353
MAYIS-HAZİRAN 2010
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
KIRSAL YERLEŞİMLER

ILISU BARAJI: Sürdürülebilir Toplumsal Hayata “Ket Vurma” ve Su Toplama Havzasında Sivil (Kırsal) Mimari Yerleşimlerin Serencamı (1)

Kamuran Sami

Bir insan grubunun, kitlesel olarak yoksulluk, savaş, çatışma, deprem, heyelan, sel gibi felaketlerden dolayı, yerleşik olduğu mekândan ve coğrafyadan ayrılıp, farklı bir yere gitmesi “göç” olarak tanımlanıyor. Tarihsel süreçte ortaya çıkan bazı göçler yeni uygarlıkların kurulmasına neden olurken, bugün Dicle nehri üzerinde kurulacak olan Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali’nin Mezopotamya uygarlığını yaratan değerlerle aidiyet bulan toplumsal ve kültürel yaşam alanlarını nasıl yok edebileceği tartışılıyor. Barajın yaratacağı sorunlarla birlikte bölgede yüzlerce kırsal yerleşim yerini vareden sivil mimarlık örüntüleri tüm geçmişleriyle suyun altında kalacak. Yazar, sürdürülebilir toplumsal hayata ket vurmanın meşrulaşacağı ve bölgede yeni göç dramlarını dillendiren hikayelerin ortaya çıkacağı öngörüsüyle, bölgede yaptığı araştırmanın sonuçlarını aktarıyor.

Çöpten, dağılmış tüylerden, külden ve kırık vücutlardan yeni bir şeyin, güzel bir şeyin yeniden doğabileceğidir vadedilen.

John Berger (2)

(Bize) kabul ettirdiler Ölümü ve yaşamı, Sadece) bilmeme(miz)i sağlayarak Ölümün anını

Gılgameş Destanı (3)

 

Geleceğe farklı açılardan baktıklarını iddia eden ve yönettikleri halk(lar)ın kaderini ellerinde tuttukları erkle yöneten liderlerin, politik bir güç ve büyük olmanın bir göstergesi olarak hep barajları öne sürdükleri görülmektedir. (4) Barajların sosyal, kültürel ve politik sonuçları üzerine gözlem ve araştırma yapanlar, bazı projeler üzerinde megalomanik ve dokunaklı kahramanlık öyküleri yaratılarak, toplumsal trajedi, egemenlik ve çatışma ortamlarına zemin hazırlandığını dile getirmektedirler.

Dünyada yaşanagelen ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde inşa edilen büyük ölçekli baraj projelerinin bir kısmında bazı olumsuz sonuçların ortaya çıkacağı, insanların sahip oldukları bireysel ve kolektif hakları ile maddi kültürel miras aidiyetlerinin yokolacağı görüşü, söylemleri inandırıcı kesimler tarafından dile getirilmektedir. Özellikle bazı bölgelerde yerel halkın değerlerini temsil eden türbe(ler), mezar(lar), anıtsal yapılar ve toplumsal birlikteliklerini sağlayan evlerin su altında kalacak olması, insanların geçmişleriyle referanslaşan etnik aidiyetleri ve kültürel kimliklerinin yok oluşunu beraberinde getirmektedir.

Dicle nehri üzerinde inşa edilecek Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali’nin planlama ve proje çalışmalarına 1960’lı yıllarda başlanmış ve hazırlanan bu proje 1988’de yatırım programına alınmıştır. 2007 yılında sağlanan dış kredilerle (Almanya, Avusturya ve İsviçre) inşaata başlanmak üzere hazırlıklar yapılmış (5), ancak kredi veren ülkeler, baraj bölgesi için öngördükleri sosyal, kültürel, arkeolojik ve yeniden iskân proje araştırmalarının yeterli düzeyde yapılmadığını öne sürerek, kredi verme taahhütlerini 2009 yılında iptal ettiklerini beyan etmişlerdir.

