352
MART-NİSAN 2010
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
KIRDAN KENTTEN

Balaban Köyü ve Camisi

Hüseyin Kahvecioğlu

Kayseri-Malatya karayolunda Darende’yi yaklaşık 15 km. geçtikten sonra Balaban beldesine varılır. Eski adı “Gerimter” olan bu yerleşimin geçmişi Hitit uygarlığına kadar uzanır. Bugünkü adını, Büyük Selçuklu döneminde bu bölgeyi fetheden kumandanın adından aldığı söylenir. Balaban, bu coğrafyadaki pek çok yerleşim merkezi gibi, Anadolu’dan gelmiş geçmiş pek çok uygarlığı görmüştür. Evleri, mimarisi, binlerce yıllık birikimle şekillenen yapı kültürünün bir parçası olarak yakın zamana kadar ulaşmış olsa da, yine pek çok benzeri yerleşim gibi artık bugünün genel geçer yapılaşma tavrına teslim olmuştur.

Ancak bu değişim içinde, geçmişi yaklaşık 40 yıla dayanan bir yapı, Y. Mühendis Mimar Şerif Ali Akkurt’un tasarladığı Balaban Camisi (Abdurrahman Erzincani Camisi) özel bir yer edinmiştir. Zira, yapıldığı 1960’lı yıllarda, bir taraftan yörenin sahip olduğu yapısal karakterin yorumlandığı, fakat aynı zamanda son derece modern sayılabilecek bir biçimlenişin ortaya konduğu yapı, bugüne varmaya nefesi yetmeyen yerel dokunun izlerini geleceğe taşıyan başarılı bir örnek durumundadır. Balaban Camisi'ni başarılı bir mimarlık ürünü kılan sadece bu değildir. Yapıyı belki de daha önemli kılan, Türkiye’de mimarlığın hâlâ en sorunlu üretim alanlarından biri olan “cami mimarlığı”nın, bundan onlarca yıl önce ortaya konmuş en nitelikli örneklerinden biri oluşu. Günümüzde de, Türkiye’de toplam sayıları 70-80 bin dolaylarına varan camiler arasında, çağdaş mimarlık adına söz söyleyen ve sayısı 100’ü geçemeyen örneklerden biri olmaya devam ediyor. En büyük kentlerin en önemli yerlerine hâlâ, yüzlerce yıl öncesi camilerinin kötü ve orantısız taklitlerinin yapıldığı dikkate alınırsa, bundan 40 yıl önce, mütevazı bir Anadolu beldesinde gerçekleştirilen mimarlığın önemi ve değeri daha iyi anlaşılabilir.

Yapı, merkezî bir mekân içermekle beraber, görünürde parçalanmış bir kitle kurgusu ortaya koyar. Pramidal bir örtüsü olan kare planlı odak mekâna eklenen farklı açılardaki kübik kitleler, yine farklı açılardaki tek eğimli düzlemlerden oluşan çatı örtüleri ile tek bir yapıdan çok, bir doku parçası izlenimi yaratır. Bu kübik kitle ve eğik düzlem çatı örtüleri, çevreleyen yapı dokusunun izlerini taşır. Yapının en karakteristik elemanı olan minare, farklı, hatta çevresine yabancı sayılabilecek biçimsel özelliğine rağmen, kitle kurgusunu uyum içinde tamamlar.

Hüseyin Kahvecioğlu, Yrd. Doç. Dr., İTÜ, Mimarlık Bölümü

Bu icerik 8202 defa görüntülenmiştir.