358
MART-NİSAN 2011
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR

  • Bir Fotoğraf
    Gürhan Tümer, Prof. Dr., DEÜ Mimarlık Bölümü



KÜNYE
ETKİNLİK

“Hayal-Et Yapılar” Üzerine

İpek Yada Akpınar, Yrd. Doç. Dr, İTÜ Mimarlık Bölümü

“Hatırlamak, ancak unutunca mümkündür”<br>
Martin Heidegger, 19621

 

Gabriel Garcia Marquez’in Yüz Yıllık Yalnızlık romanındaki kahramanlar bellek silinmesiyle karşı karşıyadır. Yaşananları, insanları hatırlamak varoluşlarıyla ilişkilidir; hatırlamazlarsa yokolacaklardır. Marcel Proust’un olağanüstü romanı Kayıp Zamanın Peşinde de “unutma” üzerine bir çalışma olarak değerlendirilebilinir. Aslında eserde, hatırlama ve unutma, birbiriyle örtüşen süreçler olarak benzeri şekilde betimlenirler... Tıpkı Carlos Fuentes’in, İnez’in Sezgisi’nde, “hem hatırlamak istediğin şeyler olacak, hem de unutmak istediğin ya da unutmaya gerek duyduğun. Hatırlamak ve unutmak kafanda birbirinden ayırması zor iki an haline gelecek” diye vurguladığı gibi... Bu kapsamda Maurice Halbwachs, “kamusal bellek”in somut toplumsal deneyimlere dayandığını, geçici ve mekânsal çerçevelerle ilişkili olduğunu ortaya koyar. Anılar, zaman aralıklarıyla yeniden anımsanabilirler. Yani bellek aslında sosyal; bireysel değil. Bu çerçevede bellek, yaşanmış ve deneyimlenmiş olanla yakından ilişkili. Mimari bakış açısıyla bellek, mekâna bağlı. Bu noktada, mekânsal düzenleme aracılığıyla kamusal hatırlama eylemi güçlendirilebilir. Bu kapsamda, Paul Connerton ve meslektaşları 2, toplumların nasıl anımsadıklarını anlattıkları How Societies Remember isimliilginç çalışmada, fiziksel elemanların aslında çok da önemli olmadığını öne sürerler: Önemli olan duygular, onları çevreleyen ritüeller, eylemler ve toplumsal davranışlardır. Bu çalışmada eksik kalan bir diğer kritik noktayı, toplumların nasıl unuttuğu sürecini de, Adrian Forty ve Susanne Küchler’in editörlüğünü yaptıkları The Art of Forgetting3 çalışması ele alır. Forty’in de yazdığı gibi bireysel unutmak, istenç dışı gerçekleşen bir süreçtir; toplumsal olan ise düzenlenebilecek boyutu...

İşte tam da bu çerçevede, Turgut Saner ve Cem Kozar, “şehir bilinci taşıyan herkese yönelik kurgulanan” Hayalet Yapılar Sergisi ve sergi katalogunda farklı yaklaşımları ile geçmişe bakmanın aslında geleceğe bakmakla eşanlamlı olduğunu ortaya koyuyorlar: Hem sergi hem de katalogun içerdiği arşiv araştırmasına dayalı akademik çalışmalar nostalji tehlikesine düşmeden, hınzırca bir yaklaşımla adeta “kayıp zamanın izinde”ler… İstanbul Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın desteği ile gerçekleştirilen sergi ve katalog çalışması, izleri tamamen silinmiş ya da kısmen parçaları kalmış kronolojik çeşitlilik çerçevesinde seçilmiş 12 yapının hikâyesini aktarıyor. Prof. Dr. Saner’in İTÜ Mimarlık Fakültesi’ndeki “İstanbul’un Tarihindeki Büyük Projeler” seçme dersi, sergi için de esin kaynağı. Seçilen 12 yapı, İstanbul’un kentsel bellek katmanlarını akademik ciddiyetle ama biraz da muzipçe aralıyorlar. Yazılı ve görsel arşiv kaynaklarının kısıtlı olduğu bir ortamda bu çalışma, Turgut Saner’in deyimiyle “seyredilmiş bitmiş bir tiyatro oyununu, onun dekorlarını anımsama çabası”. 4 Bu “tiyatro oyunu” aracılığıyla 12 yapı, kentlilerin belleklerine yeniden çağrılıyor. Bu çağrıdaki en kritik sorulardan biri, “bu 12 yapı yıkılmayıp günümüze gelseydi, kent nasıl bir yer olurdu?” İşte bu kritik sorudan yola çıkarak Kozar, bugüne ve geleceğe yönelik kentsel senaryolar ve ütopyalar üretiyor. Farklı yazılı ve görsel arşivlerden yararlanarak gerçekleştirilen sergi ve katalog, Saner’e göre “yapıların aramızda dolaşan ruhları ile serbest/korkusuz bir söyleşi yapmaktan ibaret”. Bu “korkusuz söyleşi”de, 2.000 mukavva panelin birbirine geçmesiyle oluşturulan 12 hayalet yapı, devasa yapı elemanları şeklinde temsil edilerek arşiv araştırmasına dayanan çalışmalara evsahipliği yapıyorlar. Geçmişin izini sürmek, gölgeler, küller arasından katmanları deşifre etmeye çabalamak olağanüstü güç. Özellikle bizimki gibi geçmişini sürekli unutan göreceli genç toplumlarda… Katalog, bu serginin hem akademik hem de hınzır yönünü kalıcı biçimde kurgulayarak kalıcı kılıyor, hem de unutmanın çok kolay olduğu bir coğrafyada katmanları güzel bir tınıyla geleceğe taşıyor.

RESİMLER

* Tüm görseller sergi kitabından alınmıştır.


1 Heidegger, Martin, 1962, Being and Time, Harper & Row, New York.

2 Connerton, Paul, 1989, Jack Goody, Geoffrey Hawthorn ve John Dunn, How Societies Remember, Cambridge University Press, Cambridge.

3 Forty, Adrian ve Susanne Küchler (ed.) 1999, The Art of Forgetting, Berg, Oxford.

4 Saner, Turgut, 2010, “Gözden Irak Yapılar…”, Hayal-et Yapılar, (ed.) Turgut Saner ve Cem Kozar, PATTU Mimarlık, Araştırma, Tasarım Yayınları, İstanbul, ss.8-9.

Bu icerik 4165 defa görüntülenmiştir.