilir. Burada planlamadan kasıt, öngörülmeyen değişiklikleri bünyesine alabilecek ve sonucu tehlikeye sokmayacak esnek bir çerçevenin planlanmasıdır. Deneme -yanılma temelinde ilerleyen bir çalışma, süreci zayıflatacak, başarısızlık da katılımcılarda hayal kırıklığı, inançsızlık yaratacaktır.
 
Bademlidere sakinleri kendilerinin Çankaya Belediyesi’nde temsil edildiklerine inanmıyorlardı. Buna ek olarak araştırmacıların değerler sistemiyle sakinlerin değerler sistemi de çakışmıyordu. Örneğin, birbirlerine karşı son derece nazik davransalar da, karşılıklı sorumluluklar konusunda ortak bir anlaşma sağlanamadı. Dünyadaki örnekler katılımcıların karar alma mekanizmalarında oldukları sürece sorumluluk yüklendiklerini göstermişlerdir.
 
Katılımcı bütçe, sakinleri, çevrelerini şekillendirmede sorumluluk alabileceklerine inandıran yöntemlerden biridir.[24] Aslında demokrasi bir taraftan iktidar ve mülkiyet sorunudur.[25] Bademlidere’ye dönersek, Dünya Bankası Yarışması’nın kriterlerinden biri, ülkede uygulanabilecek olan herhangi bir konuda (yalnızca mimarlık ve tasarımda değil) katılımcı süreçlerin desteklenmesiydi.[26] Ama Dünya Bankası’nın “katılımcı süreç” tarifinde zayıf bir nokta vardı. O da maddi konularda karar alma süreçlerinden halkı dışlamasıydı. Hal böyle olunca, birçok kişi, adı katılımcı olan süreçte kendilerinden bağımsız olarak daha sonra alınan kararlarla, öncekiler, yani araştırma safhasında alınan kararlar arasındaki ilişkiyi kurmakta zorlandılar[27] ve onları belirleyici olanların kendileri olduğu konusunda ikna etmek zorlaştı.
 
Yine de uygulama için harcanan iki yıllık çabadan sonra olumlu bir noktadan da sözedilebilir. Muhtar, Çankaya Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü’ne Bademlidere ÇÇM’nin kaderini sormaya kendisi gitmiş; eğer ÇÇM Projesi yakın bir zamanda uygulanamayacaksa, kendisinin birkaç önerisi olduğunu yetkililere söylemiştir. Bu küçücük girişim bile, mahalleliyi temsilen muhtarın gitmesiyle, sakinlerin kendi çevrelerine ilişkin girişimci olabileceklerine dair bir umut doğuruyor.
 
Deneyimler parça parça, farklı ölçeklerde ve bölgelerde, başarılı ya da başarısız olarak sonuçlanabilir. İyi analiz edilmeleri, yanlışlıkların ve eksikliklerin tekrarlanmaması koşuluyla zaman içerisinde katılımcı mimarlık, varolan tasarım süreci modellerine bir seçenek oluşturabilir.
 
 
KAYNAKLAR
 
Alexandre, C. 2001, “Arriving at Knowledge: A Fundamental Change in Architectural Education”, Re-integrating Theory and Design in Architectural Education, Ed. N. Çağlar, Konferans Bildirileri, Ankara, 23-25 Mayıs 2001, ss.71-89.
 
Ankara Belediyesi, 1974, Ankara Belediyesi İmar Yönetmeliği ve İmar İdare Heyeti Prensip Kararları, Mimarlar Odası Yayınları, Ankara.
 
Atauz, S. 2006, Ankara İli Bademlidere Gecekondu Mahallesinde Çocuk ve Çocukluk – Çocuk Çekim Merkezi, Hacettepe Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü, yayımlanmamış araştırma raporu, Ankara.
 
Çağlar, N., Ed. 2001, Re-integrating Theory and Design in Architectural Education, Konferans Bildirileri, Ankara, 23-25 Mayıs 2001.
 
Fathy, H. 1969, A Tale of Two Villages, Mısır Arap Cumhuriyeti, Kültür Bakanlığı, Kahire.
 
Halbwachs, M. 1997, La mémoire Collective, Albin Michel, Paris.
 
Harvey, D. 1996, “On Architects, Bees and Possible Urban Worlds”, Ed. C.C. Davidson, Anywise, Cambridge, Massachussets, ss.216-227.
 
Harvey, D. 1997, “Social Justice, Postmodernism and the City”, Ed. S. Fainstein ve S. And Campbell, Readings in Urban Theory, Oxford, ss.415-435.
 
Kural, N., S. Özaloğlu, S. Tanrıöver, E.S. Ural, D. Hasırcı, 2006, Bademlidere Çocuk Çekim Merkezi, yayımlanmamış araştırma raporu, Ankara.
 
Lefebvre, H. 1998, The Production of Space, Blackwell, Oxford, Cambridge.
 
Sanoff, H. 1994, Participatory Design, BookMasters, Mansfield, Ohio.
 
Sgoutas, V. 2005, “Göç ve Yoksulluk: Ortak Kader”, Mimarlık, sayı:323, ss.21-23.
 
Sowa, Axel, ed. 2007, Dossier: Participer, L’architecture d’aujourd’hui, sayı:368, ss.42-109
 
Türkiye Mimarlar Odası, 2005, UIA 2005 İstanbul Dünya Mimarlık Kongresi Deklarasyonu, İstanbul.
 
Vera-Zavala, A. 2006, Katılımcı Demokrasi, Dünyadaki Katılımcı Demokrasi Deneyimleri, Dipnot Yayınları, Ankara. (Özgün kitap: Deltagande Demokrati/Agora)
 
 
 
Resimler
 
Resim 1- 12:
© Kural, Özaloğlu, Tanrıöver, Ural, Hasırcı, 2006.
 