Ilısu Barajı Bölgesi’nde herşeyin topyekûnleştirildiği “yer değiştirme projeleri”nde insanlar, geçim kaynaklarını, arazi haklarını, geleneksel aidiyetlerini, evlerini ve toplumsal ilişkilerini sağlayan ağları kaybetmekle yüz yüze gelmektedirler. (6) Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Dicle ve Fırat nehirleri üzerinde yapılan diğer barajların iktisadi yönde olumlu birçok sonuçları olmakla birlikte; bu barajların yapım süreci, bölgede yarattığı sosyal, kültürel ve toplumsal çelişkilerin yanı sıra binlerce insanın yeniden iskân sorunuyla yüzleşmesine neden olan dramatik hikayelerle doludur. (7)

Ilısu Baraj Projesi’nin olası sonuçlarını ortaya koyan tespitlerde, su toplama bölgesinde 19-34 bin insanın olumsuz etkileneceği, ileriki safhalarda ise yerinden edilecek kişi sayısının 55.127 (1990 nüfus sayımı) ile 71.186 (2000 nüfus sayımı) arasında olacağı vurgulanmaktadır. (8) Dünya Bankası, Ilısu Barajı Projesi örneğinde olduğu gibi bu tür projeleri “riskli modeller” kavramı içinde değerlendirmektedir. Dünyada bu kapsam içinde değerlendirilen büyük ölçekli baraj projeleri, beraberinde arazi kaybı, işsizlik, yaşadığı çevreyi kaybetme, yoğun bir yalnızlık korkusu, yiyecek sıkıntısı, kendisine ait olanı yitirme ve toplumsal uyumsuzlukları da getirmektedir. (9)

Avrupa’da yerinden etmeye neden olacak en büyük baraj projeleri içinde yer alan Ilısu Barajı Projesi, bu tür projeler arasında ilk sırada yer almaktadır. (Resim 1) Projenin devasa boyutlarına karşın, proje mağdurlarına yönelik kabul edilebilir düzeyde yeniden yerleşim ve iyileştirme planları olmadığı gibi, Dünya Bankası ve Avrupa standartlarında çevre ve kültürel miras yönetimiyle ilgili makul bir planlamanın olmadığı da hep vurgulanmaktadır. (10) Ülkemizde ve dünyada kültürel mirası kurtarmada simge olan Hasankeyf, Ilısu Barajı Projesi’ne karşı çıkanların sembolü haline gelmiştir. Hasankeyf ve su altında kalacak bölge, ortaçağdan günümüze kadar gelebilen yüzlerce farklı uygarlığın yarattığı bir mirası temsil etmektedir.

Su toplama havzasında ortaçağ uygarlığının kalıntılarına ait saraylar, camiler, evler, insan yapımı mağaralar ve mezarlar yer almaktadır. Yerel halk için büyük dinsel bir öneme haiz olan bu kalıntılar ile halkın kırsal yerleşim alanlarının büyük bir bölümü yakın bir gelecekte barajın yapılmasıyla sular altında kalacaktır. (11) Projeyle ilgili endişelerin odağında, bu zamana kadar yalnızca dile getirilen itirazlar değil, aynı zamanda insan haklarıyla ilişkili birçok sorun da itirazlar içinde yer almaktadır. Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) bünyesinde yer alan projenin sürdürülebilir kalkınmaya ve Rio Konferansı kararlarına uyum sağlayıp sağlamadığının tartışmaları da farklı ortamlarda değerlendirilerek, olası gelişmelere yeni boyutlar kazandırmaktadır.

Proje bağlamında bugüne değin yazılı hale getirilmiş olan rapor ve çalışmalar değerlendirildiğinde, Avrupa Birliği standartlarını ve insan hakları ölçütlerini ihtiva etmeyen birçok nitelik taşıdığı ileri sürülmektedir. (12) Baraj yapımında karar ve tartışma süreçlerini belirleyen konunun uzmanları ve ilgili kurumlar arasında, bölge halkını etkin biçimde proje süreçlerine dahil etmedikleri, doğal ve kültürel miras varlıkları ile yerel insanların maruz kalacakları olumsuzluklar üzerinde ciddiyetle durmadıkları kanısı yaygındır.

