353
MAYIS-HAZİRAN 2010
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
KENTLEŞME

UNVAN PEŞİNDEKİ KENTLER: “Mega” Projeler ve “Mega Etkinlikler” Üzerinden Bir Bakış

Şebnem Gökçen Dündar

Türk kentleri de dahil olmak üzere dünya üzerinde birçok kent, özellikle ekonomik ve kentsel gelişimine ivme kazandırmak ve ulusal / küresel ölçekteki temsilini oluşturmak üzere çeşitli stratejiler geliştiriyor. “Bilbao Etkisi” olarak da bilinen, kentin kültür eksenli gelişimi için büyük ölçekli ve gösterişli kentsel mekânlar üretmek de bunun araçlarından biri. Yazar, kentlerin izleyecekleri stratejinin temel dayanakları üzerine görüşlerini aktarıyor.

KÜRESEL SAHNEDEKİ KENT TEMSİLLERİNDE “YARIŞ” VE “KÜLTÜR” BAĞLAMLARI

Bugün kentlerin küresel ölçekte içerisinde yeraldığı ya da almak istediği kıyasıya yarışın, beraberinde kentler için farklı pazarlama mekanizmalarının devreye sokulduğu bir gelecek kurgusunu getirmesi kaçınılmaz olmuştur. Üstelik, bu yarış öyle bir hal almış durumdadır ki, kimi kentlerin planlaması artık neredeyse tümüyle “kentsel pazarlama stratejileri” (1) üzerinden kurgulanmaktadır.

Sözü edilen pazarlama stratejileri bağlamında son çeyrek asırlık dönemde tartışılan kavramlar arasında “kültür” bağlamının giderek farklı bir araç olarak devreye girdiği gözlenmektedir. 1980 sonrasında ekonomik yeniden yapılanma süreçlerinin getirdiği dönüşümlerle birlikte kültür politikalarının da bir anlamda yıldızı parlamıştır. (2) Bu süreçte merkezî yönetimler tarafından ekonomik destek anlamında yalnız bırakılan yerel yönetimler de, kültür odaklı gelişim stratejileri yoluyla kentsel yaşam kalitesini artırma, yeni istihdam olanakları sunma, sosyal ve kültürel bütünleşme koşulları yaratma gibi hedeflere kilitlenmişlerdir. Kaldı ki, bu stratejiler ayrıca kentlerin çekicilik düzeylerini de artırmakta ve kentlerin ekonomisinde gözle görülür bir iyileşme yaratmaktadırlar. Sözü edilen hedeflere yönelik kapsamlı dönüşüm projelerinin ortaya çıkması ise tesadüfi değildir. (3) Bir “kentsel rönesans” (4) yaşanmakta olduğu yönündeki tartışmalar literatürde artık sıklıkla yer almaktadır. Bir “üretim, tüketim ve imaj stratejisi” olarak kültürün yeni rolü, artık olumlu kentsel imajlar yaratma, turizm endüstrisini canlandırma, yatırımları çekme ve kentin rekabet koşulları içerisindeki yerini güçlendirme gibi sonuçlar üzerinden kentsel mekânda gözle görülür olmaya başlamıştır.

“Yaratıcı endüstri” ve “yaratıcı sınıf” oluşumu ise (5) kentlerin büyüme süreçlerinde, bilgi temelli meslek alanlarının yanısıra kültürel ve sanatsal kapsamların konu edildiği bir üretim sektörünün yeni adıdır. Dünyanın özellikle gelişmiş endüstriyel ülkelerindeki istihdamın yaklaşık üçte birinin “yaratıcı endüstriler” (6) kapsamında faaliyet göstermesi bu anlamda geliştirilen kentsel politika ve stratejileri desteklemektedir. Bilgi toplumunun kalbi olarak atan ve kimi zaman belirli kentlerde kümelenen “yaratıcı bölgeler”in giderek bulundukları kente daha fazla çekicilik kazandırmaları nedeniyle de geliştirilmeleri söz konusu olmaktadır. Nitekim Florida (7) Amerikan kentleri özelindeki yorumunda günümüzde yaratıcı merkezlerin başarılarının arttığını, çünkü yaratıcı sınıfın her türlü -sanatsal, kültürel, teknolojik ve ekonomik- yaratıcılık temelinden beslenebildikleri bir ortamda yaşamak istediklerini ifade etmektedir. Bunun anlamı ancak -sosyal ve mekânsal olarak- gerçek anlamda bir kültürel üretim ve tüketim ortamının yeşermesi sağlanabildiği takdirde kentlerin yaratıcı endüstriler üzerinden gelişimlerini ivmelendirebilecekleridir. Bu doğrultuda kentler bir taraftan üretim anlamında belirli kentsel bölgelerin kümelenerek yaratıcı “kültür endüstrileri”nin kentsel gelişim üzerinde yaratabileceği ilerlemeyi hedeflemekte, diğer taraftan tüketim anlamında yine belirli kentsel “kültürel bölgeler” (8) yaratarak veya dönüştürerek, kent ekonomisini farklı gelişim olasılıklarına yönlendirme tercihini ortaya koymaktadırlar. Bu endüstriler özellikle Avrupa ve Amerikan kentlerinde belirli bir gelişmişlik düzeyine erişmiş durumdadır. Türk kentlerinde yaratıcı endüstriler ve kültür-odaklı stratejiler anlamında kapsamlı bir deneyimin henüz oluşmamış olması nedeniyle, bu yazıda Batı kentlerin deneyimlerine ilişkin olarak başarıları olduğu kadar başarısızlıkları da içeren bir değerlendirme hedeflenmektedir. Böylelikle ortaya çıkacak tablonun Türk kentlerinde belirli bir stratejik plandan bağımsız münferit olarak değil de, kapsamlı gelecek stratejileri yönünde tercih geliştirmesinde yol gösterici olabileceği düşünülebilir.

