383
MAYIS-HAZİRAN 2015
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
KORUMA - YAŞATMA

Taş Duvar Örgü Dili Bağlamında Kemaliye (Eğin) ve Koruma Olgusu

M. Zafer Akdemir, Yrd. Doç. Dr., YTÜ, Mimarlık Bölümü
Dilek Ekşi Akbulut, Yrd. Doç. Dr., YTÜ, Mimarlık Bölümü

Geleneksel dokuyu en iyi özümsediğimiz bileşenlerden biri, yapım tekniğindeki özgün detaylardır… Nitelikli yapıları ve kendine özgü taş işçiliğiyle bilinen Erzincan’a bağlı Kemaliye’yi ele alan yazarlar, kentsel belleği, imge değerini ve bölgesel kimliği tehdit eden uygulamalara karşı sivil inisiyatiflerin sürece dahil olması gerektiğini söylüyorlar. Koruma yaklaşımlarının insan ve doğal çevre dengesini gözetip, eş düzeyli bir ortaklık çerçevesinde bütünleştirerek geliştirilmesinin önemine değiniyorlar.

Kemaliye (Eğin) Erzincan ilinin güney batısında, doğuda Tunceli’nin Çemişgezek, batıda Sivas’ın Divriği, güneyde Malatya’nın Arapgir ve Elazığ’ın Ağın, kuzeyde ise Erzincan’ın Ilıç ilçeleri ile çevrilidir. Fırat nehrinin iki büyük kolundan biri olan Karasu Kemaliye’yi boydan boya ikiye böler. Erzincan’ın sert ve karasal iklimine karşın, yüksek dağların çevrelediği vadi içindeki yerleşimde ılıman iklim etkileri görülür. Yerleşmenin aksine çevre çıplak görünümlü dağlarla çevrilidir. Derin vadilerde ve dağ yamaçlarında yer yer ağaçlık bölümler görülür. Kemaliye’nin 1922 yılından önceki adı Eğin’dir. Eğin adının kökeni ile ilgili söylenceler ve çeşitli varsayımlar vardır. Evliya Çelebi, Kayser kızı olan bir prensesin şehri kurduğunu ve prensesin adı olan Eğine’nin yerleşmeye adının verildiğini anlatır.(1) Avrupalı gezginler ise, ilçenin merkezindeki su kaynağına dayanarak, Ermenice “su kaynağı” anlamına gelen Akn / Agn kelimesinin yerleşmeye ad olarak verildiğini söylemektedir.(2)

Tarihsel gelişim açısından incelendiğinde, 16. yüzyıla kadar küçük bir yerleşim merkezi olarak dikkat çeken Kemaliye, 16. yüzyıldan sonra Osmanlı Devleti açısından stratejik bir bölge olarak nitelendirilmiş, bu dağlık bölgede yaşayan insanlara imtiyazlar tanınarak yardım edilmiş, bölgeden olabilecek göçlere engel olmaya çalışılmıştır. Çaldıran Savaşı’ndan sonra Yavuz Sultan Selim, Şiiliği Fırat’ın batısına geçirmemek için sosyal ve kültürel tedbirlere de başvurmuştur. Kafkasya’dan göç eden ailelerin bir bölümünü Eğin’e yerleştirmiş ve geçimlerini sağlamak için İstanbul et kethüdalığını (satış yönetimi) vermiştir. Bu kethüdalığı tahsis eden fermanında aynen “Eğin ve on dokuz pare köyüne” tabiri vardır. Daha sonra et kethüdalığının göçü önlemediği görülünce, IV. Murad döneminde ayrıca odun ve kömür kethüdalığı verilmiştir.(3) Özellikle 19. yüzyıl Halep ve Bağdat başta olmak üzere ticari ilişkilerin arttığı bir dönemdir. Sarı sahtiyari (boyanmış ve cilalanmış deri), el tezgâhlarında dokunan “manusa kumaşı”, boya, halı, ipek ihraç ürünleri olarak artarken, karşılığında altın gümüş, baharat ve kahve ithal ürünler olarak gelmekteydi.

