Yarışma Değerlendirme
Çankaya Belediyesi Başkanlık Hizmet Binası, Sanat Merkezi
ve Ulvi Cemal Erkin Konser Salonu Ulusal Mimari Proje Yarışması Kolokyum Notları
Derleyen: Zeynep Uysal, Mimarlar Odası Yarışmalar Komitesi Yürütücüsü
Ankara Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde 1 Aralık 2010 tarihinde gerçekleştirilen yarışmanın kolokyumu ve ödül töreni, Çankaya Belediyesi Başkanı Bülent Tanık’ın açış konuşmasıyla başladı. Tanık, kentin böyle bir yapıya ihtiyacı olduğunu belirterek, Ankara’nın Cumhuriyetin kendisine yüklediği ideal kent olma misyonundan dolayı çok özel olduğunu, fakat mimarlık açısından talihsizlikler de yaşadığını söyleyerek, Çankaya Belediyesi olarak eğer bir yapı yapacaklarsa bunun bir kültür yapısı olmasına karar verdiklerini ifade etti. Konser salonuna, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Rengim Gökmen’in tavsiyesiyle, ünlü bestecimiz Ulvi Cemal Erkin’in adını vermeye karar verdiklerini söyledi.
Ödül töreninin ardından sözü alan kolokyum yöneticisi Bilal Yakut, yarışmaların sayısının artması dileğinde bulundu. Jüri başkanı Suha Özkan ise, çağdaşlığın ve Cumhuriyetin değerlerinin aşındığı çok sorunlu bir dönemde olduğumuzu belirtirken, yarışmada kendini sunan ve mesajını ileten bir projenin kazandığını belirtti.
İzleyiciler arasından söz alan Murat Sönmez, jürinin yaptığı tercihleri eleştirerek, projelerin çok benzer imgeleri olduğunu, bunun jürinin belli bir imge tercihi olduğunu düşündürttüğünü söyledi. İmgeler üzerinden yapılan mimarlığın böyle bir ortamı süslemesini negatif bulduğunu dile getiren Sönmez, ikincilik alan projeyi çok daha nitelikli ve özgün bulduğunu belirterek, jürinin niçin bu riski almadığını sordu. Suha Özkan, yanıt olarak, önemli olanın demokratik uzlaşım olduğunu belirterek, jürinin üç ayrı tarafa çekildikten sonra bir karara varabilmek için akustik konusunda uzmanlar çağırdığını ve böylelikle karara vardığını belirtti. Simgesel, ikonik bir yapı peşinde koşmadıklarını, kentsel ortama ne kattıklarını değerlendirdiklerini ve sonunda Çankaya Belediyesi’nin uygulanabilir, gerçekçi bir proje kazandığını dile getirdi.
Söz alan Şafak Oktay, bir vatandaş gözüyle seçilen projeyi çok gösterişsiz bulduğunu ifade etti. Bu eleştiriye cevaben Bilal Yakut, yarışmalar yoluyla yapı kalitesinin ve halkın yapı kültürünün geliştiğini ve binanın da sadece görünüşten ibaret olmadığını söyledi. Suha Özkan, bu içtenlikli eleştiri için teşekkür ederek, sosyal demokrasi içinde bir alçakgönüllülük olduğunu, bittiğinde binayı çok beğeneceklerini söyledi.
