326
KASIM-ARALIK 2005
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
DOSYA: Kentleri Paylaşmak

Milenyum Kalkınma Hedefleri:

Kentin Yoksul Bölgelerinin İyileştirilmesi Üzerine

Justin Kilcullen

Müdür, Trocaine Örgütü, İrlanda

2000 yılında 189 ulusun hükümet başkanları, Milenyum Deklarasyonu’nu imzaladılar ve böylece bu hükümetler 2015 yılına kadar Milenyum Kalkınma Hedefleri’nin gerçekleştirilmesini taahhüt etmiş oldular.

Buradaki amaçlardan birincisi, yoksulluk sınırı altında yaşayan (yani günde 1 Amerikan dolarından daha az gelirle yaşayan) insan sayısının, 2015 yılına kadar, yarı yarıya azaltılmasıdır. Bu koşullarda yaşayan 1 milyar insan olduğu tahmin edilmektedir. Aslında, günde 2 Amerikan dolarından daha az gelirle yaşayan insan sayısının da, 3 milyar olduğu tahmin edilmektedir.

Diğer 7 kalkınma hedefi ise aslında, belirlenen bu genel amacın nasıl başarılacağını daha detaylı şekilde tanımlayan formülasyonlardır. Bunlar arasında 7. amaç, “çevresel sürdürülebilirliğin temin edilmesi”dir; 7. amacın altındaki 11. hedef ise basitçe şudur: 2020 yılına kadar en az 100 milyon gecekondu bölgesi sakininin hayatında iyileştirme sağlanması.

Gecekondu alanları, kentsel alanda yoksulluğun, eşitsizliğin, ve sosyal dışlanmanın fiziksel yansımalarıdır. Gecekondu sakinleri kentlerin gözardı edilen bölgelerinde yaşamaktadırlar ve buralarda barınma ve yaşam koşulları korkunç bir mahrumiyet içinde ve çoğunlukla sağlığa zararlıdır; buralarda temel hizmetler bulunmaz. Gecekondu sakinleri kentsel topluluğun üyeleri olarak değerlendirilmez ve görece az haklara sahiptirler. Birçok yerde, sürekli olarak tahliye tehdidi altında yaşarlar.

İşte bu 11. hedef, gecekondu alanlarının, yüzleşilmesi, ele alınması gereken bir kalkınma sorunu olduğu konusunun uluslararası ölçekte kabul edilmesi anlamına gelmektedir. Bu hedef, son zamanlarda, bir taraftan en az 100 milyon gecekondu bölgesi sakininin hayatlarında iyileştirme sağlanması, diğer taraftan ve aynı anda, yeni gecekondu alanları açılmaksızın kentlerin büyümeleri için yardımcı olunması şeklinde yorumlanmaktadır.

Birleşmiş Milletler HABITAT, gecekondu hanelerini, temiz su kaynağı ve kanalizasyon tesisleri olmayan, yeterli yaşam alanından yoksun (aşırı kalabalık anlamında değil), ve yeterli yapı kalitesi ve “konut mülkiyet güvencesi” (secure tenure)(1) bulunmayan haneler olarak tanımlamaktadır.

Konut mülkiyeti güvencesi, barınmanın esas ögelerinden biridir. “Konut mülkiyeti güvensizliği” (insecurity of tenure) yatırım ve barınma süreçlerini aksatır, engeller; arazi ve hizmet fiyatlarını altüst eder (price distortion); yoksulluk ve sosyal dışlanma süreçlerini pekiştirir, ve aşırı stres ve hastalığa (tahliye veya tahliye tehdidi nedeni ile) neden olur. Bütün bunlar, en fazla kadın ve çocukları olumsuz etkiler.

Halen yaklaşık 900 milyon gecekondu sakini vardır; eğer mevcut yerel, ulusal ve uluslararası politikalar aynen devam ederse, bu sayının 2020 yılına kadar 2 milyara ulaşabileceği tahmin edilmektedir.

Afrika ve Asya kentlerinde nüfusun hemen yarısı gecekondu alanlarında yaşamaktadır; bazı yerlerde bu oran % 70’e kadar çıkmaktadır. Afrika Sahra-altı ülkelerinde kent nüfusunun %72’sinin gecekondu alanlarında yaşadığı tahmin edilmektedir. Gecekondu alanları aslında sadece büyük kentlerde rastlanan bir olgu değildir. Çok sayıda göreceli küçük kentin de nüfuslarının büyük kısmı, gecekondu alanlarında yaşamaktadır.

HEDEFE ULAŞMA YOLUNDA MIYIZ?