19. yüzyılda Eğin’in ekonomik yaşamında en güçlü dönem olarak tanımlanmasını Moltke’nın verdiği bilgiler de desteklemektedir. 19. yüzyılın ilk yarısında Ermenilerin sarraflık ve ticari işlerde, Eğin’in sosyal ve ekonomik yaşamında önemli bir yere sahip oldukları görülmektedir. (4) Eğin’in saptanılabilen ilk nüfus verileri 1518 yılında ait tahrir defterlerinde 700 civarındadır. 1312 (1894-1895) tarihli Mamuratül-aziz Salnamesi’ne göre, Eğin merkez ve köylerinin nüfusu toplam 42.560 olarak belirlenmiş, cemaatlere göre yapılan gruplamaya göre, İslam 30.076, Rum 609, Ermeni 11.408, Protestan 467 kişi olarak kayıtlara geçmiştir.(5) Müslüman olmayan cemaatlerin önemli bir kesiminin, iskân, tehcir, mübadele ve kişisel göçle yurtlarını terk etmesi sonucu, Anadolu’nun birçok kentinde, kentli kültür birikiminin, özellikle de yapı kültürü birikiminin çözülme ve kopuş sürecine girdiği, izleyen sonraki on yıllarda, Müslüman-Türk eşrafının önemli bir bölümünün büyük kentlere taşınması ile kültürel çözülmenin hızlandığı gerçeği büyük ölçüde kabul görmektedir.

Son yüzyıl içinde ticari canlılığını yitiren Kemaliye ve köylerinde, arazinin dağınık ve tarıma elverişiz olması ile birlikte, geçim sıkıntıları artmış, erkekleri gurbete çıkmaya mecbur etmiştir. Kervanlarla insanlar Giresun’a, oradan da vapurla İstanbul’a gitmişlerdir. Bu çetin yolculuk insanların sılaya dönüşünü zorlaştırmış. Yıllar süren ayrılıklar gurbet olgusunu artırmış Eğin’le ilgili yazınlarda bu olgu sıkça vurgulanmıştır. Tren yolunun gelmesi, Bağıştaş İstasyonu’ndan ulaşım olanağı ve karayollarının gelişmesi ile 1950’li yıllardan sonra aile göçleri başlamış, nüfus azalmıştır. Geriye dönüş olmadığından mimari mirasın önemli bir bölümünü oluşturan evler boş kalmıştır.

KEMALİYE MİMARİ DOKU ÖZELLİKLERİ

Geleneksel konut mimarlığı açısından Doğu Anadolu, bölgesel etkenlerin tasarımda ağırlık kazandığı “geçiş bölgesi” olarak tanımlanmaktadır.(6) İç Anadolu ile Doğu Anadolu’nun kesişiminde yer alan Kemaliye, kendine özgü coğrafi, sosyal, ekonomik ve kültürel yapısını yansıtan konut dokusuyla, “özgün Anadolu sentezine varılan bölge” ile “geçiş bölgesi” arasındaki sınırı belirginleştirici bir örnek olarak tanımlanmaktadır.(7) Kemaliye’nin yerleşme karakterini doğuda Fırat Nehri, batıda ise arazinin yapılanmayı olanaksız kılan, birden dikleşen yapısı belirler. Doğu-batı yönündeki kesin sınırlı alan içinde genişleyemeyen Kemaliye, kuzey-güney doğrultusunda arazinin sınırlı koşulları değerlendirilerek çeperlerde seyrek, merkezde daha sıkışık bir doku gösterir. Köylerdeki temel düzen bağıntısı ise sıkışıklıktır. (Resim 1) Yerleşmenin korunması isteniyorsa öncelikle bu özelliğin her boyutuyla korunması gerekir. Ayrıca yerleşmenin karakterinde belirleyici olan taşın farklı düzeylerde, farklı tekniklerle kullanımının yanı sıra hımış duvar tekniği ve düşey ahşap kaplamaların kullanılmasıdır. Zorlu bir coğrafyaya sahip Kemaliye ve köyleri konut mimarisinin özgün örneklerini barındırmaktadır. (Resim 2) % 30-% 45 arasında eğimli bir araziye yerleşmiş konut dokusu eğime paralel ve dik yolların iki kenarına koşut olarak ayrık, bitişik veya birbirine geçmiş düzende yer almıştır. Bu ev sıralarını eğime dik yönde birbirine bağlayan teraslanan bahçeler oluşturulmuştur. Taş işçiliği ile ünlü olan Kemaliye evleri iki-üç katlı olup kat sayısının arazideki eğim doğrultusunda belirlendiği gözlemlenmektedir. Toprakla temas halinde olan katların ahşap hatıllı taş duvarlarla karşılık bulduğu evlerin üst katları kerpiç dolgulu ahşap iskelet kuruluşunda devam etmektedir. (Resim 3-4)

