376
MART-NİSAN 2014
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
2014 YEREL YÖNETİM SEÇİMLERİ

Mimarlar Odası 2014 Yerel Seçimler Raporu: Politikalar / Değerlendirmeler / Öneriler

Küresel neo-liberal politikaların ülkemize yansımaları, 27 Mayıs 2013’de Taksim Gezi Parkı’ndan başlayarak tüm yurda yayılan toplumun “söz söyleme” iradesi ve yaşadığı kente ve çevreye karşı duyarlılığının yükselmesi, bu yıl yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve ardından genel seçimlerin gerçekleştirilecek olması, “yerel” niteliğinin ötesine geçerek 2014 Yerel Seçimlerine genel seçim niteliği kazandırmıştır. Mimarlar Odası, bu bağlamda, toplumsal-kültürel yaşamın önemli bir öğesi olan mimarlığın sorumlulukları çerçevesinde dünyamız, ülkemiz ve mesleğimizin geleceğine ilişkin endişelerini, politika ve önerilerini, ülkemiz politik ortamına, yerel yönetimlere talip olanlara ve kamuoyuna iletmek üzere “2014 Yerel Seçimlerine Doğru Politikalar, Değerlendirmeler, Öneriler” raporunu hazırlamıştır. Rapor bir broşür haline getirilmiş ve Cumhurbaşkanlığı, TBMM Başkanlığı, Başbakanlık, bakanlar, milletvekilleri, partiler, belediyeler, TMMOB ve bağlı Odalar, sendikalar, basın konseyi, meslek birlikleri, dernekler, basın ve yayın organları, gazeteler ve köşe yazarları ve Mimarlar Odası birimlerine basılı olarak iletilmiştir. Raporun tümüne şu adresten ulaşılabilmektedir: http://www.mo.org.tr/_docs/yyeni.pdf

“Politikalar”, “Ekonomik Kriz”, “Çevre Sorunları”, “Yerelleşme Politikası” ve “Yönetimde Hukuka Uyarlık” temaları altında MEVCUT DURUMUN DEĞERLENDİRMESİNİN yapıldığı rapor; “Kentsel Politikalar”, “Kente Göç ve Yoksulluk”, “Planlama”, “Kentsel Kimlik” ve “Kentsel Hizmetler” alt başlıklarında KENTLEŞME POLİTİKALARI’na; “Kentleşme / Kentsel Dönüşüm / Kentsel Yenileme”, “Konut Üretimi ve TOKİ Uygulamaları”, “Ulaşım Politikaları”, “Afet Politikası ve Afet Yönetimi”, “Doğal ve Yapılaşmış Çevre”, “Kültürel Mirasın Korunması ve Değerlendirilmesi”, “Kentlerdeki Özürlüler ve Engeller” ve “Kentsel Sağlık” alt başlıklarında KENTLERİN FİZİKİ YAPILARI’na ve KENTSEL YAŞAM VE MİMARLIK konularındaki görüş, değerlendirme ve önerilere odaklanmaktadır. Raporun YEREL YÖNETİM ANLAYIŞI başlıklı son bölümünü bu sayfalarda okuyabilirsiniz.

YEREL YÖNETİM ANLAYIŞI

1. DEMOKRATİK KENT YÖNETİMİ

Tarihsel olarak kentler, bilginin üretilmesinde ve paylaşımındaki etkinlikleri ile demokrasi bilinci ve kültürünün de gelişimine kaynaklık ederler. Bu yüzden demokratik örgütlenmenin de beşiğidirler. Ancak günümüzde eşitsiz gelişmenin belirlediği koşullarda keskinleşen kentsel ayrışma ve farklılaşmalar, kentlerin bu niteliklerini yeniden sorgulamamızı gerektirmektedir.

Ne yazık ki, günümüzde seçilmiş yerel yöneticiler aracılığı ile artan kentsel sorunlarla karşı karşıyayız. Temsili demokrasinin yetersizliği, kentli ve mahalle örgütlenmelerinin artmasını ve katılımcılığın bir ilke olarak geliştirilmesini gerekli kılmıştır. Yönetim yetki ve sorumluluğunun yerele geçmesiyle demokrasinin “Toplumun toplum tarafından, toplum için yönetimi” tanımı öne çıkmakta ve “temsil edilme”, “yönetime katılma” ve “denetleme” üzerine kurgulanmaktadır. Toplum kendini temsil edenleri özgürce seçebiliyorsa, karar verme ve uygulama süreçlerine etkin olarak katılabiliyorsa ve kendini yönetmek için seçtiği organları denetleyebiliyorsa bir kentsel demokrasiden sözedilebilir.