Bu sorunun yanıtı, basitçe, “hayır”dır. Mevcut politika ve yaklaşımlarda radikal değişiklik yapılmaksızın, 2020 yılına kadar 2 milyar insanın gecekondu alanlarında yaşayacağına dair tahmin gerçekleşecektir. 100 milyon gecekondu sakininin hayat koşullarının iyileştirilmesi hedefi, aslında fazla yüksek maliyet gerektirmeyen mütevazi bir hedeftir, ama buna rağmen hiçbir ülke bu hedefi gerçekleştirmeye girişmemiştir.

Hedefe Ulaşmanın Önündeki Engeller Nelerdir?

Söz konusu engeller şöyle sıralanabilir:

Hızlı kentleşme – karar alıcılar (policy makers) ve planlamacıların, barınma ve temel hizmet ihtiyaç artışlarına yanıt verecek yatırımları planlama konusunda isteksiz kalmaları veya imkân bulamamaları.

Gecekondu alanlarının sıklıkla geçici bir olgu olarak görülmeleri, ancak aslında bunların kalıcı bir kentsel yerleşim modu haline gelmiş olmaları.

Hizmetler, konut ıslahı ve mülkiyet güvencesi alanlarına hedeflenmiş kamu müdahalelerine duyulan ihtiyaç.

Arazi ve emlak piyasalarının ve buna paralel olarak yoksul kesimin krediye erişim imkânlarının geliştirilmesi için kapsamlı politika değişikliği gerekmesi, ve bu arada bu konulardaki siyasi irade eksikliğinin giderilmesi gerekliliği.

Kentli yoksul kesimin emekleri ile sanayi ve hizmet sektörlerine önemli katkıları olduğu konusunda farkında olmalarının sağlanması.

Kentli vatandaş (urban citizens) olarak gecekondu sakinlerinin hakları ve dolayısıyla siyasi güçleri sınırlıdır, ve ellerinde kendi koşullarını etkileme, iyileştirme imkânları yoktur. Temel hizmetlere erişimleri azdır veya yoktur; ortalama ömürleri kısadır; adalet hizmetlerine erişimleri de sınırlıdır. Sıklıkla suç mağduru olurlar ve birçoğu sürekli tahliye tehdidi altında yaşarlar.

EL SALVADOR ÖRNEĞİ

Sorun:

El Salvador, 1960’lar ve 80’lerde ve son olarak 2003’te bir dizi deprem felaketine uğradı. Ülke ayrıca 1970’lerde ve 80’lerde kanlı bir iç savaş yaşadı ve bunun sonucunda başkent San Salvador’a kitle halinde göç yaşandı. Sonuçta, halen 800 bin konut açığı vardır. Bu konut açığı, evsiz aileler (yaklaşık % 40) ve korkunç derecede yetersiz konutlarda yaşayan ailelerden oluşmaktadır (kalan % 60).

El Salvador’da gecekondu sakinlerinin karşı karşıya bulunduğu iki temel sorun vardır:

Araziye erişim ve konut mülkiyet güvencesi

Kredi imkânlarına erişim

Bu iki sorun arasında elbette yakın bir ilişki vardır. Çözümde karşılaşılan başlıca engel, sunuşumun başında küresel ölçekte anahatlarını verdiğim engellere benzerdir; yani, gecekondular ile ilgili gerçekleri hükümetlerin kabullenmesi için gerekli siyasi iradenin eksikliğidir.

Sonuçta, on binlerce aile için arazi işgali yapmaktan başka seçenek bulunmamaktadır. Bazı yerlerde bu eylem 40 seneye kadar geri gitmektedir; ama buralarda şimdi üçüncü kuşak aileler yaşamasına rağmen, hâlâ bu konutlarda mülkiyet güvencesi bulunmamaktadır.

Örnek 1: El Salvador’un Demiryolu Halkı

El Salvador’da demiryolları yaklaşık 50 yıl kadar çalışmadı. Arazi arzı o kadar azdı ki, 50 bin aile, ülkeyi kat eden 550 km demiryolu hattı boyunca araziyi işgal etmiş durumdadır. Bu aileler evlerini demiryolu seti boyunca ve tabii son derece zor koşullar altında inşa ettiler.

Hükümet, bu ailelerin, bulundukları parseller üzerindeki mülkiyet haklarını tanımamaktadır. Hükümet açısından güçlük, eğer bu hak verilirse ve sonra demiryolu işletilirse, o zaman demiryolu evleri sakinlerinin hükümet tarafından yeniden iskân edilmesi sorumluluğunun ortaya çıkacak olmasıdır.