Kütle plan düzenlerinin tipolojisi en az yapı ögeleri ve bileşenleri kadar önem taşır. Kemaliye ve kırsal yerleşmelerinde yapıların belirli ölçü düzenlerini taşımasının nedeni, örneğin 3-3,5 metre açıklığında “mağ” adı verilen birim modülün tekrarı ile döşeme kuruluşunda kullanılan dairesel kesitli ahşap taşıyıcı kirişleri oluşturan ağaçların ortalama boyutlarının 6-7 metre aralığında olmasıdır. Bu aralık hem yapıların statik sorunlarına yanıt verir hem de mekân boyutlarını tanımlayarak yerleşmeye kendi özgün ölçeğini kazandırmaktadır.(8)

Evler ilk yapıldığında çatısız, düz toprak damlıdır. Göçler yüzünden bakımsız kaldığından, yıkılmaması için gerek mirasçıları gerekse oturanlar tarafından sonradan saç kaplı eğimli çatı altına alınarak korunması amaçlanmıştır. Çekül Vakfı “7 Bölge 7 Kent Projesi”nde, Doğu Anadolu Bölgesi’ni Kemaliye’nin temsil etmesine karar vermiş ve kenti Tarihi Kentler Birliği kurucu üyeliğine seçmiş, arkasından Avrupa Tarihi Kentler Birliği’ne katılma imkânı yaratmıştır.(9) Evlerin yaşayabilmeleri Kemaliye ve köylerin ekonomik ve sosyal yaşamına dönük atılabilecek stratejik adımlara bağlıdır. Bu stratejik adımlar gerek Kemaliye gerekse de köylerdeki çözülmenin tersine dönüştürülmesi için önem göstermektedir. Yerel yönetimin öncülüğünde, üniversitelerin, sivil inisiyatiflerin ve en önemlisi yerel halkın katılımı ile gerçekleştirilebilecek bu adımlar şu şekilde tanımlanabilir:

  • Yerel kültürün öne çıkartılarak geliştirilmesi,
  • Tarihî ve mimari mirasın evrensel koruma ilkeleri ışığında yaşatılması,
  • Turistikleştirmeden ve tüketmeden Kemaliye ile doğal uzantılarının geçmişi, yaşam kültürü üzerine farkındalık yaratılması,
  • Kimliğin sürdürülebilirliğinin sağlanması,
  • Yere özgü uygulamaların öne çıkarılması (yaklaşık 400 yıllık göç olgusunun kent kültürü üzerine bıraktığı izler),
  • Geçmişteki çoklu yapının / farklılıkların kent kültürüne olan katkılarının, bellek ve imge değeri üzerindeki etkilerinin belirlenmesi,
  • Morfolojik ilişkiler bağlamında yerleşme dokusu izlerinin kesintiye uğratılmadan yaşatılması,
  • Kentsel müdahalelerde yerel / özgün değerlerin korunması,
  • Yaşatılması gereken / ihmal edilen değerlerin ortaya çıkarılması (Eğin mutfağı, müziği, yazını ve benzeri),
  • Alternatif tur gezi programlarının oluşturulması,
  • Doğa, tarih, kültür turizminin öne çıkarılması,
  • Uluslararası Doğa Sporları Festivali’nin geliştirilerek sürdürülmesi,
  • Üniversite gençliğine yönelik donatıların kente dâhil edilmesi,
  • Kentte varolan yeşil dokunun korunması,
  • Yüzyıllardır varolan su kültürüne yönelik kullanım karakteristiğinin yeniden değerlendirilmesi,
  • Yerel ustaların bilgi ve deneyimlerinin aktarılması ve sürdürülebilirliği için meslek yüksek okulu bünyesinde eğitim programlarının oluşturulması,
  • Değişime uğramış yol dokusunun bütüncül koruma mantığı içinde yerel ustalar tarafından yeniden ele alınması.