Projenin görünmeyen diğer bir tarafında ise, bölgenin yıllardan beri tarihsel olarak süregelen toplumsal sorunlarından kaynaklı çelişkiler, terör ve benzeri etkenler nedeniyle köylerini terk etmek zorunda kalmış/göçe zorlanmış ve sayıları yüz binlerle ifade edilen insanlar vardır. (13) Bölgede varolan bu gerçekle birlikte su altında kalacak yerleşim yerlerinde 50 bin ile 78 bin arasında bir insan topluluğunun yerinden edilmesi sözkonusudur. Yeniden iskân eylem planında ortaya konulan öngörüler bu rakamların çok uzağında olmakla birlikte, bu insanların geleneksel yapılı çevrelerini ve yaşam alışkanlıklarını belirleyen kültürel kabullerin yeni bir yaşam alanında nasıl şekilleneceğine dair yeterli bir bilgi yok gibidir.

ILISU BARAJI MI, YOKSA BİNLERİN GÖÇÜ VE YENİ HUKUKSAL SORUNLAR MI?

Diyarbakır, Batman, Siirt, Şırnak ve Mardin illerinde 187 kırsal yerleşim yeri ve bu yerlere bağlı tarımsal arazinin tamamına yakın bölümünün baraj su havzasının altında kalacağı öngörülmektedir. Su altında kalacak yerleşimler arasında tarihî Hasankeyf ilçesinin olması da ayrı bir önem taşımaktadır. (14) GAP kapsamında yapımı öngörülen Ilısu Barajı’nın çevre, kırsal yerleşimler ve insan hakları üzerindeki olumsuz etkileri, dünyada ve ülkemizde büyük tepkiler toplamaktadır. Barajdan kaynaklı su toplama havzası altında kalacak olan yüzlerce köy ve mezranın yapılı dokularıyla ve uluslararası bir arkeolojik öneme sahip, antik dönemlerden günümüze kadar gelen Hasankeyf’le (15) birlikte aynı kaderi paylaşarak yokolmaları sözkonusudur.

Projenin neden olacağı “yeniden iskân politikaları”ndan kaynaklı ortaya çıkan sonuçlar konusunda DSİ’nin temel yaklaşımı, sudan doğrudan etkilenen yüzlerce aileye yeni yerleşim alanları inşa etmekten ziyade, istimlâk ve tazminat bedellerini cüzi miktarlarda ödeyerek, sonuçtan kurtulmak yönündedir. (16) Yeniden iskân planlamasında toprakla ilgili intifa hakkı ve ortakçılık sorunlarına değinilmediği gibi “yeni iskan” için belirlenen yerler, yerel halk arasında en tartışmalı alanlar olarak gözükmektedir. Zilyete dayalı yerleşimlerin hakim olduğu baraj bölgesi kırsalında tapu senetlerinin olmayışı, mülkiyet kanıtlarının yetersizliği, zoraki toprak istimlaki, yerinden olmayı reddeden çiftçi aileler ve bölgede daha önceleri yaşanan iskan projelerindeki olumsuzluklar, öngörülenleri hayata geçirmenin çok sorunlu olacağının işaretini vermektedir. Bölgede son 25 yıl içerisinde ortaya çıkan sosyal sorunlar ile bu sorunları sarmalayan terörün yıkıcı etkileri ortadayken, barajdan etkilenecek binlerce insanın muhatap olacağı “yeniden iskan” sorununun nasıl bir çözüme kavuşacağı hâlâ belirsizliğini korumaktadır.

Ilısu Baraj suyu toplama alanlarından etkilenecek yerleşimlerdeki insan sayısı hakkında birbirinden çok farklı rakamlar ortaya atılmaktadır. Proje kapsamında bugüne değin öne sürülen rakamları doğru bulmayan Ayşe Kutad (17) yaptığı alan araştırmasında, su toplama bölgesinde 78 bin kişinin olumsuz bir şekilde etkileneceğini belirtmektedir. Araştırmacı özellikle bu yüksek sayının önemini vurgularken, ortaya çıkan yeni iskan politikalarında öne çıkacak belirsizliklere de dikkat çekmektedir.