Şekil 13-19:
ÇÇM eskizleri ve uygulama çizimleri
© B. Altay, Altay & Altay Mimarlık, İç Mimarlık, Mobilya ve Tic. Ltd. Şti., Ankara.
 
 





[1] Sanoff, 1994.
 


[2] Kural, Özaloğlu, Tanrıöver, Ural, Hasırcı, 2006.


[3] Oxford Dictionary of Sociology
 


[4] Çağlar, 2001.
 


[5] Alexander, 2001.
 


[6] Alexander, 2001.


[7] XXII. Dünya Mimarlık Kongresi İstanbul Deklarasyonu’ndan:
·          Barınmanın bir temel insan hakkı olduğu gerçeğiyle birlikte kentlere göç edenlerin ve fakirlerin yerleşme sorunlarını, sağlık ve eğitim kadar kutlu bir hak olarak kabul eden; bu bağlamda kent topraklarının rant aracı olmaktan kurtulmasını sağlayacak politikalar ve bu düşüncelerin gelişmesini sağlayan kavramsal açılımlar;
·          Kent topraklarına bir rant alanı olarak bakmaktan uzaklaşmış, yaşanabilir ve mutlu olunan ortamlar yaratmaya öncelik veren belediyeler ve hükümetler;
·          Tarihsel birikimlere dayalı kültürlerin evrensel değerlerle buluşmasını sağlayan bir kent ve mimarlık politikası ve bu amaçla tarihsel kalıtın insanlığın ortak mirası olarak bugünle bütünleşmesinin sağlanması;
·          Çağdaş mimarlığın tarihsel mimari emeği ve yaratıcılığı dışlayan değil, bu birikimi kendi “bellek” zenginliği olarak da değerlendirerek, kimlikli yarınları hedefleyen bir bugünü yansıtacak özde gelişmesi;
konularında dünya mimarlarının ortak düşüncelerini yansıtmaktan onur duymakta; bu bildirgenin kentleşme, mimarlık, çevre ve kültüre bağımlı kalkınma politikalarında tüm kesimlerle birlikte hükümetlerce değerlendirilmesi dileğini ilan etmektedir.
(Türkiye Mimarlar Odası, 2005, UIA 2005 İstanbul Dünya Mimarlık Kongresi Deklarasyonu)
 


[8] Sowa, 2007, ss.42-109.
 


[9] Sowa, 2007, s.41.


[10] Harvey, 1996, s.259.
 


[11] Lefebvre, 1998, s.38.
 


[12] Lefebvre, 1998, s.362.
 


[13] Sgoutas, 2005.
 


[14] Kural, Özaloğlu, Tanrıöver, Ural, Hasırcı, 2006.


[15] Atauz, 2006.
 


[16] Halbwachs, 1997.
 


[17] İlk yılın raporu hazırlanıp Dünya Bankası Türkiye Ofisi’ne teslim edilmiş, ayrıca Türkiye’deki ve Kıbrıs Türk kesimindeki mimarlık fakültelerinin mimarlık bölümlerine ve kütüphanelerine, Mimarlar Odası Genel Merkezi Kütüphanesi’ne ve Mimarlar Odası’nın Ankara, İstanbul, İzmir şubelerine birer kopyası gönderilmiştir.


[18] Atauz, 2006 ve Kural, Özaloğlu, Tanrıöver, Ural, Hasırcı, 2006.
 


[19] Bilkent Üniversitesi, Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü, Ankara.
 


[20] Altay & Altay Mimarlık, İç Mimarlık, Mobilya ve Tic. Ltd. Şti.


[21] Şehirlere göçlerin artması, şehre gelen kesimin gecekonduları inşa edip belediye hizmetlerini alamadığı zaman elektrik, su gibi ihtiyaçlarını kaçak olarak karşılaması, özellikle seçim öncesi dönemlerde verilen sözlerle yardım=oy ya da oy=yardım formülünü sistematik bir hale getirmiş, düşük gelir grupları oylarını kısa vadeli çıkarlarının yerine getirilmesi karşılığında silah olarak kullanmaya başlamıştır. Taleplerini kendi ayakları üzerinde durup resmî yollarla belirtmek yerine, sorunlarını yakın çevrelerindeki dayanışma ile çözmeye çalışmış, zamanla buna alışıp bir kentli olarak beklemesi gereken hizmetleri gözardı etmiştir. Yine zamanla, resmî otoritelere karşı müşteri gibi (clientalist) bir tutum benimseyip kendilerini özgür bireyler olarak görmek yerine, devletin ekonomik ve siyasi himayesi altında görmeye başlamıştır. Böylece dar çıkarcı, pragmatik bir yaklaşımla sadece günlük çıkarlarını gözetir hale gelmişler, bu dar bağlamın dışına çıkamamaya başlamışlardır.


[22] Vera-Zavala, 2006, s.176.
 


[23] Harvey, 1997, 2002.
 


[24] Vera-Zavala, 2006, ss.54-55
 


[25] Vera-Zavala, 2006.
 


[26] ÇÇM’nin yarışma ve sunuş panelleri: “ÇÇM’de amaç, tek örnek olarak kalması değil, benzer mahallelerde de uygulanabilmesidir. Uygulamanın profesyonel grupların rehberliğinde katılımcı bir süreç ile yani kullanıcı çocuklarla beraber hayata geçmesi amaçlanmaktadır.”


[27] Vera-Zavala, s.109, 131

Bu icerik 6092 defa görüntülenmiştir.