Ayrıca, Kemaliye merkez yerleşmesi ile birlikte köylerin göç verme nedeniyle boşaldığı ve kültürel bir çözülmenin yaşandığı görülmektedir. Köy yaşamını çekici kılacak faktörlerin geliştirilmesi, kamu fonları ile geleneksel aktivitelerin güçlendirilmesi, ekolojik turizm (eko turizm), agroturizm, çiftlik tatilleri ve benzeri öneriler getirilerek geliştirilmesi ve sürekliliği olan bütüncül bir eylem planı hazırlanması aciliyet göstermektedir. Köylerin ancak sosyal yaşantının canlanması ve kullanıcıların artması durumunda fiziki anlamda daha iyi korunabileceği düşünülmektedir. Ayrıca “Yukarı Fırat Havzası Turizm ve Kalkınma Birliği”ne dâhil Kemaliye ve köylerinde korumanın gerekliliği bölge için havza ölçeğinde yaşamsal öneme sahiptir.(10)

Geçmişte büyük taş ustalarının Ermeni olduğu daha sonra sınırlı da olsa Türklerin taş işçiliğini yetkin düzeyde öğrendiği söylenmektedir. 2008’de hazırlanan Abdullah Balioğlu Evi Restorasyon Çalışması Raporu’nda, “binanın zeminden itibaren yapılan tüm köşe taşları ile kuzey köşe taşlarının birinde bulunan ve bereket-doğurganlık tanrıçası Kibele’yi simgeleyen göğüs figürü, Ahmet Usta tarafından yapılarak yerine konmuştur” denilmektedir.(11) (Resim 5-6) [Yapı ustalarının tamamı tarafımızdan bilinmektedir. Baş usta olarak Başağagillerden Hacı İbrahim Efendi dışında özellikle taş ve duvar ustası olarak bilinen Aşukgillerden Ahmet (Türkmengil) Usta, yaptığı köşe taşları ile meşhurdur.] Taşın mimaride kullanımı Kemaliye ve köylerinde üç farklı alanda karşımıza çıkmaktadır. Birincisi yapıların taş duvarlarında kullanılan taş duvar örgüleri; ikincisi seki, yol ve bahçe duvar örgüleri; üçüncü ve en özgün kullanımı ise, “rıhtımlar” olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yapıların Taş Duvarları

Temelde kalınlığı bir metreyi geçen duvarlar, yukarıya doğru her iki yandan inceltilerek en üst seviyede yetmiş-seksen santimetreye düşürülür. Zeminden bir metre yükselince taş duvarın kenarlarına koşut, iki paralel ahşap “hatıl” atılır ve bu hatıllar elli santimetre ara ile birbirine bağlanır. Dut ya da erik ağacından seçilen bu bağlayıcılar “peşdivan” adını alır. Taş duvar yüksekliği boyunca, hatıllar arası bir metreyi geçmez.(12) (Resim 7) Belirli aralıklarla çoğunluk dut ağacından hatıllar (yatay kirişler) koymak suretiyle taş ve mayalanmış samanla yoğrulmuş çamurdan örülen duvarlardır. Duvarların üzerinde göğüs figürü taşıyan bazı taşların yerleştirilmesi Hitit dönemindeki tanrıça Kibele’nin uzantısı ve kapıların girişi üzerinde boğa, geyik, koç boynuzlarının takılması Hitit’e ait kutsal inançların bir uzantısı olarak gelmektedir. Eğin’de travertenler (sünger taşları) de birçok yapının özellikle yol kenarlarındaki çeşmelerin, kiliselerin ve camilerin yapımında kullanılmıştır.(13) (Resim 8-9)


