373
EYLÜL-EKİM 2013
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • ‘Gezi’nen Toplum, Direnen Mekân
    Deniz Özkut, Doç. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi, Mimarlık Bölümü
    Göksun Akyürek Altürk, Yrd. Doç. Dr., Bahçeşehir Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

YAYINLAR



KÜNYE
MİMARLIK ELEŞTİRİSİ

Loft Bahçe ve Tabanlıoğlu Mimarlık’ın Türkiye Mimarlık Ortamında Yeri

Neşe Gurallar, Doç. Dr., Gazi Üniversitesi Mimarlık Bölümü

Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından, henüz Türkçede karşılığı olmayan “soft loft” olarak tasarlanan Loft Bahçe, 2012 Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nde “Yapı Dalı” ödül adayı idi. Yazar, mimarlık eleştirisinin sınırlarını, odağına aldığı yapının tekil varlığının ötesine taşıyarak, meslek sınırları içine hapsetmeden, ekonomik, sosyal ve kentsel tüm boyutları ile tartışıyor.

Türkiye’nin 1990’lardan itibaren küresel ekonomiye katılımı, bir “dünya kenti” olma yarışında İstanbul’a önemli adımlar sağladı. Bu yeni ekonomik yapılanmada, inşaat sektörünün ve gayrimenkul piyasasının oynadığı kritik başrol, İstanbul kent mekânını bir gösteri ve prestij sahnesi olarak dönüştürdü. Bu dönüşümler kent mekânında, özellikle Merkezi İş Alanı (MİA) ve Büyükdere Caddesi’nde yükselen ürünler ortaya çıkardı.

Tabanlıoğlu Mimarlık’ın bölgede ve ana arter üzerinde yer alan yapıların kayda değer bölümünü tasarlaması (Kanyon, Zorlu Levent Ofis Binası, Loft Levent, Loft Bahçe, Sapphire, Zorlu Center [Emre Arolat ile]) Büyükdere Caddesi’nin “Tabanlıoğlu Avenue”(1) olarak anılmasını da sağladı. 2007 yılında gerçekleşen Loft Bahçe, bu bölgede yer alan yapılardan biri. (2) (Resim 1) Loft Bahçe, İstanbul’un seçkin yapılarından biri olmakla kalmadı, 2011 yılında kazandığı RIBA (Royal Institute of British Architects) Uluslararası Ödülü ile Türkiye’deki mimarlık pratiğini yurtdışına taşıdı ve onurlandırdı.

2012 yılında XIII. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nde Yapı Dalı’nda ödül adayı da olan Loft Bahçe’ye ayrılan bu yazı, yapıyı geniş bir çerçeve içinde değerlendirmeyi öngörür. Yapının yer aldığı kentsel alanın değeri ile birlikte, bu alanın inşaat sektörünün Türkiye ekonomisinde son yıllarda kazandığı ayrıcalıklı rolün ikonik simgelerinden oluşu, Loft Bahçe’nin kendi parseli içinde bir yapı olarak değerlendirilmesini engeller. Loft Bahçe’nin yer aldığı bağlamı aşan uluslararası başarısının aldığı ödül ile teyidi de, bu eleştiri yazısının ele aldığı tek yapının ölçeği ile sınırlı kalamayan geniş bir bakış açısı ve perspektif gerektirir. Başka bir ifade ile konunun önemi, salt estetik bir nesne olarak kendi içine kapalı bir yapı eleştiri yazısını olanaksız kılıyor.

Keza, burada, mimarlık kuram, eleştiri ve tarih yazımı ile ilgili bir parantez açmamız gerekir. Mimari bir objeyi salt estetik bir nesne olarak, mimarlık disiplini sınırları içinde tartışmak yeterli midir? Cevabımız hayır. Mekânı Henri Lefebvre’in(3) ifade ettiği gibi “toplumsal bir ürün” olarak kabul ediyorsak, mekâna yönelik eleştirilerin de yalnızca ürüne değil onun üretim süreçlerine ilişkin olması gerektiğini kabul etmemiz gerekir. Mimarlık pratiğinin, içinde yer aldığı sistemle birlikte ürünü olan mimari objenin, salt estetik ve mesleki bir obje olarak görülmemesi için onun üretim biçimlerini belirleyen sosyal ve ekonomik boyutlarına işaret edilmesine ihtiyaç vardır. Dolayısı ile tek bir yapı eleştirisi dahi aynı zamanda bir sistem eleştirisi olabilir. Ancak bir yapıya dair mimari eleştiriler, sistemin geneline dair eleştirilerle paralellik de taşımayabilir. Sözgelimi, meslek alanı için gurur vesilesi olan bir mimari başarı, diğer taraftan, güncel konut projelerinde olduğu gibi, sosyal alanlardaki çelişki ve olumsuzlukları üreten uygulamaların da bir parçası olabilir. Bu da aslında, mimarlık kuram, eleştiri ve tarih yazımının yüzleşmesi gereken bir problemdir. Uzmanlıklar tarafından yüceltilen estetik değerler ile çelişen sosyal sancılar, aynı potada tartışılmalı mıdır ve bu tartışmanın yöntemi nedir? İlk soruya cevabımızın evet olduğu aşikâr olmalı. İkinci sorunun cevabı ise mimarlık tarih yazımı ve eleştirisi içinde farklı kanallardan gelişen ve gelişecek farklı yöntemlerle izlenebilir.(4) Mimari bir objeyi meslek sınırları içine hapsetmeden ekonomik ve sosyal anlamları ile birarada tartışmak, objeyi tüm boyutları ile kavramamıza imkân tanır.

