347
MAYIS-HAZİRAN 2009
 
MİMARLIK'TAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA
Tasarıma Kapsayıcı Yaklaşım:
HERKES İÇİN TASARIM

YAYINLAR

MİMARLIK MÜZESİNE DOĞRU ADIM ADIM


İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY


TÜRKÇE ÖZET



KÜNYE
MİMARLIK DÜNYASINDAN

Ölümünün 421. Yılında Mimar Sinan

9 Nisan, Mimar Sinan’ın ölüm yıldönümü nedeniyle düzenlenen anma etkinlikleri çerçevesinde, 2009 yılının Mimarlar Odası Mimar Sinan bildirisini ODTÜ Mimarlık Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yıldırım Yavuz hazırladı.

Savaşlar, kargaşalar ve acılar gölgesinde iniş çıkışlar gösteren insanlık tarihi çerçevesinde gelişen küresel uygarlık, yalnız içinden çıktıkları kendi toplumlarını ve bu toplumların yakın çevrelerini değil, bir anlamda tüm insan topluluklarını etkileme gücünü gösterebilen bilim, sanat ve kültür adamlarının üretimleriyle günümüzdeki yüce konumuna ulaşabilmiştir. Ortaçağ karanlığını izleyen 15. ve 16. yüzyıllardaki Aydınlanma Çağı, bu gelişmenin en yoğun ve en görkemli dönemlerinden birini oluşturur. Bu yıllarda, Doğu-Batı ticaretiyle zenginleşen küçük İtalyan kent devletlerinden Osmanlı İmparatorluğu’na, İran Safevileri’nden Hint-Moğol İmparatorluğu’na uzanan topraklardaki güçlü yöneticilerin emrinde, araştırarak, sorgulayarak, inceleyerek ürettikleriyle uygarlığı daha ileri düzeye çıkarmayı ve adlarını tüm küresel toplumda duyurmayı başaran, bu büyük bilim ve sanat ustalarından biridir Sinan.

İmparatorluğun en parlak döneminde, sakin, sönük, hareketsiz bir küçük Anadolu köyünde doğar. İlk gençlik yıllarında devşirme olarak götürüldüğü İstanbul’da matematik, marangozluk ve askerlik eğitimi görür. Yapı sanatına duyduğu derin ilgi nedeniyle dönemin önemli yapı ustaları yanında eğitilerek kısa sürede mimarlığa da başlar. Rodos, Belgrad ve Mohaç seferlerine katılır. Kahire, Tebriz ve Bağdat seferlerinde görev alır. Adriyatik adalarını, Avusturya’yı ve Güney İtalya’yı gezme olanağını bulur. Buralarda gördüğü tarihî kalıtları, eski ve yeni binaları merak ve ilgiyle izlediği, bunların yapısal niteliklerini yakından incelediği ve algıladıklarını bilgi dağarında biriktirdiği yadsınamaz. Katıldığı seferlerde savaşçı olarak sergilediği becerilerinin yanısıra, ordu için gerçekleştirdiği köprüler, gemiler, korunaklar ve diğer askerî tesislerle de dikkati çeker. Bunun sonucunda Dersaadet (İstanbul) mimarbaşı olarak görevlendirilir. Hassa Mimarları Ocağı’nın başına getirilir. Burasını imparatorluğun dört bir yanında çalışacak olan yapı ustalarını eğiten, başarılı bir eğitim ve uygulama merkezine dönüştürür. Ölümünden sonra da ününü ve etkinliğini sürdüren bu okuldan yetişen birçok tasarımcı, çeşitli İslam ülkelerinde Sinan’ın gelenekselleşen öğretilerini uygulamayı sürdürürler. Agra’daki Tac Mahal’in tasarımında ve kubbe yapımında görev alan Mimar Muhammed İsmail ve Üstad Muhammed İsa efendilerin bu merkezden yetiştikleri söylenir.