Bunun yanısıra Türk kentleri de dahil olmak üzere dünya üzerinde birçok kent, bir taraftan ekonomik gelişim için yeniden yapılanma yollarını ararken, diğer taraftan bunun bir “vizyon ve imaj değişimi” üzerinden olabileceği gibi bir kabulde de bulunmaktadır. Kentlerin ekonomik, kültürel ve politik sermayesinin artması amacıyla kent imajı yeniden yapılandırılmakta ve kentin küresel ölçekte temsil edilmesi için çeşitli sloganlar, logolar ya da reklam gibi geleneksel pazarlama araçları kullanılmaktadır. (9)

Batı kentleri genelinde yaşanan süreçte “kültür-eksenli kentsel dönüşüm alanları”na özel önem verilmekte (10), benimsenen kültür eksenli vizyonun bir alanı ve o alanda yaşayanları ekonomik olarak güçlendirmek ve canlandırmak anlamındaki potansiyelleri devreye sokulmaktadır. (11) Kültürel etkinliklerin önemli birer katalizör olarak işlev görmesi sonucu ortaya çıkan dönüşmüş çevrenin, sözkonusu kentsel çevre ve kentliler üzerindeki etkilerine ilişkin sorgulayıcı yorumlar ise, konunun daha üst düzeyde kültürel politika ve stratejiler çerçevesinde kurgulanması gereği üzerinde yoğunlaşmaktadır. (12) Burada belirtilmesi gereken önemli bir husus, “her deneyimde hedeflenen noktaya erişmek amacıyla geçirilen aşamaların ‘başarı’ ile sonuçlanmış olmayabileceğinin”gözönünde bulundurulmasıdır. (13) Bir başka deyişle, çıkış noktası itibariyle parlak bir gelecek vadeden ve kentin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişiminin ivmelenmesi yönünde ciddi potansiyeller taşıyan tabloda, her kentteki uygulama sonuçlarının aynı parlaklık ve çekicilikte yaşanmayabileceği, aksine kimi çabaların hüsranla sonuçlandığı, kimilerinin de hiç beklenmeyen başka türlü sonuçları beraberinde getirdiği söylenebilecektir.

YENİ DÜNYANIN YARIŞ PARKURLARI: MEGA PROJELER VE MEGA ETKİNLİKLER

Mekân, kültürel üretim ve uzantısında tüketim sürecinde gerekli gelişimi sağlayacak temel bir veri olarak karşımızdadır. Kültürel üretimin ekonomik olarak bir girdi teşkil etmesi için sadece kültürel etkinliklerin sahnelendiği bir kentsel mekândan değil, bunun yanısıra o kentsel mekânın beslediği bir nüfus büyüklüğü, yani yaratılmış istihdam olanaklarından bahsedilmesi gerekmektedir. Nitekim “mekân”, bu noktada kültürel üretimin bir hammaddesi olarak devreye girer. Kentsel ekonomilerin rekabet edebilirliğini belirleyecek olan da kültür endüstrilerinin mekân içerisindeki konumlanma biçimidir. Günümüzde kentlerin ve kentsel mekânın, ilgili sektörlerdeki üretimin “pazar” alanına erişilebilirliğinin sağlanabildiği bir hammadde olarak işlenmesi, adeta bir “yarış temposunda ve farklı parkurlar üzerinden” gerçekleşmektedir.