Bu perspektif içinden ele alınan yazının, “Loft + Bahçe” başlıklı ilk bölümünde, öncelikle yapıya yakından bakacağız. Yapının yer aldığı yapı adası ve şekillendiği parselden başlamak üzere, “loft” ve “bahçe” kavramlarının yapıya verdiği mimari biçim üzerine odaklanılacak. “‘Yalansan Yalanı Severim Elimde Değil’: Doğa ve Metropol İnsanı” başlığı altında ise kapitalist piyasa mekanizmasının bilinçaltının mimariye dönüşümü, biçim üzerinden

tartışılmaya devam edilecek. “İnşaat Ya Resulullah” başlığını taşıyanbölüm ise, yapıdan ve biçim tartışmasından uzaklaşarak, yapıya yer aldığı büyük resmin içinden bakacak. Yani, Loft Bahçe’yi, 2000’li yıllarda parlayan inşaat sektörü ve gayrimenkul piyasasının yarattığı ekonomik, sosyal yapılanma ve bunların ürettiği kentsel mekân üzerinden tartışacak. Son söz ya da temenniler ise ağırlıkla büyük sermaye gruplarına hizmet veren Tabanlıoğlu Mimarlık’ın, Türkiye mimarlık ortamında taşıyabileceği öncü ve farklı bir role işaret etmeyi hedeflemektedir.

LOFT + BAHÇE

Loft Bahçe, diğer adı ile Loft 2, Tabanlıoğlu Mimarlık’ın 2005 yılında gerçekleştirdiği, mevcut bir endüstri yapısının strüktürünü kullanan Loft 1’in (Loft Levent), hem işletme hem de parsel içindeki yerleşimi ile devamı. Akfen Grubu’na ait bu iki yapı, Büyükdere Caddesi’ne dik, oldukça dar ve uzun bir parsele tam olarak yerleşmiş ve arka arkaya sıralanmışlar. (Resim 1, 2)

Loft’lar ile birlikte komşu parseller, yani ada içinde bulunan diğer tüm yapılar, genel erişime kapalı, güvenlikli, bir dizi yüksek ofis ve konut grubu ile caddeye paralel bir duvar oluşturuyor. Bu yapı adası, yine Tabanlıoğlu’nun tasarımı olan ve yaygın olarak tanınan iki yapı, Kanyon ile Sapphire arasında yer alıyor. Yayalar, yapıları tecrit eden güvenlik sınırı ile ağır taşıt trafiği arasında, hiçbir eylem barındırmayan ve nefes alma imkânı tanımayan, dar bir şeride sıkışıyor. Kanyon ve Sapphire dışında yayanın erişimine (dolaylı da olsa) açık, sığınılabilinecek, hiçbir mekân tanımlı değil. Tıpkı Ankara’da Eskişehir Yolu’ndaki AVM dizileri arasındaki kapalı kamu ya da özel alanların yarattığı gibi.

Konumuz olan ve yerleşim olarak geride kalan Loft 2’ye, cadde üzerinden yaya erişimi neredeyse olanaksız. Ancak Loft 1’in içinden ve bodrum katından geçilerek ulaşılabiliyor. Her iki yapı otopark kotunda birbirine bağlanıyor. Böylesine değerli bir arazide, Loft 1 kendisine bir “bahçe” bırakmak yerine, “Loft Bahçe”yi inşa etmiş görünüyor. (Resim 2, 3) Yapı arsasında, yatayda, doğal zemin (gerçek bahçe) kotunda, hemen hiçbir (yapı çekme mesafesindeki dar aralık dışında) açık alan imkânı olmadığı için, açık alanlar, boşluklar (hayal edilen bahçeler ile) düşeye, yapı yüzüne parçalar halinde taşınmış.

