352
MART-NİSAN 2010
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
GÜNDEM

İstanbul AKM ve Yaşanan Süreç Üzerine

Eyüp Muhcu

Yapıldığından bugüne kültür-sanat etkinlikleri yanında toplumsal olaylarla da gündeme gelen Atatürk Kültür Merkezi (AKM), son yıllarda önce “yıkım”, sonra “dönüştürme” girişimleri nedeniyle yeniden tartışmaların odağına oturmuştur. Dünyada bir yapı üzerine bu denli uzun süre ve geniş toplum kesimlerinin tartışmaya katılmasının pek mümkün olmadığı bilinmektedir. Bu tartışma ve değerlendirme sürecinde, sanatçıların, kültür insanlarının ve İstanbulluların AKM’ye sahip çıkma çabası, onun varlığını sürdürmesi ve geleceğe taşınmasının güvencesi olmuştur.

Erken Cumhuriyet dönemi mimari yapıtları arasında yerini alan AKM’nin, İstanbul’a büyük bir opera yapısı yapılması amacıyla 1930’lu yıllarda başlayan çalışmaların sonucu olarak 1946 yılında inşaatına başlanmıştır. Yapım sırasında tadilatlar yapılmıştır. Mimar Hayati Tabanlıoğlu başkanlığındaki bir grubun yaptığı nihai projeye göre 1969 yılında yapı tamamlanarak hizmete açılmıştır. 1970 yılında bir yangın geçiren yapıdaki tahribatlar giderilerek 1978 yılında yeniden kültür ve sanata açılmıştır.

2003 yılından itibaren AKM’nin yıkılması ve yerine “ticaret ve kongre merkezi” işlevi ile dev bir kütlenin yapılması için girişimler, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı tarafından başlatılmıştır. Yıkım hazırlıkları yaygın bir tepki görünce, girişimi meşrulaştırmak için kendinden menkul, gerçeklerle uzaktan yakından ilgisi olmayan, yapının kimliğini reddeden söylemler basın yoluyla dile getirilmeye başlanmıştır. AKM’ye taşıdığı değerler nedeniyle sahip çıkanlar haksız, mesnetsiz ve yersiz eleştirilere uğramıştır.

Genel olarak kültür mekânlarına ve erken Cumhuriyet dönemi mimarlığına yönelik “yıkım süreci” öneren, “rant” için herşeyi yapmayı göze alabilen bir anlayış çerçevesinde AKM ile ilgili girişimleri değerlendirmek mümkündür. Gerçekte ise, AKM’nin korunması için pek çok neden bulunmaktadır.

Kimi kültür mekânları, bulundukları kentle özdeşleşmiş olarak anılırlar. Sözkonusu İstanbul AKM olursa, bu betimleme daha da güçlü bir şekilde karşımıza çıkar. İstanbul denince akla ilk gelen mekânlardan biri AKM’dir. Adeta İstanbul onsuz düşünülemez. Türkiye’nin ilk çağdaş opera yapısı olan AKM, yapıldığı dönemde Avrupa’nın en büyük ve dünyanın ikinci büyük opera yapısıdır. Bulunduğu Cumhuriyet Meydanı (Taksim) ve İstanbul’la bütünleşmiş, toplumsal bellekte son derece önemli bir yere sahip olan ve “Cumhuriyetin simgesi” nitelemesini hak etmiş bir kültür yapısıdır. AKM’nin simgesel bir yapı haline gelmesini kültüre, sanata bakış ve yaşanan sürecin özellikleri ile birlikte ele alarak değerlendirmek gerekir. Salt tekil yapı ölçeğinde konunun ele alınması, Cumhuriyet açısından önemi, toplumsal bellekteki yeri, kültür ve sanat ilişkisi, mimarlık ve çağdaş kentleşme içersindeki yerinin doğru bir şekilde ortaya konması mümkün değildir.

Uluslararası koruma ilkeleri bakımından AKM’nin simgesel özellik taşıması veya ilk çağdaş opera yapısı olması bile tek başına korunması için yeterlidir. Buna karşın yapının korunması için önemli başka özellikleri de bulunmaktadır.