Küresel ağa eklemlenme çabasının kentleri ciddi bir rekabete sokması ile böyle bir yarışın “parkurlarının” da kalıcılık ve geçicilik üzerinde çeşitlenen iki ana koldan ve küresel ölçekte rekabet edebilirliğin koşulu olan “mega” ölçek üzerinden geliştirildiği gözlenir. (Tablo 1) Bu kollardan ilki, kentlerin kültürel eksen üzerinden pazarlanma süreçlerinde Sjoholt’un “uzun vadeli kalıcı çabalar” olarak tarif ettiği (14) ve etki çapı itibariyle tüm dünyaya sesini duyurma hedefini içeren bir çerçeveye karşılık gelmekte ve burada “mega projeler” olarak adlandırılmaktadır. Bu ifadelendirme biçiminde “mega” niteliği kent ölçeğini aşarak küresel arenada ses duyurma hedefinin yansıması olarak, “proje” niteliği ise bir çeşit kalıcı “nokta” vuruşlar üzerinden hedeflenen rekabet düzleminde yeralma isteğinin göstergesi olarak görülmelidir. İlgili literatürde “Bilbao Etkisi” olarak yer bulan bir etki çapına erişimin hedeflendiği bu üst ölçekli “prestij projeleri” (15), bu yönde çaba sarfeden birçok kente örnek teşkil ederken, birçok kentin de gelişim stratejisi olarak “kültür” eksenine yönlenmesinde teşvik edici olmaktadır. Bu projeleraslında “öncü projeler”in bir türüdürler. (16) Kentlerin prestij kazanması istenen bölgelerinde ve bizzat postmodern mimari örnekler oluşturacak şekilde büyük ölçekli ve gösterişli kentsel mekânlar yaratırlar. Etki çapları sadece kent ölçeğinde kalmayan, ulusal ve uluslararası ölçekte yatırımcıları çekmeyi hedefleyen, ayrıca ölçeklerinin büyüklüğü oranında kentlerin gelişimleri üzerinde ciddi bir kırılma noktası yaratma potansiyeli içeren projelerin belirli riskleri de bünyelerinde taşıdıkları belirtilmelidir.

İkinci kol ise, kentlerden gelip geçen, genellikle sınırlı zaman dilimlerinde, ancak kimi zaman da döngüsel olarak kentler üzerinde değiştirici ve düzen dışına çıkarıcı etkiler bırakan “mega ölçekli etkinlikler”dir. Sahip oldukları özellikleriyle kentlerin farklı ölçeklerdeki, ama tercihen küresel düzlemdeki temsilini (ve dolayısıyla reklamını) sağlarlar. Mega etkinlikler kentlerin imaj yaratım süreçlerindeki yeni araçları olarak kabul edilmekte ve kültürel olarak tektipleşen bir dünyada, gelip geçici bir özgünlük, farklılık, mekân ve zamanda bir yerellik yarattıkları (17) tartışılmaktadır. Mekânsal pazarlama araçlarından önemli birini oluşturan kültür eksenli bu etkinliklerin kültürel turizm sektöründe istihdam yaratma, kentlerin turistik altyapı olanaklarının artırılmasını sağlama ve kentlerin küresel arenadaki ulusal ve uluslararası önemini artırma gibi etkileri olduğu kabul edilmektedir. Bu amaçla günümüz kentlerinde “kültürel planlama” alanında birtakım adımlar atılırken, uluslararası ve dünya fuar ve sergileri (ticari ve diğer), festivaller, karnavallar ile kültür ve spor etkinlikleri kentlerin “yaratıcı ortam”larının dört temel silahı olarak anılmaya başlanır. (18)

Mega etkinliklerin hedeflediği ölçeğin küreselliği bir yana bırakılacak olursa, geçici bir etkinlik olarak zaman ile ilişkileri ise modern çağ içerisinde çarpıcı bir bağlam oluşturmaktadır. Festivaller, bienaller, karnavallar gibi bir bağlamda “döngüsel” olmaları koşulunda geçicilikleri kalıcı bir düzende kenti biçimlendirirken, expolar, olimpiyatlar, kültür başkentliği gibi “tek zamanlı” olmaları koşulunda geçicilikleri “zamanı belirleyen” ve “tarihe damga vuran” nitelikleriyle bir anlamda kalıcılık yaratmaktadır. Kentsel mekân üzerindeki etkileri ise kalıcı olabildiği ölçüde kentlerin ekonomik, sosyal ve kültürel gelişim grafikleri üzerinde olumlu olabilmektedir. Ancak tıpkı mega projeler gibi ölçek büyüdükçe riskin de büyümesi, mega etkinliklerle beraber gelen ve kentlerin fiziksel mekânına çöken ekonomik, sosyal ve kültürel dönüşümün her koşulda başarılı sonuçlar getirememesine neden olmaktadır.

 

MEGA PROJELER

 

MEGA ETKİNLİKLER

İkonik Yapılar

  • Guggenheim Müzesi, Bilbao, mimarı: Frank Gehry
  • The Gherkin, Londra, mimarı: Norman Foster
  • Orient İstasyonu, Lizbon, mimarı: Santiago Calatrava
  • Parc della Musica, Roma, mimarı: Renzo Piano
  • Music Hall, Porto, mimarı: Rem Koolhaas vb.

