398
KASIM-ARALIK 2017
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Komşum Bienal
    Sevince Bayrak, Yrd. Doç. Dr., MEF Üniversitesi Mimarlık Bölümü, SO? Mimarlık ve Fikriyat

  • Kent Belleğinin Canlandırılması: Samsun Kent Müzesi
    Fatih Us, Yrd. Doç. Dr, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mimarlık Bölümü
    Hayal Meriç, Yrd. Doç. Dr, İstanbul Arel Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü
    Giorgi Tsanatskenishvili, Doç.Dr.,Gürcistan Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü

YAYINLAR



KÜNYE
UIA KONGRESİ

“Kentin Ruhu”nu Aramak

Kemal Reha Kavas, Doç. Dr., Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Bölümü

Geçtiğimiz Eylül ayında düzenlenen 26. Dünya Mimarlık Kongresi, tüm dünyadan farklı paydaşları Güney Kore’de biraraya getirerek farklı söylemlerin duyulmasına ortam sağladı. Bu seneki Kongreye ilişkin iki değerlendirmeye yer veriyoruz. İlk yazıda, Kongreye katılan yazar ele alınan temaları özetlerken, Kongrenin geneline hakim olan vurgunun “yaşayan bir organizma olduğu düşünülen kentlerin ruhunun, ancak sosyal sorumluluk bilinci taşıyan mimari tasarım süreçleriyle sağlanabilen kültürel miras-doğal çevre uyumu sayesinde açığa çıkabileceği” üzerine olduğunu belirtiyor. İkinci yazı ise, Kongre boyunca sergilenen Türkiye’nin tanıtımını amaçlayan “World Heritage Sites of Turkey” (Türkiye’nin Dünya Miras Alanları) sergisi üzerine. Mimarlar Odası Genel Merkezi’nin yürütücülüğünü yaptığı serginin küratörlerinden olan yazar, “dünya miras alanı” kavramını irdeliyor.

26. UIA (Uluslararası Mimarlar Birliği) Dünya Mimarlık Kongresi 3-10 Eylül 2017 tarihleri arasında Güney Kore’nin başkenti Seul’de gerçekleşti. (Resim 1) Kongre “Soul of City” (Kentin Ruhu) temasıyla düzenlendi. Bu temayı destekleyen alt temalar organizasyon komitesi tarafından Uzakdoğu’ya özgü Yin-Yang teorisi ve bu teorinin kabul ettiği beş elemente göndermeyle “kültür, gelecek, doğa, insan ve tutku” olarak belirlendi. (Resim 2) İnsanın merkezde konumlandırıldığı ve çeperde diğer elementlerin bulunduğu şematik bir kurgu üzerine oturan tematik kompozisyonda mesleki ve akademik çalışmaların dâhil olduğu ana konular “kültür, gelecek ve doğa” olarak seçildi.

“Kültür” alt teması kapsamında mimari geleneklerin üretken bir şekilde korunması, kentsel peyzajın tarihsel mirasla bütünleşmesi ve farklı kültürlerin sentezi konuları ele alındı. “Gelecek” alt teması kapsamında teknolojinin insanın mutluluğu için kullanımı, gelecek nesiller için konut tasarımı, gerekirci (determinist) planlama yöntemlerine karşıt olarak açık uçlu kent kavramı tartışıldı. “Doğa” alt teması kapsamında da doğadan ilham alan mimarlık, doğayla mücadele eden değil doğal peyzajdan öğrenen bir uygarlık modeli, sürdürülebilir gelişim ve insan sağlığı konu edildi. Bu tematik şema içerisinde öne sürülen “tutku” da açık uçlu bir alt tema olarak mimarlık ve sanatın ilişkisi kapsamında tartışmaya açıldı. Burada sanat, toplumdan soyutlanmış seçkinci bir faaliyet alanından çok; adalet, eşitlik ve toplumsal değerler gibi konulara duyarlı bir estetik anlayış olarak ele alındı.

Uzakdoğu felsefesine atıf ile tema ve alt temalardan oluşturulan karmaşık şematik sisteme rağmen UIA 2017 Seul Kongresi’ndeki sunumlar, paneller ve çalıştayların genel olarak iki ana konuya odaklandığı düşüncesindeyim: birincisi mimarlık mesleğinin sosyal sorumluluğu, ikincisi ise mimarlık-yer ilişkisi. Bu genel çerçeve içerisinde uluslararası mimarlık ortamında gündeme gelen ve UIA 2017 Seul Kongresi’ne yansıyan tartışmalar aşağıdaki başlıklar şeklinde özetlenebilir.

