376
MART-NİSAN 2014
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
GÜNCEL

Bütünşehir Yasası ve Kır: Tarım, Kentleşme ve Diğer Şeyler Üzerine

Ceren Gamze Yaşar, Araş. Gör., ODTÜ, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Kır ile kenti “bütün”leştirmeye çalışan Bütünşehir Yasası, kırsal dokuya kent yaşantısını dayatarak yeni bir yönetim şekli öneriyor. Hizmet alanları genişleyen büyükşehir belediyelerinin yükümlülüklerini nasıl yerine getireceği ise önemli bir sorun. Yazar, yasanın toplumsal, ekonomik ve mekânsal etkilerini araştırarak, kentleştirilmek istenen kırın, kentin sorunlarına ortak olduğu noktaları değerlendiriyor.

YASALAR, MEKÂN VE KENTLEŞME

Şehircilik eğitimine başlamamla Google Earth ile tanışmam aynı yıla denk gelir. O zamana kadar kentlere hiç tepeden, kuş bakışı bakmamış yalnız yürüyerek deneyimlemiştim. Bol bol yürüyerek ve otobüsle, kentlerin de bir biçimi olduğundan ya da olması gerektiğinden habersiz, kentin dışına çıkmaya başladıkça sokakların azaldığını, kentsel çevrenin yavanlaştığını fark ederdim. Sonra sezdirmeden kır başlar, önce parça parça apartmanların arasından görülen tarlalar, meyve bahçeleri, dereler bir anda hakim peyzaj haline gelirdi. (Resim 1) Sonra Google Earth ile tanıştık, kentin yavanlaştığı yerlerin çeper olduğunu, Türkiye'dekilerin olmasa bile kentlerin bir biçiminin olduğunu, olması gerektiğini öğrendik. Avrupa kentlerinin biçimleri, okunaklılıkları hoşumuza gitti, Türkiye'ye baktık bitmek bilmeyen dağınık yerleşimler gördük.

Google Earth ile aynı sıralarda AKP geldi iktidara. Uzundur koalisyon hükümetleri ile yönetilen Türkiye, bir anda tek parti hükümetine geçmiş, mecliste çoğunluğu tek bir parti elde etmişti. İstikrar söylemi ile iktidarını pekiştiren AKP, 2003 yılından başlayarak, Türkiye'de aksak ritimle ilerleyen neoliberalleşme sürecini hızlandırdı. Yasal düzenlemeler hızla çıkarılmaya başlandı, kamu yönetimi reformu, kentleşme ve imar hukuku, koruma hukuku ve diğer hukuk alanları hızlı dönüşüm sürecine girdi. Yasama sürecinin en çok hızlandığı alanlardan biri olan şehircilik ve imar hukukunda, TOKİ (2003) Kanunu ile başlayan değişimi gecekondu kanunu, dönüşüm üzerine kanunlar, kentsel alanın yönetimi ile ilgili kanunlar izledi. Tüm bu değişikliklerin son büyük iki halkası da Afet (6306) ve Bütünşehir (6360) Yasaları oldu.

Kentsel dönüşüm ve şehirleşmeyi otoriteryen bir düzene oturtan Afet Yasası, büyük kayıplar verdiğimiz ve bir kentin yarısını yeryüzünden silen 2011 Van depreminden meşruiyetini alarak ve afeti kentsel dönüşümün bahanesi haline getirerek 2012 yılında kabul edildi. Yasanın en uzun ve detaylı betimlenmiş maddelerinden biri uygulanmayacak mevzuat kısmıydı ve imar hukuku, koruma hukuku gibi önemli alanları oluşturan kanunların çoğunu burada görmek mümkündü. Aynı yıl, 2004'te Pergel Yasası (5216) ile denemesi yapılan ve metropoliten kentleri çevreleyen kırsal alanları doğrudan büyükşehir belediyelerine bağlayan Bütünşehir Kanunu (6360) kabul edildi. Bütünşehir Yasası’nın kır üzerine etkileri hakkındaki tartışmayı açmadan önce, bu iki yasanın, Afet ve Bütünşehir Yasalarının, önümüzdeki on yıllar için şehirciliği, şehirleşmeyi belirleyeceğini, kırsal ve kentsel politikaların çerçevesini çizeceğini söylemek gerekir. Afet Yasası, kırsal ve tarımsal alanları her koşulda yapılaşabilir rezerv alanlar olarak görmekte, Bütünşehir Yasası da büyükşehir belediyelerini, bu alanları yapılaşmaya açabilmek için yeterli yetkilerle donatmaktadır. (Resim 2, 3)