Kültür Başkentleri

  • Avrupa Kültür Başkentleri 1986
  • Arap Kültür Başkentleri 1996
  • Amerikan Kültür Başkentleri 2000

 

Kültür-Eksenli Kentsel Dönüşüm Projeleri

  • Üretim ağırlıklı kültür bölgeleri

(Sheffield Kültür Endüstrisi Bölgesi, Manchester Kuzey Bölgesi, Nottingham Moda Bölgesi vb.)

  • Tüketim ağırlıklı kültür bölgeleri

(Gateshead, New Castle Upon Tyne; Temple Bar, Dublin; Rheinauhafen, Köln vb.)

Fuarlar (Ticari ve Diğer, örneğin Peyzaj Fuarları) ve EXPOlar

  • 1. Dönem EXPO’lar: Endüstrileşme (1851-1938)
  • 2. Dönem EXPO’lar: Kültürel Etkileşim (1939-1991)
  • 3. Dönem EXPO’lar: Ulusal Markalaşma (1992-günümüz)

Tema Parkları ve Müzeleri

  • Eğlence Temalı Parklar

(Disney World, Paris; Disney World, Orlando vb.)

  • Açık Hava Müzeleri kapsamındaki Mimari Parklar

(Pueblo Espanyol, Barselona; Den Gamble By, Arhus vb.)

  • Bilim Temalı Parklar

(Puzzle World, Yeni Zelanda vb.)

  • Çocuk Müzeleri

Bilim ve Sanat Organizasyonları

  • Dünya Kongreleri
  • Festivaller, Karnavallar, Şenlikler
  • Sanat ve Tasarım Bienalleri
  • Sanat ve Tasarım Haftaları vb.

Spor Organizasyonları

  • Olimpiyatlar
  • Universiad Oyunları
  • Formula 1
  • Dünya Turnuvaları ve Kupaları vb.

Tablo 1. Kültür ekseni üzerinden sürdürülen kentler arası yarışa ilişkin parkurlar

 

KÜLTÜR EKSENLİ DÖNÜŞÜM DENEYİMLERİNDEN ALINABİLECEK DERSLERE DAİR

“Kültür” kavramı üzerindeki yüklemeler günümüzde gelinen nokta itibariyle belirli stratejik yaklaşımları zorunlu kılmaktadır. Kentler bir yandan “mega” kavramına temellenen ve kültür ekseninde geliştirilen stratejilerle çeşitlenme hedefini fiziksel mekânlarında somutlaştırırlarken, aslında diğer yandan yukarıda değinildiği gibi üstü örtülü bir “seri üretim”in parçası olma riskini taşımaktadırlar. Bu aynılaştırma akımından çıkış noktası ise, kültürel politikaların bir tarafta yerel bağlam, diğer tarafta sosyal, çevresel ve kültürel bağlam arasındaki ilişkilerin sağlam bir şekilde kurulması ile olacaktır. (19) Seçilen politikanın “kültür” tercihinin Evans ve Shaw (20) tarafından öne sürülen modellere (10) (yeniden 10. dipnota referans veriyor) referanslı olarak belirlenmesi atılabilecek ilk adım olabilecektir. Bu adım Tablo 2 ve Tablo 3 üzerinden atıldığı takdirde mega projelere ve etkinliklere dair literatürde tartışılan konuların riskler ve potansiyeller özelinde kapsamlı bir şekilde sorgulanmasına olanak tanıyacaktır.

