363
OCAK-ŞUBAT 2012
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Mesleğe Kabul Edilmek?
    E. Füsun Alioğlu, Prof. Dr., Kadir Has Üniversitesi, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü

YAYINLAR



KÜNYE
KENTSEL PLANLAMA

TAŞ YERİNDE AĞIRDIR: İstanbul’da Geleneksel Kuyumculuk İmalatının Tarihî Yarımada’dan Kuyumcukent’te Desantralizasyon Sürecine Eleştirel Bir Bakış

Yiğit Evren, Yrd. Doç. Dr., YTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

İstanbul’da Tarihî Yarımada’da yüzyıllardır konumlanan küçük ölçekli imalat birimleri ve atölyeler, 1995 yılında alınan bir karar ile merkezden kentin çeperlerine doğru taşınmaya başladı. Bu karardan en çok etkilenen sektörlerden biri kuyumculuk sektörü oldu. Yazıda, geleneksel kuyumculuk imalatının yerseçimi bağlamında karşı karşıya kaldığı gönülsüz desantralizasyon süreci, planlama ve ekonomik coğrafya perspektifinden ele alınıyor.

İstanbul’da kuyumculuk sektörü son 15 yıldır “zenaatten-endüstriye” doğru yapısal bir dönüşüm süreci geçirmektedir. Bilgisayar destekli kalıp yapımının ucuzlayarak yaygınlaşması ile sektörde kitlesel mücevher üretiminin önü açılmış, buna bağlı olarak üretim ölçeği büyümüştür. 1980’lerin sonlarına kadar küçük ve orta ölçekli atölyelerin hakim olduğu bu sektörde günümüzde, her biri 200 ila 1500 kalifiye eleman çalıştıran 50’den fazla büyük üreticinin olduğu belirtilmektedir. Yurtdışı bağlantılara sahip bu firmalar üzerinden pazarlama ağı genişleyen İstanbul merkezli Türk kuyumculuk sektörü, İtalya’nın dünya liderliğini zorlayan bir küresel oyuncu olarak kabul görmektedir. (1)

Sektördeki bu yeniden yapılanma süreci, üretimin kentteki coğrafyasını da etkilemiştir. Yakın bir geçmişte ağırlıklı olarak tek merkezde, Kapalıçarşı ve yakın çevresinde kümelenen kuyumculuk imalatı, 1990’ların ikinci yarısından itibaren ilk kez Tarihî Yarımada dışına sıçramış, ileri teknoloji kullanan çok sayıda firma Avrupa yakasında Güngören - Bahçelievler - Bağcılar üçgeni içerisinde kalan geniş bir kentsel alt bölgede yer seçmeye başlamıştır. Kendiliğinden gerçekleşen bu mekânsal sıçramayı büyük ölçekli üreticilerin, kent merkezindeki arazi fiyatlarının yüksek oluşuna ve Tarihî Yarımada’daki yapı stoğunun büyük ölçekli üretim için elverişsiz olmasına verdikleri bir tepki olarak değerlendirebiliriz.

Gözlediğimiz bir diğer gelişme ise, Kuyumcukent’in 2005 yılında tamamlanarak Yenibosna’da faaliyete geçmesidir. Kuyumcukent sektörde faaliyet gösteren üretici, toptancı ve perakendecileri biraraya toplamak ve bu işletmelerin altyapı, arıtma ve güvenlik gibi hizmetlerden ortak faydalanmalarını sağlamak amacıyla kurulmuştur. 1980’lerin sonlarında bir kooperatif bünyesinde sivil örgütlenme olarak başlatılan bu girişim, daha sonraları hem merkezî yönetim, hem yerel yönetim düzeyinde destek bulmuş, özellikle Tarihî Yarımada’da faaliyet gösteren üreticilerin Kuyumcukent’e desantralizasyonu çok farklı platformlarda sıkça dile getirilmeye başlamıştır. Bu süreçte son olarak, konunun Tarihî Yarımada’yı ilgilendiren plan kararları ile resmiyet kazanmasının ardından, iyi niyetle ortaya çıkan bu girişimin dayatmaya dönüştüğünü ve taşınmayı reddeden üreticiler ile yerel yöneticilerin desantralizasyon konusunda fikir ayrılığına düştüğünü izliyoruz.

