376
MART-NİSAN 2014
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
MİMARLIK GÜNDEM

İmar Yolsuzluklarına Karşı Demokrasi

Mustafa Sönmez, Ekonomist, Yazar

“Devletin de özel sektörün de inşaat yatırımları 2003’den 2013’e üç kat arttı. Devletin toplam yatırımlarında inşaat, % 80’in üstünde pay sahibi oldu. Kamu inşaat yatırımlarında ulaştırma (Karayolları, DHMİ, DDY) ilk sırayı, kamu binaları yapımı, baraj, sulama kanalları ve benzeri ikinci sırayı aldı. Karayolları (duble yollar), havalimanları, GAP sulama, kentsel altyapılar, toplam devlet yatırımlarında inşaatın payını daha yükseklere çekti.” “Son 11 yılda ortalama yıllık 35 milyar Dolarlık inşaat yatırımı gerçekleştiren özel sektörde yolsuzluk-rüşvet mekanizmasının hem ruhsat alımında hem de kullanma izninde yaşandığı zaten biliniyor. İmara kapalı ya da kısıtlı alanı imara açmanın, bundan en çok yararlanacaklar için bir 'fiyat'ı ise elbette vardır. SİT alanı, kıyı, orman, su havzası dinlemeyip inşaata ruhsat vermenin, kentin siluetini bozmaya gözyummanın belli bir 'bedel'le idare edilmesi, olağan işler arasındadır.” “Hem imar yolsuzluklarını önlemenin, kentlinin kendisine ve kentine sahip çıkmasının yolu gerçek, doğrudan demokrasiyi deneyimlemesine bağlı. Bu da söz ve karar sürecine katılmanın özellikle AKP rejiminde olağanüstü merkezileşen, hatta tek adamda toplanan yetkinin ve kaynakların yerellere, yerelde halkın katıldığı organlara devrine bağlı.”

AKP rejimi inşaatla anılıyor ve anılacak. “İnşaat Ya Resulullah!” sloganı pek tanımlayıcı oldu süreci. Önce “Neden ve ne kadar inşaat?”

2002 sonrasında Türkiye’ye dış kaynak girişinde şansı yaver giden AKP rejimi, her yıl ortalama 40 milyar Doları aşan dış kaynak akışı ile yıllık % 5’e yaklaşan bir büyüme ivmesi yakaladı. Gelen dış kaynak, doğrudan yabancı sermaye girişi, borsaya, devlet bonolarına gelen kısa vadeli yatırım, daha çok da dış kredi biçimindeydi. AKP yönetimi bu kaynağı çekmek için “yüksek faiz - düşük kur” taktiğini uygulayınca, düşük kur ihracattan çok ithalatı ve iç pazarı cazip kıldı. Bunun da etkisiyle, şirketler, ihracata, döviz kazandırıcı diğer faaliyetlere pek iştahlı olmadılar. Onun yerine, dış rekabetten korunan alanlarda birikimi seçtiler. İnşaat bunun başta geleniydi. Perakendecilik, özelleştirme ile devletin geri çekildiği sağlık, eğitim, enerji, iletişim gibi alanlar, iç göç ve hızlı kentleşmeyle ortaya çıkan çeşitli hizmet sektörleri paranın aktığı diğer yatırım alanları oldu. Banka kredilerinden önemli bir kısmı inşaata ve konut kredilerine yöneldi. Yatırımlarda inşaatın payı hızla arttı. Öyle ki, 2003-2013 döneminde devlet yıllık 18 milyar Dolarlık, özel sektör de 35 milyar Dolarlık inşaat yatırımı yaptı. Bu, yılda ortalama 53 milyar Dolarlık inşaat yatırımı demektir. Devletin de özel sektörün de inşaat yatırımları 2003’den 2013’e üç kat arttı. Devletin toplam yatırımlarında inşaat, % 80’in üstünde pay sahibi oldu. Kamu inşaat yatırımlarında ulaştırma (Karayolları, DHMİ, DDY) ilk sırayı; kamu binaları yapımı, baraj, sulama kanalları ve benzeri ikinci sırayı aldı. Karayolları (duble yollar), havalimanları, GAP sulama, kentsel altyapılar, toplam devlet yatırımlarında inşaatın payını daha yükseklere çekti. Özel sektör yatırımlarında ise inşaatın payının % 36’ya yaklaştığı, diğerlerinin “makine-teçhizat” yatırımı olduğu görülüyor.