Diğer ucu Gültepe Mahallesi’ne çıkan bu uzun parselde, Loft Bahçe’ye, Gültepe Mahallesi’nden arka sokaktan erişim mümkün. Ancak arka cephede de, araba merkezli yaşam ve alanın darlığı, otopark girişini ön planda tutmayı gerektirmiş. Henüz dönüşüme uğramayan ama pek yakında dönüşeceği aşikâr olan düşük gelir grubunun yaşadığı Gültepe Mahallesi’nin, sokak kotundan yüksekte olan yapının zemin kotu, yaya girişine açık olsa da davetkâr değil. (Resim 4)

Yaklaşılması güç bu mesafeli güzeli, uzaktan izlemeye çalışıyoruz. Ancak, yalnızca yapı çekme mesafesi ile ayrılabildiği her iki özel mülkiyet yan komşu ve bu parsellerde ilerlemeye başlayan inşaatlar (ki Kanyon tarafında yer alan Zorlu Ofis Binası’nın tasarımı da Tabanlıoğlu Mimarlık’a ait), Loft’ları iki uzun cephe boyunca kuşatıyor. (Resim 5, Resim 2) Üst gelir grubuna hitap eden kapalı ve güvenlikli bir konut alanına ağırlıkla araç ile ulaşıldığını akıl yolu ile kabul etsek de, yayanın yapıya asla temas edemeyişi, ne ön, ne arka, ne de yan, hiçbir cepheden yapıya yaklaşılamayışı içimizde garip bir hüsran yaratıyor. Oysa biz mimarlık müdavimleri, tasarım dehası mimarlık ürünlerine vecd ile el yüz sürmeyi, ziyaretimizin esası ve boynumuzun borcu biliriz.(5)

Bu sıkışık, içinde yer aldığı adanın neredeyse en ince ve uzun parseli; yapıya, ince uzun prizma şeklini vermiş görünüyor. Parselin şekil verdiği yapının, yalın prizmatik biçimi ve oranlarındaki başarısı, bu parseli çizenleri bile hayrete düşürmüş olmalı. Böylesine dar, kuşatılmış ve uzun bir parselden, bu kadar iyi bir prizma çıkabileceğini herhalde hiç kimse hayal dahi edemezdi.

Prizmatik kütlenin yapı yüzünde yer alan bahçe/boşlukları, projenin tanıtımında sıklıkla ön plana çıkıyor. Loft Bahçe’ye adını ve tüm cazibesini veren de bu bahçe/boşluklar. Bu bahçeler, ortak açık alanlar değil, her dairenin kendine ait mahrem alanları. Proje ile ilgili yayınlarda sıklıkla vurgulanan, yapıda gelişen komşuluk ilişkilerine, bu özel bahçe/boşlukların önemli katkısı olsa gerek. Kendini halkın kalabalığından ayıran, yükselen yeni kentli sınıfın, konut dışı, sosyal, ortak alanları ise, Loft 1’in girişinde yer alan restoran ve diğer ücretli hizmet alanları (SPA, yüzme havuzu, vs.) ile sınırlı görülüyor. Bir diğer ifade ile sosyal eylemlerin, hem ticari hem de mahrem olan anlamında özel mekânlarda şekillendiği anlaşılıyor.

“Loft” terimi, bilindiği gibi, 1970’lerde Amerika’da sanatçıların eski sanayi yapılarını hem ev, hem de işlik olarak kullanması ile başlayan bir modeli anlatır. 1970’ler pop sanatın öncü ismi Andy Warhol’un bir sanayi yapısını ev ve işlik olarak kullandığı, verdiği büyük partilerde çok sayıda insanın bu büyük atölye evin hacmi içinde adeta kaybolduğu bilinir. “Loft” terimi son yıllarda yeni bir konut pazarlama stratejisi olarak benimsendi ve yaygınlaştı. Loft Bahçe’nin, Loft 1’de olduğu gibi eski bir sanayi yapısını dönüştürmediğini belirtmiştik. Ancak Loft 1’de geliştirilen plan çözümleri, aynı yapı nizamını izlemek zorunda olan Loft Bahçe’de de tekrar ediliyor. Başka bir ifade ile Loft 1’den edinilen deneyimin Loft 2’yi de şekillendirdiğini söylemek mümkün. Loft Bahçe’nin adını aldığı loftu en çok anımsatan özelliği, tavanlarda bırakılan brüt beton. (Resim 6) Bir endüstri yapısı izlenimi veren bu tavanlar, mekânın verdiği etkiyi, bildik (evcil / domestic) konut mekânlarından farklılaştırıyor. Plan çözümlerindeki netlik ve akışkanlık da klasik koridor ve oda ilişkisini kırarak, bütüncül bir mekân ve dolayısı ile eve bir loft havası veriyor. (Resim 7, 8, 9) Ama elbette gerçek bir loft değil, “soft loft”. Kapitalizmin sıklıkla yaptığı gibi sanal ihtiyaçlara sunulan sanal gerçeklikler sözkonusu.