30 Mart 2014'te yerel seçimlerin sonuçlanması ile birlikte Bütünşehir Yasası tam anlamıyla uygulamaya geçecek. Metropoliten kentler çevresindeki kırsal alanlar, küçük yerleşimler, köyler kent olarak adlandırılmaya başlanacak ve kentsel nüfusumuz bir anda % 77'den (2012) % 90'lara çıkacak. Kentleşmiş gibi yapacağız, tıpkı son on yılda inşaata dayalı kırılgan ve üretimden uzaklaşan ekonomimizle kalkınıyormuş gibi yaptığımız gibi.

BÜTÜNŞEHİR YASASI VE TOPLUMSAL ETKİLER

Dışa bağımlı, yabancı para akışına bağlı tüketim ve emlak / inşaat sektörü ile gelişen, parayı rant için toprağa gömmeyi ulusal bir politika haline getirmiş bir ülke olarak, hem tarımsal üretimde hem de sanayi üretiminde geriledik. Kentleşmenin ve üretimin ölçeği değişti ve değişiyor. Kent nerede başlar, kır nerede biter, kır nedir, kent nedir gibi temel ve ontolojik sorular bir yana, kentleri çevreleyen kırın Bütünşehir Yasası’ndan ve paralel gelişmelerden nasıl etkileneceği konusunda, birbirinden ayırmak mümkün olmasa da kolaylaştırma amaçlı üç alandan bahsedilebilir. Toplumsal alanda bakıldığında, yasa ile birlikte, kırın temsiliyetinin azalacağı söylenebilir. Ardından “kır”ın kalktığı, ancak gerçekte kent de olamadığı ve kendine özgü sorunların varlığını devam ettirdiği düşünüldüğünde, kenti yönetmekte özelleşmiş ve o alanda deneyimli (sorun çözmede pek deneyimli olmasa da) büyükşehir belediyelerinin yetki ve sorumluluklarına geçmeleri, kıra özgü bu sorunların derinleşmesine neden olacaktır. Bu alanlarla özel olarak ilgilenen il özel idarelerinin kaldırılması da bu yönde bir kayıptır. İl özel idarelerinin ilgili birimleri büyükşehir belediyelerine devredilecektir, ancak belediyelerin öncelikli alanının kentler olması, kırın politika üretme süreçlerinde daha da önemsizleşmesine ve görünmez hale gelmesine yol açacaktır.

Büyükşehir belediyelerinin sorumlu olduğu alanların ve kentlerin büyüklüğü düşünüldüğünde, düşük yoğunluklu dağınık yerleşimli kıra hizmet götürmenin belediyeler için daha da zorlayıcı hale geleceği de söylenebilir. Merkezî bütçeden pay alan ve merkezin taşra teşkilatı biçimde işleyen il özel idareleri, görece yakın düzeyde hizmeti kıra götürebilmekteydi. Ancak seçilmiş gövdeler olan büyükşehir belediyelerine bu yetkinin geçmesi ile birlikte kıra götürülen hizmet daha da siyasallaşacak, iktidar partisinden olmayan büyükşehir belediyelerinde kesilen ödenekler yüzünden hizmet sunamaz hale gelen belediyelere bağlı kırsal alanlar da bu durumdan derin biçimde etkilenecektir. Eşitsiz coğrafi gelişmenin oldukça derin olduğu ülkemizde, bu eşitsizlik hem farklı coğrafi bölgeler arasında hem de kent ve kır arasında derinleşecektir.