Seki, Yol ve Bahçe Duvarları

Ekim yapılabilecek alanları çoğaltmak ve toprak kaymalarını önlemek için, Kemaliye ve birçok köyde toprak sekiler şeklinde teraslanmıştır. Bu terasların alt taraflarına belirli bir eğim ile toprağa yaslanmış, drenajı uygun şekilde verilmiş, taş duvarlar yapılmıştır. Terasların üzerine çıkabilmek için, birçoğunda duvarın içine uzun taşların gömülmesiyle merdiven basamakları oluşturulmuştur. (Resim 10-11)

Rıhtımlar

Kemaliye evlerinin servis mekânları, dolaşım alanları ve odalardaki sekiye geçişi hazırlayan seki altı yüzeyi olarak tanımlanan bölümleri, küçük dere taşlarının yan yana dizilmesiyle oluşturulan “rıhtım” adı verilen kaplamayla şekillenmektedir. Bu kaplama, Kemaliye ve çevre köylerinin mimari karakteristiğinin oluşumunda özgün bir yere sahiptir. Sınırlı örnekleri kalan sokak kaplamalarında ise daha iri taşların kullanıldığı görülmektedir. Rıhtımın, avlu ve giderek sokak kaplamasının devamı olması dış ve iç mekânın sürekliliğini sağlamış, sanki dışarıdan eve giren kişinin pabuçla nereye kadar ilerleyebileceği bu uygulama ile belirlenmiştir. Ayrıca en üst katı oluşturan dere taşı kaplı “düz dam / yetme”, örtü ögesi olmanın ötesinde önemli bir işlevsel mekân olarak karşılık bulmaktadır.(14) Rıhtımlar, toprak kaymasını ve özellikle yağmurla toprağın akmasını önlemek için, yollara, evlerin damlarına ve evlerdeki büyük aralıkların (sofaların) tabanına gömme suretiyle yapılır. Evlerde bu uygulama ilk olarak toprak dökülüp dövüldükten sonra, “gavcin” denilen, su geçirmez, mavimsi bir toprağı sererek, küçük taşları genellikle belirli bir desen ve şekille bu toprağa gömme şeklinde gerçekleşir. Daha sonra üstüne vurularak taşların gömülmesi sağlanır. Damlarda bu rıhtımlar, yağmurdan hemen sonra loğ denilen yuvarlak bir taşla sıkıştırılır. Sofalarda ise, rıhtımlar sarı toprak olarak tanımlanan bir cins toprağın, suda eritilmesinden sonra bu suya batırılan bezle taşların silinmesi işlemi gerçekleştirilir.(15) Yollardaki rıhtımlar daha iri taşlardan yapılmıştır ve yağmur sürüklemesine karşı yolun tek güvencesidir.

Maalesef son yıllarda gerek Kemaliye’de gerekse de köylerde yolların büyük bir bölümü yerini kilit beton parkelere bırakmıştır. (Resim 12-14)

KORUMA YAKLAŞIMLARI

Kırsal yerleşmeleri evrensel duyarlılıkla korunması anlayışı 1964 tarihli Venedik Tüzüğü’nde yer almasına karşın, bu alanlara yönelik koruma ilkelerinin gelişimi ağırlıklı olarak 1980’lerin sonunda başlayan, 1990’larda yoğunlaşan tüzüklerle tanımlanmaya çalışılmıştır. Ancak ülkemizde kırsal yerleşmelerin koruma değerlerini açıklayabilecek mevzuatta ve yasal vurgularda eksiklikler vardır.