“YALANSAN YALANI SEVERİM ELİMDE DEĞİL”(6): DOĞA VE METROPOL İNSANI

Sanayileşme ve kentleşme ile gelen, doğa ve kır hayatından kopuş, metropol insanının doğa ile ilişkisini sorunlu hale getirmiş; modern kentin yarattığı problemler, bu ilişkinin yeniden ‘kurgulanması’ ihtiyacını doğurmuştur. Kapitalizm, Manfredo Tafuri’ye göre, uyguladığı çeşitli stratejilerle, gerçekte bir yabancılaşma mekânı olan modern kentin yarattığı ıstırabı unutturmaya çalışır.(7) Aslında tüm burjuva sanatı, kapitalizmin yarattığı acıyı unutturma üzerine temellenmiştir. Tafuri’ye göre, kenti doğal bir fenomene, ormana benzeten 18. yüzyıl düşünürleri, bu benzetme ile kentin kapitalizmin mekânı olduğu, sermaye birikimi ile ilgili olduğu gerçeğini örtmektedirler. Bu kurmaca ve yalanlar, kent hayatının yarattığı acılara karşı adeta bir ağrıkesici işlevi görmektedir. Doğanın kent içindeki yeni kurgusu olan park ya da bahçe de tam anlamıyla böylesi bir ağrıkesicidir.

Le Corbusier, Plan de Voisin adlı ütopyasında yeşil bir zemin üzerinde yükselen bloklar hayal ederken, doğa ile ilişkiyi, kentin zeminini oluşturan park, yeşil alan aracılığı ile kurgular. Dünyanın geleceği üzerine duyulan kaygıların ekolojik yaklaşımları birer alternatif olarak ortaya koyması ile sürdürebilirlik ekseni üzerinden yeni öneriler geliştirildi. Bu öneriler, yapıların doğa ile bütünleşmesi ve yeşil ile sarılmasını popülerleştirdi. Artık doğa, Le Corbusier’nin önerisinde olduğu gibi bir arka plan, bir peyzaj olarak yapıların zemininde uzayıp gitmez. Doğanın yapıların altında ve tümüyle kentin tabanında uzanan bir ‘park’tan binalara doğru yükselmesi ve katlarda ‘bahçe’lere dönüşmesi, son on yılda giderek arttı.(8) Doğadan kopan metropol insanı, yeni “yaşam alanlarını” oluşturan yüksek yapılarda, katlara yerleştirilen bahçeler ile soluk almaya çalışıyor. Acı kaçınılmazsa, ağrı kesici de vazgeçilmezdir. Kent zemininde uzayıp giden ortak/kamusal parklardan ziyade yeni ağrı kesicimiz, katlardaki özel bahçelerdir. Metropol insanı için katlardaki bahçeleri, Vega’nın şarkı sözlerinde olduğu gibi, yalan da olsalar sevmek zorunluluktur.

Tabanlıoğlu Mimarlık, metropol insanının doğa ile problemli ilişkisine çok önce, Kanyon projesi ile öneri geliştirmiş ve alışveriş merkezini adındaki metafordan da anlaşılacağı gibi bir “kanyon” gibi yararak, açık hava ile teması sağlamıştı. Loft Bahçe örneğinde de, dairelere ait bahçe/boşluklar, (şimdiden katlanır camlarla kapanmaya ve iç mekâna dâhil edilmeye başlanmış olsa da) böylesi bir doğa (en azından açık hava) ile temas ihtiyacına cevap olmaya çalışıyor. Şu anda bahçeden çok yalın bir teras olarak görünen bu boşlukların, proje sunuşlarında az da olsa resmettiği gibi yeşille dolması ve “bahçe” adını hak etmesi için, kullanıcıların inatlı gayretine ihtiyaç var. Neden olmasın?

İster yeşille dolsun, ister şimdi olduğu hali ile kalsın, bahçe olarak tanımlanan bu boşluklar yapının prizmatik kitlesine ana karakterini veriyor. Kanyon tarafına bakan uzun cephede, cepheyi oluşturan modüllerle birlikte bu boşluklar, adeta serpiştirilmiş bir tesadüfîlik içinde yer alıyor. (Resim 5) Yapının internette ve yayınlarda en çok kullanılan, tanıtıcı yüzü de bu cephe. Hiçbir kat planının birbirini izlemediği böylesine bir hareketliliği tesadüf gibi yapıvermenin hiç de kolay olmadığını hayal etmek zor değil. Planlardaki ve cephedeki olası tekrarı, bu hareketin gizli şifresini çözmeye çalışmak nafile. (Resim 10, 11) Bu kendiliğindenmiş gibi görünen dağınıklık, öyle kolay yakalanacak bir geometri oyunu değil. Aslında bu hareketli cephe dilinin Loft 1’de yakalandığı ve Loft 2’de yenilenerek ve artırılarak üretildiğini izlemek mümkün. Ancak Loft 1’deki gibi mevcut bir yapı iskeletinin getirdiği zorunluluklardan muaf olan Loft 2’nin özellikle Kanyon cephesi, Loft 1’e göre çok daha beklenmedik, etkileyici bir hareketlilik sunuyor.