Daha geniş bir perspektiften baktığımızda, bu süreci aslında Tarihî Yarımada’nın tümünün içinde bulunduğu bir desantralizasyon sürecinin parçası olarak değerlendirmek mümkündür. Tarihî Yarımada 1980’lerin ikinci yarısından itibaren, bir tarafta sanayi sektörünün kendi iç dinamiklerine bağlı olarak, diğer taraftan yerel yönetimlerce çeşitli ölçeklerde ve dönemlerde alınmış plan ve yer seçim kararlarının sonucunda kapsamlı bir desantralizasyon süreci geçirmektedir. (2) Bu süreçte başta basım ve yayın sektörü olmak üzere (3) imalat sanayisinin çeşitli alt kollarında faaliyet gösteren işletmeler bu gelişmelerden etkilenerek merkez bölge dışına taşınmak durumunda kalmışlardır.

Bu yazıda, İstanbul’da geleneksel kuyumculuk imalatının yer seçimi bağlamında karşı karşıya kaldığı “gönülsüz desantralizasyon” süreci ele alınmaktadır. Sektör için Tarihî Yarımada ve sur içinde birarada bulunmak ne anlam ifade etmektedir? Sözü edilen desantralizasyon sürecinin kuyumculuk üretimi ve mücevher tasarımı üzerindeki olası etkileri nelerdir? Yazıda bu sorulara planlama ve ekonomik coğrafya perspektifinden bir yanıt aranmaktadır. (4)

Arka Plan

Kuyumcukent’in geçmişi 1988 yılında S.S. İstanbul Kuyumcu Sanatkarları Toplu İşyeri Yapı Kooperatifi’nin kurulmasına kadar uzanmaktadır. Yaklaşık 1.600 ortak tarafından kurulan bu kooperatif, Yenibosna’da “Elektrokent” olarak planlanan araziyi ve inşaatı devralmış, toplam 250 milyon dolarlık bir yatırım gerçekleştirerek kompleksi hayata geçirmiştir. (Resim 1) 330.000 m2 brüt inşaat alanına sahip olan Kuyumcukent’te 2.185 bağımsız bölüm bulunmakta ve toplam kurulu kapasitenin % 51’i (1069 adet) faal olarak kullanılmaktadır. Yaklaşık 7.500 kişinin çalıştığı Kuyumcukent’in tam doluluk oranına ulaştığında 30.000 kişiyi istihdam etmesi ve yıllık yaklaşık 10 milyar dolar ciro üretmesi beklenmektedir. (5) (Resim 2)

Kuyum imalathanelerinin Tarihî Yarımada’dan desantralizasyon süreci ise ilk defa Kültür Bakanlığı İstanbul I Numaralı KTVKK’nın 2 Ağustos 1995 tarihli 2.8.1995-6898 sayılı kararı ile gündeme gelmiştir. İlgili kararda “Tarihî Yarımada’da yer alan depolama, toptan eşya ticareti, ateşli, gürültülü atölye ve imalathanelerin (geleneksel el sanatları dışında) tasfiye edilmesi, bu işlerle ilgili çalışma ruhsatlarının yenilenmemesi ve yeni ruhsat verilmemesi […]” yönünde bir karar alınmış ve ilgili yerel yönetimler bu karar çerçevesinde işlem yapmışlardır. Günümüzde Fatih ilçe sınırları içerisinde kuyumculuk atölyelerine işletme ruhsatı verilmemekte, dolayısıyla çok sayıda atölye ruhsatsız biçimde faaliyetlerine devam etmektedir.

Diğer taraftan desantralizasyon konusunda ilk plan kararı, koruma kurulunun bu kararından yaklaşık on yıl sonra, 30 Nisan 2005 tarihli 1/5000 ölçekli Tarihî Yarımada Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı kapsamında belirlenen hedefler doğrultusunda alınmıştır. Bu plan ile Beyazıt, Dayahatun, Mercan ve Molla Fenari bölgelerinde yoğunluk gösteren altın ve gümüş imalatının çeveye zararlı alt sekörü olan ramatçıların Kuyumcukent’e desantralizasyonu söz konusudur. Bu çerçevede, plan raporu ile sadece 89 kişi istihdam eden ve toplam 1.187 m² bir alanda kurulu 20 ramat atölyesinin bu kapsamda ele alınarak taşınması yönünde bir karar alınmış olmasına karşın, özellikle 2009 Mart ayında Eminönü Belediyesi’nin lağvedilerek Fatih Belediyesi’ne katılmasına kadar geçen sürede çok sayıda atölyenin Eminönü Belediyesi tarafından mühürlenmesi, sadece ramatçıları değil, tüm sektörü tedirgin etmiştir.