MEGA PROJELER

RİSKLER

POTANSİYELLER

  • İkonik senaryo: Kentlerin küresel ölçekte kendilerinden sözettirebilecek düzeyde “en”ler üzerine kurulu projeleri küresel ilişki ağlarında yer alabilmek amacıyla birer araç olarak kullanmalarının kentin “gereksinim” duyduğu başka gerçekliklerinin (örneğin, yoksul ve düşük gelirlilerin gereksinimleri) önüne geçmesi gibi bir risk sözkonusudur. (21)
  • Hedef kitle: Öncü niteliği taşıyan prestij projelerinin ağırlıklı olarak yerel orta gelir grubuna ve turistlere faydalı olduğu tespit edilmiştir. (22)
  • Klonlanmış kent: Kentlerin kürsel nimetlerden faydalanma çabasında mega projelerin araç olarak daha öne çıkması ile bu projelerin sınıf atlama yöntemini belirleyici parçalar olarak görülmesi, kentler arasında “kopyala-yapıştır” yönteminin benimsenmesine, uzantısında “klonlanmış kent” oluşumuna neden olmaktadır. (23)
  • Metalaşma: Kültürel çekim noktalarının seri olarak üretilmeye başlaması ve kültürel turizm ürünlerinin “metalaşması” riski bulunmaktadır. Bu anlayışın ürettiği kentleri Hall (24) bu şekilde birbirini tekrar edercesine makyajlanan paketlenmiş peyzajlar olarak adlandırmaktadır.
  • Geçicilik: Kendinden sözettirebilir olma durumu sadece belirli bir zaman kesiti için sözkonusudur, çünkü her zaman için sözkonusu “en” niteliğinin aşılması mümkündür. Yeni ve daha yaratıcı bir başka projenin gündeme gelmesiyle diğer projeler gündem dışı ve eski olarak nitelendirilmeye başlayacaktır.
  • Parçacıllık: Özel parça tasarımları şeklinde, varolan planlama sistemini bypass geçen bir süreçte gündeme getirilmeleri ve sadece kentlerin belirli bölgelerine yönelik olmaları söz konusudur. Gerçekleşen dönüşümün ölçeğinin sınırlı olması nedeniyle kentsel alanda parçalanmalar ve ayrışmalar yaşanabilmektedir. (25)
  • Kamu yararı: Özel sektörün kâr amaçlı olarak öne sürdükleri projelerin zaman zaman kamu yararının önüne geçtiği görülmektedir. Bunun nedeni yerelden ziyade küresel ekonominin mekânsal taleplerine yanıt verme hedefidir. (26)
  • Kamu-özel ortaklıkları: Kurulan ortaklıklarda özel sektörün yönlendirmesiyle karların maksimize edilmesi ve maliyetlerin azaltılması için kısa vadede büyümek ve emlak piyasalarını harekete geçirme hedefi ile kamu kaynakları öncelikli olarak en çok kârı getirecek etkinlikleri yönlendirilmekte, bu ise sosyal öncelikli ama getirisiz konuların rafa kaldırılmasına neden olmaktadır. (27)
  • Riskler: Dönüşüm projelerinin uygulama süreçlerinde tümüyle özel sektöre güvenmenin sakıncaları vardır. Londra Docklands’deki Canary Wharf ve Olympia ve York gibi çok uluslu şirketlerin banka kredileri kaynaklı iflası buna örnektir. (28)
  • İçericilik: Büyük ölçekli yeniden canlandırma projelerinin kentteki tüm grupların refahını getireceği varsayımı gerçekçi olmayıp, getiriler belirli grupların temsili ile sınırlı kalmaktadır. (29)
  • Soylulaşma: Kültür bölgeleri ile diğer alanlar arasında oluşan fiziksel ve sosyal ayrışma çoğunlukla düşük gelir gruplarının alandan dışlanmasına sebep olmaktadır. (30)

  • Kentsel parçaların düzenlenmesinde gerçekleşme ölçütlerini daha rahat karşılayabilme olanağı (örneğin, özel sektör finans desteğinin daha kolaylıkla elde edilebilmesi) bulunmaktadır.
  • Bir kentsel hareket odağının yaratılmasıyla, çevre alanda ya da kent bütününde ilişkili diğer alan kullanımlarına da yansıyan bir iyileştirme sözkonusu olmaktadır.
  • Kısa vadede uygulanabilirler.
  • Simgesel olarak kentsel imaja katkıda bulunurlar.
  • Kentsel çekiciliği artırıcı özellikleri vardır.
  • Kentin kültürel çatısına yapabilecekleri somut katkılarla (sanat merkezleri, etkinlik kompleksleri vs.) uzun vadede tüm kentlilerin refah seviyelerinde yükselme olabilecektir.

 

Tablo 2. Mega projelere ilişkin değerlendirme

MEGA ETKİNLİKLER

RİSKLER

POTANSİYELLER

  • Aynılaşma riski: “Kültür” çatısı altında
  • Kimlik temsili: Modern sonrası geliştirilen farklı kimliklerin “kültürel” çatı ve evrensellik adı altında bir şekilde eritilebilecek olması riski vardır (örneğin, Birmingham’da siyahi nüfusa özel festivalin, uluslararası ölçeğe taşınınca siyahi temsil niteliğini kaybetmesi. (31)
  • Ayrışma: Ülkelerarası kültürel işbirliğinin, belirli ayrıcalıklı kapsamlarla da zenginleştirilerek kuzey-güney ya da doğu-batı arası gibi kutuplaşan ayrımları daha da keskinleştirici hale getirme olasılığı bulunmaktadır.
  • Turizmin sektörel riskleri: Yarışa katılan kent sayısı arttıkça, küresel pay azalmaktadır.
  • Ekonomik bağlam: Kentler arası ilişkilerde “kültür” ilişkileri adı altında aslında “ekonomik” bağlantılar kurulmaktadır (örneğin, Serbest Ticaret Anlaşmaları, Güney ortak pazarı vb.).
  • Festivalizm etkisi altında kurgulanan eğlence temelli mega etkinliklerde izlenen, tüketilen ancak düşünce gerektirmeyen çalışmalara da yer verilmektedir.