Sapphire tarafındaki uzun cephede de modüller ve boşluklar (bahçeler) benzer hareketliliği sağlıyor, ancak bu cephenin ortasında yer alan asansörler, diğer cephede olduğu gibi yoğun hareketlerle yüklenmiş homojen bir cephe elde edilmesine olanak tanımıyor. (Resim 12) Asansörlerin kaçınılmaz düşey devamlılığı cepheyi ortadan bölüyor. Diğer cephenin yapının tanıtıcı yüzü olarak seçilmesinin sebebi, böyle bir bölünmeye uğramayan, homojen hareketliliği olmalı.

İki dar cephede ise hareket daha büyük oranlarla kurgulanıyor. Dar kenarlar bir iki hamle ile büyükçe parçalara bölünürken; uzun kenarlar çok daha parçalı ve farklı büyüklüklerle hareketlenmiş. Yapının katı prizma karakteri bu parçalanma ile yumuşatılıyor, ancak yalın renk ve malzeme seçimi bu coşkulu hareketi ağırbaşlı ve vakur bir hale getiriyor. Tüm cephelerde, modüllerin birbirine çok yakın ama birleşmeyen yakın aralıkları da bu hareketlilik içinde dikkate değer.

İNŞAAT YA RESULULLAH

Birikim dergisinin Ekim 2011 sayısında kapağa taşıdığı ve ardından mimarlık yazılarında dosya başlığı olarak kullanmaya devam ettiği bu söz, 2000’ler Türkiye’sinin inşaat sektörüne dayalı ekonomik kalkınma hamlesinin en veciz ifadesidir. Özellikle konut üretimine dayalı bu hummalı inşa faaliyeti “yeni yaşam alanları” gibi sloganlarla konutu adeta bir tüketim nesnesi olarak sundu.(9) Yaratılan bu ekonominin gerçeğe tekabül etmediği; Amerika, İspanya ve Portekiz gibi ülkelerde olduğu gibi aşırı konut arzının ekonomik krizlerle sonuçlandığı; İstanbul ve Ankara’da 2012 yılında konferanslar veren (dünya çapında, şom ağızlı bir bilim insanı olarak) David Harvey tarafından da ifade edildi.(10)

Konut üretiminin ülke ekonomisindeki yerini elbette Loft Bahçe’nin sınırları içinde tartışamayız, ancak Loft Bahçe’nin diğer büyük konut projeleri gibi, inşaat sektörü ve gayrimenkul piyasasının böylesi bir parlama döneminin meyvesi olduğunu not etmek gerekir. Bu büyük inşaat hamlesi, yalnızca ekonomik açıdan yukarıda sözünü ettiğimiz tedirginlikleri yaratmakla kalmamakta, sosyal açıdan kent mekânında ürettiği ayrışma (segregation) ve soylulaştırma (mutenalaştırma - gentrification) sebebi ile de eleştiri konusu olmaktadır.

Loft Bahçe, sözkonusu güncel ayrışma problemlerinin kendi ölçeğinde bir örneğidir. Büyük sermayelerin kent merkezini yüksek gelir grubu lehine kullanması ile ayrışmaya aracı olduğu gibi, çevresinden yalıtılmış bir alan oluşturarak kurduğu ayrışmayı kuvvetle korumaktadır.(11) Kent merkezinde değerli bir arsayı, yüksek gelir grubuna hizmet eden kapalı bir konut yapısına dönüştürmek mimarın kaçınılmaz olarak üstlendiği bir görevdir. Ancak, Loft Bahçe’nin mimari başarısı, onun, sınıfsal ve mekânsal ayrışmaların arttığı bir “yaşam biçiminin” parçası, ufak da olsa bir damlası olduğunu görmememizi gerektirmez.

Tabanlıoğlu Mimarlık da bunu görmektedir ve projelendirdikleri, inşa ettikleri yapıların üst gelir grubunun kent merkezine dönüşüne işaret ettiğinin bilincindedir. Radikal gazetesinde yer alan bir röportajda Murat Tabanlıoğlu, açıklıkla yöneltilen bu soruya, aynı netlikle “Bu tip konutların talep edilmesi, kentin kenarlarındaki güvenlikli sitelerden kent merkezine doğru bir dönüşün başladığının işareti olabilir”(12) cevabını veriyor.