2006 yılında yapılan bir araştırma ile sektörün çevresel etkiler bağlamında homojen olmadığı ve imalatın tamamının bu bölgeden taşınmasının gerekli olmadığı şeklinde bir görüş ortaya çıkmıştır. (6) Diğer taraftan İstanbul Kuyumcular Odası (İKO) küçük atölyelerin Tarihî Yarımada’da kalmasının ve korunmasının önemine işaret etmektedir. Buna göre sadekar, ocakçı, mineci, kakmacı, mineci, kalemkar gibi geleneksel üretim zincirinin parçasını oluşturan küçük atölyeler, bölgede kalmasında yarar görülen faaliyetler arasında sayılmaktadır. (7)

Günümüzde gelinen noktada ise, özellikle son beş yıldır belirli aralıklarla üreticiler, İKO ve farklı kademedeki yerel yönetim temsilcileri arasında çok sayıda görüşme yapılmasına karşın, desantralizasyon konusunda henüz somut bir karar üretilmediğini, bu sorunun adeta ötelenerek belirsizliğe bırakıldığını gözlemliyoruz. Ancak taşınma konusu gündemdeki yerini korumakta (8), dolayısıyla kentin bu kesiminde yer seçmiş üreticiler bu belirsizlik ortamının tedirginliğini hâlâ üzerilerinde hissetmektedirler.

Kuyumculuk Sektöründe Kümelenme

Kuyumculuk sektörünün mekânsal yapısını inceleyen araştırmalardan çıkartılabilecek ortak sonuç, üretici firmaların, Birmingham (9), Londra (10), Los Angeles ve Bangkok (11) örneklerinde olduğu gibi, kentlerde, genellikle de bulundukların kentlerin merkez kesiminde kümelenme eğiliminde olmalarıdır. Peki nedir kent merkezini bu sektör için çekici kılan?

Doğrudan kuyumculuk örneği üzerinden olmasa da, bir grup yazar bu sorunun yanıtını kültür endüstrileri bağlamında ve “kentleşme ekonomileri” (urbanization economies) kavramı ile açıklamaktadır. (12) Kentleşme ekonomileri bir kentte yer seçen firmaların bu yer seçim tercihleri sonucunda elde ettikleri faydalardır. Lorenzen ve Frederiksen’e göre bu faydalar kent merkezlerinin üç temel özelliğine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bunlar, “sektörel çeşitlilik”, “işgücü piyasasındaki çeşitlilik” ve “kurumlar ile altyapı bakımından çeşitlilik” olarak özetlenebilir. Bu doğrultuda kültür endüstrileri, kent merkezinde yerseçerek başka herhangi bir coğrafyada kümelendiklerinde elde edecekleri pozitif dışsallıklardan daha fazla avantaja sahip olmaktadır. Kentlerin sağladığı “çok yönlü çeşitlilik ortamı” yaratıcı süreçleri destekleyerek, bu sektörlerin buluşçu olmalarını ve yeni ürün geliştirmelerini teşvik etmektedir.

Diğer taraftan, Michael Porter kent merkezinin, firmaların rekabet gücünü artırarak ekonomik büyümesini destekleyen dört yarışmacı özelliği birarada bulundurduğuna işaret etmektedir. Bunlar “stratejik konum”, “yerel piyasa talebi”, “bölgesel kümelerle entegrasyon” ve “insan kaynakları”dır.(13) Porter’a göre, kent merkezleri genellikle piyasanın hiçbir zaman tam olarak doymadığı, girişimcilik kapasitesine sahip bireylerin ikamet ettiği, yakın çevresinin merkez işlev alanları, eğlence merkezleri, turistik odaklar ve lojistik altyapı gibi ekonomik açıdan değerli alanlarla kuşatıldığı bölgelerdir. Bu bölgelerde yerel ekonomi çoğu kez firmalar arasında kurulan karşılıklı bağlar ve güçlü ağ ilişkileri ile karakterize edilmektedir. Bathelt (14) bu durumu yığılmaların düşey boyutu olarak tanımlamaktadır. Buna göre aynı üretim zincirinin farklı halkalarını oluşturan firmalar, girdi çıktı maliyetlerini azaltacak şekilde fizik mekânda birbirlerine yakın yer seçerek verimlilik artışı sağlamaktadırlar.

