385
EYLÜL-EKİM 2015
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
MİMARLIK GÜNDEM

Erişebilirlik, Erişebilirdik, Erişemedik

Osman Tutal, Doç. Dr., Anadolu Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

“Erişebilirlik, hayatı yaşamanın ve ona katılmanın bir aracı olması yanında bağımsız yaşamanın ve toplumsal yaşamın tüm alanlarına tam olarak katılımın temel koşulu olması nedeniyle temel bir haktır.” “Tasarımlarda erişilebilirliğin doğal olarak sağlanması beklenirken, hazırlanmasının üstünden geçen sürede standardı dikkate alan uygulamalara çok da rastlanmaz. Hâlbuki standardın hazırlanmasının üzerinden geçen yirmi dört yıllık süre, hem standardın geliştirilmesi hem de erişilebilir uygulamaların düzeyli örneklerinin görülebileceği yeterli bir zamandır.” “2005 yılında mevcut yapıların erişilebilirliği için öngörülen 7 yıl ve sonrasında +3 yıllık uzatılan süre 1 Temmuz 2015 tarihinde sona ermiştir. Eğitimci olarak, tasarımcı olarak, meslek kuruluşları olarak, uygulayıcı olarak, denetleyici olarak, politikacı olarak, kullanıcı ya da talep edici olarak ve hatta hukukçu olarak kendimizle hesaplaşma vakti gelmiştir.”

Geçmişten günümüze doğru bir okuma, farklı durum ve halleri dikkate alınan insan / kullanıcı odaklı tasarımdan ve tasarımda kapsayıcı ölçütlerden bahsetmenin yakın zamanlara kadar mümkün olmadığını göstermektedir. Özellikle mimarlıkta mekânın kimin için tasarlandığı sorusu özel durumlar dışında “insanı” işaret etse de süregelen yaygın tasarım anlayışının ortalama kullanıcı grubunun gereksinimlerine göre şekillendiğini söylemek abartı olmaz. Hâlbuki her insanın yalnızca insan olduğu için sahip olduğu temel haklar bulunmaktadır. İşte bu yüzden, yalnızca insan olmanın yeterli olduğu bir dünyada herkesin hayatın tüm alanlarında herhangi bir ayırımcılığa uğramadan, eşit, benzer ya da eşdeğer yaşam koşullarına ve yaşam kalitesine sahip olması beklenir. En hafif ifadeyle tersini düşünmek başta eşitlik ve özgürlük açısından insan haklarına aykırıdır ve bu aykırılık insanlığın çok da yabancı olduğu bir durum değildir.

İnsanlar, özellikle mekânsal erişilebilirlik sağlandığı sürece gündelik yaşama herkesle birlikte katılabilmekte, yaşamını diğerleriyle eşit bir ortamda sürdürebilmekte ve yaşam alanlarını mümkün olduğunca bağımsız olarak kullanabilmektedir. Erişebilirlik, tasarımda ortalama kullanıcı grup dışında yaygın olarak dikkate alınmayanlar (çocuklar, geçici ya da kalıcı engelliler, yaşlılar ve benzeri) için de gündelik yaşam alan ve sınırlarının genişletilmesinde vazgeçilmez bir tasarım girdisi haline dönüşmektedir. Bu nedenle erişebilirlik, hayatı yaşamanın ve ona katılmanın bir aracı olması yanında bağımsız yaşamanın ve toplumsal yaşamın tüm alanlarına tam olarak katılımın temel koşulu olması nedeniyle temel bir haktır. Dolayısıyla, erişilebilir olduğu sürece yaşama katılım, iletişim ve etkileşim, gündelik yaşamdaki toplumsal, kültürel ve fiziki ilişkilerin sürdürülmesi açısından büyük önem taşır. Bu önem, erişilebilirliği katılıma açık ve sürdürülebilir bir yaşam kalitesi için tasarımda temel öncelik haline getirmektedir.