Herhangi bir yapı ustasından farklı olarak, küresel ölçekte tanınmasındaki önemli nedenler arasında, sürekli olarak yeni yapısal ve estetik çözümler arama, zaman içinde gerçekleştirdiği tüm yapıtlarını bir öncekinden daha ileri bir sonuca ulaştırma, kitlesel formlarda mükemmelliği oluşturma, ancak hiçbir zaman kopya çekmeme çabaları da bulunmaktadır. Araştırarak, yakından izleyerek yapısal gizlerini çözmeye çalıştığı tarihî binalardan öğrendiklerini tasarımlarına yansıtırken yepyeni, çağdaş çözümler araması, eski Roma mimarlığından esinlenerek olağanüstü, çağdaş başyapıtlar üreten Brunnelleschi, Alberti, Michelangelo gibi Rönesans ustalarının yaklaşımlarını anımsatır. Bu anlamda, Sinan da üst düzey bir Rönesans ustasıdır. İtalya’daki çağdaşları gibi onun da en önemli uğraşlarından biri en büyük çaplı kubbeyi gerçekleştirebilmektir. Yaşamı boyunca geliştirerek sürdürdüğü bu arayışı, en sonunda muhteşem bir yapısal estetiğe, mükemmel bir mekânsal bütünlüğe ulaştırdığı başyapıtı, Edirne Selimiye Camisi ile taçlandırır.

Sinan’ın, Osmanlı kentlerinin oluşumlarını yönlendiren olağanüstü yapıtları, geleneksel kültürümüzün somut belgeleri olarak, ölümünden 421 yıl sonra bile bugünkü mimarlığımıza model oluşturmayı sürdürmektedirler. Ancak ne yazık ki, bu modellerden büyük ölçüde salt kopyalama amacıyla yararlanılmakta, Sinan’ın akılcı mimari anlayışının özünü oluşturan araştırma, öğrenme, anlama, çağdaş bir mimari yaratma, sürekli olarak kendini aşma çabaları, kentsel kirlilik oluşturan çağdışı kopyalamalarda yer almamaktadır.

Sinan’ın yaşadığı yıllardan beri olağanüstü biçimde gelişen küresel teknolojiden, bilgi birikiminden, ilerleme ve gelişme tutkusundan yoksun bir tasarım ve çevre anlayışı, kentlerimizi toplumdan kopuk, yaşanması zor, çevreye saygısız, çağdaş estetikten yoksun, salt rant hesaplarıyla gerçekleştirilmiş sıkışık yapı yığınlarına dönüştürmüştür. Oysa Sinan’ın öğretisi kopyalamayı değil, anlamayı, yorumlamayı, geliştirmeyi ve ilerlemeyi vurgular. Onun yapıtlarında izlenen eşsiz ölçülendirme, orantılandırma, strüktürel yalınlık, çevre saygısı, tüme uyum ve mekânsal bütünlük çabaları, büyük ustanın tüm yaşamı boyunca öğrenme tutkusuyla araştırdığı çeşitli ülke ve Anadolu halk kültürlerinden edinilmiş mimari duyarlılıkları belgeler. Ulusal yapı kültürümüzü yüceltip zenginleştiren bu ve benzer duyarlılıklar günümüz kentlerimizde artık pek ender olarak izlenebilmektedir.

Sinan’ın varlığı ile küresel ölçekte zenginleşen ulusal mimarlık ve çevre kültürümüzün, ondan beş yüz yıl sonra cahil ve popülist bir vahşi rant anlayışıyla yokedilmesine gözyummaya hakkımız olmamalıdır. Mimar ve şehircilerimizin olduğu kadar, halkımızın da Sinan’dan hâlâ öğrenebilecekleri çok şey bulunmaktadır. Onun meslek, çevre ve insan sevgisiyle oluşturduğu, araştırarak, öğrenerek, kendini yenileyerek mükemmele erişme ilkesi, ancak toplumsal kültürümüzün uyulması gereken vazgeçilmez ana kuralı olarak saptandığı zaman kentlerimizde daha akılcı, daha insancıl, toplumla daha uyumlu çevreler yaratılmaya başlanabilecektir.

Mimar Sinan’a, kültürümüze yaptığı küresel ölçekteki katkılar için şükranlarımızı ancak bu şekilde iletebiliriz.”

Bu icerik 1476 defa görüntülenmiştir.