Cumhuriyet Meydanı, Taksim Anıtı ve alanın devamında bulunan Taksim Gezisi ile bütünleşerek tarihî Dolmabahçe Vadisi’ne uzanan AKM, İstanbulluların buluşma noktası ve bir önemli aidiyet referansı özelliğine sahiptir. Kamusallık fikrinin korunması ve yaşatılmasına önemli bir mekânsal ve simgesel destek sağlamaktadır. AVM’ler, gökdelenler, portlar vb özelleştirme destekli mekân örgütlenmeleri ile geriletilen kamusal yaklaşımların yerine, “rant”ın kutsandığı dönemlerde bu tür kültür ve sanat mekânlarının varlığı daha da önemli hale gelmektedir.

AKM’nin mimari özellikleri üzerine “özgünlük” değerini yok sayan pek çok haksız ve spekülasyon ölçüsünü aşamayan kimi değerlendirmeler yapılmaktadır. Oysa mimari yapıt olarak yapıldığı dönemin mimari özelliklerini yansıtmaktadır. “İşlevsellik” ve “yalınlık” tasarım ilkeleri bakımından öncelikli bir durum oluşturmaktadır. Hem ilk yapıldığında, hem de geçirdiği yangından sonra yapılan müdahalelerde bu ilkesel yaklaşımı yapı üzerinde izleme olanağı bulunmaktadır.

Yapıldığı tarihten itibaren 40 yılı aşkın süredir çağdaş toplumun beklentilerine yanıt vermesi bakımından “süreklilik”, toplumsal olaylarla tartışma konusu olması ile “anı”, fiziki olarak İstanbul’un belleğinin bir parçası olması ile “kimlik” değeri taşıması yapının önemli nitelikleri arasındadır. Ayrıca başta 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası olmak üzere, bölgenin sit alanı ve yapının 1. grup anıtsal yapı olarak tescilli olması, korunması için yasal dayanaklar oluşturmaktadır.

Bu nitelik ve dayanaklara karşın AKM’nin yıkılması yönünde girişimler ısrarla devam ettirilmiş; bu amaçla, yıkımın önünde engel olarak görülen Koruma Kurulu tarafından alınan tescil kararının kaldırılması için kurul üzerinde yoğun baskılar uygulanmıştır. Tescil kararı kaldırılamayınca, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti (AKB) Yasası aracılığı ile yıkım gerçekleştirilmek istenmiştir. Sakarya Üniversitesi’nden yapının “yıkılması gerektiği” yönünde bir öngörü ile statik rapor istenmiş; üniversitenin “yapının güçlendirilmesi gerektiği” yönünde rapor vermesi üzerine mimari, teknik ve yasal hiçbir dayanağın olmadığı açıkça anlaşılmıştır. Buna rağmen “ideolojik” söylem sürdürülmeye devam etmiştir.

Anıtsal yapının yıkılamayacağı anlaşılınca bu kez, AKM’nin taşıdığı değerleri ortadan kaldırabilecek nitelikte bir dönüşümün gerçekleştirilmesi için kollar sıvazlanmıştır. Uzun ve zahmetli uğraşlar sonucunda İstanbul, 2010 yılı için Almanya’nın Essen, Macaristan’ın Peç kentleriyle birlikte AKB seçilmişti. AKB projesinin önemli amaçları arasında “kültür mekânlarının korunması ve yeni kültür mekânlarının kentlere kazandırılması” yer almaktadır. Buna paralel olarak 2010 Yasası ile AKM ile ilgili uygulama sürecinde rol verilen AKB Ajansı’ndan doğal olarak beklenen, yapının aslına uygun restore edilmesidir. Ancak Ajans, yapının kimlik değeri ile bağdaşmayan kimi fonksiyonları ve eklentileri içeren bir proje hazırlatarak 2 Numaralı Kültür Varlıkları Bölge Koruma Kurulu’na başvurmuştur. Kurul, daha önce aldığı tescil kararı ile çelişen 24.12.2008 gün ve 2268 sayılı bir karar alarak “AKM’nin Dönüşümü” niteliğindeki projeyi onaylamakta sakınca görmemiştir!