DSİ verileri ve “Yeniden Yerleşim Eylem Planı” raporuna göre, baraj su havzasında etkilenecek kırsal yerleşimlerin yanında, baraj bölgesinin son yıllardaki çatışmalı terör ortamından kaynaklı 85 köyün boşaltılmış olması, hak tazminlerinin nasıl olacağını belirsiz bir hale getirmektedir. (18) 6 Eylül 2000 tarihinde İngiliz Channel 4’da yapılan bir televizyon programında, Ilısu Barajı Projesi’nden potansiyel olarak etkilenecek insan sayısı 78 bin olarak belirtilmektedir. (19) Nüfusa dayalı sağlıklı verilerin olmayışı, boşalan köylerdeki hak tazminlerinde çok boyutlu bir sorun teşkil etmektedir. Bölgenin güncel toplumsal desenini belirleyen sosyal sorunlar ile terörden kaynaklı olumsuzluklar nedeniyle, su havzasında olup da köylerinden iradi olmayan bir şekilde tahliyeye zorlanan köylülerin yasal haklardan kaynaklı tazminat talebinde bulunma şansları yok gibidir. Aynı ölçüde önemle vurgulanması gereken bir başka husus da, yerinden edilecek insanların yüzleşmek zorunda kalacakları mali sınırlamalar, kamu fonlarından yoksun olma, tapu sicil kayıtlarının bulunmaması ve hukuki haklarını kullanma konusundaki genel bilgisizlikler gibi nedenler yüzünden tazminat talebinde bulunma konusunda kendilerini kısıtlanmış hissetmeleridir. (20)

Bölgede, Osmanlı’dan günümüze kadar gelen arazi uygulamalarında adil olmayan bir bölüşümden dolayı, ailelerin büyük çoğunluğu küçük ölçekli toprak alanlarına sahiptirler. Diyarbakır örneğinde olduğu gibi, ailelerin % 75’i, toplam arazinin % 20’sini ancak işleyebilmektedirler. Tarımsal arazileri kullanmada % 2,37’lik dilime giren aileler ise işlenen toprağın % 40’ını ellerinde tutmaktadırlar. Bölgenin diğer kentleri ile Batman ve Siirt de aynı özelliklere sahiptir. (21)

BARAJ SU HAVZASINDA KIRSAL MİMARLIK VE KÜLTÜREL MİRASIN SERENCAMI

Güneydoğu Anadolu Bölgesi, farklı uygarlıkların kültürel bileşkesi içinde tarihsel bir üretkenliği simgeleştiren maddi ve maddi olmayan kültürel bir mirasa sahiptir. Mezopotamya uygarlığının verimli toprakları üzerinde yaşam alanı yaratan çoğulcu (Kürtler, Araplar, Türkler, Süryaniler ve Yezidi Kürtler) kültür(ler), kırsal toplumunun ortak tarihsel belleğinin mekânsal dokuya yansıyan suretini temsil etmektedirler.

“Evrenin gizli bir ruhu olduğu ve bu ruhun onu kuran canlı cansız tüm varlıklara sindiği görüşünü” (22), tanrısal kudretin doğa üzerinde kurduğu bir egemenlik tahakkümü olarak algılayabiliriz. Ancak Ilısu Barajı suyu altında kalacak sayısız kültürel miras örüntülerinin ortaya çıkışını, bu görüşün gizemli mistik vurgusu içinde tanımlamak/aramak abartılı bir vurgu olmasa gerek. Ilısu Baraj Bölgesi’nin kırsal yerleşim örüntülerini belirleyen halk kültürü tekilden çoğula doğru genişleyerek, kırsal yaşamın örgütlenme düzenine egemen olan sözlü ve tinsel materyallerle birlikte, yaşamın ortak paydada yarattığı değerlerin görünen tezahürünü yansıtmaktadır.

Bugün baraj su havzasında terke zorlanan insanlar, teolojik değerleri, iddiaları, isimleri, anıları, mitleri ve umutları bir pota içinde özümseyerek, hayatlarını idame ettikleri evlerine ve doğal çevrelerine bir biçim vermişlerdir. Köy yerleşimlerinin dokusunu oluşturan konutlar, dini yapılar ve bunlara bağlı olarak ortaya çıkan mekânsal düzenlemeler, geleneksel bir kültürün yarattığı doğaçlama bir anlayış örgüsü etrafında ortak kabullere sirayet eden değerlerin toplumsal düzendeki simgesel anlamlarını dışavurmaktadır.

