385
EYLÜL-EKİM 2015
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
MESLEK ETİĞİ

Suya Delik Açmak: Mimari Tasarım Stüdyosunda Sağduyu, Vicdan ve Etik Eğitimi

İpek Yürekli, Doç. Dr., İTÜ, Mimarlık Bölümü

Cevaptan çok sorulara odaklanan belirsiz ve açık uçlu yapısıyla etik değerler ve mimarlık eğitimi iyi / kötü ve doğru / yanlışın net olmadığı iki alan. Yazar “suya delik açmak” kadar uçucu olduğunu düşündüğü mimari tasarım stüdyolarındaki etik eğitiminin, hangi farklı yöntemlerle daha kalıcı hale getirilebileceğini sorguluyor.

Herkesin gerçek veya hayali kahramanları vardır. August Landmesser, benim en büyük kahramanlarımdan biridir. Landmesser 1930’larda Hamburg limanında çalışmış bir tersane işçisidir. Sıradan bir işi olan sıradışı bir insandır. Biz onu Nazi yönetiminin azgınlaşmaya başladığı bir dönemde, 1936’da çekilen bir resimdeki sıradışı duruşuyla tanıyoruz. Bu resimde Landmesser, limandaki bir törende, bizim resimde görmediğimiz bir ‘otorite’ye doğru bakarken, etrafındaki gönüllü gönülsüz Nazi selamı veren yüzlerce insan içinde sadece durur. Bu sade duruş, benim için ‘doğru’yu simgeliyor. (Resim 1)

Landmesser’in o andaki davranışına yol açan kişisel hikayesi yazılıp çizilse de, kişi olarak etrafındakilerden farkı tam olarak nedir, bilmiyorum. Bildiğim; hepimiz, her durumda küçük veya büyük, bilinçli veya bilinçsiz benzer kararlarla hayattaki duruşumuzu belirleriz. Benim için üniversite eğitiminin esası, işte bu kararların iyi ve doğrudan yana olmasını sağlayacak sağduyunun geliştirilmesidir. Dolayısıyla mimarlık eğitiminin özünü oluşturan tasarım stüdyosu da bu konuya odaklanmalıdır.

Perry, üniversite öğrencilerinin, eğitimlerinin başlangıcından mezuniyetlerine kadar olan dönemde muazzam bir zihinsel gelişme yaşadıklarını iddia eder. Daha basit ve kısıtlı bir düşünce sisteminden giderek daha karmaşık, açık uçlu ve çok boyutlu bir sisteme geçiştir bu. İnsanı fikir üretebilmeye, başka fikirlerle tartışabilmeye, değerlendirme yapabilmeye ve en önemlisi düşündükleri ile yaptıklarının sorumluluğunu almaya yöneltir.(1) Ve bütün bu süreç içinde, bilinen öncelikli kabullerden biri; aslında iyinin / kötünün, doğrunun / yanlışın her durumda kolayca ayırt edilemediğidir. Eğitimi didaktik bir söylemden farklı kılacak olan, bu tartışmaları tetikleyen belirsizlik ve açık uçluluk kabulüdür. Mimari tasarım stüdyosu her zaman benzer tartışmaların zemini olmuştur.

“Eğitimli bir insan olmanın en önemli parçası, etik değerlendirme yapabilmektir.”(2) Etik değerler evrenseldir; hukuki, kültürel, dini değerlerden farklıdır. Etik, “insanın doğru / yanlış davranışlarının ve bunların sonucu ortaya çıkacak iyilik / kötülük durumlarının ilişkilendiği değerleri tartışan bir felsefe dalıdır.”(3) Vicdan ise, insanı iyi ile kötü arasında değerlendirme yapmaya zorlayan içgüdü olarak tanımlanabilir. Sağduyu ve vicdan, bizi etik davranmaya yönlendirir. Dolayısıyla, iyi ve doğruyu arayan mimari tasarım eğitiminin, bir yönüyle sağduyu, vicdan ve etik eğitimi olduğunu söyleyebiliriz.