Ancak bu noktada firmaların kuruşlandırılabilir olduğu kadar, kuruşlandırılamayan gerekçelerle de kent merkezinde kümelenme eğilimi içinde olduklarının altını çizmemiz gerekiyor. Örneğin, benzer ürünleri üreten firmalar rakiplerini izlemek ve piyasada gözönünde bulunmak için aynı küme içinde yer almaya çalışmaktadırlar. Ayrıca, kent merkezindeki firmalar aynı coğrafyayı paylaşarak, Bathelt’in (15) deyişi ile kümelerin kurumsal boyutu olan, piyasanın yazılı olmayan kurallarını ve sektörün gerektirdiği davranış biçimleriyle normları öğrenmekte, bu yolla yeni iş bağlantıları kurmaktadırlar.

İstanbul Kuyumculuğunda Üretim ve Tasarımın Bileşeni Olarak Mekân

Yukarıda sözünü ettiğimiz kavramsal çerçevenin İstanbul için de geçerli olduğunu, metropoliten alanın “kültür üçgeni” olarak adlandırılan merkez kesiminin, özellikle kültür endüstrileri için, benzer yarışmacı avantajları sunduğunu biliyoruz. (16) Peki kültür üçgeninin önemli bir kısmını oluşturan Tarihî Yarımada, İstanbul kuyumculuğu için ne anlam taşıyor?

Tarihî Yarımada çoğunlukla geleneksel teknoloji kullanan çok sayıda küçük ve orta ölçekli atölyenin yer seçtiği bir bölgedir. Bu bölgede altın ve gümüş mücevher üretimi, döküm, ocak, cila, ramat, ifraz işleri ve ayar olmak üzere en az sekiz farklı uzmanlık alanında 2000’den fazla üretici atölye bulunmaktadır. Bu atölyeler, hem kendi aralarında, hem de İstanbul ve yurtdışındaki müşteriler ve/veya tedarikçiler ile güçlü ticari bağlantılar kurmaktadır. (17) Bu konuda bir üreticinin sözleri küme içi ticaretin yapısına ilişkin bir ipucu vermektedir:

“Buranın havasında bile ticaret vardır. Meşgul edenimiz çoktur; bakın geçende çay içmeye bir arkadaşım geldi, sohbet sırasında yaptığım işi gördü ve bir örnek alıp gitti. On gün sonra baktım işi bağlamış gelmiş, kaç tane sipariş verdi. Anlayacağınız burada her merhaba yeni bir iş bağlantısı demektir.” (Kişisel Görüşme, Şubat 2011, İstanbul)

Diğer taraftan Tarihî Yarımada, üretim ve satışın içiçe geçtiği dünyada eşine az rastlanır bir kuyumculuk kümesidir. Bu küme içinde yeralan perakende kuyum mağazaları, müşterilerinin anlık taleplerine (takıların tasarımlarında veya boyutlarında değişiklik, cila vb.) çok kısa sürede cevap verebilecek esnekliği, yakın çevrede yerseçen üretici atölyeler ile işbirliği yaparak elde etmektedirler. Dolayısıyla Tarihî Yarımada’nın İstanbul’da kuyumculuk sektöründe örülen firmalararası ilişki ağlarının düğüm noktası konumunda olduğunu söyleyebiliriz.