Bir diğer soru katılımcılardan Hasan Özbay’dan geldi. Yarışmada alelade bir konser salonu değil, bir filarmoni salonunun istendiğini ve programdaki ağırlığın da bu salonda olduğunu belirtirken, jüri raporunun konser salonundan bahsetmediğini belirtti. Konser salonu tasarımında birkaç tipoloji olduğunu belirten Özbay, akustik olarak en iyi sonucu “ayakkabı kutusu” şeklinde tanımlanan tipolojinin verdiğini belirtti. Bu değerlendirmeye göre yarışmada ödül alan projelerden birincinin ayakkabı kutusu tipolojisinde, ikincinin arena tipolojisinde, üçüncünün de bir salon dört balkon şeklindeki “vineyard terrace” tipolojisinde tasarlandığını belirtti. Projelerin bazılarında görüş eğrisi bozuklukları gözlemlediğini söyleyen Özbay, jürinin bu projelere kentsellikleri ve plastiklikleri bakımından ödül verdiğini savundu. Konser salonu tipolojisinin jüride neden hiç tartışılmamış olduğunu soran Özbay, şartnamede istenilenlerden farklı olarak birçok projenin yönetmeliklere ve imara aykırı olduğunu, taşıyıcıların çözülmemiş ve yangın yönetmeliğinin düşünülmemiş olduğunu belirtti. Ayrıca 2000 kişilik bir konser salonu yerine 1400 kişilik bir salonun daha uygun olacağını belirterek, programın küçültülmesi ve yapılabilir boyuta indirilmesinin projenin yapılabilirliğini artıracağını söyledi. Ankara’nın son 20 yılda kültürel olarak çölleştiğini ve bu yapının bunu kıracak gücü olduğunu belirtirken, yapılamaması durumunda bunun büyük bir hayalkırıklığı yaratacağını belirtti. Ayrıca, yarışmada satınalma ödülü olmamasını da yadırgadığını, ayrıca jürinin büyük çaplı bir arazi maketi de yaptırmış olması gerektiğini söyledi.
Bu sözler üzerine Emre Arolat, konser salonunu bir filarmoni salonu olarak düşünmediğini, sadece bir filarmoni salonu olmasının bunu elitist bir proje yapacağını söylerken, ne kadar çok fonksiyona hizmet ederse salonun kent kültürüne o kadar katkı vereceğini belirtti. Özbay’ın projelere getirdiği eleştirilerin hepsinin farkında olduklarını belirten Arolat, bu tartışmaların hepsinin jüri ön çalışmaları içinde yer aldığını söyledi. Yapı programının küçültülmesine kendisinin de katıldığını belirten Arolat, belediyenin de bunu değerlendirmesinde fayda olduğunu söyledi. Murat Tabanlıoğlu ise, seçilen projedeki “ayakkabı kutusu” tipolojisindeki salonun çok iyi kullanılabileceğini ve programın küçültülmesinin yine bu proje üstünden konuşulması gerektiğini söyledi. Suha Özkan, bu yarışmada önemli olanın kentin kazanımı olduğunu belirtirken, arazinin kentle etkileşebilecek bir alan olmadığını, dolayısıyla jürinin kentsel odak yaratılması ekseninde düşündüğünü, bu çözüldüğünde diğer sorunların da çözüleceğine inandığını belirtti. Özkan, jüride oluşmuş kutuplaşmalara da açıklık getirerek, birinci görüşün içselleştirilmiş, mütevazı yapılardan yana olduğunu, ikinci görüşün yapının kente katkısını öne çıkarttığını ve üçüncü görüşün de yapının iyi çalışıyor olmasına odaklandığını belirtti.
Rengim Gökmen, bu yarışmanın konusu itibariyle kendisine çok büyük bir heyecan verdiğini, Cumhuriyetin evrensel sanatçılar yetiştirmiş olduğunu ama günümüzde sanat mekânlarının çok yetersiz kaldığını belirtti. Ancak bir konser salonu yapımında kendileri için en önemli unsurun akustik olduğunu, bu şart tam sağlanamadığı takdirde salonu kullanamayacaklarını ve bu nedenle salonun çok amaçlı düşünülmesine katılmadığını belirtti. Gökmen ayrıca klasik müzik dışındaki müzik türlerinin çeşitli ekipmanlarla her yerde dinlenebileceğini, ama akustik koşullarda müzik dinlemenin zevkini hiçbir şeyin veremeyeceğini ifade ederken, akustiğin daha rahat sağlanabilmesi bakımından salonun küçültülmesi yolundaki görüşlere katıldığını belirtti. Bu bağlamda ikinci projenin çok elverişsiz olacağını da söyledi.
Bu açıklamadan sonra Özcan Uygur söz alarak, evrensel kültür ve popüler kültür arasında bir gel-git olduğunu, şartnamenin bunu netleştiremediğini, ortaya çıkan projelerde ise bunun ortaya çıktığını söyledi. Akustik için üst sınırın 2000 kişi olduğunu, bu nedenle salonun küçültülmesinin gerçekten düşünülmesi gerektiğini belirtti.