Özellikle son yıllarda uluslararası insan hakları yazınında gündemin ana temalarından biri olan “erişilebilirlik”, mimari ve kentsel tasarımlarda gündemde yer aldığı geçmişi kadar hayata geçirilememiştir. Birleşmiş Milletler Engellilerin Haklarına İlişki Sözleşme, erişilebilirlik temasının ağırlıklı olarak işlendiği son yılların uluslararası düzeyde bağlayıcılığı olan en önemli dokümanıdır. Sözleşme, Türkiye’nin de yer aldığı taraf devletlere erişilebilirlik konusunda engellilere yeni haklar tanınması değil, herkesin sahip olduğu hak ve özgürlüklerden yararlanır hale getirilmelerini sağlama yükümlülüğü getirmiştir. Türkiye’de ise imar uygulamalarında erişilebilirlik konusunda referans verilen ilgili standart, 1991 yılına tarihlenir. 2011 yılında revize edilen “Engelliler ve Hareket Kısıtlılığı Bulunan Kişiler İçin Binalarda Ulaşılabilirlik Gerekleri” isimli TS 9111no.lu standart, tüm binalar ve yakın çevresinde engelliler ve hareket kısıtlılığı bulunan kişiler için erişilebilirliği sağlayacak fiziki düzenlemelere ait kural ve esasları kapsar. Tasarımlarda erişilebilirliğin doğal olarak sağlanması beklenirken, hazırlanmasının üstünden geçen sürede standardı dikkate alan uygulamalara çok da rastlanmaz. Hâlbuki standardın hazırlanmasının üzerinden geçen yirmi dört yıllık süre, hem standardın geliştirilmesi hem de erişilebilir uygulamaların düzeyli örneklerinin görülebileceği yeterli bir zamandır. Tasarımda erişilebilirliğe yönelik yaptırımı olmayan yasal düzenlemeler 2005 yılından itibaren gündemde olan erişilebilirlik politikalarıyla yeni bir ivme kazanmıştır. Bu süreçte çıkarılan 5378 sayılı yasa ile erişilebilirliğin mevcut yapılarda sağlanması garanti altına alınmış gibi görünse de günümüze değin geçen on yıllık sürede mevzuatta yapılan düzenlemeler uygulamalarda karşılığını bulamamıştır. Yasa, “Kamu kurum ve kuruluşlarına ait mevcut resmî yapılar, mevcut tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel alt yapı alanları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılmış ve umuma açık hizmet veren her türlü yapının” 7 yıl içinde erişilebilir hale getirilmesini öngörmüş olmasına karşın yedi yıl dolmadan, süre önce 8 yıla (+1 yıl), sonra ise bu süreci izleyecek ve denetleyecek komisyonun değerlendirmesine bağlı olarak 10 yıla (+2 yıl) uzatılmıştır. Bu süre içinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı kurulacak denetim komisyonlarınca yükümlülüklerini yerine getirmediği tespit edilen umuma açık hizmet veren her türlü yapılar ve açık alan sahiplerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yılda 50.000 TL’yi geçmeyecek şekilde her bir tespit için 1.000 TL’den 5.000 TL’ye kadar, büyükşehir belediyeleri, belediyeler ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ise yılda 500.000 TL’yi geçmeyecek şekilde her bir tespit için 5.000 TL’den 25.000 TL’ye kadar idari para cezası uygulanacaktır. Bu düzenlemenin sağlıklı işleyip işlemeyeceği tartışılır, ancak bu yasal düzenleme ile yapılaşmış çevrenin erişilebilirliği için herkesin bakanlığın il müdürlüklerine ya da mahkemelere başvurması bir hak haline dönüşmüştür. Sağlanamadığı her durumda insanların yaşam alanlarının sınırlandırılması sözkonusuyken, erişilebilir olmayan tasarımlar nedeniyle para cezalarının verilecek olması ya da hukuki bir sürecin başlayacak olması özellikle mimarlık mesleği açısından durumun vehametini ortaya koymaktadır.

2005 yılında mevcut yapıların erişilebilirliği için öngörülen 7 yıl ve sonrasında +3 yıllık uzatılan süre 1 Temmuz 2015 tarihinde sona ermiştir. Eğitimci olarak, tasarımcı olarak, meslek kuruluşları olarak, uygulayıcı olarak, denetleyici olarak, politikacı olarak, kullanıcı ya da talep edici olarak ve hatta hukukçu olarak kendimizle hesaplaşma vakti gelmiştir. Daha önce yapılmayanlar bir kenara bırakılsa bile geriye dönüp bakıldığında yasal sürecin başlangıcından itibaren geçen 10 yıllık sürede ne kadar farkındalık yaratıldığı ya da neler yapılabildiği ortadadır. Gören gözler için yapılaşmış çevrenin erişilebilirliğini analiz ya da test etmek adına bir tekerlekli sandalyeye oturarak ya da gözümüzü veya kulağımızı kapatarak empati yapmamıza gerek yoktur. Tersine gözümüzü açıp önce ortalama kullanıcı grup dışındakileri nasıl engellediğimizi ve sonrasında tasarladığımız engelleri trajikomik uyarlamalarla nasıl erişilebilir hale getirmeye çalıştığımızı görmemiz gerekmektedir. Erişilebilirliği standart dışı çözümler, uyarlamalar ve parçacıl çözümlerle yalnızca rampa, asansör, tuvalet ve otoparktan birine, birkaçına ya da hepsine indirgeyen uygulamalar gelinen süreçte bir rampa boyu yol alınmadığının göstergesidir. Dolayısıyla, insanların yaşam kalitesini etkileyecek şekilde “erişilebilirliği” herkes için bir temel hak olarak benimsemek ve sürdürülebilir yaklaşımlarla ele almak kaçınılmazdır. Bir yandan kamusal kullanımı olan mevcut yapı stoğunun erişilebilirliği prosedür yumağı içinde sağlanmaya çalışılırken, tekil örnekler ayrı tutulursa (tasarımcılarına teşekkürler), erişilebilirliği sağlanamayan ya da sınırlı derecede sağlanan (ne kadar işlevsel olursa!) yapısal üretim de büyük bir hızla devam etmektedir. Bir milat olmasa da yasal düzenlemelerin yapıldığı 2005 yılından beri sonuç ürün üzerinden yapılan değerlendirmeler mesleki eğitimden başlayan ve kullanım sonrası değerlendirmelere kadar uzanan süreci tartışmaya açmaktadır. Kaldı ki erişilebilirliği bir tasarım problemi olarak algılamayan, her türlü yaptırıma rağmen meslek etiğiyle bağdaşmayan, altına imza atılan uluslararası dokümanlara rağmen bir hak olamayan, eşitlik ve kullanılabilirlikten uzak, hâlâ ortalama kullanıcı gruba yönelik tasarlanan ve ayırımcılığa neden olan tasarımların ne sosyal sürdürülebilirliği ne de yaşam kalitesini iyileştirmesi de beklenemez.

Bu icerik 3693 defa görüntülenmiştir.
<p>1973 yılında Vancouver, Robson Meydanı’nda gerçekleştirilen açık alan  tasarımında erişilebilirlik adına getirilen merdiven-rampa kombinasyonu:  Stramps (stair/ramps) Mimar: Arthur Erickson<br />Kaynak: alumni.dal.ca</p>