AKM’nin “özgün konumunu” korumayan kurul kararından sonra bir hukuk sürecinin başlaması pek tabii idi. Bu aşamada Kültür Sanat-Sen tarafından hukuka, koruma ilkelerine ve mimarlık değerlerine açıkça aykırılık teşkil eden kararın ve eki proje onayının “yürütmesinin durdurulması ve iptali” amacıyla konu yargıya taşımıştır. Ve nitekim 9. İdare Mahkemesi önce yürütmenin durdurulması, ardından 16.12.2010 tarihinde ise “Kurul’un ilke kararlarına uygun davranmadığı, anıtsal yapının özgün konumunun korunmadığı ve yapılan işlemde hukuka ve mevzuata duyarlılık bulunmadığı” gerekçesi ile iptal kararı vermiştir.

Süreci baştan itibaren yakından izleyen ve yapıya sahip çıkmaya çalışan Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi her aşamada girişimlerini sürdürmüştür. 

İlgili tüm kesimlerle görüşmeler, basın açıklamaları ve girişimler gerçekleştirilmiştir. Sürecin açmaza girmesi üzerine, 11 Ekim 2008 tarihinde tüm tarafların temsilcilerinin, mimarlık ve koruma konusunda deneyimli hocaların katıldığı bir toplantı gerçekleştirilmiştir. Toplantıda yapılan kapsamlı değerlendirmeler sonucunda, “erken Cumhuriyet dönemi modern mimarlık yapıtının aslına uygun restore edilmesi” gerektiği ortak düşünce olarak belirlenmiş; bu bağlamda:

  1. AKM’nin bir an önce İstanbulluların hizmetine açılması,
  2. 1. grup tescilli modern kültür yapısının özelliklerinin bir bütün olarak korunarak restorasyonun yapılması,
  3. Sürecin izlenmesi için Kültür Sanat-Sen, Özerk Sanat Konseyi, TOMEB, Mimarlar Odası ve 2010 Ajansı temsilcilerinden oluşan bir kurul kurulması,
  4. Sağlanan uzlaşmanın Kültür ve Turizm Bakanlığı ve 2010 Ajansı’na iletilerek bir an önce işlemlerin başlatılması,

kararlaştırılmıştır.

20 Aralık 2009 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın daveti üzerine Bakanlık, Ajans ve Büyükşehir Belediyesi temsilcilerinin, Mimarlar Odası adına Eyüp Muhcu ve proje müellifi Murat Tabanlıoğlu’nun katıldığı bir toplantı gerçekleştirilmiştir. Toplantı sonucunda karar altına alınan hususlar bir tutanakta düzenlenerek taraflarca imzalanmıştır. Buna göre:

  1. AKM’nin aslına uygun olarak restore edilmesi,
  2. Yapının Sakarya Üniversitesi’nden alınan rapora göre depreme karşı güvenli hale getirmesi

vb. hususlar öngörülmektedir.

Kararın hemen ardından hazırlanan restorasyon projeleri 2 Numaralı Kültür Varlıkları Bölge Koruma Kurulu’nun onayına sunulmuş ve onaylanmıştır. 2010 Ocak ayında Beyoğlu Belediyesi tarafından ruhsat verilerek uygulamanın önü açılmıştır.

Uzun tartışmalardan sonra gelinen aşama doğru ve son derece önemlidir. Bu aşamadan sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın kendilerine kamu adına teslim edilen “simge” niteliğindeki, yılda 2 milyonun üzerinde yurttaşın kültür ve sanatla buluştuğu AKM ile ilgili ortaklaşa nihai olarak öngördüğümüz uygulama sürecini başlatması ve tamamlamasını beklemekteyiz. Bu bekleyiş ve kentlerimizdeki kültür-sanat yapılarının yetersizliği, “Kültür mekânları kentin gelişmişliğinin aynasıdır” özdeyişini anımsatıyor. Yeni kültür yapılarının yapılmasının yaşamsal önem taşıdığı koşullarda, var olan kültür ve sanat mekânlarını savunmak zorunda bırakılmak çok acı değil mi? Üstelik, bunların AKB projesi kapsamında yapılması konuyu daha da dramatik hale getiriyor. Bu durum, sürecin yakın takipçisi olmamızın önemini açıkça ortaya koymaktadır…

Eyüp Muhcu, Mimarlar Odası İstanbul BK Şubesi Başkanı

Bu icerik 7274 defa görüntülenmiştir.
İstanbul AKM ön cephe, 1977.