Mimarlık eğitiminde stüdyonun yerini tartışan bir belgesel olan “Archiculture”da mimarlık öğrencilerinin problem çözmeye yönelik iyimser bakışları vurgulanır. Filmde mimarlık öğrencilerinden biri şu yorumu yapar: “Hoşuna gitmeyen bir şey mi var, o zaman bu konuda bir şey yap”. Bu yorum, tasarım eğitiminin esası gibidir. “Tasarım ve etik, ikisi de dünyanın daha yaşanabilir, daha hakkaniyetli, daha iyi bir yer olmasını amaçlar, bize umut verirler.”(4)

Mimari tasarım stüdyosunda, etik konusunun dört noktada öne çıktığını düşünüyorum: birincisi, mimari programın oluşturulması; ikincisi, değerlerin ortaya konması; üçüncüsü, belirsizliklerle uğraşılması; dördüncüsü, çelişkilerin tartışılması. Elbette ki tasarım süreci içinde her bir nokta diğerleriyle ilişkili ve iç içe geçmiş durumdadır.

PROGRAM

Stüdyolarımızda mimari programların öğrenciler tarafından hazırlanmasını önemseriz. Mimari program, henüz karşılaşmadığımız bir yaşamın yansımasıdır. Programla uğraşmak, geleceği öngörmeye çalışmak, geleceğe dair spekülasyon yapmak demektir. Malecha’ya göre,

“Bilginin temelini araştıran epistemoloji, mimarlık bilgisi sözkonusu olduğunda yetersiz kalır. Tasarım sürecini daha iyi kavramak için epistemoloji yanında spekülasyon gibi açık uçlu yaklaşımlara da başvurmak gerekir”. Bu spekülasyonlarda, şüphesiz ki, tasarım öğrencisinin “hoşuna gitmeyen konularda bir şey yapma” içgüdüsüyle çözüme yönelik olumlu tavrı etkili olacaktır.

2014-2015 eğitim yılında öğrencilerimize proje konusu olarak “Architecture For The Vulnerable / Kırılgan Olan İçin Mimarlık” üst başlığını verdik.(5) Bu başlık altında her öğrenci kendi konusunu belirledi ve programını hazırladı. Konuyu ele alırken öncelikle, “kırılgan” olanın kim olduğu, “güç” kavramının ne anlama geldiği, öteki, ayrımcılık, nefret söylemi, empati kavramları, politik, ekonomik, sosyal, kültürel sistemler, eşitsizlikler ve benzeri konular üzerinde tartışıldı. Bütün bu ağır konular altında ezilmeden birey olarak ne yapılabilir, mimar olarak nereye dokunulabilir, insanın gündelik hayatına nasıl katkıda bulunulabilir, “Hoşumuza gitmeyen durumları ne yaparak değiştirebiliriz” soruları, hazırlanan mimari programların ve öngörülen mimari kullanımların yönlendiricisi oldu.

Mimari tasarım stüdyolarında, bugün çevremizde henüz varolmayan mimari kullanımlar da gündemdedir. Bugünün tipolojileri geleceğin işlevleri karşısında yetersiz kalabilir, dolayısıyla yeni tipolojilerin üretilmesi kaçınılmazdır. Mekân kavramı, “yok-mekân” veya “üçüncü mekân” gibi tanımlarla zenginleşirken; kullanım açısından çok işlevlilik, değişebilirlik ve açık uçluluk günlük hayatımızın parçası haline gelmiştir. İşlev, günümüzde tekrar tekrar yeniden yorumlanabilen bir alandır. Stüdyoda, tanıdık mimari tipolojilerin hiç rastlanmadık mimari programlarla üretildiğini görebiliriz.