MİMARLIK MESLEĞİNİN SOSYAL SORUMLULUĞUNA İLİŞKİN TARTIŞMALAR

Seul Belediye Başkanı Wonsoon Park’ın açılış konuşmasında kamusal mekânların önemi, kentsel tasarımda kamu yararının gözetilmesine öncelik verilmesi, sanayileşme ile aşınan değerler, yerel yönetimin kentsel kamusallığı “restore etmeye” yönelik çalışmaları, kentlilerin yaşam kalitesini arttırıcı sosyal / kültürel mekânların ve sağlık tesislerinin geliştirilmesi, bu faaliyetlerde yerel yönetim ile mimarlar arasında kurulan işbirliği gibi konulara değindi.

“Gelecek” alt teması kapsamında düzenlenen ve “Kentsel Gelecekler: Kentin İçinde Yaşamak-Kentsel Mimarlığı Yeniden Üretmek” başlığını taşıyan ilk panel mesleğin sosyal sorumluluğu konusuna Latin Amerika, Kuzey Amerika, Batı Avrupa ve Uzakdoğu’dan örneklere değinilmesini sağladı. Konuşmacılar şu temel sorulara cevaplar aradılar: Çağımızda kültürel çeşitliliğe sahne olan kentler farklı insan ve yaşam biçimlerine nasıl daha açık hale gelebilir? Mimarlar kısa vadeli özel kâr motivasyonlarını hangi yollar ile uzun vadeli kamu menfaatinin sağlanması doğrultusunda yönlendirebilirler? Aynı konuyla ilişkili olarak “Kültür: Tarih ile Tasarlamak” başlıklı panel de mimari geleneğin yorumlanması, kentsel ve mekânsal aidiyet duygularının çağdaş tasarımlar yoluyla güçlendirilmesi konularında mimarlık mesleğinin sosyal sorumluluklarını gündeme getirdi.

“Doğa” alt teması kapsamında düzenlenen ve “İnsancıl ve Yeşil Mimarlık: Doğa ile Fısıldamak” başlıklı panel Norveç, Japonya, Hollanda ve Güney Kore bağlamlarında doğayla daha bütünleşik bir ilişki kurmaya çalışan, yöresel kültür ve mimarlığa saygılı, özgün yerel karakteri mimarlığın çağdaş ve teknolojik diline tercüme etmeye çalışan proje örneklerini sundu. Panelde şu temel sorulara cevaplar arandı: Kent ile doğa birlikte ve uyum içerisinde var olabilir mi? Enerji performansı ile sürdürülebilirlik ölçütleri arasındaki denge nasıl sağlanabilir? Makro ve mikro ölçeklerde yeşil mimarlık ve planlamanın temel sorunları nelerdir? Çağdaş yapılar açısından unutulmuş vernaküler gelenekler ne anlama gelir? Yeni akıllı tasarım teknolojileri günümüzün mimarlığında geçmişin bilgeliğini somutlaştırabilir mi?

Aynı zamanda son üç yıllık dönemde UIA bölgelerinde oluşturulan çalışma gruplarının faaliyetlerinin değerlendirildiği komisyon toplantılarının birçoğu da sosyal sorumluluk konusuna vurgu yaptı. UNESCO ile UIA’nın ortaklaşa oluşturduğu mimarlık eğitimini değerlendirme ve akreditasyon sisteminde, tasarım ve teknolojiyle ilgili konular ile sosyal ve kültürel sorumluluklar arasında bağ kurulmasına yönelik olarak ölçütler geliştirmiş olması, UIA onaylı mimarlık yarışmalarının geleceğine yönelik tartışmalarda kentlinin yaşam kalitesinin önemli bir ölçüt olarak vurgulanması ve “Çocuklar ve Gençlerin Mimari Farkındalık Kazanması”, “Sıfır Enerjili Mimarlık” başlıklı seminerler bu duruma örnekler oluşturdu.

MİMARLIK-YER İLİŞKİSİ BAĞLAMINDAKİ TARTIŞMALAR

Bu kapsamdaki tartışmaları açılış gününün davetli konuşmacıları olan TWBTA ofisinden Tod Williams ve Billie Tsien’in New York, Philadelphia ve Hong Kong’da tasarlayıp uyguladıkları üç projeye ilişkin sunumları başlattı. Bu projelerde yere özgü karakterin tasarıma etkisi, bağlamsal girdilerden özgün bir tepki olarak mimari çözümün doğması örneklenerek sözkonusu yapıların parçası oldukları kentsel çevrelere “iyi bir komşu” olmalarının hedeflendiği vurgulandı.

