352
MART-NİSAN 2010
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
GÜNDEM

İsviçre’nin Neuchâtel Bölgesinde Bir Minare: Serrières’te “Doğudan Bir İz”

Serrières kasabasında bacaların ve kızıl-kahve kiremitlerin üzerinde altın renkli bir minare yükselir. Neuchâtel topraklarına İslamiyet'ten bir iz taşıyan bu cami, bir seyahat ve egzotizm tutkunu olan Philippe Suchard tarafından tasarlanmıştır. Bu meşhur çikolata üreticisi, 1865 yılında evinin tepesine bir minare inşa eder. Yıllar boyunca, ev çeşitli kişiler tarafından satın alınarak el değiştirir, minare de ihmal edilir. Hatta bir dönem mutfağa bile dönüştürülür… 1995 yılında, bu konuda tutkulu ve “biraz çılgın” projeler konusunda amatör olan Laurent Nebel evi satın alır ve minareyi yenilemeye karar verir. Nebel’e göre bu oldukça “lüks ve maliyetli bir iş”, fakat “insan sevdiği zaman, parayı düşünmüyor”.

“Bu tür bir anıtı yenilemek çok lüks ve maliyetli: Pahalı ve aynı zamanda herhangi bir getirisi olmayan bir iş olarak düşünülebilir. Fakat insan sevdiği zaman, parayı düşünmüyor”. 52 yaşında ve üç çocuklu Laurent Nebel, Guillaume-Farel Sokağı’nda sakin bir köşesindeki bahçesinde, ayağında yeşil-sarı çarıklar, minareye karşı eskiden beri süren hayranlığını anlatıyor: “Bu benim her zaman ilgimi çeken bir yapıydı. Daha öğrencilik yıllarımda, sık sık Serrières Koleji’nin Öğrenci Kulübü’ne gittiğim dönemlerde, Areuse’deki evime dönmek üzere en son tramvayı yakalamak için, kendimi hep bu binanın önündeki durakta bulurdum. Bu bina Serrières’de Doğudan bir izdi! Fakat bir gün ona sahip olacağım aklımın ucundan bile geçmemişti”.

Bundan birkaç yıl sonra, minarenin sahibi olan emlak şirketi iflas eder. Nebel, Philippe Suchard’ın eski evine sahip olma fırsatını hemen değerlendirir: “1995 yılıydı. En ufak bir tereddüt yaşamadım. Miras konusunda tutkulu bir yapım olduğunu söylemeliyim. Pek çok ilginç ev ya yıkılıyor, ya da tahliye ediliyor. Bir ev boş olduğunda, ruhunu yitiriyor”.

İç Mekândaki Süslemeler

Nebel’in caminin oldukça kötü halde olan durumunu keşfetmesi uzun sürmez: “Ana kubbe yıkılmıştı. Minarenin içi ise tamamen bir mutfağa çevrilmişti! 1950’lerde bir mevsimlik işçi şirketine evsahipliği yapmıştı. Zemin plastik karolarla, ana kubbe ise eternit levhalarla kaplanmıştı.

Bir lavabo, neon ışıklar ve elektrik telleri buldum. Yağan her yağmurla birlikte içeri giren sular ortalığı silip süpürmüştü. İçerideki boya ve süslemelerden yalnızca parçalar kalmıştı”. Minarenin bu heyecanlı sahibi, en azından arabesk süslemelerin özgün halinde olmasından ve kimsenin üzerlerini boyama gibi kötü bir fikre kapılmamış olmasından duyduğu mutluluğu ifade ediyor. Aynı zamanda bu yapının ustası sayılan Nebel, burada “çene çalmaya” son veriyor ve bu mistik mekânda gezintiye başlıyoruz. Birkaç basamak sonra cami önümüzde… Altın, zümrüt, bronz ve pas renklerinin göze çarptığı bu ortamda çok farklı bir görünüm karşımıza geliyor.

Miras tutkunu, 1950’li yıllardan kalma karolar ve henüz onarılmamış, zarar görmüş bölgeleri özellikle gözönüne sermek istiyor. Ve hikâyesini şöyle sürdürüyor: “Bu durum benim gibi bir miras aşığı için dayanılmaz bir hal almıştı. 1996’da minareyi korumaları için Tarihî Anıtlar ve Alanlardan Sorumlu Kanton Servisi ile irtibata geçtim, fakat bu konuda bir şey yapmadılar!” Restorasyon için gereken fonu alabilmesi için Nebel’in 7 yıl kadar beklemesi gerekmiş: Bu sürenin sonucunda toplam onarım giderinin % 50’sini devlet ve kantonlar karşılarken, yaklaşık 150 bin frank eden diğer yarısını kendisi karşılamış.