Stüdyoda mimari program hazırlarken önemsediğimiz noktalardan biri, yabancı olanla empati kurmak, tanımadığımız insanların gündelik hayatını anlamaya çalışmaktır. Çünkü “günlük hayatın rastgele ve belirsiz durumları ilham vericidir”.(6) Lefebvre, gündelik hayatın, hem en evrensel hem de en eşsiz, hem en sosyal hem de en bireysel, hem en ortada hem de en saklı olan durumları kapsadığını iddia eder.(7) Lefebvre’in vurguladığı “günlük hayatın döngüsel ve çizgisel tekrarları”, hazırlanan mimari programların esasını oluşturur. Mimari programı hazırlamak, fiziksel ve mekânsal olduğu gibi, her türlü insani ve sosyal ilişkiye de odaklandığından, aynı zamanda başlı başına bir değerler sorgulamasıdır. (Resim 2)

DEĞERLER

Gündelik hayatın koşturmacası içinde değerlerimizi sorgulamak her zaman kolay olmuyor. Spor, bu kavramı bize hatırlatan önemli örneklerden biri. Hem bedenle hem zihinle ilişkili olması; takım oyunlarında hem bireyi, hem takımı, hem taraftarları etkilemesi; bir yandan maddiyatı, kazanma hırsını, diğer yandan ise kardeşlik duygularını, coşku veya hüznü tetiklemesi bu faaliyeti eşsiz bir konuma koyuyor. Özellikle zaman zaman nefreti körükleyen bir toplumsal histeriye veya şiddet olaylarına yol açabilecek kadar güçlü olan popüler sporlar, değerleri sorgulamamız için iyi bir alan.

Sporun sadece kazanmak için olmadığını; daha önemlisi saygı, takım ruhu, hoşgörü ve bunun gibi değerleri temsil etmesi gerektiğini hatırlamamız için öncelikle “fair play” kavramını içselleştirmemiz gerekiyor. En çekişmeli futbol maçlarında bile top bir takımdayken, karşı takımdan biri sakatlanırsa, topu oyun dışına çıkartarak kasten kaybetmek esastır. Hakkaniyetli oynamak kazanmaktan daha önceliklidir. Etik duruşu ve entelektüel kişiliğiyle en büyük futbol efsanelerinden biri olan Socrates’in 1982’de, Brezilya’da halen diktatörlük dönemi sürerken, takımıyla şampiyonluk maçına çıkarken taşıdığı pankartta şöyle yazar: “Ganhar ou perder, mas sem pre com democracia / Kazanmak veya kaybetmek, ama daima demokrasi ile”. Hayata bakış bir bütündür, her ölçekteki kararlarımıza önceliklerimiz, tercihlerimiz ve değerlerimiz yön verir.

Mimarların hangi değerlere göre mimari ürettiği her zaman tartışma konusu olmuştur. Harpham, “Beni kimin değerleri yönlendirmeli?” diye soruyor.(8) Bu konuda oldukça net olan Kolombiyalı mimar Rogelio Salmona, mimarlık üretiminin sadece estetik ve kültürel değil, aynı zamanda politik bir faaliyet olduğu iddiasında. Ona göre, “halkın iyiliği ve katılımı için, onların demokratik fikirleri desteklemek veya protesto etmek için toplanabilecekleri, gösteri yapabilecekleri ortamları oluştruracak mimari çevreler yaratmak öncelikli ve gereklidir”.(9) Düşünce ve işlerinde her zaman politik olmuş olan Lina Bo Bardi de, Sao Paulo Sanat Müzesi projesinde sokağın parçası olarak gördüğü ve büyük sokak gösterilerine de dahil olan açık alan “plaza” için, “müzede sadece elit sanat değil, günlük hayatın sıradan, hatta pespaye, zevksiz örnekleri de yer alsın diye hayal ettim”, diyor.(10)