 

  • Kültürel mirasın korunması ve geleceğe aktarılması için gerekli süreçler devreye sokulmaktadır.
  • Ülkeler arası kültürel işbirliği: Kültürel etkileşimi engelleyici tüm sosyal ve ekonomik sınırların aşılma ve etkileşimin yarıçapının daha da yaygınlaştırılma çabası vardır.
  • Unvan kazanan kentler, kentsel mekânsal müdahalelerde gerekli desteği bulabilmektedirler.
  • Kentsel kimlik vurgusu önem kazanmıştır.
  • Turizm gelirlerinin yeni yatırımlara dönüşmesi mümkündür. (32)
  • Kentlerin yenilenmesinde, projelerin canlandırılmasında dünyaya açılma aracı olarak işlev görürler.
  • Aynılaştırma kaçınılmaz olmayıp kentsel yönetim politikaları ile çözülme potansiyeli taşır.

 

Tablo 3. Mega etkinliklere ilişkin değerlendirme

SONUÇ OLARAK

  • Yerellik ön plana çıkarılmalı ve yerel kültürel üretim desteklenmelidir. Bu hedef bir taraftan özellikle farklı Batı kenti deneyimlerinden kopya yoluyla alınacak eklektik uygulamaların (ve olası sorunların) önüne geçmeyi sağlayabilecek, diğer taraftan bu sayede yerel kültürel üretim ve tüketim bir toplumsal bütünleşme aracı olarak işlev görebilecektir.
  • Kültürel turizm ürünlerinin “metalaşma”sı karşısında önlem olarak kentsel mekânların salt makyajlanan peyzajlar olarak görülmemesi, aksine birer “kamusal kültür üretim mekânı” olarak yaşanabilirlik koşullarının neler olabileceğinin sorgulanması gerekmektedir.
  • Proje ve etkinlikler sadece tüketim kültürünün taleplerine hizmet verecek biçimde şekillendirilmemelidir. Çoğu Batı kenti deneyiminin başarısız olmasının ardında prestij adına kentlilerin gereksinimlerinin ikinci plana atılması, hatta uzun vadede kentlilerin kimi zaman yerlerinden edilmeleri yatmaktadır.
  • İkonik senaryoların sahip olduğu riskler kentin vizyonu ve ölçeği itibariyle ince elenip sık dokunan bir stratejik planlama süreci sonucu bertaraf edilebilir.
  • 1980 sonrasında kamu-özel ortaklıkları çerçevesinde ve “kültür” çatısı altında gerçekleştirilen projelerin
    • Esnek ve hızlı çözümlerle donatılması,
    • Katılımcı bir uygulama süreci tarif edebilmesi,
    • Yerel işgücü potansiyellerinden gereğince faydalanabilmesi, gerekmektedir.

Ancak sivil bir inisiyatif ve kentlilik bilincinin varlığında olumlu sonuçlar elde edilebilindiği Batı kentleri deneyiminde açıkça gözlenebilmektedir.

  • Birlikte yönetim (urban governance) süreçlerinin devreye sokularak kentlerin vizyon seçimleri stratejik aşamalara oturtulmalıdır. Bu hedef özellikle “marka kent” olma gibi bir hedefin tüm boyutlarıyla sorgulanmadığı koşullar için son derece önemlidir.
  • Bulunan maddi kaynakların başarılı çözüm olasılıklarına yönlendirilmesi süreci stratejik planlar doğrultusunda işlev görecek esneklikte bir idari örgütlenmenin oluşturulmasını gerektirmektedir. Parçacı yaklaşımların önüne geçilmesi ve tüm kent sakinlerinin hedeflenen refah koşullarında yaşayabilirlik olasılıklarının artırılmasının ardında sağlam temellere sahip olup, politik süreçlerden zarar görmeyecek bir idari yapılanma zorunludur.
  • Proje ve etkinliklerin “mega” niteliği kamu ve özel sektörün planlama sürecinde eşgüdümlü hareket etmelerini zorunlu kılmaktadır. Altyapı ve ulaşım hizmetleri bu anlamda kurumlararası koordinasyonun güçlü olmasını gerektirir. Mega etkinliklerin kentlere olumlu anlamda “kalıcı” etkiler bırakabilmesi yönünde sorgulayıcı olunmalıdır. Salt “en”ler üzerine oturan bir kurgu yerine, yaratıcı ve katılımcı proje olasılıklarına imkân verilmelidir.
  • Projelerin büyük ölçekli olmaları, risklerin de büyük olması anlamına geleceğinden, projelerin kentliler tarafından benimsenmelerini sağlayacak şekilde içerici ve katılımcı kentsel kültürel yönetim politikaları üzerinde hemfikir olunması gerekmektedir.
  • Kültürel planlama alanına özel sektörün gösterdiği ilginin, kentlerin ve kentlilerin lehine sağlıklı bir sürece oturtulabilmesinin belirli bir sivil inisiyatif ve kentlilik gururunun varlığına ve desteğine bağlı olduğu unutulmamalıdır.
  • Kültür parkurunda atılacak her adımın, ister mega ölçekli projeler, isterse bir mega etkinlik olsun, kapsamlı ve katılımcı bir planlama ve tasarım sürecine oturtulması esas kabul edilmelidir.