Bu dinamik yapının merkezinde hiç kuşku yok ki, sektörün kentte ilk geliştiği bölge olarak kabul edilen Kapalıçarşı (Resim 3, 4) ile Hanlar Bölgesi’nin (Resim 5, 6) özel bir yeri vardır. Kapalıçarşı İstanbul’da kuyumculuk üretimi ile özdeşleşmiş, diğer bir deyişle kuyum ürünleri ile fizikî coğrafya arasında karşılıklı bir birlikteliğin bulunduğu yaklaşık 550 yıllık bir tarihî mirastır. Pek çok yazar bu birlikteliğin oluşumunu kentin bu kesiminde yüzyıllar içinde oluşmuş bir üretim kültürünün varlığı ile açıklamaktadır. Bu kültür, İstanbul’un geleneksel merkezî iş alanını oluşturan bu tarihî bölgesinde köklü bir kurumsal yapının gelişmesinde gerekli ortamı sunarak, formel örgütlenmenin çok güçlü olmadığı ancak enformel kurumların ve ilişkilerin biçimlendirdiği bir sosyal organizasyonun oluşmasına aracılık etmiştir.

Bu noktada, Kapalıçarşı’nın son yıllarda sektördeki yeniden yapılanmanın etkisinde bir dönüşüm süreci içerisine girdiğinin altını çizmekte fayda vardır. Kapalıçarşı’da güçlü aile bağları, topluluk bilinci ve etnik kimlikler ile şekillenen sosyal ağlar, artan farklılaşma ve çeşitlilikle birlikte etkisini yitirmeye başlamış ve bunun yerini hemşehrilik ilişkileri almaya başlamıştır. (18) Bu yazı kapsamında gerçekleştirilen derinlemesine görüşmeler, sözü edilen değişim sürecini doğrulamakla birlikte, Kapalıçarşı’ya özgü ritüellerin ve davranış kalıplarının üretim ilişkilerini biçimlendirmeye devam ettiğini ortaya koymaktadır. Bu konuda örneğin, yeni yılın ilk günü tatil olmasına karşın atölyede bereket getirmesi için nar kırmak amacıyla buluşulması veya işe yeni giren çıraklardan atölyeye “davul tozu” ve “minare gölgesi” getirmesinin beklenmesi (!) gibi bu mekâna ve bu sektöre özgü eylemler, özellikle güvene dayalı usta-çırak ilişklerinin (Resim 7) devamlılığında gerekli sosyal sermayeyi besleyen unsurlar arasında sayılmaktadır.

Tarihî Yarımada, kuyumculuk sektörünün farklı kesimlerinde çalışanlar için de farklı anlamlar taşımaktadır: Üreticiler için bir ekmek kapısı, çıraklar için bir okul, perakendeciler için dinamik bir pazaryeri anlamına gelmektedir. Mücevher tasarımcıları için ise, “keşfedilmeyi bekleyen bir hazine” ya da “yaratıcılıklarını besleyen zengin bir kütüphane” niteliğindedir. Pek çok tasarımcı için bu kütüphanenin ana kaynağını geleneksel üretim ilişkileri ile bölgedeki canlı kent yaşamı oluşturmakta, İstanbul’un kentsel belleğini oluşturan yapılar ve mimari detaylar bu atmosferi tamamlayan fiziksel unsurlar arasında sayılmaktadır. Mücevher tasarımcısı Özlem Tuna’nın deyişi ile:

“Tarihî Yarımada’da müthiş bir birikim var. İçinde tarih, üretim, yaşanmışlık çok iyi sentezlenmiş. Ben gözümü burada açtım. Beni hep besledi ve şaşırttı, hâlâ da şaşırtıyor. Ustalardan ne kadar şikayet etsem de, burada birlikte çalışıyoruz, birlikte kazanıyoruz, birlikte öğreniyoruz.” (Kişisel görüşme, Şubat 2011, İstanbul)

Bir diğer tasarımcı kendisi için Tarihî Yarımada ve çevresinin anlamını şu sözlerle açıklamaktadır:

“Ben atölyeme önce vapura binip, sonra da keyifli bir güzergâhtan yürüyerek geliyorum. Gün içinde yeri gelir Sultanahmet’te çay içerim, yemek yerim, arkadaşlarımla buluşurum, dönerken antikacılara uğrarım. Bu şehri seviyor ve doyasıya yaşıyorum. Kapalıçarşı ve çevresinin bir ruhu vardır. Ne var ki [desantralizasyon sürecinde] biz de yer almak durumunda kaldık Kuyumcukent’ten. Gün gelir taşınmamız gerekirse artık antikalarımızı götüreceğiz, Kapalıçarşı resimlerimizi duvarlarımıza asacağız. Kendimizi kandıracağız anlayacağınız.” (Kişisel Görüşme, Ekim 2010, İstanbul)