Politika her ölçekte güç dengesini belirler. Foucault’nun “Güç her yerdedir”, söylemine paralel olarak mimarlığın da çok farklı ölçeklerde güç dengesiyle ilişkilendiğini görebiliriz. Perez-Gomez’e göre mimarlar zaten para, politika ve müşteri istekleri çerçevesinde sürekli bir güç pazarlığı içine girmek durumundadırlar.(11) Mimarların “zengin despot”lar için çalışmasını “Oligarchitecture” olarak adlandıran Dyckhoff, bu konuda sert bir eleştiri yapıyor: “Mimarların güçle ilişkisi çok eskidir ve hiç de karmaşık değildir. Mimarlar gücü severler. İzinlerin çıkması için biraz diktatörlük iyidir. Mimari üretim için para gereklidir. Bugün önümüzdeki profesyonel tehlike ise, dünya üzerindeki paranın çoğunun kaynağının şaibeli olmasında.”(12)

Bu konuda önemli bir soruyu Fisher gündeme getiriyor: “Bizimle aynı değerleri paylaşmayanlarla çalışmak zorunda kaldığımızda, başkalarının iyiliği için onları ikna etmeye mi çalışmalıyız, yoksa çekip gitmeli miyiz?”(13) Günümüz mimarlarından William Alsop, her şeye rağmen insanlar için iyi mimarlığın üretilebilmesi amacıyla birinci yolu denemek gerektiğini, Daniel Liebeskind ise hiç bulaşılmaması gerektiğini iddia ediyorlar.(14) Bütün mimari süreçler boyunca farklı konulardaki pazarlıklar, her konuda olduğu gibi değerler konusunda da fedakarlık yapmayı gerektirebilir. Bu noktada mimarın “ikna edici”liği, stüdyonun gündemindeki önemli tartışma ve çalışma konularındandır.

Rüedi Ray’e göre, “Mimarlar, teknik bilgi, entelektüel düşünce, yetenek ve sosyal sorumluluk bilinci ile bir sosyal sözleşmenin tarafı olmalıdırlar” (15). İnsanı diğer insanlara ve topluma karşı sorumlu kılan sosyal sözleşme kavramı, ilk olarak “Başkalarına kendimize davranılmasını istediğimiz gibi davranmalıyız” düşüncesini benimseyen Thomas Hobbes tarafından ortaya atılmış. Daha sonra bu kavram, Peter Singer tarafından yeniden değerlendirilerek, insanı sadece diğer insanlara karşı değil, bütün canlılara ve dünyaya karşı sorumlu kılacak şekilde genişletilmiştir. Singer’e göre, canlı cinslerine karşı yapılan ayrımcılık, düpedüz ırkçılıktır.

Günümüzde tasarım kararlarımızda tabiat ve çevre konularını yok saymak etik açıdan mümkün değil. Fry bu konuda şöyle diyor: “Biz insan ırkı olarak varlığımızı korumak açısından artık çok kritik bir aşamaya geldik. Şu anda bir geleceğimiz olup olmadığının tartışıldığı noktadayız. Ve eğer olacaksa, bu sadece sürdürülebilirlik fikriyle yapılan tasarımlar sayesinde olacaktır.”(16) Sürdürülebilirlik konusu artık tercihten öte bir mecburiyettir. Gelecek için tasarım yaparken tercih yapmak ve karar vermek sayısız belirsizlikle başa çıkmayı gerektirir. (Resim 3)

BELİRSİZLİK

Mimarlık geleceğe dönük bir meslektir. Tasarım süreçleri, her zaman uzak veya yakın bir gelecek için öngörülen yaşamlarla ilgilidir. Bu, böyle bir mesleğe hazırlanan öğrenci için daha da uzak bir gelecek, daha da artan bir bilinmezlik anlamına geliyor. Bir şekilde önceden tahmin edilebilir veya edilemez durumlarla başa çıkmak gerekiyor. Ancak mimarlığın geleceğe odaklanan, açık uçlu karakteri yanında, “belirsiz” olma halini güçlendiren başka özellikleri de var, tanımlanması zor olan yönleri, “göremediklerimiz”.