Alper Ünlü değerlendirme konusunda açıklama yaparak, jürinin üç ayrı tarafa çekilmesinin jüri değerlendirmesinin en son noktası olduğunu söyleyerek, bunun akademik bir kilitlenme olduğunu, imajla göz boyama sorunsalının farkında olduklarını ama asıl çatışmanın morfoloji ve program arasında olduğunu belirtti. Suha Özkan, değerlendirmelerde kendi görüşünün ikinci gelen projeden yana olduğunu belirterek, projenin belki sorunu çözmediğini ama birçok kentsel imkân sunduğunu belirtti. İzleyicilerden yarışmada satınalma verilmemesi konusunda gelen eleştiriye cevaben ise, satınalmanın jüride belli bir doyum oluştuğu için verilmediğini söyledi. Sonuçta asıl sorunun mimarlık ortamının bu yarışmaya verdiği cevabın Çankaya Belediyesi’ni tatmin edip etmediği ve kent açısından bir ıskalama olup olmadığı hakkında olduğunu söyledi.
Bu noktada Bülent Tanık söz alarak, bu konudaki asıl kararı Ankara halkının vereceğini söyledi. İkonik yapı ve sosyal demokrasi ilişkisi hakkında da konuşarak, iddialı olma konusunda jüriyi kendisinin etkilemiş olduğunu, mütevazı olanı değil, iddialı ve etkileyici olanı istediğini, çünkü yapılabilirliği artıracak şeyin makuliyet değil, kentle ilişkinin iyi kurulması olduğunu söyledi. Ancak çıkan sonuçtan belediye olarak memnun olduklarını, birinci projenin sade ama halkı çağıran nitelikte bir yapı olduğunu söyleyen Tanık, program küçültülmesinin de uygulama sırasında düşünülebileceğini ama belediye olarak bu programı kaldırabileceklerini belirtti. Tanık, tüm mimarlık ortamına ve Mimarlar Odası’na teşekkür etti.
İzleyicilerden Arda İnceoğlu söz alarak, ekiplerin genç olmasının sevindirici olduğunu, şartname hazırlığı ve değerlendirme süreci arasında ise bir kopukluk olduğunu gözlemlediğini söyledi.
Söz alan Abdi Güzer, jürinin neyi seçmediğini, neden vazgeçtiğini bildiğini söyleyerek, ikinci projeyi kendisinin de heyecanla karşıladığını, ama niyet ettiği ve olduğu şey arasında fark olduğunu, bu yüzden ondan vazgeçildiğini belirtti. Mütevazılık konusunun ise büyüklükle ilgili olmadığını, burada önemli olanın salonun kullanılma durumunun kentle ilişkisine nasıl yansıyacağı olduğunu ifade etti. Kapısı kilitli duran bir yapı değil, her gün kullanılan bir yapı olduğu takdirde, kentle kurduğu ilişkinin öne çıkacağını savundu. Bir izleyiciden gelen “imgeleri öne çıkarma ve onlar üzerinden değer üretme” önermesini çok doğru bulduğunu söyleyen Güzer, Hasan Özbay’ın eleştirilerine cevaben de eleştirel yaklaşımın farklı bir incelmeyi gerektirdiğini, yanlışın tahsisi yöntemi ile değerlendirme yapılamayacağını dile getirdi. Mimarlıkta böyle rasyonel bir değerlendirme yapmanın mümkün olamayacağını, çünkü olumluluk ve olumsuzluğun ölçülebilir değerler olmadığını söyleyerek, bu değerlendirme tarzının Türkiye’deki vasat mimarlığın arka planını oluşturduğunu savundu. Programdaki büyüklüğün ise bir işlev çeşitliliğinden kaynaklandığını belirten Güzer, burada hedeflenenin kültürel bir odak yaratmak olduğunu belirtti. Satınalma konusunda ise içinde kalan bir proje olmadığını, ancak teşvik olarak verilmesinin doğru olmuş olacağını söyledi.
Son sözü birincilik ödülü alan ekipten Evren Başbuğ aldı. Başbuğ, projeyi orada ilk konseri dinleyecekleri günü düşünerek yaptıklarını ve projenin gerçekleşmesini umduklarını söyleyerek, tüm jüri üyelerine ve Çankaya Belediyesi’ne teşekkür etti.
Bu icerik 6244 defa görüntülenmiştir.