Örnek 2: Özel Arazinin İşgali

Hazine arazisinin oldukça sınırlı olması nedeniyle, özel araziyi işgal etmek ve bu arazi üzerine ev yapmak, bazı evsiz ve topraksız aileler için alternatifi olmayan bir yol haline gelmiştir. Buradaki sorun sonuç olarak, bu arazinin işgalcilere satılması konusunda mülk sahibinin mutabakatını sağlamaktır. Bunun zor bir süreç olduğunu belirtmeye aslında ihtiyaç yoktur. Mülk sahipleri arazileri için mümkün olan en yüksek fiyatı oluşturmaya çalışacaklardır; bu ise, araziyi, halen bu arazi üzerinde yaşayan insanların mali kapasitesi dışına çıkarmaktadır. Gerçekten de birçok durumda, mülk sahipleri, arazileri üzerinde ev inşa edenlerin yaptıkları yatırımı yansıtacak şekilde, arazilerinin fiyatlarını yükseltmişlerdir.

Bu sorunlar üzerinde etkisi olan sorunlar şunlardır:

Bu sorunları ele almak yönünde siyasi bir iradenin mevcut olmaması;

Hükümet düzeyinde bir konut politikasının bulunmaması;

Hükümet düzeyinde yoksulluğu azaltma amaçlı bir politikanın bulunmaması;

Hükümetin, elit tabakanın çıkarlarını koruma eğiliminde olması;

Gecekondu sakinleri arasında okur-yazarlık oranı ve genel olarak eğitim seviyesinin düşük olması;

Yoksul kesimde haklarını savunmak üzere faaliyette bulunacak bir sosyal örgütlenme olmaması;

Güçlü bir maço kültürü olan toplum yapısı içerisinde kadın ve çocukların marjinalize edilmesi;

İstihdam ve gelir kazanma imkânlarının çok sınırlı olması veya mevcut olmaması;

Kendi evlerine yatırım yapan yoksul kesimin kredi imkânlarına erişememeleri.

ÇÖZÜMÜN BİR PARÇASI OLARAK KONUT EDİNDİRME SÜRECİ

Birçok güçlüğe karşın, hükümet, yerel idareler, yerel topluluklar ve kalkınma yardımı kurumları ile finans kurumları dahil olmak üzere başlıca aktörlerin işbirliği yaptıkları bu süreçte, son derece olumlu sonuçlar alınmıştır. Ancak, gecekondu sakinlerinin bu sorunların çözümlenmesinde başlıca aktörler olmaları gereğini de kabul etmeliyiz. Global rakamlar itibariyle, sosyal konut programları kentsel konut arzının % 10’undan azını oluşturmaktadır. Buna karşılık kayıt dışı konut sektörü, arzın % 80’ini sağlamaktadır. Örneğin El Salvador’da, konut üretiminde kayıtlı sektör, ihtiyaç olan 800 bin konuttan sadece 16.500’ünü üretebilmiştir.

O halde yakalanması gereken temel kavram, konut dağıtan ve gecekonduyu azaltan hükümet programlarına insanların katılması değil, daha ziyade, insanların kendi durumlarını iyileştirmek için uyguladıkları programlara hükümetin katılması şeklinde bir kavram olmalıdır.

El Salvador’daki konut edindirme hareketi, insanlar için kendi sorunlarını çözme sürecine girme imkânı sağlamak üzere hükümet tarafından uygulanması istenen, oldukça net bir gündem belirlemiştir. Bu bağlamda istenen konuulararasında şunlar bulunmaktadır:

Yoksullar için bir “arazi bankası” teşkili;

Topraksız aileler için özel bir fon teşkili;

Temel hizmetlerin sağlanması – konut inşaatının başlıyabileceği yerlere su, kanalizasyon ve elektrik hizmetlerinin götürülmesi;

Araziyi / konutu kullanmakta olanlara konut mülkiyeti güvencesi sağlayacak olan yasal sürecin hızlandırılması;

Demiryolu hattı boyunca ikâmet etmekte olan 50 bin ailenin durumunun yasallaştırılması.

Uluslararası kalkınma yardımlarının desteğiyle, bu amaçlardan hiçbirisinin başarılmasında özel bir güçlük olmasa gerektir. Bu platformun kurulmasıyla, tekil yerel topluluklar bu noktadan sonra konut edindirme süreci ile kendi yoksulluklarının üstesinden gelmeye başlayabileceklerdir. Kendi evlerini beraberce inşa etmek üzere örgütlenme yoluyla, aşağıdaki konuları başarabileceklerdir:

Aile için değerli bir varlık yaratmış olacaklardır.

İnşaat sürecinde beceri eğitimi almış olacaklardır.

Kendi yerel toplulukları içinde istihdam yaratttıkları gibi, başka yerlerde de inşaat sektöründe iş arayabileceklerdir.

Ticari girişimcilik (örneğin, inşaat malzemesi üretim ve satışı), ve aynı zamanda sağlık ve eğitim konularında sosyal projeleri uygulayabilecek bir kapasite, yerel topluluk seviyesinde yaratılmış olacaktır.

Sosyal ilişki ağları kurulmuş olacak ve toplumdaki “yetki açığı” azalacaktır.