Baraj bölgesindeki kırsal yerleşimler, toplumsal kabulleri belirleyen kültürel bileşenlerle birlikte ve salt temel faydaları sağlamanın yanında, çevre ve doğal yapıya zarar vermekten sakınan bir anlayışın özgün kurgusu içinde sürdürülebilir erkini ortaya koyabilmektedirler. Kırsal köy yerleşimlerinin dokusunu oluşturan “maddi kültürel miras”, tekil bir sahipliğin ötesinde, yüzyılların birikimiyle yerel halkın yarattığı ortak değerler kümesinin temsiliyetini sağlamaktadır.

Alan araştırması içinde yer alan bazı köylerde, kırsal yerleşimleri belirleyen evlerin inşasında kullanılan geleneksel malzemelerden, teknoloji ürünü olan malzemelerin kullanımına geçişler olmaktadır. Yerel malzemeden yabancı bir malzemeye geçiş, doğadan etkin biçimde yararlanma bakımından bir kaybı ve aynı zamanda kırsal kültürün yarattığı bir güzelliğin yokolmasını da beraberinde getirmektedir. Kırsal kültürde varolan becerilerin unutulması ve toplumsal ilişkilerdeki kayıplar, metal veya kiremit bir çatının getirdiği dayanıklılığın bedeli olarak ödenmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaygın olan toprak düz damlı evlerin üstünde yaz mevsimlerinin kavurucu sıcağına karşı, damlara konulan “tahtlar”da yatılmaktadır. (Resim 2) Bazı düz damlı evlerin çatılı bir örtüye geçişiyle birlikte geleneksel olarak kullanılan tahtlar işlevsiz hale getirilmiştir.

ALAN ÇALIŞMASI

Ilısu Barajı su havzası alanı içinde kalan kültürel mirasın varlığı, dünya arkeolojisinde önemli tarihsel bir değeri temsil etmektedir. Bölgede 100 bin yıldan daha uzun bir zaman dilimi aralığında, “Paleolitik” çağlara tarihlenen ve günümüze kadar gelebilen insan yerleşimlerinin izleri bulunmaktadır. (23) Dünya uygarlık tarihinde içinde bölgenin önemli bir arkeolojik alana sahip olmasının yanı sıra, bitki ve hayvanların evcilleştirilmesine yönelik girişimlerin ve ilk kalıcı yerleşimlerin kurulmasına evsahipliği yapmasıyla da bilinmektedir.

Makaleye altlık oluşturma fikrinden hareketle, araştırma kapsamında barajdan olumsuz biçimde etkilenecek yüzlerce kırsal yerleşim arasında 21 köy ile Hasankeyf antik kent yerleşkesinde örnek olabilecek rölöveler alınarak tespitler yapılmıştır. Buna karşın, makalede geleneksel kırsal yerleşimleri özgün dokularıyla tanımlayabilecek 8 köy ve Hasankeyf’te 2 mağara (Rölöve 1-2, Resim 3-8) ev rölövesi örnek olarak seçilmiştir.

Barajın etki alanı içerisinde kalan kırsal yerleşimlerin büyük çoğunluğu Kürtlerden, az sayıda Türk ve Yezidi Kürtlerden oluşmaktadır. Müslüman Kürtler ile Türklerin sahip oldukları evlerin dış cephelerindeki sadelik, Yezidi evlerinde farklı bir süslemeyle karşımıza çıkmaktadır. Yezidi kültürüne ve dinsel inançlarına egemen olan ritüellerden dolayı, evin dış yüzeyleri üzerinde hayvan boynuzları, kaşık, çatal ve benzeri nesnelerle süslendiğini görmek olağan bir durumdur. (Resim 9)

ARAŞTIRILAN KÖYLER

Ailelerin sosyal yapılarını, tinsel dünyalarını, toplumsal statülerini ve ekonomik güçlerini temsil eden ev(ler), kırsal yerleşim alanları içinde hayat bulan ortak aidiyetlerin mekânsal anlamda temsiliyetini ifade etmektedir. Kırsal yerleşmelerin fiziki dokularındaki yalınlık veya farklılıklar, ailelerin ekonomik güçleriyle orantılı olabildiği gibi, toprak mülkiyeti, mahremiyet, dini inanç ve feodal aile bağlarıyla da ilişkili olabilmektedir.