Mimarlar Odası, bu nedenlerle, yerel yönetimlerin kendi kentini yöneten, katılımcılığı benimseyen, temel kentsel sorunların toplumun olabildiğince tüm katmanlarının mutabakatı ile çözüleceğine içtenlikle inanan, şeffaf, hesap vermeye ve demokratik denetime açık, gücünü halktan alan, tabana dayalı, işleyişinde insan haklarına ve evrensel demokrasi ilkelerine saygılı bir anlayışı koşulsuz olarak benimsemelerini istemektedir.

2. KATILIMCI KENT YÖNETİMİ

Bu rapordaki anlamı ile ele alındığında katılım, kent ve kasabalarda yaşayan kişilerin kentin sorunlarıyla ilgilenmesi ve ilgi ve olanakları çerçevesinde her süreçte yer alabilmesi olarak tanımlanabilir. Katılımın bu anlamıyla ülkemizde yoğun ve gereği kadar gerçekleştiği söylenemez. Bunun nedenleri arasında kentlilerin büyük bir kısmı için siyasetin yerel karar verme biçimleri ile ilgili olmaması ve merkezî hükümetin işi olarak algılanması, yerel ve gündelik sorunların ise sadece belediyelerin sorumluluğundaki teknik işler olarak görülmesi önemli yer tutmaktadır. Alt gelir gruplarının oylarını bazı yaşamsal hizmetleri elde etmek için kullanılacak pazarlık öğeleri olarak görmeleri; yerel yönetimlere aday olan kadroların yerel tercihlerle değil siyasi partilerce belirlenmesi; kentlinin kendi adına karar verecek kadroları tanımaması; kent yönetimine katılımı mümkün kılacak mekanizmalar oluşmaması ya da yeterince etkin olamaması da diğer nedenler arasında yer alır.

Avrupa Kentsel Şartı halkın tüm kentsel mekanizmalara tam ve etkin katılmasını öngörmekte ve bu bağlamda yerel yönetimlerin uyması gerekli kuralları şöyle sıralamaktadır:

  • Kent yönetimi, kente ilişkin kararlardan etkilenecek kişilere, bu kararların duyurulması ve aynı zamanda kişilere konu hakkında fikir beyan etme hakkı tanınarak, karar verme süreçlerine faal olarak katılabilmelerinin sağlanmasıyla gerçekleşmelidir.
  • Bunun için yerel gönüllü kuruluşların varlığının tanınması, yerel politik yaşamda halk katılımının kurumsallaştırılması gerekmektedir.
  • Yerel demokrasinin kökleri halktır. Halk, toplumu yönetmek ve planlamak için alınan kararlarda, yerel kamu yöneticilerinin ve seçilmiş temsilcilerin ortaklarıdır. Bu nedenle, halk kendine düşen görevleri yerine getirebilmek için, görevliler ve seçilmiş temsilciler tarafından uygulanacak tüm kararlardan haberdar olmalıdır.
  • Kent çevresini etkileyecek tüm projeler, seçilmiş temsilciler, ihtiyaç sahipleri ve halk tarafından inceleme ve denetlemeye açık olmalıdır.
  • Öncelikler hakkında karar vermek ve öneriler geliştirmek, tek bir mesleğe, tek bir birime veya şansa bırakılamaz. Bu ve benzeri kararlar, kentin özelliklerini, potansiyelini, aktivitelerini, gelişme kapasitelerini ve kaynaklarını kapsayacak bilgileri içeren ve belirli aralıklarla yenilenerek güncelleştirilen araştırmalara dayandırılmalıdır.

Mimarlar Odası, kent yönetiminde bilgiye dayalı, çağdaş yöntem ve araçları kullanan, yerleşmenin boyutları ile uyumlu, katılımcı, şeffaf, mutabakat arayan bir anlayışı olmazsa olmaz olarak içtenlikle benimseyen ve katılımı erkin kullanımında önemli bir girdi olarak görebilen yerel yönetimlerin Türkiye’nin yeni ve çağdaş yüzü olacağına inanarak:

  • Tüm kentsel süreçlerde en yaygın katılım mekanizmalarının kullanımının sağlanmasını;
  • Kent Konseyleri vb. uygulamaların yaygınlaştırılmasını;
  • Kent yönetiminde mahalle ölçeğinden başlayarak aşağıdan yukarı örgütlenen bir karar verme mekanizması kurulmasını;
  • Planlamanın kentlilerin katılacağı sürekli bir süreç haline getirilmesini, dilemektedir.