Kamuda ve Özelde

İnşaatın son 11 yılda bu kadar öne çıktığı koşullarda, merkezî idare ve yerel yönetimlere hâkim olan yöneticiler, hem devletin doğrudan, hem de özel sektörün inşaat işlerinden önemli ölçüde yolsuzluk potansiyeline de sahip oldular. “Kamu-özel ortaklığı” (PPP) modeliyle kurgulanan 3. Havalimanı, 3. Köprü, Körfez Köprüsü, nükleer santraller, sağlık kampusları, Avrasya Tüneli, Filyos ve Çandarlı Limanları, Afşin-Elbistan Santralı gibi milyar Dolarlarla ifade edilen “mega projeler”de ne tür yolsuzluklar yaşandığı, adil soruşturmalar için bir ortam bulunursa, er geç ortaya dökülecektir. Son 11 yılda ortalama yıllık 35 milyar Dolarlık inşaat yatırımı gerçekleştiren özel sektörde yolsuzluk-rüşvet mekanizmasının hem ruhsat alımında hem de kullanma izninde yaşandığı zaten biliniyor. İmara kapalı ya da kısıtlı alanı imara açmanın, bundan en çok yararlanacaklar için bir “fiyat”ı ise elbette vardır. SİT alanı, kıyı, orman, su havzası dinlemeyip inşaata ruhsat vermenin, kentin siluetini bozmaya gözyummanın belli bir “bedel”le idare edilmesi, olağan işler arasındadır.

Denetimsizlik

AKP rejimi, iktidarının daha ilk yıllarında TBMM’de tek parti iktidarı olmanın rahatlığı ile rüşvet-yolsuzluk iddialarına ilişkin sorgu-suali savuşturmayı bildi. Muhalefet etkisizleştikçe, umudunu yitirdikçe, gemi azıya aldı ve iyice hesap vermez hale geldi, yasama-yürütme-yargı üçlüsünü kontrolüne aldıkça, başına buyrukluk tırmandı. Özünde, rüşvet ve kayırmacılık, devlet geleneği güçlü ama denetim, demokrasi geleneği zayıf Türkiye için de hep olageldi. Bugün Kamu İhale Kurumu (KİK) diye denetçi bir mekanizma icat edilse bile, yine var. Bütün devleti küçültme iddialarına karşın devlet, Türkiye’de önemli bir harcayıcı. 2010’da 114 milyar TL olan harcamalar (cari fiyatlarla), 2012’de 150 milyar TL’ye yaklaşıyor. Bu kaynağın % 40’ı ile devlete mal ve hizmet alınıyor, % 60’ı da yatırım harcaması olarak görünüyor. Devlete satılan mal ve hizmet, yapılan işler, milli gelirin % 10’unu geçiyor. Kamu harcamalarında kayırmacılık, savurganlık azalsın diye, 2001 krizi sırasında, Kemal Derviş-IMF program paketinden bir de “Kamu İhale Kurumu” çıktı.

Kapsamdan Kaçır

İhale Yasası'nın istisna maddesi AKP rejiminde 31 kez değiştirildi. Kanunun 2. maddesi olan kapsamda değişiklik ise daha önemli. Yasanın ilk halinde kapsama dahil olan enerji, su, ulaştırma ve telekomünikasyon KİT’leri, sonraki değişikliklerle kapsamdışı bırakıldı. Böylece DSİ’nin, Karayolları’nın, Devlet Demiryolları’nın, elektrik üretim ve dağıtım KİT’lerinin bütün yapım ve satınalma işleri kapsam dışına çıkarıldı. Sonuçta, bugün kamu harcamalarının % 44’ünün KİK kapsamının dışına çıkarıldığı anlaşılıyor. 2010’da kamu harcaması 114 milyar TL ama KİK kapsamı 64 milyar TL’nin de altında. Böylece 50 milyar TL’lik harcama KİK dışı. 2012’de ise kamu harcaması 150 milyar TL ama KİK’in erişebildiği 84 milyar TL. Dolayısıyla harcamaların % 43’ünde KİK’in esamisi bile okunmuyor. Sadece bu üç yılda 170 milyar TL’lik kamu harcamasının ihale sisteminin dışında kaldığını, yani % 44’lük harcamanın denetim, açıklık ve rekabetin dışına taşındığını görüyoruz. Kapsam daraltma ve işlevsizleştirmelerle kurum, bugün daha çok, mağdurların şikâyetlerini inceleyen bir organ halinde.