Diyarbakır-Bismil ovasının düzlüklerinde yer alan ve karayolundan uzak köylerde kerpiç malzeme yoğun olarak kullanılırken (Rölöve 3, Resim 10-12), karayolu ulaşımına yakın köylerde teknoloji ürünü malzemelerin kullanımı belirgin olarak ortaya çıkmaktadır. Bismil bölgesi kırsal yerleşim alanlarını tanımlayan köylerin büyük çoğunluğu tek katlı kerpiç evlerden oluşmaktadır. Ancak ekonomik güce paralel olarak bazı köylerde iki katlı evler de mevcuttur. Beşiri, Dargeçit, Güçlükonak, Eruh, Hasankeyf ve Siirt merkeze bağlı köylerde arazi eğiminin yarattığı avantajlardan dolayı, belli sayıdaki evler iki katlıdır. Köylerin dokusal oluşumunda belirleyici ölçüt, arazi eğimi, taş ve ahşap gibi geleneksel malzemelerin belirgin olarak kullanımıdır. Kültürel ve toplumsal yapının kabulleriyle orantılı olarak ihtiyaç duyulan ve yapıya iliştirilen yeni eklentiler de bir tezatlık yaratmamaktadır.

Köy evlerinin plan tipolojileri incelendiğinde, enine veya boyuna dikdörtgen, iki, üç odalı ve düz damlı yapı tipi yaygındır. (Rölöve 4-10, Resim 13-37) Araştırma sırasında, büyük bir çeşitlilikte ve toplumsal yapının kültürel nitelikleriyle güçlü bağları olduğu anlaşılan kırsal mimari gelenek içerisinde, arazi yetersizliğiyle birlikte terör ve şiddetin yarattığı göç, toprak yetersizliği ve baraj yapımının belirsizliği, kırsal dokuya özgü evlerin yokoluşunu beraberinde getirmektedir.

Tüm köylerde hem yerleşim biçimleri, hem de bunların içerdiği yapı türü ve tipleri fazla çeşitlenmemektedir. Bu da bölgenin coğrafi, ekonomik, kültürel ve toplumsal kabullerinin homojen bir nitelik göstermesinden kaynaklanmaktadır. Kırsal köy yerleşimlerinin topografik konumları, konutların arazideki konumlanış biçimleri, sokak örgüsü, özel ve kamusal alan kurgusu, köyün kültürel, ekonomik ve geleneksel kabulleriyle paralel bir doku meydana getirmektedirler. Kırsal yerleşimlerin tarihsel geçmişlerinden süregelen değerlerin yarattığı mekân düzeni, arazi eğimini kullanmadaki ustalık, özel alanlardaki mahremiyet vurgusu ve sokak aralarında kendiliğinden ortaya çıkan küçük boyutlu meydancıklar (Resim 38), doğaçlama mimari bir anlayışın geleneksel bir kültürde nasıl ortaya çıktığının serüvenini anlatmaktadır.

Köylerde yüzyıllara varan toplumsal kabullerden hareketle yerleşim dokuları topografyanın düzenine uydurulmuş, kompakt bir doku ve evlerin ritmik düzenleri şaşırtıcı biçimde mekânsal kurgu üzerinde bir hâkimiyet kurmuştur. Tarihsel bir anlayışla ortaya çıkan bu kabuller, özel alanların sınırlarını ortaya çıkararak, sokakların kesişme noktalarında küçük meydancıkların ortaya çıkmasına fırsat sağlamıştır.

Kırsal yerleşimlerin hangi kabuller odağında ortaya çıkabileceğine öncülük edebilecek en iyi örnekler arasında Ilısu (Germav) (24) köyü yer almaktadır. Köylerin dinamik topoğrafik yapısı halkın gündelik yaşamına sirayet ederek, köy yaşamında sürekli olabilen fiziksel bir hareketin canlılığını ortaya çıkarmaktadır.