3. YEREL YÖNETİMLERDE TEKNİK ELEMAN İSTİHDAMI

Bugün ülkemizde eğitimli işsizlik oranı resmi rakamlara göre % 15’e yakın; genç nüfusun işsizlik oranı ise % 20’ye yakındır. Mühendislik eğitimi alanların neredeyse dörtte biri meslek dışı işlerde çalışıyor ya da işsizdir. TMMOB genelinde yeni mezun olan teknik elemanların % 32,5’i mezuniyetlerinden sonra bir yıl içinde iş bulamamaktadırlar, iki yıl içinde iş bulamayanlar % 22,4 olup, kronik işsiz oranı % 18,5’dir. 2013 yılı rakamlarına göre Türkiye’de 50 bine yakın mimar bulunmaktadır. Her yıl bu sayıya, mimarlık okullarından mezun olan 2 bin kişinin daha katıldığı görülmektedir. Mimarların istihdam biçimleri incelendiğinde, kamu çalışanı (merkezî ve yerel yönetimler), üniversite ve yüksek okulda öğretim elemanı, serbest büro sahibi (ya da ortağı) ve ücretli çalışan olarak tanımlanabilecek 4 ana gurup bulunmaktadır. İşsizler, mimarlıkla ilgilenmeyenler ya da uğraşısı bilinmeyen mimarlar da son bir gurubu oluşturmaktadırlar. Bu son gurupta yer alan mimarların sayısı bilinmemektedir. Ancak tüm mimarların (talep etmeleri halinde) mesleklerinde çalışamadıkları da bilinmektedir. Diğer taraftan, kamu hizmetinde çalışan mimarların sayısına bakıldığında, özellikle yerel yönetimlerdeki istihdamın hiç yeterli olmadığı görülecektir. Yerel yönetimler (Belediyeler ve İl Özel İdareleri) bu konuda gereken duyarlığı göstermemektedirler. Birçok ilçe ve belde belediyesi, imara yönelik hizmetlerini tekniker ya da teknisyen aracılığı ile yürütmekte, bazı il belediyelerinde de mimar istihdam edilmemektedir.

Bu tavrın nedenleri arasında İçişleri Bakanlığı’nın kadro açma izni vermemesi, belli bölgelerdeki Belediye ve İl Özel İdarelerinde o bölge dışından teknik elemanın görev almak istemeyişi, teknik elemanların yerel yönetimlerdeki görevlerini, olanakları daha fazla olan görevlere atlamak için kullanmaları gibi yerel yönetimlerin iradesi dışındaki faktörler de bulunmakla beraber, yerel yöneticilerin imar işleri ve fen işleri gibi birimlerde mimar istihdamını gereksiz görmeleri de önemli bir rol oynamaktadır. Oysa imar planlarının uygulanmasında; mimari tasarımların denetlenmesi ve değerlendirilmesinde; kentsel kimlik, kentsel estetik vb. kavramların içinin doldurulmasında; bir beldede bulunan kültürel varlıkların korunması ve değerlendirilmesinde mimar birincil önemde bir meslek insanı olarak görülmelidir. Bir diğer deyişle mimar, yapı ruhsatı alma sürecinde imzasına gerek duyulan bir kişi değil, yaşanabilir çevrelerin oluşmasında katkısı öncelikle aranacak bir meslek insanıdır.

Mimarlar Odası yerel yönetimlerde mimar istihdamının artırılmasını ve teknik konularda uzmanlık alanı mensuplarıyla çalışılmasının gerekliliğine işaret etmektedir.