Shepheard, “Mimarlık, görünmez olup da karakteri olan şeyler hakkındadır”, derken, Frascari, mimarın görevinin “görünmez olanı görünür yapmak” olduğunu söylüyor. Bu görünür olan ile görünmez olan arasındaki gerilim, bizi tanımlanması zor olanın tartışılmasına götürür.(17) Tasarım stüdyolarında çalışma süreci boyunca tekrarlanan fikirden eskize, eskizden kolaja, kolajdan makete, söylemden mimariye gibi farklı mecralar arasında süregiden “tercüme” durumlarına,(18) bu anlam, karakter, ortam üzerine yapılan tartışmalar yön verir.

Mimar Peter Zumthor, Atmosphären kitabında, “mimari kalite”nin karşılığı olarak gördüğü, “Bana bu binada ne dokunuyor?”, sorusuyla bizi düşündürür. Benim için mimarlık tarihinin en dokunaklı yapılarından birinin, Maya Lin’in Vietnam Anıtı olduğunu söyleyebilirim. Bir ritüelin parçası olması, insanı kendi yansımasıyla karşılaştırması, dokunulabilir ve iz bırakır olması gibi özellikleri yanında, topoğrafyayı yararak çağrıştırdığı yara hissi, bu anıtın bana en çarpıcı gelen etkisidir. Bu çağrışım kendi başına o kadar güçlüdür ki, yanıbaşına dikilen figüratif asker heykelleri bu “yara”nın yanında karikatür gibi kalır. Bir yandan da bu naif ek, orjinal anıtı daha da güçlendirir. Çünkü her kavram aslında karşıtıyla birlikte var olur.Ursula Le Guin’in, Yerdeniz Büyücüsü’nde dediği gibi: “Söz sessizlikte / ışık karanlıkta / yaşam ölürken / bomboş gökyüzünde uçarken parlar atmaca.”

İkilikler, açık uçlu ve belirsiz durumları tartışmaya açar, tek bir durumu farklı şekillerde tarif eder. Trigg, Marleau-Ponty’nin “Belirsizlik insan varlığının özüdür, yaşadığımız ve düşündüğümüz her şeyin her zaman birden çok anlamı vardır”, söylemine ek olarak, “Dünyada sadece farklı anlamlar yoktur, aynı zamanda bu anlamların hepsi değişken ve tersyüz edilebilir durumdadır”(19), yorumunu yaparak bize iyice tekinsiz bir zemin sunar.

İkiliklerin ve karşıtlıkların birarada olması, ayrımların ve sınırların esnekleştiği daha tekinsiz, ama daha zengin ortamlar yaratır. Arada olma kavramı, taşıdığı potansiyel sebebiyle mimarlığın tanımlanması zor yönlerini tartışırken çok kullanılır. Sınırların belirsizleştiği, içerisi ve dışarısı arasında kalan konum, “eşik”ler ara olma durumunun en bariz örneklerindendir. “Eşik bir moladır, hem mekânda hem zamanda arada olma potansiyeli yaratır.”(20) İnsanlık adına zaptedemediğimiz tek doğal güç olarak zaman, bir çok çelişkimizin de ana kaynağıdır. (Resim 4)

ÇELİŞKİLER

Mimarlık işi, zaman ve dönüşüm kavramlarıyla var olur. İnsanlar, topoğrafya, mekân, iklim, hareket, ritm, akışlar ve ilişkiler, zaman ve mimarlık aracılığıyla daha iyiye dönüşebilirler. Mimar bir yandan dönüşümün farklı yönlerine hakim olabilmenin ve farklı bilgileri koordine ederek mimari bilgiyi üretmenin stresini yaşarken, diğer yandan da aynı anda farklı zamanlarda, bugün ve gelecekte olabilmenin gerilimini taşır. Mimarlık, bu gerilim, belirsizlik ve açık uçluluk durumlarıyla beraber, bir çok çelişkiyi de kapsar.