SONUÇ

Ilısu Barajı bölgesinde yerel halkın ortak kabullerini yansıtan ve varolan mekânsal düzenlemelerin bir referans olarak benimsenerek, bu verilerin öngörülen “yeniden iskân” çalışmalarına aktarılabilmesi büyük önem taşımaktadır. Bölgenin coğrafi yapısı, kırsal yerleşimlerin eğimli arazilerde konumlanışı, geleneksel feodal ilişkilerin yarattığı insani paylaşım ve kültürel kabullerin mekâna yansıyan yüzünün yeni bir araştırmayla ortaya çıkarılması, projeye önemli bir katkı sağlayacaktır. Böyle bir araştırmada, yerel halk mimarisi üzerine çalışan mimar, kırsal yerleşim memnuniyetini belirleyecek uzman psikolog, toplumsal yapının geçmişini ortaya çıkaracak sosyolog, antropolog ve etnografların bulunması bir zorunluluktur. Bu öngörüleri belirlemeden önce, genel geçer biçimde yapılan ızgara sistemli planlar, bölgedeki kırsal yerleşimlerin özüne ve geleneksel kırsal kültürün yapısına tezatlıklar oluşturmaktadır. Evlerin plan tipolojilerine ızgara bir sistem hakim olmasına karşın, köylerin kırsal dokuları ızgara sisteme tezat biçimde gelişmiştir. Izgara plan şeması, kırsal yaşama egemen olan dinamik bir hayat döngüsünü olumsuz şekilde etkileyebilmektedir.

Bölgenin toplumsal dokusunu belirleyen yerel halk, kendi ihtiyaçlarını kendi bünyesi içerisinde üretmeye ve ürettikleriyle hayata tutunmaya çalışarak, tarım, hayvancılık ve el sanatlarıyla geçimini sağlamaktadır. Geleneksel ekonomik yapının belirlediği bir yaşam çerçevesi içerisinde mekânsal dokuyu oluşturan halk mimarisi, halkın değer yargılarını, dünya görüşlerini, gelenek-görenek ve inanç sistemlerini, aile ve akrabalık bağlarını, komşuluk ilişkilerini anlamada ve anlatmada kaynaklık eden önemli verilerden biridir. Geleneksel kabullerin şekillendirdiği bu konutlar, kırsal yaşam döngüsü içinde temel bilgilerin alındığı, konuşmanın ilk öğrenildiği, ahlaki ve toplumsal değerlerin hayat bulduğu bir aidiyeti ifade etmektedirler.

Kamuran Sami

Yrd. Doç. Dr., Dicle Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

NOTLAR

1. Bu makale, Ilısu Barajı Projesi su toplama havzası altında kalacak veya dolaylı olarak etkilenecek köylerin sahip olduğu sivil mimari örneklerinin tespitinden hareketle, Nisan-Mayıs 2009 tarihleri arasında yazar tarafından yapılan bir araştırmaya dayanmaktadır.

2. Berger, John, 1993, “Rumor”, Latife Tekin’in kitabı Berci Kristin Çöp Masalları’nın İngilizce baskısının önsözü, çev. Ruth Christie ve Saliha Peker, Marion Boyars, New York, s.8.

3. Jean Bottéro, 1992, Gılgameş Destanı, Gallimard Publication, Collection L’Aube des peuples (Halkların Şafağı), s.182; Aktaran: Yousif, Ephrem-Isa, 2004, Dicle ve Fırat’ın Destanı, çev. Heval Bucak, Avesta Yayınları, İstanbul, s.36.

4. Sims, 2001, s.190.

5. DSİ, 2008, s.4.

6. Morvaridi, 2004, s.719.

7. Sami, K. 1999, Güneydoğu Anadolu Projesi’nin(GAP) Uygulanmasıyla Diyarbakır’da Ortaya Çıkacak Konut Gereksinmesi İçin Tasarım Kriterlerinin Belirlenmesi, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası, Yayın No: 7, İstanbul; Güler, P. Z. 2007, Yaşamın Suyla Dansı: Barajlar ve Sürdürülebilir Kalkınma, Turhan Kitabevi Yayınları, Ankara; Şahin, M. 2002, Siyasi Çılgınlık mı, Yararlı Bir Kalkınma Politikası mı? Fayda-Maliyet Açısından Güneydoğu Anadolu Projesi, Deng Yayınları, İstanbul.