Bu noktada Tarihî Yarımada’nın bir alternatifi olarak gösterilen Kuyumcukent sektör için ne anlam taşımaktadır? Araştırma kapsamında yapılan görüşmelerden Kuyumcukent’in havalandırma ve güneşlenme bakımından yetersiz kalması nedeniyle, mimari açıdan problemli olduğu izlenimi doğmaktadır. Pek çok sadekar ve tasarımcı, Kuyumcukent’in gerek iç mekân, gerek yakın çevredeki kentsel atmosfer bakımından sunduğu çalışma ortamını (Resim 8-10) kendileri için kabul edilemez olarak değerlendirmekte, tasarım sürecinde canlı ve şenlikli kent atmosferinin, özellikle tarihî kentsel çevrenin en önemli girdiler arasında olduğunun altını çizmektedirler. Mücevher tasarımcısı Selda Okutan’ın dile getirdiği gibi:

“Tasarımcının mekânı yoktur. Her an, her yerde tasarımı düşünür ilham alırız. Ancak iyi tasarım için özgür olmalıyız, kapalı bir kutu içinde tasarım yapılmaz. Ben Kuyumcukent’te bir yıl çalıştım. Orası bir yarıaçık cezaevi gibi! Özellikle kış aylarında gün yüzü görmek mümkün olmuyor. Sabah karanlıkta binaya girersin, tüm gün kapalı yerde çalışırsın, akşam çıkınca da hava kararmış olur. Böyle bir ortam yaratıcılığımı öldürüyordu. Dayanamadım ve sırf bu yüzden orada çalıştığım firmadan ayrıldım.” (Kişisel görüşme, Ekim 2010, İstanbul)

Diğer taraftan atölyelerin, özellikle ölçek ve alt uzmanlık dalları bakımından herhangi bir sınıflama yapılmaksızın topyekün yarımada dışına çıkartılmasının üreticilerin hem kendi aralarındaki, hem de tasarımcılar ile olan bağlarını zedeleyeceği izlenimini ediniyoruz. Bu konuda Tarihî Yarımada’da faaliyet gösteren bir gümüş ustasının sözleri bu duruma ışık tutmaktadır:

“Kuyumcukent projesi ile, sektörün beyni ile midesi birbirinden ayrılıyor. Kapalıçarşı ve çevresindeki küçük üreticinin Kuyumcukent’te yer seçmesi mümkün değil. Bu atölyeler maliyetleri karşılayamaz. Dolayısıyla desantralizasyon projesi hayata geçerse küçük üreticinin gidebileceği yer yok. Bu atölyelerle fason çalışanlar ne yapacak? Bu atölyeler dağılırlarsa, onlardan mal alan büyükler de etkilenir. Küçük esnaf, sanatkâr ölür, büyükler zorlanır, kuyumculuk biter.” (Halit Kandemir ile kişisel görüşme, Ekim 2010, İstanbul)

Sektörde üretim ilişkilerinin gerektirdiği mekânsal yakınlık için ise hem Tarihî Yarımada’yı hem de Kuyumcukent’i tecrübe etmiş bir üretici ise şu değerlendirmeyi yapmaktadır:

“25 yıldır burada [Tarihi Yarımada’da] kuyumculuk yapıyorum. 2006 yılının sonlarında herkes gidiyor buradan diye gazı verdiler, biz de geç kalırsak yer bulamayız korkusuyla taşındık Kuyumcukent’e. O dönem çarşıyla pek işim yoktu, daha çok kendi ürettiğimi ihraç ediyordum. Zaten çarşı ile işi olanın Kuyumcukent’te işi ne? Sonra ihracat bitti, iç piyasaya yöneldik ve çarşı ile çalışmaya başladık… Bakın, bizim işte ne kadar çizsen de, adama tarif etmek zorundasın, biraraya gelmen gerekir. İlk başlarda her gün Kuyumcukent ile çarşı arasında gidip geliyordum. Bu yarım gün harcamak demek. Bir keresinde çok küçük bir iş için tam iki kez gidip gelmek durumunda kaldım, tepem attı o gün karar verdim. Dükkânı kapatıp buraya geri döndük.” (Kişisel görüşme, Ocak 2011, İstanbul)