EKONOMİK ETKİLER

İkinci alan ekonomi alanıdır. Ulusal düzeyde üretim politikalarına bakıldığında (ki bu politikaların politika üretmeme biçiminde vuku bulduğu söylenebilir) kırın hâlihazırda dezavantajlı olduğu görülebilir. Tarımsal üretim, hepimizin gözü önünde gerilemekte, ithalat değerleri ihracat değerlerini katlayarak geride bırakmakta, temel ürünlerin pek çoğunda üretim dışa bağımlı hale gelmekte, yerel tohumların satışı yasaklanmakta, böylece tohumda tekelleşmenin Türkiye'yi de avucuna alması sağlanmakta, GDO tartışmaları, hormonlar, ilaçlar, kuraklık, üretimin düşmesi, üreticilerin üretimi bırakması derken tarımsal üretim önemli sorun alanlarından bir haline gelmektedir.

Uzun süredir kırda toplumsal yapı çözülmekte, kırdan kente göç dönem dönem artarak devam etmekte, genç ve çalışabilir nüfus hızla kentlere taşınmakta, kır yaşlanmakta ve üretemez hale gelmektedir. Tarihsel ve coğrafi olarak hizmetten yoksun olan kır, 2002 sonrası kentleşmeye dayalı üretken olmayan ekonomi ile daha da yoksunlaşmıştır. Kırın doğrudan (ve kentin dolaylı ve doğrudan) önemli bir parçası olan tarımsal üretim, tarım politikalarının etkisi ile zayıflamıştır. Üretime değil tüketime dayalı ekonomik “kalkınma” modelimiz ile birlikte, inşaat, konut ve emlak sektörlerinin genel olarak kentleşmenin gerisinde kalmış, sanayi ile birlikte, bir düşüşe geçmiştir. Tarımda artan dışa bağımlılık, ihracatın ithalatın hızla geride kalması, tarımsal üretimin dışarıdan gelen ve Ortak Tarım Politikası gibi yapılarla, güçlü biçimde desteklenmiş üreticilerin ürünlerle yarışamaması sorunu derinleştirmiştir. Avrupa Birliği'ni birarada tutan harçlardan biri olan tarımsal üretim, “Ortak Tarım Politikası” ismiyle, Avrupa Birliği’nin en önemli gider kalemidir ve tarım, özellikle gıda üretimi, gelecek açısından önemi de gözönünde bulundurularak düzenlenmekte ve desteklenmektedir. Türkiye'de ise tarımsal üretim, uzun süre geri kalmışlık işareti olarak görülmüş, sanayiye ya da kentleşmeye aktarılabilecek yatırımı çeken bir kara delik(1)olarak adlandırılmıştır. Son dönemde ise, küçük ölçekli tarım yukarıda bahsi geçen durumlarla karşı karşıya gelmiş, küçük ve orta ölçekli yerel üretimin sonu olan, tarımda şirketleşme baskın hale gelmiştir. Büyük, uluslararası tarım şirketleri, hızla ve devlet desteğiyle üretime egemen olmaktadır. Yıllardır yapılamayan toprak reformu ve tarım topraklarının toplulaştırılması, şirketler için tekrar gündeme gelmiş, bu defa sosyal devletçi bir anlayışla değil, konu tamamen piyasacı bir anlayışla ele alınmıştır.(2)Bu karmaşa içinde tek olumlu sayılabilecek gelişme, söylemde de olsa tarımsal üretim kooperatiflerinin desteklenmesi olmuştur. Ancak uygulamada bunun çok da karşılık bulamadığı ve tarımda şirketleşmenin ağır bastığı söylenebilir.