8. Bosshard, 2000.

9. Morvaridi, 2004, s.727.

10. Eberlein, Drillisch, Eichelmann, Wenidoppler, 2008.

11. Yönetici Özeti, 2005, s.18.

12. Neyer, 2006, s.1.

13. Sami, K. 2009, “Zorunlu Göçle Yüzleşirken; Kentsel Bağlamda Ortaya Çıkan Kültürel ve Toplumsal Ayrışma: Diyarbakır Kent Örneği”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, www.e-sosder.com, Güz 2009, cilt:8, sayı:30, ss.250-265; Andersen, E. 21 Ekim 2001’de “HRW” tarafından Selçuk Polat’a (Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi’nden Sorumlu Başbakan Müsteşarı) gönderilen mektup.

14. DSİ, 2008, ss.6-15.

15. Hasankeyf 14 Nisan 1978 tarihinde A-1105 sayılı “Gayri Menkul Anıtlar Yüksek Kurulu “ kararı ile koruma altına alınmıştır. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Diyarbakır Bölge Müdürlüğü tarafından 13.3.1981 tarih ve A-3767 sayılı ve 08.02.1982 tarih ve A-3298 sayılı kararları ile Hasankeyf 1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescil edilmiştir.

16. Eberlein, 2007, s.1.

17. Kutad, A. 2000.

18. Morvaridi, 2004, s.723.

19. Veitch, 2000.

20. DİE, 2001.

21. Korkmaz, 2008, s.40.

22. Yönetici Özeti, 2005, s.5.

23. Ilısu Baraj ve Hidroelektrik Santrali’ne adını veren köy.

24. DSİ, 2008, ss.2-3

 

KAYNAKLAR

  • Bosshard, P. 2000, “Berne Declaration Comments On: Ilısu Dam’s Resettlement Action Plan(RAF)”, www.evb.ch/p25000557.html (21 Ekim 2009)
  • DİE, 2001, İstitastiki Türkiye Yıllığı, Ankara.
  • DSİ, 2008, Ilısu Barajı ve HES Projesi−Yeniden Yerleşim Çalışmaları; Proje Uygulama Birimi, Bilgilendirme El Kitabı (Eylül 2008)
  • Eberlein, C. 2007, “Report of Ilisu Fact Finding Mission−Expropriation and Compesation in Ilısu Village and Karabayır”, Berne Declaration.
  • Eberlein, C., Drillisch, H., Eichelmann, U., Wenidoppler, T., 2008, “Report From Dialogue Meeting With ECAs, CoEs and Campaingners”, Berne Declaration, Switzerland; WEED, Germany; ECA−Watch, Austria, www.eca-watch.org/problems/mideast/turkey/ilisu_meeting_report_20june08.pdf (21 Ekim 2009)
  • Kutad, A. 2000, “Ilısu Dam’s Resettlement Action Plan(RAP)−Achieving International Best Practice”, 16 Ağustos 2000 tarihinde İl Koordinasyon Kurullarına( İKK) Dağıtılan Çalışma Raporu.
  • Korkmaz, R. 2008, Aymatov Anlatılarında Ötekileştirme Sorunu ve Dönüş İzlekleri, Gafiker Yayınları, II. Baskı, Ankara.
  • Morvaridi, B. 2004, “Resettlement, Rights to Development and the Ilısu Dam, Turkey”, Development and Change, cilt:35, sayı:4, ss.719-741.
  • Neyer, J. 2006, “The Ilisu Dam Project−Europe’s Money Would Move Turkey Away from the Acquis Communautaire”, Briefing Note: 04, European ECA Reform Campaign, ss.1-6, www.fern.org/media/documents/document_3773_3776.pdf (21Ekim 2009)
  • Sims, H. 2001, “Moved, Left No Address: Dam Construction, Displacesment and Issue Salience”, Public Administration and Development, cilt:21, sayı:3, ss.187-200.
  • Veitch, A. 2000, “Special Report: Dam Will Dispossess Thousands”, Channel 4 News, www.edf.org (21 Ekim 2009)
  • Yönetici Özeti, 2005, Ilısu Barajı ve HES Çevresel Etki Değerlendirme Raporu, Ilısu Çevre Grubu.

Bu icerik 5786 defa görüntülenmiştir.