Caydırıcılık

AKP rejimi, tek adam rejimine ilerledikçe fütursuzluğu arttı. Meclis’in denetim misyonunu etkisizleştirince hiçbir yolsuzluk Meclis’te konu edilemedi. Meclis adına denetim görevi gören Sayıştay etkisizleştirilip raporları Meclis’e ulaşmadıkça, yolsuzluklar günışığına çıkarılamadı. En önemlisi yargı, Başbakan Erdoğan - Cemaat koalisyonu için çalışan bağımlı bir erk durumuna geldikçe, tuz koktu ve varlığı tartışmasız olan yolsuzlukları sorgulamak mümkün olamadı. Yolsuzluklara, rüşvete karşı nasıl umursamaz bir dönemden geçildiğinin bir göstergesi olarak suç istatistiklerine bakabiliriz. Adalet Bakanlığı verileri, 2008-2011 dönemini kapsayan 4 yılın Ceza İnfaz Kurumuna Giren Hükümlü İstatistikleri her yıl 80 bin dolayında sanığın hüküm giyip ceza infaz kurumlarına girdiğini gösteriyor. Bu 4 yılın ortalaması olarak rüşvet suçundan hüküm giyen kişi sayısı yılda 28 kişiden, zimmet suçundan hüküm giren sayısı ise yılda 83 kişiden ibaret. Böyle olunca bu iki suçtan hüküm giyenlerin oranı, toplamın binde 1’ini ancak buluyor.

Demokrasi ve Yerel Seçimler

Kamuda denetimsiz harcama oranının büyümesi kimin işine geliyor? Tabii ki açıklıktan, rekabetten, denetimden başı hoş olmayan, bunu rüşvet ve yolsuzluk için bir fırsat gören iktidardaki siyasetçi ve bürokratların, bu işten nasiplenen yandaş sermayedarların işine… Çalıp çırpmayı önlemenin, hiç olmadı azaltmanın yolu, KİK gibi kurumları daha işlevsel ama kendisi de denetime açık kurumlar haline getirmek, Sayıştay’ın işlevini yerine getirmesini sağlamak, Meclis’in denetim işlevini yerine getirmesini sağlamak, bağımsız yargıyı yeniden tesis etmek, yolsuzluk ve rüşvet ile ilgili cezai maddeleri ve uygulamaları etkinleştirmek. Kamu meslek kuruluşlarını, sendikaları, kamu harcamalarını denetleme konusunda söz ve karar sahibi yapmak da, en az bunlar kadar önemli. Kısacası, çözüm, yine dönüp dolaşıp demokratikleşmeye dayanıyor. Hem imar yolsuzluklarını önlemenin, kentlinin kendisine ve kentine sahip çıkmasının yolu gerçek, doğrudan demokrasiyi deneyimlemesine bağlı. Bu da söz ve karar sürecine katılmanın özellikle AKP rejiminde olağanüstü merkezileşen, hatta tek adamda toplanan yetkinin ve kaynakların yerellere, yerelde halkın katıldığı organlara devrine bağlı.

Daha çok yetki ve sorumluluk ile donatılmış yerel yönetim reformu Türkiye için kaçınılmaz. Halkın sokaklardan, mahallelerden, işyerlerinden, okullardan örgütlenerek kendileriyle ilgili söz ve karar sahibi olduğu bir doğrudan demokrasi talebi, 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimi konjonktüründe daha çok dile getirilmeli ve seçim platformları bu özlemi dile getirmenin ötesinde bu inşanın ilerletilmesi için kullanılmalı.

Bu icerik 5207 defa görüntülenmiştir.
İstanbul’daki yeni projeler (Kaynak: http://onedio.com/haber/kanal-istanbul-un-guzergahi-belli-oldu-128111 )