Bu süreçte özellikle gelişmekte olan ülke tercihlerinde risk faktörleri gözönünde bulundurulduğunda çok daha temkinli olunmalıdır. Salt küresel yarışa eklemlenmek uğruna yerel bağlamın gözardı edilmediği bir süreç tarifi el yordamıyla değil, tüm tablonun enine boyuna irdelenmesi ve özgün sonuçlar çıkarılması sonrasında kararlaştırılmalıdır. Eğer her koşulda “kültür” bağlamının odağa alındığı bir gelecek tarifi benimseniyorsa da, küresel ölçekte ve kültür ekseni üzerinden adeta doludizgin giden sürecinin yakalanarak, kentlerin gelecekleri üzerinde kırılma noktası yaratacak bir adım atılması için, bakış açısının da “mega” ölçeğe taşınması lazım gelir. Böylelikle gelişim tercihlerinin tüm başarı ve başarısızlık olasılıkları üzerinden sorgulanması ve sonrasında tüm sürecin kültürel bağlamda stratejik olarak kurgulanması gerektiği açıktır.

Şebnem Gökçen Dündar

Yrd. Doç. Dr., DEÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

 

NOTLAR

1. Ashworth ve Voogt, 1990; Smyth, 1994; Ward, 1998.

2. Bianchini, 1993.

3. Bianchini ve Parkinson, 1993; Montgomery, 2003.

4. Evans, 2001.

5. Landry, 2000; Florida, 2004; Florida, 2005; Scott, 2000.

6. Florida, 2005, s.3. Sözü edilen endüstriler bilim ve mühendislik, araştırma ve geliştirme, teknoloji temelli endüstriler, sanat, müzik, kültür, estetik ve tasarım sektörleri ve ayrıca sağlık, finans ve hukuk gibi bilgi temelli meslek alanlarını içermektedir.

7. Florida, 2004.

8. Montgomery, 2003.

9. Ashworth ve Voogt, 1990; Smyth, 1994; Ward, 1998. Son dönemde özellikle 2009 Yerel Seçimleri öncesinde Türk basınına da kayda değer düzeyde yansıyan “marka kent” olma hedefi, aynı zamanda bu stratejinin ne denli asal bir araç haline gelebildiğini de ortaya koymaktadır. Nitekim bu süreçte Türk kentleri arasında da “marka kent” olma iddiasıyla hareket ettiğini beyan eden Sivas ya da Adana gibi birçok kent olmuştur. Ancak her çaba belirli bir planlama ve strateji üzerinden ilerlememektedir.

10. Evans ve Shaw tüm İngiltere deneyimini sorguladıkları DCMS 2004 raporlarında kültür ve dönüşüm süreçlerinin belirli modellere oturduğundan söz eder. Buna göre kültürün katalizör olarak işlev gördüğü ve yapı veya bölge ölçeğinde ana motor olarak kültür sektörünün etkilerinin ön plana çıktığı model kültür eksenli dönüşüm modeli olarak adlandırılırken, kültürel politikalar ve stratejiler düzeyinde sorgulamaları içeren, politika düzeyinde daha kapsayıcı ve kültürel planlama ile eşgüdümlü düşünülmesi gereken bir diğer modeli kültürel dönüşüm modeli olarak, son olarak herhangi bir üst ölçekli master plan veya stratejiye bağımlı olarak geliştirilmeyen kültür ve dönüşüm modeli olarak kategorize edilmiştir. Bu çalışma kapsamında verilen örnekler bu tür bir kategorizasyondan bağımsız olarak kültürün yerini vurgulamayı hedeflerken, bunun yanında kültürel planlama ve kültürel dönüşüm süreçlerinin varılması gereken bir hedef model olarak kabul edilmesi gerektiği düşüncesine temellenmektedir.

11. Montgomery, 2003; Evans ve Shaw, 2004; McCarthy, 2006.

12. Özdemir, 2005.

13. Örneğin 800 milyon sterline mal olduğu ifade edilen Londra’daki Dome, “dünyanın en büyük kubbesi” unvanını elinde tutmaktadır belki ama, açıldığı yıl olan 2000 yılında 12 milyon ziyaretçi ağırlamış olmasına karşın sonrasında nasıl kullanılacağı bilinemeyen bir yapı olarak anılırken, başarısız kaynak aktarımı örneği olarak verilmektedir.