4. YOLSUZLUK

Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün tarafından yayımlanan 2013 Yolsuzluk Algılama Endeksi sonuçlarına göre, Türkiye 177 ülke arasında 53. sırada yer almaktadır. Hukukçular, yolsuzluğu, bir kamu görevlisinin, konumundan yararlanarak kendisine veya başkalarına çıkar sağlaması şeklinde tanımlamaktadır. Yapılan araştırmalarda özellikle kamudaki yolsuzluğun başlıca nedenleri arasında, gelir dağılımındaki adaletsizlik, yüksek enflasyon, kamu kaynaklarının kesin tespitinin yapılmaması ve kayıt altına alınmaması, kamu kaynaklarındaki plansızlık, denetimsizlik, kamu harcamalarındaki aşırı artış, kamu ihalelerinin yüksek olduğu kurumların etkin yönetilmemesi ve denetlenmemesi, kamunun yeteri kadar şeffaf olmaması, ekonomi ile politikanın iç içe girmesi ve politikanın ülkeye hizmet için değil zenginleşmede araç olarak görülmesi, yer almaktadır.

Yerel yönetimlerde de bu toplumsal sorunun bulunduğu bilinmektedir. İçişleri Bakanlığı kaynaklarına göre, son 7 yıldan seçilen örnek dosyalar gözönüne alındığında, belediyelere yönelik yolsuzluk soruşturma konularının başında imar izinleri gelmektedir. Soruşturmaların % 40'ı imar, % 23'ü ihale ve % 11'i personel işlemleri konusunda yapılmıştır. Yapılan yargılamalarda yolsuzluk iddialarının çoğu beraatla sonuçlanmıştır. İmar eylemlerinin yolsuzluk iddialarında ilk sırada bulunması, kent topraklarından elde edilen haksız rantların oluşumu ve paylaşımındaki hukuk ve ahlak dışı davranışları işaret etmektedir.

Mimarlar Odası yolsuzlukların nedenlerinin ortadan kaldırılmasının ana çözüm olduğunu, bu süreçte çoğunlukla yerel rantın paylaşımı kökenli yolsuzluk olaylarının belediyelerce hukuka ve kamu yararına uygun ve ödün vermeyen davranışlarla önlenebileceğini, günlük politik kaygı ve dürtülerin bu süreçlerde yeri olmadığını düşünmektedir.

5. KENTE KARŞI İŞLENEN SUÇLAR

Kentlerimizde kamu yararını ve mülkiyetini yok sayarak inşa edilen, yerleşmelerin gerektirdiği temel hijyenik altyapıdan yoksun, kurallara uyan vatandaşlarla alay eden bir tavırla oluşturulan kaçak yapılar için değişik tanımlarla ve oy kaygısı ile gerçekleştirilen, buna karşın fiziksel ve sosyal iyileşmeyi öngörmeyen imar affı uygulamalarına son verilmelidir. Kentlerimizde bilime ve hukuka aykırı, yöre sakinlerinin taleplerini gözardı eden, toplumla paylaşılmadan ve gerekli mutabakatlar aranmadan, belli gurupların çıkarları doğrultusunda gerçekleştirilen eylemler kente karşı işlenen suç olarak nitelendirilmelidir. Bu suçların giderek çoğalması, kimi hallerde doğal ve kültürel değerleri yok sayarak kent kimliğini tehdit eden boyutlara kavuşması, kuralsızlığın kural haline gelmesi gibi çok vahim bir sonucu da beraberinde getirmektedir. Kent suçlarını meşrulaştırma hatta yasal altlığa kavuşturma girişimleri, yerel yönetimlerin başvurmaması gereken yollardır.

Kente karşı işlenen suçların sadece yerel yönetimler eliyle gerçekleştiğini söylemek haksızlık olur. Özelleştirme nedeniyle yapılan uygulamalar, Bakanlık, TOKİ gibi idarelerin kendilerine özgü mekân planlama süreçleri, orman yağmasına yol açan 2B ve özel orman alanları vb. yoluyla yapılan ayrıcalıklı imar alanları uygulamaları da kentsel suç niteliğindedir. Bu mekanizmanın en şaşılası yönü, bu süreçlere ortak edilmeyen yerel yönetimlerin planlama, projelendirme ve uygulama süreçlerine karşı çıkmamaları, oluşumunda yer almadıkları kent suçlarına bu kez ortak olmalarıdır.

Ülkemiz hukuk sistemi, yapı kültürü ve mimarlığının yozlaşmasına neden olan bu süreci durdurmak için artık kararlı adımlar atılması gerektiğini sürekli olarak vurgulayan Mimarlar Odası, bu doğrultuda ülke genelinde açtığı imar davaları ile kente karşı işlenen suçları belgelemekte, ancak yürütmenin ve idare hukukunun çıkmazları içinde uygulamaların birçoğuna engel olamamaktadır. Mevzuatımız, uluslararası kabuller doğrultusunda kent suçuna engel olacak ve kent suçunu tescil edecek biçimde geliştirilmelidir.