Sınıflar arasında artan ekonomik uçurum, mekânsal uçurumları da beraberinde getiriyor. Varlıklı kesimin kentin merkezini kendi lehine kullanabilme gücü, yoksulların kentin çeperlerine itilmesine ve mekânsal uçurumların oluşmasına sebep oluyor. Bu sınıfsal ayrışma, trafik ve toplu ulaşım sorununun çözümünde henüz çok yolu olan mega kent İstanbul’da, yoksulların yaşamını daha da güç hale getiriyor. Ancak bu uçurumla birlikte yaşanan ayrışmanın bir diğer rahatsız edici mekânsal boyutu, kent içinde karşılaşmaların azalması ve kentsel kamusal mekânların, farklılıkları buluşturan bir demokrasi platformu olarak varolamayışı. Demokrasiler gücünü, farklılıkların birarada olabilme kabiliyetinden kazanır. Farklılıklarımızla birarada yaşayamayacaksak nasıl demokratik olabiliriz? Marshall Berman’ın,(13) Paris ve Petersburg analizleri ile anlattığı gibi, tarihin hiçbir döneminde toplumun farklı katmanları, 19. yüzyıl modern kentinin yarattığı karşılaşmaları yaşamadı. Ancak, 20. yüzyılda kent mekânı bu karşılaşmaları önleyecek şekilde yeniden örgütlendi. Kentin bu karşılaşmaları önlemek ve ayrıştırmak yerine, ortak alanları tesis edecek şekilde yeniden biçimlenmesi, demokrasiler için temel unsur olmalıdır.(14)

Loft Bahçe, ayrışmanın kaçınılmaz olarak bir parçası olabiliyor ama diğer güncel problem ve tartışma konusu olan soylulaştırmadan uzak durmaya çalışıyor. Genel olarak Tabanlıoğlu Mimarlık, bu mesafeyi korumak için çaba gösteriyor. Murat Tabanlıoğlu soylulaştırma örneği olabilecek (Sulukule, Balat gibi) sorunlu kentsel dönüşüm alanları için“sorunun çözülemeyeceğini gördüğümüz alanlarda proje yapmamayı tercih ettik” diyor.(15) Kimi örneklerde ise, bu tür benzer alanlarda getirdikleri proje önerilerinin yatırımcılar için kârlı olmaması nedeniyle gerçekleşmediğini ifade ediyor. Sermaye gruplarına ya da devlete mesleki hizmet sunarken seçici olabilecek, mimari değerleri rantın üzerinde tutabilecek güçte olabilmek de ayrıca takdire değer bir mesleki başarıdır. Ancak her ne kadar problemli alanlarda çalışmasalar da, dolaylı olarak soylulaştırma kervanında yer almak durumunda kalıyorlar. Üretilen yeni alanlar, kendi arsalarında bir soylulaştırma sebebi olmasalar da, yakın çevrelerinde bu etkiye sebep oluyorlar.(16) Büyükdere Caddesi’ndeki yeni oluşumların, dar gelirli Gültepe Mahallesi’nin yalnızca fiziksel niteliğini dönüştürmeyeceği, sosyal dokuda da bir soylulaştırmaya vesile olacağı aşikâr.

SON SÖZ YA DA TEMENNİLER

Yazımızın girişinde ifade ettiğimiz gibi Tabanlıoğlu Mimarlık, Loft Bahçe ile RIBA Uluslararası ödülü kazandı. RIBA, bir meslek örgütü olarak, farklı kademelerde üyelikler tanımlıyor.(17)  Mimarlar Odası’nın aksine ağırlıklı olarak ulusal bir üyelik sistemi ile sınırlı da değil. Birinci dünya ülkesi olmanın avantajı ve kolonyal dönemden süregelen alışkanlıklarıyla kendisini küresel bir güç olarak gören Britanya, ülke sınırları dışındaki meslek insanlarına kollarını, RIBA üyeliği ile açtığı gibi, ülke sınırları dışındaki yapıları da ödüllendirmeyi kendisine görev biliyor. Uluslararası RIBA Ödülü’nü alabilmek için imtiyazlı RIBA üyesi (RIBA Chartered Architects) ya da RIBA Uluslararası Dostu (RIBA International Fellows) olmanız ve bu üyeliklere layık görülebilmek için de ciddi mesleki birikiminizi ispat etmeniz gerekiyor. Murat Tabanlıoğlu RIBA imtiyazlı üyesi olarak, RIBA Ödülü’nü almadan önce hak ettiği üyelik ile başarısını ispat ediyor.

Yurtiçinde büyük projelere imza atan, aldığı ödüllerle başarısını yurtdışında da kanıtlayan bir mimari ofisten beklentilerimiz yüksek. Mimarlık aracılığı ile dünyayı değiştiremeyeceğimizi biliyoruz.(18)  Ancak böylesine güçlü aktörlerin mimarlık aracılığı ile dünya için yapabilecekleri daha çok şey olduğuna inanıyoruz.

Birincisi, Tabanlıoğlu gibi meslek alanının önemli aktörlerinin kentin şekillenişinde daha etkin rol alabilmelerini umuyoruz. Murat Tabanlıoğlu söyleşisinde “Büyükdere Caddesi’nin planlanmamış olması ve bu plansızlık biz mimarları da oldukça zorluyor. Buranın toparlanabilmesi için öncelikle bu yapıların arkasından geçecek yeni bir bulvarın açılması lazım” diyor.(19) Her ne kadar başarılı, güzel ve estetik olursa olsun bir yapı, üst ölçekte bir tasarımın, yani bir kentsel tasarımın parçası olmadığı zaman tüm gücünü kaybediyor. Tabanlıoğlu’nun ifade ettiği bu sorunun ve bunun gibi pek çok kentsel ve mesleki sorunun çözümünde öncü bir rol alabilmesini umuyor ve temenni ediyoruz.