ICOMOS’un 1990 tarihli Geleneksel Mimari Miras Tüzüğü’ne göre:

  • Geleneksel mimari hem çağdaş yaşamın ilgi odağı, hem de toplumun geçmişinin bir belgesidir.
  • Sivil mimarlık, kültürün temel anlatımıdır.
  • Geleneksel yapılar, yöresel bir kimlik taşıyan, geleneksel yapı türlerine bağlı, anonim tasarım ve yapı ustalığını, geleneksel yapım sistemi ve zanaatların etkin uygulamalarını sergileyen yapılardır.
  • Çağdaş müdahaleler onların kültürel değerlerine ve geleneksel karakterlerine saygı göstermelidir.
  • Geleneksel mimari kültürel peyzajın temel bileşeni olarak tanımlanmıştır.(16)

Rapoport’a göre, konut biçimlenişleri sadece fiziksel etkilerin ya da etkenlerin sonucu değil, tüm sosyo-kültürel faktörlerin sonucudur. Konutların formlarını etkileyen faktörleri tartışırken, onları ideal çevrenin birer fiziksel bileşeni olarak düşünmek yararlı olacaktır. Aynı zamanda konutlar, dünya görüşünü yaratmaya ve yansıtmaya yarayan bir fiziksel mekanizma olarak düşünülebilirler.(17)

Başakman,  geleneksel dokuya sahip yerleşme örnekleri incelendiğinde bu çevreleri “çağdaş” kalıcı ve belki de bir anlamda “modern” kılan özellik, her dönem için geçerli sayılabilecek sosyal mimarlık-fiziksel mimarlık sentezinin sağlanmış olmasıdır.(18)

  • Yaşam tarzının mekâna yansıması,
  • Malzemenin ve strüktürün yorumlanması,
  • Bina-çevre ilişkilerinin bir bütün içinde yorumlanması, gibi temel kavramlar bu çevreleri “çağdaş ve kalıcı kılmaktadır” der.

Yine Başakman'a göre, vurgulanmak istenen husus, geleneksel çevrelerin aynen kopyası veya köksüz, temellenmemiş benzerlerinin yaratılması değil; toplumsal yaşantının somutlaşması olarak görünüm kazanan geleneksel çevrelerin belirli ortam koşullarında oluşum sürecinin mantığının incelenmesi ve bu sürecin yol-gösterici özelliklerinden yararlanılmasıdır.(19) Kültür-doğa-mekân ilişkisini sergileyen ve sürdürmeye çalışan yerleşmelerin sağlıklı envanter çalışmalarıyla belgelenmesi de önemli bir gerekliliktir. Veritabanı oluşturmaya yönelik bu adımlar dört başlık altında toplanabilir:

  • Mekân organizasyonlarının tanımı ve tespiti,
  • Yapı ögeleri ve bileşenlerinin (duvar, döşeme, pencere, kapı ve benzeri) tanımlanması ve sınıflandırılması,
  • Strüktür kuruluşundaki farklılıkların ve malzeme olanaklarının sağlanmasına yönelik aşamaların belgelenmesi,
  • Topografyaya bağlı kütle-plan düzenlerinin yerleşmedeki karşılıklarının, tekil veya birarada oluşturduğu yerleşmeye karakterini veren düzenin tanımlanması.

Bu adımlara yönelik yapılacak tüm çalışmaların neden-sonuç ilişkisi içinde, analitik gözlemlere dayalı olarak gerçekleştirilmesi önemli bir gerekliliktir.

Çevik’e göre, geleneksel dokuya sahip yerleşmelerde temel karakter sürekliliği için tipoloji çalışmaları (pencere biçimleri, cephe oranları, çıkma düzenleri ve benzeri) gerekli olabilir. Ancak daha önemli olan aşama mekân tanımlarındaki ve mekânsal düzlemdeki çeşitliliği incelemeye önem vermektir. Mekân boyutuna ağırlık veren bir yaklaşım sözkonusu olduğunda, kuramsal düzeydeki tipolojik bir çözümlemeden çok, o mekânlardaki yaşantının gözlenmesi, olanak varsa deneyimlenmesi bir başka deyişle o mekânların tadına varılmasını önermektedir.(20) “Eleştirel bölgeselcilik” kavramı, özgün yerleşmelerle kurulabilecek ilişkiler açısından yol gösterici olarak değerlendirilebilir. “Yerel öz”ü oluşturan kültürel ve doğal yapının kavranmasına dayalı gelişen bu tutum, evrensel değerlerle bölgesel değerleri karşılaştırarak yeni bir bölgesel değerler sistemi kurmayı amaçlar. Özünde insanı yaşadığı doğal ve kültürel çevrenin bir parçası olarak kabul eder. Bu kavram, evrensel süreçlere paralel olarak bağlama dayalı çağdaş bir mimarlık üretmeyi amaçlayan alternatif bir yaklaşım olarak bizlere yeni bakış açıları kazandırabilir.(21)