Sonuç

Bu yazıda elde edilen bulgular İstanbul’da kuyumculuk üretiminin Tarihî Yarımada’dan Kuyumcukent’e desantralizasyonunun çeşitli nedenlerden ötürü bir kez daha gözden geçirilmesini gerektirmektedir. Kuyumculuk üretimi İstanbul’un bu kesiminde yüzyıllar boyunca mekân ile karşılıklı bir bağ kurmuş, hem mekânı biçimlendirmiş, hem mekânın getirdiği kısıtlara ve sunduğu olanaklara göre zaman içinde buraya özgü özellikler kazanmıştır. Diğer bir deyişle kuyumculuk sektörü Tarihî Yarımada ile özdeşleşmiş, deyim yerindeyse mekânın içine sinerek, kent kimliğinin bir parçası olmuştur. Diğer taraftan, sektör yerel ekonomik gelişmeye olan katkısının yanı sıra Tarihî Yarımada’da yaratıcı iklimin gelişmesine öncülük etmekte ve köklü bir üretim tasarım kültürünün devamlılığını sağlamak bakımından önemli roller üstlenmektedir.

Dolayısıyla mekân ile üretim arasında oluşmuş bu birlikteliği gözardı eden ve “kes-yapıştır” yöntemi ile yönetilmeye çalışılan desantralizasyon sürecini mevcut haliyle onaylamak mümkün değildir. Alınan plan kararlarının uygulanması durumunda sektörde üç aşamalı zincirleme bir erozyonun yaşanması kaçınılmaz gözükmektedir. İlk olarak bu bölgedeki çok düşük kâr marjlarıyla çalışan küçük üreticiler piyasadan silinecekler, ikinci aşamada yakın çevredeki üreticilerle temas halinde olan perakendeciler zor durumda kalacaklardır. Bu arada yine küçük atölyelerle çalışan tasarımcıların da problemler yaşayacağını söyleyebiliriz. Üçüncü aşamada ise, buradaki küçük işletmeler ile çalışan Tarihî Yarımada dışındaki büyük üreticiler etkileneceklerdir.

Bu noktada, yerel yönetimlerin Tarihî Yarımada’nın kuyumculuk sektöründe geleneksel üretim ilişkilerinin kök saldığı ve günümüze kadar yaşatıldığı bir bölge olduğunun bilinciyle hareket etmesi gerekiyor. Şüphesiz Kuyumcukent, İstanbul kuyumculuğu adına, özellikle üretimin çevreye etkilerini en aza indiren altyapı olanakları bakımından önemli bir yatırımdır ve tüm eksikliklerine rağmen yalnız bırakılmaması, desteklenmesi ve iyileştirilmesi gereken bir projedir. Ancak Tarihî Yarımada ve Kuyumcukent birbirlerinin alternatifi değildir. Biri endüstriyel kültür mirasımıza, diğeri ise sektörün kitlesel üretim yapan modern kesimine ev sahipliği yapmaktadır, dolayısıyla, her ikisini de sahiplenmemiz, korumamız ve desteklememiz sektörün ve İstanbul’un yararına olacaktır.

 

NOTLAR

1. Gereffi, G. 2007, “The Gold Jewellery Value Chain in the District of Valenza, Italy” Powerpoint Sunusu, http://www.comune.valenza.al.it (Erişim tarihi: 24 Ağustos 2010)

2. Yüzer, A.Ş. ve C. Giritlioğlu, 2003, “Sanayi Alanları Yeni Düzenleme Stratejileri: İstanbul Örneği”, İTÜ dergisi/a, cilt: 2, sayı: 1, ss.119-127.

3. Erdoğanaras, F. ve M. Ersoy, 2005, “1985 Sonrası İstanbul Basım ve Yayın Sektöründe Mekânsal Yeniden Yapılanma”, İTÜ dergisi/a, cilt: 4, sayı: 1, ss.15-25.

