353
MAYIS-HAZİRAN 2010
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
DOSYA: XII. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri, 2010

DEĞERLENDİRME

Hüseyin Kahvecioğlu

İki yılda bir yapılan Ulusal Mimarlık Sergisi, Türkiye’deki son dönem mimarlığın gelişimini ve gündemini takip etmek açısından önemini sürdürüyor. Bu takibi olanaklı kılan, başladığından bu yana istikrarlı biçimde devam etmesi ve her serginin bir katalog halinde belgelenmiş olması.

İlk dönemden bu yana yayımlanan sergi katalogları tarandığında, mimarlık üretiminin, eğilimlerin, içeriklerin değişim ve dönüşümünü izlemek mümkün. Bu bağlamda bir değerlendirme yapıldığında, ilk serginin düzenlendiği 1988’den bu yana ekonomideki, gayrimenkul sektöründeki, malzeme ve teknoloji alanındaki, iletişim alanındaki gelişim ve değişimlerin mimarlığı nasıl etkileyip yönlendirdiğini izleyebiliyoruz. Büyük yatırımcı ve işveren konumundaki kamu kuruluşlarının yerini önemli ölçüde özel sektöre bırakmaya başlaması, malzeme ve teknoloji alanındaki sınırlı olanakların genişleyerek gelişmiş ülkelerdekine yakın bir düzeye yaklaşması, üretim alanının ülke sınırlarını aşarak dünyanın uzak köşelerine kadar uzanabilmesi, bu belgelemeler üzerinden okunabilen değişimlere örnek gösterilebilir.

İzlenen bir başka değişim ise mimarlık ürününün, ihtiyaçlara yönelik mekânsal çevrelerin üretilmesi kadar, bir tüketim nesnesi haline de gelmesi. Tüketim nesnesi olma özelliği ön plana çıkan mimarlık ürünlerinin, üretim süreçlerinden mimari diline, hatta temsiline kadar kendi dinamiğini yarattığını, sergiler üzerinden izi sürülebilecek önemli tespitlerden biri olarak belirtmek istiyorum. Dünyadaki gelişmelerle de paralellik gösteren bu durumu, olumsuz bir ön kabulle değil, mevcut durumu anlatan objektif bir gösterge kabulüyle değerlendirmek, mimarlığın bugüne ve geleceğine ilişkin düşünceleri daha berrak kılabilir. Mimarlığın bir uçta kutsanmış, yüksek roller biçilmiş entelektüel bir üretim alanı olduğu inancından, diğer uçta beklentilere cevap üreten bir hizmet sektörü olduğu kabulüne doğru süren gidişatta, ortama kayıtsız şartsız teslim olmayıp “bir söz söylemek isteyen” nitelikli çalışmalar da, Türkiye’deki mimarlığın sergiye yansıyan olumlu göstergeleriydi.

Ödül ve Sergi Programı’nın, uygulamadaki bazı değişikliklerle daha da gelişebileceği görüşündeyim. Özellikle üstlenmiş olduğu “dönemini belgeleme misyonunu” daha iyi yerine getirmek açısından bazı adımlar önemli katkı sağlayabilir. En önemli konulardan biri, mesleki uygulama prosedürlerinin sergi katılım koşullarındaki ağırlığı. Bu prosedürlerin ülkenin tamamında mutlak olarak uygulanamadığını, içeriği itibarıyla da mimarlık üretiminin nitelik ve meşruiyetinin tek ve kesin belgesi olarak görülemeyeceğini dikkate aldığımızda, durumu yeniden gözden geçirmek gerekir. Şüphesiz meslek odasının düzenlediği bir Ödül ve Sergi Programı’na yasal sorunları olan uygulamaların katılması önerilemez. Burada vurgulamak istediğim, yapısal olarak yasal sorun ve çelişki içermediği halde, prosedürel eksiklerinden ötürü değerlendirmeye alınmayan ve bazen aralarında önemi ve niteliği ile Türkiye mimarlığı içinde yer edinen yapıların da olabildiği mimarlık üretiminin Sergi ve Ödül Programı’na katılımına engel yaratılmaması. Programın uygulanma sürecinde, yapılmasının yararlı olacağını düşündüğüm bir başka değişiklik ise, Yapı Dalı’ndaki katılımların, sadece temsilleri üzerinden değil, yerinde görülerek değerlendirilmesinin sağlanması. Çeşitli zorluklarına rağmen bu olanağın yaratılmasının, ödül programını güçlendireceği görüşündeyim. Özellikle, temsil ortamında yapının farklı bir gerçeklik olarak adeta yeniden üretildiği düşünüldüğünde, yapıları yerinde incelemek büyük bir gereklilik haline gelmekte.

Sonuç olarak, kurumsallaşmış olan Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri programının gelişimini sürdürmesi, döneminin mimarlığını kapsamak ve yansıtmak konusundaki gücünün artması, mevcut mimarlık üretiminin belgelenmesi kadar, ileriye dönük gelişimleri yönlendirmek açısından da önem taşımakta.

Bu icerik 3523 defa görüntülenmiştir.