Tam da bu bağlamda, Bütünşehir Yasası’nın kır üzerinde ekonomi alanındaki etkilerine bakıldığında, kontrol ve yetki alanı yeniden ölçeklenen kentlerin de etkisiyle, üretimin yeniden ölçekleneceği söylenebilir. Yeniden ölçeklenme ve devletin mekânsallaşması için Neil Brenner ve “Düzenleme Okulu” kuramcılarına bakmak bilgilendirici olacaktır. Türkiye'de üretim süreçlerinin eklemlenmesi, büyük, orta ve küçük ölçekli üretimin yoğun biraradalığı ve üretimin önemli bir kısmının (tarihsel olarak) küçük ölçekte yapılıyor olması, durumun vahametini ortaya koyacaktır. Bütünşehir Yasası ile birlikte kentsel alan haline gelen kırsal alanlarda hayvancılık, sıkı düzenlemelerle konutun yakınında veya bahçede yapılabilen bir iş olmaktan çıkmış, büyük tesisler ve işletmelerin dışında yapılması için izin almak imkânsız hale gelmiştir. Her gün izlediğimiz haberlerde, bunun parça parça sonuçlarını görmekte ve iktidara inanarak bunu ön görenleri yalancılıkla suçlayanların zor duruma düştüğünü okumaktayız. Kırsal alanların bir anda kentsel alan olarak adlandırılmaya başlanmasının olumsuz sonuçlarından sadece biri olan bu durum, hayvancılık konusunun da derinleşmekte olan sorunlarını artıracaktır. Tarım gibi, tarımın bir parçası olan hayvancılık da yeniden ölçeklenmekte ve tekelleşmektedir. Bunda da dışa bağımlı hale geldiğimizi ayrıca belirtmeye gerek yok sanırım. Üretim, kentsel bir eylem olarak görülmemekte, istenmeyenler listesinde ilk sırayı almaktadır. Ancak tam da bu üretim (özellikle tarımsal üretim) kentleri birarada, ülkeyi ayakta tutan harçtır. Evinin bahçesinde tavuk besleyen yasaklardan payını almakta, 20 santimetreye 20 santimetre kutularda güneş görmeden ilaçlarla şişirilmiş tavuk üreten ise desteklenmektedir.

Bütünşehir Yasası ile büyükşehir belediyelerine bağlanan kırsal alanların tarımsal üretimdeki önemini anlamak için verilere bakılabilir. Tarım alanlarının % 34,6'sı 16 metropoliten kentte bulunmaktadır. Büyükşehir sayısının 30'a çıktığı düşünülürse bu oranın da ciddi biçimde arttığı söylenebilir. Başka bir dille ifade etmek gerekirse, tarımsal üretimin önemli bir kısmı büyük kentlerde yapılmaktadır. Tarım ve kent arasındaki çoktandır unuttuğumuz ilişki hatırlandığında bu durumun garip olmadığı anlaşılacaktır. İnsanlığın, kentlerde yoğun biçimde ve büyük nüfuslarla birarada yaşaması ancak tarımsal üretimin keşfi ile olmuştur. Dolayısıyla kentler de tarımsal açıdan üretken, su sıkıntısı çekmeyecek, kendilerini besleyebilecek alanlarda kurulmuştur. Türkiye'deki pek çok kentin de oldukça eski zamanlardan bu yana aynı yerlerde olduğu düşünüldüğünde, büyük kentler ile tarım arasındaki ilişki ortaya çıkacaktır.