Philadelphia’nın 20. yüzyıl boyunca sergilediği gelişimde bir mimarlık ve kent tarihi okuması yapan David Leatherbarrow’un “kendi iç yoğunlukları ve bütünlüklerine rağmen kentin daha geniş referans çerçevelerinden uzakta durmadığını” iddia ettiği yapılar, tutarlı mimarlık örneklerinin kentlerin dönüşüm ve süreklilikleri konusunda sağlayabileceği katkıları örnekledi. Yüksek binalar, açık mekânlar ve altyapı projeleri olarak kategorize edilen yapıların performansları kentsel bütünlüğe katkının bu kategorilerden bağımsız olarak gerçekleşebileceği mesajını iletti.

Dominique Perrault’un “groundscapes” olarak kavramsallaştırdığı ve 1980’lerden itibaren Fransa Milli Kütüphanesi gibi yapılardan okunan yer altında bir mekânsal düzen oluşturma çabası da mimarlık-yer ilişkisi konusundaki önemli konulardan biriydi. Yerleri işaretlemek ve topraktan oyarak yer üretmek şeklinde özetlenebilecek bu yaklaşım, Batı Avrupa ve Güney Kore özelinde farklı işlevlerdeki kamusal yapılar aracılığıyla yeni yaşam formlarının nasıl üretilebileceğine dair somut örnekler sundu.

Mimarlık–yer ilişkisini en güçlü şekilde sorgulayan etkinliğin “Kültür: Tarih ile Tasarlamak” başlıklı panel olduğu söylenebilir. Çin, Japonya ve Güney Kore’den mimar ve akademisyenlerin katkıda bulunduğu ve Kengo Kuma’nın (Japonya) “yerlerin hafızası” konusunu gündeme getirdiği panelde şu temel sorulara cevaplar arandı: Doğu Asya’nın çağdaş mimarları köklü tarihsel geleneklerini nasıl anlamalı ve yorumlamalıdır? Tasarım pratiğinde tarihin yeri nedir? Geçmişin farklı yorumları bu yorumlar üzerinde kendi geleceklerini nasıl kurgulayabilir?

Son üç yıllık dönemde UIA bölgelerinde oluşturulan çalışma gruplarının faaliyetlerinin değerlendirildiği komisyon toplantılarının önemli kısmı da mimarlık–yer ilişkisi konusuna vurgu yaptı. Koruma alanlarında mimarlık ve turizm, kültürel kimlik–mimari miras, mimari mirası anlamak gibi başlıklar taşıyan seminerler farklı ülkelerden katılan mimarların tarih-tasarım ilişkisine getirdikleri yaklaşımları paylaştıkları uluslararası platformlar oluşturdu.

SONUÇ

Mimarlık mesleğinin sosyal sorumluluğu ve mimarlık-yer ilişkisi olarak özetlenebilecek iki ana tartışma aksını bütünleştiren kültürel ve doğal miras vurgusu UIA Başkanı’nın “hoş geldiniz” mesajından başlayarak hemen hemen tüm sunumlarda kendini hissettirmekteydi. Kongrenin temel iddiası yaşayan bir organizma olduğu düşünülen kentlerin ruhunun, ancak sosyal sorumluluk bilinci taşıyan mimari tasarım süreçleriyle sağlanabilen kültürel miras-doğal çevre uyumu sayesinde açığa çıkabileceğiydi. Modern teknoloji ile de bütünleşebilen sürdürülebilir yaşam biçimlerini kurgulayan mimari anlayış hedefi, hem mesleğin sosyal sorumluluğuna hem de mimarlık-yer ilişkisine eşit derecede vurgu yaptı.

İnsan-doğa ikilisinin karşıtlık oluşturacak şekilde değil, mimarlık yoluyla bir bütün oluşturarak var olması akademik çerçeveye giren bildirilerin, genel katılımcıya yönelik mesleki sunumların, özel sergilerin ve panellerin tartışma zeminini oluşturdu. Bu çerçevede Kongre teması açısından mimarlık öngördüğü mekânsal düzenler ile insan-doğa ilişkisini sürekli olarak yeniden tanımlayan ve hayatın özünü oluşturan bir faaliyet alanı olarak salt teknik-mesleki bir meseleden öte varoluşsal bir mesele olarak ifade edilmeye çalışıldı.

Bu icerik 3530 defa görüntülenmiştir.