İkincisi, bu başarılı kalemin yalnızca varlıklı kesim için değil düşük gelir grupları için de çalışabilmesini bekliyoruz. Murat Tabanlıoğlu, Bodrum Hava Limanı Terminali’nin tasarımında Mısırlı mimar Hasan Fethi’nin Yoksullar için Mimarlık (Architecture for the Poor) adlı eserinden ilham aldığını anlatıyor.(20) Fethi’nin bu değerli eseri elbette yoksullar için inşa edilen yapılara ilham verdiği zaman tam anlamıyla karşılığını bulur. Son temennimiz Tabanlıoğlu Mimarlık’ın, Yoksullar İçin Mimarlık’tan öğrendiklerini, yoksullar için de kullanabilme olanaklarının doğması ve bu olanakları kullanmayı tercih etmeleri.

 

NOTLAR

1. Büyükdere Caddesi’nin “Tabanlıoğlu Avenue” olarak anıldığı yazı için bkz. Balcıoğlu, Baydar, 2010.

2. Tabanlıoğlu Mimarlık’ın projeleri için bkz. www.tabanlioglu.com

3. Lefebvre, 1993.

4. Olumsal bir bakış açısının mimarlık tarih yazımı ve eleştirisi için önemli bir fark yaratacağı kanaatindeyim. Ancak bu konuda literatürde henüz fazla bir birikim oluşmadı. Konu ile ilgili bkz. Gurallar, 2012. Ayrıca bkz. Tekeli, 2012. Bu vesile ile İlhan Tekeli’ye elinizdeki bu yazının son hali üzerine yaptığı okuma ve değerlendirme için teşekkür etmek isterim.

5. Bu borcumuzu özel izinle gerçekleştirdiğimiz ziyaret sonucunda ödeyebildik.

6. 1996 yılında kurulan alternatif Türk Rock grubu Vega’nın hit olan “Elimde Değil” adlı parçasından bir mısra.

7. Tafuri, 1976.

8. Gezi Parkı eylemleri ile yaşanan son durum, kamusal bir mekân olarak parklar ile ilgili detaylı bir tartışmanın ayrı bir yazıda ele alınmasını gerektirmekte. Bu bağlamda “park” ve “katlarda bahçe” tasavvurları dikkate alınması gereken bir ikileme işaret eder. Parkın kamusallığına karşın, katlardaki bahçeler yükselen yeni orta ve orta-üst sınıfın özel mekânları olarak şekillenmektedir. Bu durum neo-liberal ekonomilerin yalnızlaştırma politikalarının son buluşu olarak da okunabilir.

9. Özellikle son on yılda üretilen konut sayısı bir hayli çarpıcıdır. Gülhan’ın aktardığı verilere göre, Türkiye genelinde 2008’de 356 bin, 2009’da 403 bin ve 2010’da 352 bin konut üretilmiştir. Bu geniş çaplı arzın doğurduğu “konuta hücum” ve sermayenin gayrimenkul piyasasına ilgisi için bkz. Gülhan, 2011.

10. David Harvey’in 2012 Haziran ayında verdiği konferanslar, büyük bir seyirci kitlesi tarafından izlendi. Bu tarihi konferansı kaçıranlar, yine bu dergiden konferansın yayınına ulaşabilir; bkz. Harvey, 2012.

11. Araştırmalar, Türkiye’de, 2000’li yıllardaki büyük inşa hamlesi öncesinde bile, ciddi boyutlarda bir mekânsal ayrışmanın olduğunu gösteriyor. TÜİK’in nüfus verilerini değerlendiren Ataç, İstanbul, Ankara gibi büyük kentlerde değil, Anadolu kentlerinde dahi, Amerika’daki “siyah-beyaz” ayrımı kadar net bir “varsıl-yoksul” ayrımı izliyor. Bkz. Ataç, 2013.

12. Murat Tabanlıoğlu ile röportaj, 2011.

13. Berman, 1999.

14. Diğer taraftan, gelir dağılımında oluşan uçurumun azalması ve dengelenmesi, demokrasilerde azalması umulan tek farklılığımız olmalı.

15. Murat Tabanlıoğlu ile röportaj, 2011.

16. Kendi yapı arsasında soylulaştırma konusu olmasa dahi, yakın çevre üzerindeki etkisiyle soylulaştırmaya örnek olan pek çok dönüşüm yaşandı. Dünyanın ilk endüstri kentlerinden olan Manchester’da endüstri yapılarının loft konutlara dönüşümünün çevre üzerindeki etkilerini analiz eden bir çalışma için bkz. Mengüşoğlu, 2007.