MEKÂNSAL ETKİLER

Yasanın incelenecek üçüncü etki alanı mekânsaldır. Büyükşehirlerin tarımsal üretim açısından önemli miktarda tarımsal alanla çevrili olduğunu yukarıda belirtmiştik. Tarım alanları üzerindeki imar ve kentleşme baskısı yeni yasa ile birlikte artmakta ve baskı alanı genişlemektedir. Büyük ölçekli üretim karşısında zaten ezilmekte olan küçük üretici, imar baskısına dayanamamakta; imar hakkı, kentleşme, apartman inşaatları kısa vadede inanılmaz kârlı hale gelmekte; uzun vadede üreticinin üretim aracı, toprak, elinden alınmaktadır. Tarım alanları üzerine, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu (2005) gibi koruyucu kanunların değişmesi ile birlikte, tarımsal alanlar daha da kolay yapılaşmaya açılabilir hale gelmiştir. İnşaat, konut ve emlak sektörlerinin etkisinde büyüyen kentler kırı istila etmektedir. Kent üst-biçimi, dokusu, kentleşmenin büyüklüğü, biçimi ve yönü, yasanın yaratacağı mekânsal sorunlara işaret etmektedir. TOKİ'nin kitlesel biçimde ürettiği çok sayıda konut ve onu aşmayan, çizdiği çerçevede ilerleyen konut piyasası üretimi (TOKİleşme) ile birlikte yaşadığımız sokaksızlaşma, Bütünşehir Yasası'nın kenti yeniden ölçeklemesi ile birlikte çeperdeki deneyimlemekte olduğumuz genişlemesini kıra yayacaktır. Bitmek bilmeyen site içi apartman sevdası, sokağı hoş bir anı haline getirmektedir. Alışveriş merkezleri, kent merkezleri ile yarışmakta, biraz da mecburiyetten artan araba sevdamız ile gündelik hayat kurgusu içinde yoğun kent merkezlerindense AVM'ler daha rahat kendine yer bulmaktadır. Site için apartmanda oturup, şehrin bir köşesindeki işimize gidip dönmek ya da haftasonu maddi ve manevi ihtiyaçları karşılamak için AVM'lere uğramak pek çoğumuzun hayatının özeti. Kentsel yaşamdaki bu yavanlık, kentin bizzat kendisinde de karşılığını bulmakta, kentteki yavanlığı üretmekte ve üretilmiş kentsel çevrelerdeki yavanlığın bir sonucu olmaktadır. Kentleşmede diyalektiğin dansı...

Toplumsal biraraya gelişler, meydanların kavşak olmasıyla, AVM'lerin merkezlere tercih edilir hale gelmesiyle azalmış, kentte toplumsal, mekânsal ve ekonomik bir yarılma yaşanmıştır. Karşılaşmadan yaşayan sınıflar, mekânsal olarak birbirinden uzaklaşmış ve uzaklaşmaktadır. Bütünşehir Yasası ile birlikte, kentin sınırları coğrafyada bir hayli genişlemiştir. Bu durum da bu yarılma ve saçılmayı derinleştirecek gibi görünmektedir. Bu sorunlarla doğrudan ilişkili olan üst-biçim konusu, hâlihazırda önemli bir sorun alanıdır. Okunaksız, biçimsiz yerleşik alanlar, kentsel saçılmanın ölçeğinin genişlemesi, ulaşım, erişim, servis ve altyapı sunumu konuları başta olmak üzere pek konuda sorunu beraberinde getirmiştir. Bütünşehir Yasası ile birlikte daha da kontrolsüzleşen kentsel büyüme, kentin üzerindeki yükleri artıracak ve yukarıda bahsedilen alanlarda kentsel sorunları çoğaltacaktır. Kısaca söylemek gerekirse, kırı istila eden kontrolsüz kentsel büyüme ile kentlerin yönetimi, hizmet sunumu ve benzeri bir ur gibi büyüyüp belediyeleri zorlayacak, bu süreç sonunda ne kentsel ne kırsal alanlarda ilerleme kaydedilemeyecek, hatta büyük ölçüde gerilemeler ve sorunlar yaşanacaktır.

Bugün kır dağınık, kent ise parçalanmıştır. Kamusal alanlar azalmakta, toplumun biraraya gelmesine olanak vermeyecek biçimde dönüşmektedir. Kırda ve kentte sınıfsal biraraya gelişler asgari düzeye inmektedir. Bütünşehir Yasası, tam da böyle bir mekân anlayışını kıra yaymanın aracı olacaktır. Sokaksız, dolayısıyla meydansız, merkezsiz, alt merkezsiz, alabildiğine uzanan “otoparklı, site içi” konut alanları, bir örnek apartmanlar, bir örnek müstakil evler bu dönemin kentleşmesine damgasını vurmuştur, bu yasa ile birlikte daha geniş ölçekte, kıra da damgasını vuracaktır (eğer henüz vurmadıysa). Bundan 100 yıl sonra, 1000 yıl sonra, yapılacak mimarlık tarihi ve şehircilik tarihi araştırmalarında bu dönem, Türkiye'nin karanlık şehircilik ortaçağı olarak geçecek, çoğunluğun aynı planlı, bir örnek, yavan, otoparkların arasından yükselen apartmanlarda, sokaksız “mahallelerde” oturduğu dönem olarak anılacaktır. Az sayıda örnek ve fotoğrafla bu dönemin kentleşme, şehircilik ve yapılaşma anlayışı, kırda ve kentte ürettikleri çevreler özetlenebilecektir. (Resim 4-8)