SONUÇ-DEĞERLENDİRME

Geleneksel dokuya sahip yerleşmelerin, yalnızca kapsadığı fiziksel sınırları ile değil, doğal uzantıları ile birlikte değerlendirilmesi ve korumaya yönelik adımların bu çerçevede tanımlanması daha doğru bir yaklaşımdır.

Taş duvar örgüleri gerek Kemaliye’de gerekse köylerde, bir dilin farklı diyalektleri gibi çeşitlenip zenginleşmektedir. Başpınar, Akçalı, Apçağa ve diğer köyler bu tespitin önemli örneklerini barındırmaktadır. Taş örgüsü konusunda hassas davranabilmek için yerleşmelerin örgü dilini bilen bu dilin kendi içindeki çeşitliliğine, zenginliğine hâkim olmuş, uygulamış, tanıklık etmiş ustalarla çalışılmalıdır. Kemaliye ve köylerinde evlerle ilgili yapılan tüm müdahaleler yerel ustalarla gerçekleştiği için günümüzdeki doku sürekliliğinin bazı aksaklıklara rağmen sağlanabildiği söylenebilir. (Resim 15) Ustaların birikimlerinin yeni ustaların yetiştirilmesi, bilgilerin aktarılmasının yanı sıra kayıt altına alınıp sürdürülebilir bir koruma modeline yönelik önemli adımlar atılabilir.

Geleneksel / yerel yapı kültürü alanındaki bilgi birikiminin belgelenmesi için 2012 yılında başlatılan “Kemaliye (Eğin) Evlerinin Çatı ve Duvar Kuruluşlarının Tespiti ve Koruma Sorunlarına Yönelik Öneriler” adlı araştırma projesi kapsamında Kemaliye ve köylerinde yetişmiş ve çalışmış on bir yapı ustasıyla görüşülerek mesleki bilgi ve birikimleri sözlü ve görsel olarak sürdürülebilir bir koruma için kayıt altına alınmıştır. Bu bağlamda Kemaliye ve köylerinin koruma müdahalelerinde hem taş ustalığı hem de ahşap ustalığına dair yere özgü dile hâkim ustaların birikimlerinin sürekliliği için usta okulu açılması önemli bir boşluğu dolduracaktır. Erzincan Üniversitesi’ne bağlı Kemaliye Hacı Ali Akın Meslek Yüksek Okulu’nun desteği, farklı üniversitelerin ilgili bölümlerinin akademik-teknik katkıları, özellikle de yerel yönetimin öncülüğünde yerleşim sakinlerinin sürece dâhil edildiği katılımcı modellerin geliştirilmesi önemli sonuçlar doğurabilir. Ayrıca yeni bir kavram olarak mimarlık gündemine giren, insanın ve doğal çevrenin birlikte gelişmesini ve karşılıklı yarar sağlamasını hedefleyen rejeneratif kavramı insanın, doğa ve çevre sistemler varolmadan yaşayamayacağı gerçeği ile insan ve doğayı eş düzeyli bir ortaklık çerçevesinde bütünleştirerek varolandan daha iyiye ulaşmayı hedefler. Bu bağlamda, Kemaliye ve köyleri bu kavramın hayat bulabileceği bir yerleşim olma potansiyelini barındırmaktadır.

 

KAYNAKLAR

Aksın, A., 2003, XIX. Yüzyılda Eğin (İdari, Fiziki, Sosyal ve İktisadi Yapı), Kemaliye (Eğin) Kültür Turizm ve Folklör Derneği Kültür Yayını, no:1, İstanbul, ss.66-132.