Fisher mimarların en çok karşılaştığı çelişkiyi şöyle özetlemiş: “Tasarımın başlangıcında genellikle hep ‘daha çok’ isteyen bir insan veya bir grup vardır. Daha çok mekân, daha çok fayda, daha çok kapasite, daha çok dayanıklılık isterler. Ama aynı zamanda süreç içinde de sürekli bunların daha az parayla, daha az malzemeyle, daha az zamanda üretilmesi için baskı yaparlar”(21) Daha az ile daha çok üretme talebi, görünmez olanı görünür kılma çabası ile birlikte mimarlık işinin iki temel çelişkisini yaratır.

Spector, “uneasy architect / huzursuz mimar” tanımını ortaya atarken, mimarlara tavsiyesi, bu huzursuz durumu işlerinin doğal parçası olarak görmeleri. Çünkü “Çoğunlukla birbiriyle çelişen bireysel ve kamusal isteklerin hepsine aynı anda cevap verebilmek kolay bir iş değil. Ayrıca kabul etmek gerekir ki, her kötü durumu sadece mimarlıkla çözmemiz de imkânsızdır”(22). Tasarım stüdyosunda da, mülteci sorunu, gelir dengesizliği, ayrımcılık, ırkçılık gibi insanlık trajedilerini sadece mimariyle çözmenin imkânsız olduğunu bilmek; ancak dünyayı değiştirecek gücün, bireysel farkındalığın artmasıyla kazanılacağını da unutmamak durumundayız.

Çelişkili durumlarda yolumuza etik çizgiden fazla uzaklaşmadan devam etmemizi sağlayan, sağduyumuz ve vicdanımız olacaktır. Harpham’a göre, “Etik, bir kurallar, hatta prensipler sistemi değil, ama bir tartışmadır. Etik, bir sorgulama, soru üretme, anlama ve değerlendirme yoludur. Her durum için yeniden pozisyon belirlemek gerekir ve bir yargı anına, tercih anına, vicdani karar anına odaklanır”(23). Etiği genel olarak iyi olma ve doğru yapmaya odaklanan bir sorular bütünü olarak gören Fisher’a göre de, “Etik düşünceyi geliştirmek, farklı zamanlardan, farklı mesafelerden farklı insanların bakış açılarını anlayabilmemiz için gereklidir”(24). Paul ve Elder’e göre ise, “Günlük hayatımızda etik davranış, aslında fikirleri tarttığımız bir zihinsel münazaradır”(25). Mimar ve yazar Hülya Ertaş’ın Karaköy Balık Pazarı yıkımı üzerine yazdığı blog yazısı, birbiriyle çelişirken aynı zamanda birbirini tetikleyen ve tamamlayan arka arkaya sıralanmış sorularıyla, bu zihinsel münazaraya güzel bir örnek olmuş.(26)

İyi / kötü, doğru / yanlış sorgulamasının sonucu hiç bir zaman net olmayacaktır. Yine de mimari tasarım stüdyosunda bu tartışmada bize yardımcı olabilecek iki kavram tutarlılık ve bütünlük olabilir. Spinoza’nın “Her şey büyük bir sistemin içinde bütün içindeki yerini alır” yorumu ile Singer’in “Etik sorular tutarlılık düşüncesine dayanır” önermesi bize öncülük

edebilir. Mimarinin farklı yönlerinin farklı ölçeklerdeki ilişkilerinin bu kavramlar çerçevesinde tartışılması, belirsizliklerle dolu tartışma ortamında bir çıkış yolu yaratacaktır.

Sonuç olarak, mimari tasarım stüdyosunda, mimari programın oluşturulmasının, değerlerin ortaya konmasının, belirsizliklerle uğraşılmasının ve çelişkilerin tartışılmasının bize etik soruların gündeme gelmesi yönünde sayısız fırsat sunduğunu söyleyebilirim.