Devletin bir girişimci gibi hareket ettiği konut sektörü, TOKİ ile birlikte daha da çok aynılaşmıştır. Bu alanda da küçük müteahhitler piyasadan silinmiş, yakın zamanda kurulmuş şirketler devleşmiş ve inşaat sektörüne hükmeder hale gelmiştir. Zenginleşen ve iktidarda söz sahibi olmaya başlayan inşaat sektörünün talepleri doğrultusunda kentleşme yasaları “düzenleme” adı altında düzensizleşmekte, kontrolsüzleşmektedir. Kentsel gelişme için rezerv alan olarak görülen kır, konut üretimi için tüketilmektedir ve iktidar durumu devam ettirmek niyetindedir. Ancak kriz çoktan başlamıştır ve inşaat, konut, emlak sektörleri ile finans başta olmak üzere bağlı alanlar, bağımlı hale gelen ekonomiyi alaşağı etmek üzeredir. Bu karanlık tabloda, yolsuzluk tartışmaları da inşaat sektörü üzerinden dönmektedir. Yabancı para akışının azalması, değer kaybeden TL ile enerjide, tarımda, gıdada dışa bağımlı ve kırılgan ekonomimiz dev bir kriz dalgasına gebedir. Bu kriz dalgası, sermayenin yapılı çevreye aktarılmasıyla, kentsel büyümeyle çözülmeyecek, tersine genişleyecektir. Bu nedenle, kıra etkilerini ölçtüğümüz Bütünşehir Yasası ile birlikte yapılaşmanın ne kadar devam edeceği belirsizdir.

Son olarak, bahsedilen sonuçlara yol açacak olan Bütünşehir Yasası ve benzeri yasal düzenlemeler için iktidarın tanımlı, etaplanmış bir gizli gündeme sahip olup olmadığı, pragmatist ve günü kurtarmacı politikalarla mı hareket ettiği sorusu önemlidir. Kişisel çıkarlarını da gözeten güç sahibi aktörler, Eric Olin Wright'ın yapı-aktör sistemine de referans verebileceğimiz biçimde, sistemin sunduğu seçenekler içinde kısa süreli günü kurtarmacı, rantçı olanlarını seçmekte, bu kararlar da son kertede, sistemin kendini yeniden üretmesine katkıda bulunmaktadır. Bunların iyi bir neo-liberalleşme örneği olduğu söylenebilir, ancak her hareketin ve her kararın, bütünlüklü ve kapsamlı bir gündemi işaret ettiğini söylemek safdillik olacaktır. Bu konuda güzel bir tartışma Ekoloji Kolektifi tarafından 11 Ocak 2014’te düzenlenen “Kent Hakları Atölyesi”nin ilkinde, Mustafa Kemal Bayırbağ tarafından yapılmıştır. Bu konuda bir referans vermek gerekirse bu tartışmalara verilebilir. Gündemsiz yapılmış, günü kurtarmacı, rantçı ve benzeri işlerde, nihayetinde kazanan kapitalizm olmaktadır. Ancak, krizlerin kapitalizme içkin olduğu bilgisi ışığında bu işin sonsuza kadar böyle sürmeyeceği açıktır. Bütünşehir Yasası ile kentin krizi kıra yeni bir biçimde yayılmaktadır.

RESİMLER

Görseller aksi belirtilmedikçe yazara aittir.

NOTLAR

1. Günaydın, Gökhan, 2008, “Türkiye Tarımı, Gerçekler/Saptırmacalar”. Ziraat Mühendisleri Odası. http://www.zmo.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=8875 [Erişim: 01.10.2013]

2. Detaylı bilgi için Tarım ve Gıda Bakanlığı'nın hudutsuz köy projelerine bakılabilir.

Bu icerik 11070 defa görüntülenmiştir.