6. KENT GÜVENLİĞİ

Kentlilerin güvenliğinin sağlanması öncelikle toplumun temel gereksinmelerinin karşılanması ile gerçekleşebilir. Bu durumda, kentliler diğer kentlileri tehdit edecek, onları güvensiz kılacak eylemlere yönelmeyeceklerdir. Kent güvenliğinin sağlanmasında, toplumda barış ortamının sağlanması; kentlilerin birbirlerinin haklarına saygı duyması; kişisel özgürlüklerin toplumsal özgürlüğü zayıflatacak ya da yok edecek biçimde kullanılmaması ve bu alanda yerel yönetimlerin gerekli denetimleri yapması; biyolojik, fiziksel ve kimyasal tehlikelerin denetlenmesi gibi başka faktörler de yer almaktadır. Güvenli toplumun oluşumunda sağlık sektörü, eğitim sektörü, kolluk kuvvetleri vb. yerel oluşumlar önemli görevler üstlenmektedirler. Yerel yönetimler, topluma verilecek yerel ve ortak hizmetlerden sorumlu oldukları, güvenli toplumun oluşumunda tabandan başlayacak bir örgütlenmeyi en kolay gerçekleştirecek kurum olmaları, suçların oluşumuna neden olan toplumsal deformasyonları giderebilecek ilişkilere ve araçlara sahip olmaları vb. nedenlerle kent güvenliğinin sağlanmasında birincil kurum olarak görülmelidir.

Suçun oluşumunda birincil derecede önemli olan etkenlerin başında sosyal yabancılaşma, buna bağlı olarak ortaya çıkan olumsuzluklar ve özellikle toplumla bütünleşememiş olan kesimler gelmektedir. Suçla karşılaşanlara yapılacak yardımlar, destek programlar ve buna paralel olarak suçlunun topluma kazandırılması sadece yerel yönetimlerin değil toplumun tüm kesimlerinin görevidir.

Avrupa Kentsel Şartı’na göre, yerel güvenlik politikaları, açık, net, detaylı bilgilere ve kapsamlı istatistiklere dayandırılmalıdır. Kentsel çevreyi iyileştirici önlemleri alırken, beraberinde, sağlık, eğlence, eğitim, istihdam konularında olanaklar yaratmak, suç oluşumuna karşı alınacak tedbirlerdendir. Toplumda zorluklarla karşı karşıya olan kesimlere ayrımcı yapılar oluşturarak değil, aksine, ekonomik bütünleşme, konut gibi sorunlarına detaylı yaklaşımlarla, özel önem verilmesi gerekir.

SON SÖZ

Giriş bölümünde de belirttiğimiz gibi Mimarlar Odası, yaşadığımız yerel seçimler sürecinin, mevcut yönetim anlayışının değişmesine yönelik politikaların oluşturulması için bir olanak oluşturduğunu görerek, bu süreçte oluşturulacak çeşitli toplumsal platformlarda yerini alacaktır. Mimarlık mesleğinin insani özü ve Mimarlar Odası tarihi içinde mücadelelerle oluşmuş birikimimiz bugün giderek kentlerimizi yaşanmaz hale getiren, bir tüketim ve rant alanı olarak dönüştüren ve kentsel değerleri küresel sermayenin hizmetine sunan bu anlayışın durdurulması gerekliliğini işaret etmektedir.

Kentlerin yeniden üretici niteliğinin öne çıkarıldığı, bir kültürel üretim alanı olarak kimlikli ve yaşanabilir bir niteliğe kavuşması, yerel yönetimlerin de bu temel anlayışa uygun bir şekilde organize olmaları ve demokratikleşmeleri gerektirmektedir. Bu öngörünün temel ekseninde, kent topraklarının kamusal ihtiyaçlara uygun ve toplum (kentliler) yararına kullanılması gerekliliği bulunmaktadır. Ekonomik, toplumsal, kültürel ve çevresel bütün sorunlar, ortak geleceğin ancak bu düşünce ekseninde yaşanabilir olacağını bize göstermektedir.

Bu icerik 5265 defa görüntülenmiştir.