14. Sjoholt, 1999.

15. Loftman ve Nevin, 1995.

16. “Mega projeler” literatürde “prestij projeleri” olarak geçen bir tip “öncü projeler” (Hall, 1998) arasında yer alır. Bu çalışmada kavram olarak “mega” ifadesinin tercih edilmiş olması “mega etkinlikler” ile yakın bir ilişkinin varolduğunun vurgulanması içindir. Nitekim her iki kapsamın da birbirlerini öz itibariyle tamamladıkları düşünüldüğünde, bugün kentler arasında varolan yarışın genel çerçeve olarak daha bütünsel bir pencereden algılanması mümkün olabilecektir.

17. Roche, 2000.

18. Landry, 2000, ss.153-154.

19. Bianchini ve Parkinson, 1993.

20. Evans ve Shaw, 2004.

21. Loftman ve Nevin, 1995.

22. Evans ve Shaw, 2004, s.58.

23. Law 1993’ten aktaran, Loftman ve Nevin, 1995, s.308.

24. Hall, 1998, s.93.

25. Newman ve Verpraet, 1999; Loftman ve Nevin, 1995.

26. Loftman ve Nevin, 1995.

27. Newman ve Verpraet, 1999.

28. Hall, 1998, s.87.

29. Loftman ve Nevin, 1995.

30. Bianchini, 1993.

31. Taylor, 1991’den aktaran Hall, 1998, s.154.

32. Fainstein ve Gladstone, 1999’dan aktaran Özdemir, 2003, s.392.

KAYNAKLAR

  • Ashworth, G. J. ve H. Voogt, 1990, Selling the City, Bellhaven Press, Londra.
  • Bianchini, F ve M. Parkinson, 1993, Cultural Policy and Urban Regeneration: The West European Experience, Manchester University Press, İngiltere.
  • Evans, G. 2001, Cultural Planning: An Urban Renaissance?, Routledge, İngiltere.
  • Evans, G. ve P. Shaw, 2004, The Contribution of Culture to Regeneration in the UK: A Review of Evidence, Report to the Department for Culture, Media and Sport, London Metropolitan University Pres, Londra.
  • Florida, R. 2004, The Rise of the Creative Class, Basic Books, New York.
  • Florida, R. 2005, Cities and the Creative Class, Routledge, New York.
  • Landry, C. 2000, The Creative City: A Toolkit for Urban Innovators, Earthscan, Londra.
  • Loftman ve Nevin, 1995, “Prestige Projects and Urban Regeneration in the 1980s and 1990s: A Review of Benefits and Limitations”, Planning Practice and Research, cilt:10, sayı:3/4, ss.229-312.
  • McCarthy, J. 2006, “Regeneration of Cultural Quarters: Public Art for Place Image or Place Identity?”, Journal of Urban Design, cilt:11, sayı:2, ss.243-262.
  • Montgomery, J. 2003, “Cultural Quarters as Mechanisms for Urban Regeneration, Part 1: Conceptualising Cultural Quarters”, Planning, Practice & Research, cilt:18, sayı:4, ss.293-306.
  • Newman, P. ve G. Verpraet, 1999, “The Impact of Partnership on Urban Governance: Conclusions from a Recent European Research”, Regional Studies, cilt:33, sayı:5, ss.487-491.
  • Özdemir, D. 2003, “Yeniden Canlandırma Projelerinde Kültür, Turizm ve Emlak Piyasaları Üzerine Kurulu Stratejilerin Başarı(sızlık) Koşullarının İncelenmesi”, Kentsel Dönüşüm Sempozyumu, TMMOB Şehir Plancıları Odası, YTÜ Basım Yayın Merkezi, İstanbul, ss.384-397.
  • Özdemir, D. 2005, Kent Merkezinde Kültür-eksenli Bir Dönüşüm Projesi: Temple Bar, Dublin, Arredamento Mimarlık, sayı:2005/03, ss.98-105.
  • Roche, M. 2000, Mega Events and Modernity: Olympics and Expos in The Growth of Global Culture, Routledge Press, Londra.
  • Scott, A. J. 2000, The Cultural Economy of Cities: Essays on the Geography of Image-Producing Industries, Sage, Londra.
  • Sjoholt, P. 1999, “Culture as a Strategic Development Device: The Role of ‘European Cities of Culture’, With Particular Reference to Bergen”, European Urban and Regional Studies, cilt:6, sayı:4, ss.339-347.
  • Smyth, H. 1994, Marketing the City: The Role of Flagship Developments in Urban Regeneration, E&FN Spon, Londra.
  • Ward, S. 1998, Selling Places: The Marketing and Promotion of Towns and Cities 1850-2000,E&FN Spon, Londra.

Bu icerik 8641 defa görüntülenmiştir.