Tüm bu süreçte çok önemli olan bir başka konu, böyle programların, kentin tamamının refahı üzerindeki olumlu etkisidir. Konut edindirme programları bir kenti yenileyebilir ve mahrumiyet halinden kurtarabilir. Konutlar, bir yerel topluluğun gelişme sürecinin bir parçasıdır. Yerel topluluk faaliyeti daha geniş, üst-topluma yayılarak, başka vatandaşlara da ulaşır. O zaman, daha başka yerleşim alanları, mahalleler de bu sürece angaje olurlar ve sonuçta bu süreç kentin tamamında yeni bir canlanma yaratabilir.

MİLENYUM KALKINMA AMAÇLARININ BAŞARILMASINDA

MİMARLIK MESLEĞİNİN ROLÜ

Geçen kırk yıl boyunca, yoksullukla mücadele büyük ölçüde, yoksul insanların büyük çoğunluğunun hâlâ yaşamakta olduğu kırsal kesim üzerine odaklandı. Ancak dünya değişmektedir. 2020 yılında dünya nüfusunun neredeyse % 60’ının kentlerde yaşayacağı tahmin edilmektedir. Bu insanlardan 2 milyarı, yoksulluk içinde bulunacaktır.

O halde yoksulluk, mimarın çalışma alanı içerisinde artmaktadır – yani, kentlerde. Meslek olarak bu olguya nasıl bir yanıt vermeliyiz?

Uluslararası topluluk, Milenyum Kalkınma Hedefleri’nin başarılması konusunu taahhüt ettiler. Bu ancak hükümetler, yerel idareler, yerel topluluklar ve sivil toplum örgütleri arasında ortaklıklar kurulması ile mümkün olacaktır. Bu örgütler arasında ise, mimar Odaları gibi meslek kuruluşları da bulunmaktadır.

Biz, meslek camiası olarak, dünyadaki yoksulluğu yarı yarıya azaltmak üzere girişilen bu küresel hareket bağlamında, rolümüzü gereği gibi oynayabiliyor muyuz?

Başarılması gayet mümkün olan, 2020 yılına kadar tüm dünyada yaşayan 100 milyon gecekondu sakininin hayat şartlarını iyileştirme amacına destek olmak üzere, mesleğimizin, yaratıcılık, maharet, ve sosyal farkındalık özelliklerini harekete geçirmek için, daha fazla ne yapabiliriz?

Genç mimarlarımızın tüm bu sorunları daha iyi anlamalarını sağlamak üzere, onların farkındalık seviyelerini yükseltmek üzere, onları başka nasıl eğitebiliriz ve onları bu sorunlara katılmaları için nasıl teşvik edebiliriz?

Meslek kuruluşları olarak ait olduğumuz örgütler, şüphesiz var olan nüfuzlarını kullanarak, bu konuları hükümetler ve yerel idareler nezdinde savunmak yoluyla, bu amacın gerçekleştirilmesi konusunu teşvik etmekte midir?

Yeterli sayıda mimar bu konular üzerinde fiilen ve etkin bir şekilde çalışmakta, becerilerini, kendi sorunlarını çözümleme gayreti içinde olan yerel topluluklara yardımcı olmak üzere kullanmakta mıdır?

Bu yılın Eylül ayında(2) hükümet başkanları New York’ta toplanacak ve Milenyum Kalkınma Hedefleri’nin gerçekleştirilmesi bakımından alınmış olan mesafeyi değerlendireceklerdir.

Çatısı altında toplanmış bulunduğumuz bu Kongre, sözünü ettiğim önemli New York toplantısına, Milenyum Kalkınma Hedefleri’nin gerçekleştirilmesi hususunda mimarlık mesleğinin üzerine düşeni yapmayı taahhüt ettiği şeklinde, net bir mesaj gönderebilir mi? Ve onlara, üzerinde gecekondu bulunmayan bir dünya inşa etmek yolunda ve en azından 100 milyon gecekondu sakini için daha iyi bir hayat sağlamak amacı ile, gelecek 10 yıl boyunca beraberce çalışmayı taahhüt edebilir miyiz?

1. Ç.N.: Konu ile ilgili olarak aşağıda URL verilen TMMOB Şehir Plancıları Odası sayfasında “secure tenure” karşılığı “konut mülkiyet güvencesi” deyimi kullanılmıştır; bu kavramın kiracı haklarını da kapsadığı, başka internet sayfalarından anlaşılmaktadır.

2. E.N.: Bu toplantı, 14-16 Eylül 2005 tarihleri arasında, bugüne kadar en fazla hükümet başkanının katıldığı bir toplantı olarak New York’da gerçekleşti.

UIA 2005 İstanbul Kongresi, “Sınırı Olmayan Kentleşme” Açık Forumu sunuşu

6 Temmuz 2005, Bahçeşehir Üniversitesi Oditoryumu

Bu icerik 4523 defa görüntülenmiştir.