4. Bu yazıya altlık oluşturan araştırmanın bir bölümü, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı desteğinde İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve Türkiye Bilimler Akademisi tarafından yürütülen İstanbul Kültür Mirası ve Kültür Ekonomisi Envanteri Projesi kapsamında Aralık 2009-Ekim 2010 tarihleri arasında yazar tarafından toplanan bilgilere ve projenin tamamlanmasının ardından geçen 6 aylık süre içinde gerçekleştirilen 50 derinlemesine görüşmeye dayanmaktadır. Bu projenin çıktılarına www.istanbulkulturenvanteri.gov.tr adresinden erişilebilir.

5. KİAŞ yetkilileri ile kişisel görüşme, Eylül 2010, İstanbul.

6. Orhon, D. vd. 2006, Eminönü Belediyesi Atık ve Çevresel Risk Yönetimi Projesi Sonuç Raporu, İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü (çoğaltma).

7. Kalafat, İ. ve A. Kameroğlu, 2008, Eminönü Belediye Başkanlığı’na yazılan 28.04.2008 gün ve 2008/165 sayılı bilgilendirme yazısı.

8. 2009, “Taşınma Sorunu Sil Baştan”, İKOVizyon, sayı: 24, ss.52-53.

9. Propis, L. D. ve L. Lazzerretti, 2007, “The Birmingham Jewellery Quarter: a Marshallian İndustrial District”, European Planning Studies, cilt: 15, sayı: 10, ss.1295-1325.

10. Bagwell, S. 2008, “Creative Clusters and City Growth”, Creative Industries Journal, cilt: 1, sayı: 1, ss.31-46.

11. Scott, A. 2000, “The Gem and Jewelry Industry in Los Angeles and Bangkok”, The Cultural Economy of Cities, Sage Publications, Londra, ss.40-60.

12. Lorenzen, M. ve L. Frederiksen, 2008, “Why Do Cultural Industries Cluster? Localization, Urbanization, Products and Projects”, Creative Cities, Cultural Clusters and Local Economic Development, (ed.) Philip Cooke, Luciana Lazzeretti, Edward Elgar Publishing, Massachusetts, ss.155-179.

13. Porter, M. 1995, “The Competitive Advantage of The Inner City”, Harvard Business Review, Mayıs-Haziran 1995, ss.55-71.

14. Bathelt, H. 2004, “Toward a Multidimensional Conception of Clusters: The Case of The Leipzig Media Industry, Germany”, Cultural Industries and the Production of Culture, (ed.) D. Power ve J. A. Scott, Routledge, New York, ss. 147-168.

15. Bathelt, H., A. Malmberg ve P. Maskell, 2002, “Clusters and Knowledge: Local Buzz, Global Pipelines and The Process of Knowledge Creation”, DRUID Working Paper 2002-12, Kopenhag, http://www.druid.dk/wp/wp.html (Erişim tarihi: 8 Eylül 2005)

16. Evren, Y., Z. Enlil ve İ. Dinçer, 2010, “Kültür Endüstrilerinin İstanbul için Potansiyelleri ve Kültür Politikasındaki Yeri”, Mimar.ist, sayı: 35, ss.31-36 // Enlil, Z., Y. Evren ve İ. Dinçer, 2011, “Cultural Triangle and Beyond”, Planning Practice and Research, cilt: 26(2), ss.167-183.

17. Köroğlu, B. vd. 2010, “Metropoliten Alanlarda Sanayi Kümeleri, Üretim İlişkileri: İstanbul’da Kuyumculuk Sektörünün Mekânsal Kümelenmesi” Bölgesel Gelişme için Yapılanma Gündemi, 13. Ulusal Bölge Bilimi-Bölge Planlaması Kongresi Bildiriler Kitabı, (basım aşamasında), 11-12 Mart 2010, YTÜ, İstanbul.

18. Eceral, T., B. Köroğlu ve A. Uğurlar, 2009, “Kuyumculuk Kümeleri: İstanbul Kapalıçarşı ile Dünya Örneklerinin Karşılaştırmalı Değerlendirmesi”, Ekonomik Yaklaşım, sayı: 70, ss.121-143.

Bu icerik 6967 defa görüntülenmiştir.