Altın Varaklarla Kaplanmış Kubbe

Mart-Kasım 2003 arası yapılan çalışmada, geleneksel bir metal ustası, altın varakların yerleştirilmesi konusunda bir usta, marangoz, demir ustası, taş ustası, alçı ustası ve sanat eserleri konusunda uzman iki restorasyon uzmanı bu hassas göreve başkoymuşlar. Yapının hem tüm dış gövdesi hem de içteki ana kubbe yeniden yapılmış. Nebel, “içerideki süslemeler için, boya pigmentlerinin analiz edilmesi ve kalan boya parçalarından alınan örneklerle tüm tasarımın yeniden tamamlanması gerektiğini” söylüyor. Bugün hâlâ iç mekânın bir bölümünün yenilenmesi gerekiyor, fakat “ilk aşamanın giderlerinin hazmedilmesi için daha birkaç yıla ihtiyaç var”.

Yaptığımız ziyaretten sonra caminin bekçisi evin tepesine çıkan bir köprüyü işaret ediyor. Gün batmaya başlarken, üst katta minare tüm ihtişamını gösteriyor. Böyle bir anıta sahip olmaktan dolayı gururlu musunuz? Nebel tüm içtenliğiyle belirtiyor: “Hayır, gururlu değil. Daha çok, böyle bir hazinenin yok edilmemiş olmasından dolayı mutluyum”.

Neden Minare?

Yapının bugünkü sahibi, Philippe Suchard’ın neden bir minare inşa ettiğini merak ediyor. Araştırmasının sonucunda üç olasılık arasında kalmış: “Turistik bir hatıra olabilir: Suchard dünyanın dört bir yanını dolaşmış bir insandı”. İkinci olasılık akla daha yatkın geliyor: “O zamanlar, oryantalizm modaydı. Bu bölgede pek çok yerde İslami tarza eğilim gösteren oryantal süslemeli odalar görebilirsiniz. Örneğin Faubourg de l’Hopital bölgesinde bu özelliğiyle bilinen bir konut yapısı bulunuyor”. İsviçre’de, minare bu modanın dış mekânda ifade edildiği tek ve “bu nedenle de eşsiz bir örnek”… Üçüncü olasılık, Suchard’ın İslamiyet’i kabul etmiş olması: “Fakat bu konuda ortada bir kanıt yok. Tüm evin içinde, İslam’a ilişkin izler bulmaya çalıştım, fakat bir sonuca ulaşamadım. Üstelik minare İslamiyet’in İsviçre’deki ilk uygulaması da değil!”

Unutulmuş Cami: Ev Kuşhaneye Dönüyor

Serrières’deki bu evin, tüm tarihi boyunca minaresi nedeniyle tanındığını söylemek yanlış olur. Hatta uzun yıllar boyunca caminin varlığı unutulmuştur… Evin yeni sahibi geçmişi anlatmaya devam ediyor: “1910 yılında, Philippe Suchard’ın küçük oğlu olan Willy Russ aile evine yeniden taşınır. Kendisi bir müzik ve resim tutkunudur. Böylece Serrières’deki ev aralarında Ferdinand Hodler ve Felix Vallotton’un da bulunduğu sanat çevreleri için bir buluşma yeri haline gelir”.

1925 yılı bu manzarada ciddi bir değişim meydana getirir. Evi, Willy Russ’un kardeşi olan Hermann alır. Doğa tutkunu ve Hayvan Dostu (Petit Ami des Animaux) dergisinin yaratıcısı olan Hermann, önce evin bahçesine sonra da göle kadar uzanan tüm parka kuş evleri yerleştirir. “Evin çevresi, çok sayıda kuş bulunması nedeniyle artık okullar için çekim merkezi olmuştur! Hatta bulduğum bir kartpostalda bu alanın adresinin Serrières Kuşhanesi olarak yazıldığını bile gördüm. Minareye hiçbir referans olmaksızın…”

* İsviçre Mimarlar Birliği’nin Mimarlar Odası’na cevaben yazdığı mektubuna (Mektuplara, www.mo.org.tr/odadan adresinden ulaşılabilir) ek olarak gönderdiği ve Virginie Giord tarafından gerçekleştirilen bu röportaj Tuğçe Selin Tağmat tarafından Fransızcadan çevrilmiştir.

Bu icerik 4815 defa görüntülenmiştir.