Alper, B., 1990, “Kemaliye (Eğin) Yerleşme Dokusu ve Evleri Üzerine Bir Araştırma”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İTÜ FBE, İstanbul.

Alper, B.; Akdemir, Z.;  Yüzer, N.; Ekşi Akbulut, D.;  Çiftçi, A.;  Sarp, T.; Korkmaz, E., 2014, “Kemaliye (Eğin) Evlerinin Çatı ve Duvar Kuruluşlarının Tespiti ve Koruma Sorunlarına Yönelik Öneriler” Araştırma Projesi, Proje No:2012-03-01-Kap01 YTÜ BAPK.

Başakman, M., 1991, Geleneksel Konut Çevrelerinin Korunması Bağlamında Geleneksel-Bölgesel Mimarinin Yorumlanması ve Modern Çevrelerin Yaratılmasına Işık Tutması, Araştırma Projesi, Fırat Üniversitesi, FÜNAF:No33,Elazığ, ss.2-6.

Çelebi, E, 1999, Seyahatnâme 3. Kitap, (haz.) S. Ali Kahraman, Yücel Dağlı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, ss.133-134.

Çevik, A., 1999, Peter Eisenman-Tadao Ando, Batı ve Doğu Kültürlerinde İnsan-Mekan-Doğa İlişkileri, Mimarlar Odası İzmir Şubesi Yayınları, İzmir, s.8.

Demirsoy, A., 2001, Eğin'de Kullanılan ya da Kullanılmış, Kökü Belirsiz ya da Başka Bir Dilden Aynen ya da Değiştirilerek Alınmış ve Anadolu'da Kısmen Kullanılan Bazı Kelimeler ve Unutulmaya Yüz Tutmuş Bazı Yer Adları, Ankara, İkinci Baskı, ss.20-21.

ICOMOS, 1990, Geleneksel Mimari Miras Tüzüğü, “İstanbul Müze-Kent Projesi Bağlamında Gözlemler” Eki, Yapı, sayı:292, İstanbul, ss.26-27.

Moltke, H. Von, 1998, “Moltke'nin Türkiye Mektupları, Remzi Kitapevi, İstanbul, ss.298-301.

Parlakkaya, E.; Balioğlu, H., 2008, Erzincan İli Kemaliye İlçesi Abdullah Balioğlu Evi Restorasyon Çalışması Raporu.

Rapoport, Amos, 1969, House Form and Culture, Prentice-Hall, New York.

Şimşek, M.; Akkaya, F., 1996, Her Yönüyle Kemaliye (Eğin), TC Kemaliye Kaymakamlığı Köylere Hizmet Götürme Birliği Yayını, İstanbul, s.43.

Tanyeli, U.; Kazmaoğlu, M., 1979, “Anadolu Konut Mimarisinde Bölgesel Farklılıklar, Yapı, sayı:33, s.33.

Torbaoğlu, E., 2010, Özgün Yerleşimlerin Sürekliliği Üzerine Bir Araştırma: Kemaliye Örneği, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İTÜ FBE, İstanbul, s.114.

 

NOTLAR

1. Çelebi, 1999.

2. Şimşek; Akkaya, 1996.

3. Şimşek; Akkaya; 1996.

4. Moltke, 1998.

5. Aksın, 2003.

6. Tanyeli; Kazmaoğlu, 1979.

7. Alper, 1990.

8. Alper, 1990.

9. Şimşek; Akkaya, 1996.

10. Alper; Akdemir; Yüzer; Ekşi Akbulut;  Çiftçi;  Sarp; Korkmaz, 2014.

11. Parlakkaya; Balioğlu, 2008.

12. Alper, 1990.

13. Demirsoy, 2001.

14. Alper, 1990.

15. Demirsoy, 2001.

16. ICOMOS,1990.

17. Rapoport, 1969.

18. Başakman, 1991.

19. Başakman, 1991.

20. Çevik,1999.

21. Torbaoğlu, 2010.

Bu icerik 8905 defa görüntülenmiştir.