17.  RIBA’nın kurumsal yapısı ve ödüller hakkında bilgi için bkz. www.architecture.com. RIBA Bölgesel Ödülü (Regional Awards), RIBA Ulusal Ödülü (National Awards) ve RIBA Stirling Ödülü, Britanya’da yer alan yapılara verilirken, RIBA Uluslararası ödülü ve RIBA Lubetkin ödülü, Britanya dışında yer alan yapılar için veriliyor.

18. Elbette mimarlık pratiği ve düşüncesini ayrı kulvarlar olarak kabul etmek gerekir. Mimarlığın ideoloji, erk ve politika ile ilişkisiyle birlikte, pratiğin topluma karşı sorumlulukları, dünyayı değiştirme gücü ve olanakları, uzun zamandır tartışılan ve buraya sığamayacak geniş bir literatür içeriyor. Konu ile ilgili kısa bir derleme için bkz. Gurallar, 2011.

19. Murat Tabanlıoğlu ile röportaj, 2011.

20. Murat Tabanlıoğlu ile söyleşi videosu, 2012.

 

KAYNAKLAR

Ataç, Ela, 2013, “‘Büyük Dönüşüm’ Öncesi Türkiye Kentlerini Okumak, Anlamak: Sosyo-ekonomik Statüye Bağlı Mekânsal Ayrışma Üzerinden Bir Değerlendirme”, Toplum ve Bilim, sayı:126, ss.35-63.

Balcıoğlu, T., Baydar, G., 2010, “Developing Cities with Design”, Architectural Design, cilt:80, sayı:1, ss.65-69.

Berman, Marshall, 1999, Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor: Modernite Deneyimi, (çev.) Ümit Altuğ, Bülent Peker, İletişim Yayınları, İstanbul.

Harvey, David, 2012, “Kapitalizmin Krizi ve Kentsel Mücadele”, (çev.) Arif Şentek, Mimarlık, sayı:367, ss.20-26.

Gurallar, Neşe, 2012, “Olumsallık ve Mimarlık”, Arredamento Mimarlık, sayı:259, ss.114-118.

Gurallar, Neşe (ed.), 2011, Mimarlık ve Politika, Dosya, sayı: 25.

Gülhan, Sinan T., 2011, “Devlet Müteahhitlerinden Gayrimenkul Geliştiricilerine, Türkiye’de Kentsel Rant ve Bir Meta Olarak Konut Üreticiliği, Konuta Hücum”, Birikim, sayı:270 / Ekim 2011, ss.27-33.

Lefebvre, Henri, 1993, The Production of Space, (çev.) Donald Nicholson–Smith, Blackwell, Oxford, Cambridge.

Mengüşoğlu, Nuran, 2007, Manchester Örneğinde Endüstri Dönemi Yapı Mirasının Konut İşlevi Verilerek Yeniden Kullanımı, yayımlanmamış yüksek lisans tezi, Gazi Üniversitesi FBE, Ankara.

Murat Tabanlıoğlu ile yapılan röportaj, 2011, Radikal, 07.06.2011, www.radikal.com.tr. [Erişim: 29.03.2013]

Murat Tabanlıoğlu ile söyleşi video, 2012,  www.youtube.com/watch?v=6pcRoeZOh7o [Erişim: 09.05.2013]

RIBA. http://www.architecture.com. [Erişim: 09.05.2013]

Tabanlıoğlu Mimarlık, www.tabanlioglu.com [Erişim: 07.05.2013]

Tafuri, Manfredo, 1976, Architecture and Utopia, Design and Capitalist Development, (çev.) Guis, Laterza ve Figli, The MIT Press, Cambridge, Massachussetts, Londra.

Tekeli, İlhan, 2012, “İlhan Tekeli ile Olumsallık Üzerine”, söyleşi: Neşe Gurallar, Arredamento Mimarlık, ss.46-49.


RESİMLER

1. Sapphire'in terasından yakın çevresi ile Loft Bahçe (Fotoğraf: Yazar) ve yapının yakın çevresi ile ilişkisini gösteren hava fotoğrafı.

2. Büyükdere Caddesin'den Levent Loft ve geride Loft Bahçe, yapılar ve yayalar (Fotoğraf N.G.)

3. Levent Loft tarafından Loft Bahçe (Fotoğraf N.G.)

4. Gültepe Mahallesi'nden Loft Bahçe (Fotoğraf N.G.)

5. Kanyon tarafından Loft Bahçe (Fotoğraf N.G.)

6. İç mekân-‘softloft’ (Fotoğraf N.G.)

7. Sapphire tarafından Loft Bahçe (Fotoğraf N.G.)

8. Fotoğraf Helene Binet

9. Fotoğraflar: Tabanlıoğlu Mimarlık

Bu icerik 7667 defa görüntülenmiştir.