Her tasarım dersi dönemi, etik konularda zihnimizi açan zengin bir sorgulama sürecini beraberinde getirir. Yine de cevaplardan çok sorulara odaklanan bu yöndeki eğitim oldukça uçucu, bir nevi “suya delik açmak” gibi olduğundan, etik hassasiyet de sadece bireysel ısrarlarla zihinlerde kalıcı olacaktır.

 

NOTLAR

1. Perry, William G., 1970, Forms of Ethical and Intellectual Ethical Development in the College Years, Holt Reinhart and Winston, New York.

2. Paul, Richard; Elder, Linda, 2006, Ethical Reasoning, Foundation For Critical Thinking, Dillon Beach.

3. Wassermann, Barry; Sullivan, Patrick; Palermo, Gregory, 2000, Ethics and the Practice of Architecture, John Wiley & Sons, New York.

4. Fisher, Thomas, 2008, Architectural Design And Ethics: Tools For Survival, Architectural Press, Amsterdam.

5. İTÜ Mimarlık Bölümü Architectural Design 5, Architectural Design 6 İpek Yürekli, Gizem Özer ve Mimari Tasarım 5 Meltem Aksoy grupları.

6. Trigg, Dylan, 2012, The Memory of Place: A Phenomenology of the Uncanny, Ohio University Press, Atina.

7. Lefebvre, Henri, 1997, “The Everyday And Everydayness”, Architecture of the Everyday, (ed.) Steven Harris, Deborah Berke, Princeton Architectural Press, New York.

8. Harpham, Geoffrey Galt, 2009, “Architecture and Ethics”, Architecture, Ethics And Globalization, (ed.) Graham Owen, Routledge, New York, ss.33-39.

9. Salmona, Rogelio, 2004, “Between The Butterfly And Elephant”, Elephant & Butterfly: Permanence and Chance in Architecture, (ed.) Mikko Heikinnen, Alvar Aalto Academy, Helsinki.

10. Bo Bardi, Lina, 2013, Stones Against Diamonds, Architectural Association Publications, Londra.

11. Perez-Gomez, Alberto, 2007, “Ethics and Poetics in Architectural Education”, Architecture, Ethics, and the Personhood of Place, (ed.) Gregory Caicco, University Press Of New England, Lübnan, ss.119- 133.

12. Dyckhoff, Tom, 2008, “Build Me A Pyramid”, The Times, Londra.

13. Fisher, 2008.

14. Olcayto, Rory, 2008, “Ethics Debate: Take an Ethical Stance, Libeskind Tells His Peers”, Building Design.

15. Rüedi Ray, Katerina, 2009, “We Three (My Echo, My Shadow and Me): Ethics and Professional Formation in Architectural Education”, Architecture, Ethics and Globalization, (ed.) G. Owen, Routledge, New York, ss.133-147.

16. Fry, Tony, 2009, Design Futuring: Sustainability, Ethics And New Practice, Berg Publishers, Oxford.

17. Yürekli, İpek, 2003, “Mimari Tasarım Eğitiminde Oyun”, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İTÜ FBE, İstanbul.

18. Yürekli, İpek, 2014, “Translation As The Main Skill To Be Developed In Architectural Education”, Unspoken Issues in Architectural Education Bildiri Kitabı, 3-4 Nisan 2014

EMU, Gazimağusa, ss.465-476.

19. Trigg, 2012.

20. Teyssot, Georges, 2013, A Topology Of Everyday Constellations, MIT Press, Cambridge.

21. Fisher, 2008.

22. Spector, Tom, 2001, The Ethical Architect: The Dilemma Of Contemporary Practice, Princeton Architectural Press, New York.

23. Harpham, 2009.

24. Fisher, 2008.

25. Paul, Elder, 2006.

26. overmodern.wordpress.com/2015/06/24/karakoy-balik-pazari/ [Erişim:01.08.2015]

Bu icerik 5851 defa görüntülenmiştir.