398
KASIM-ARALIK 2017
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Komşum Bienal
    Sevince Bayrak, Yrd. Doç. Dr., MEF Üniversitesi Mimarlık Bölümü, SO? Mimarlık ve Fikriyat

  • Kent Belleğinin Canlandırılması: Samsun Kent Müzesi
    Fatih Us, Yrd. Doç. Dr, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Mimarlık Bölümü
    Hayal Meriç, Yrd. Doç. Dr, İstanbul Arel Üniversitesi İç Mimarlık Bölümü
    Giorgi Tsanatskenishvili, Doç.Dr.,Gürcistan Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü

YAYINLAR



KÜNYE
YAYIN DEĞERLENDİRME

Haluk Baysal-Melih Birsel Mimarlığını Yeniden Konumlandırma Arayışları

Deniz Güner, Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi Mimarlık Bölümü

N. Müge Cengizkan, Ali Cengizkan, (ed.) 2017, Mimarlar Odası Yayınları, Anma Programı Dizisi, Ankara; 136 sayfa.

Tarihyazımının en erken örneklerinin biyografik anlatılar olması şaşırtıcı değildir. Geçmişin önemli olaylarını, azizlerin, dini liderlerin, asilzadelerin yaşamlarını ve onların kahramanlıklarını (hagiography) kayda geçiren anlatıcılar olarak vakanüvisler, öznelerin yaşamlarını yüceltmeleri ve geçmişin bilgisini karakterler yoluyla açığa çıkarıyor oluşları nedeniyle, öznelleşmiş tarih anlatısının kurucularıdır. Daha çok “karakter” ve “portre”ler üzerinden gelişen bu anlatıların 15. yüzyıldan itibaren farklılaşması ve “anı” (mémoires) anlatısı olarak öne çıkışları ise, tanıklığın yerini belleğin alışına ve bu sayede modern tarihyazımının sorunlu bir içerik ve mesafelenme ile doğuşuna da işaret eder.(1) Edebi bir anlatı türü olarak biyografinin 17. yüzyıl ikinci yarısında ortaya çıkışı ise öznenin kuruluşu ve öznelliklerin nasıl inşa edildiklerini anlamak açısından önemlidir.(2)

Geçmiş ile şimdi arasındaki giderilemez zamansal mesafeyi telafi etme çabası içindeki modern tarih anlatıları, anılar, mektuplar, tanıklıklar, fotoğraflar ve benzeri giderek zenginleşen ve çoğullaşan arşiv malzemelerini kullanarak geçmişi sürekli yeniden üretirler. Benzer bir yeniden-inşa sürecinin modern mimarlık tarihyazımında da son yıllarda gündeme geldiği ve sınırlı sayıdaki biyografik ve özyaşamsal (otobiyografik) anlatıların çağdaş eleştirel yaklaşımlar ile tekrar ele alındıkları, baştan yazıldıkları görülmektedir.

Türkiye mimarlık ortamında derinlikli biyografik ve monografik çalışmaların niceliksel azlığı, Mimarlar Odası’nın hazırladığı Anma Programları ile son yıllarda aşılmaya çalışılıyor. TMMOB Mimarlar Odası’nın 2006 yılından başlayarak, Ulusal Mimarlık Ödülleri Seçici Kurulu tarafından belirlenen mimar veya mimarların kendileri ve çalışmaları hakkında her iki yıllık çalışma dönemi içinde kapsamlı bir sempozyum ve retrospektif sergi düzenlemesi, bunlara eşlik eden kitap ve film çalışmaları yapması, Türkiye mimarlık ortamı için oldukça önemli bir bilgi üretim alanı yaratmış görünüyor. Anma Programları sayesinde Mimar Kemalettin (2006-2008), Seyfi Arkan (2008-2010), Zeki Sayar (2010-2012), Haluk Baysal ve Melih Birsel (2012-2014) ve son olarak da Ernst A. Egli’nin biyografik ve monografik birikimleri görünür kılınarak, Türkiye’deki çoğul modernizmler hakkında açımlayıcı olduğu kadar, mevcut anlatı ve yaklaşımları sorunsallaştıran, taze ve ufuk açıcı yeni bilgi birikimleri de inşa edilmeye başlandı.

Haluk Baysal ve Melih Birsel’i merkezine alan Anma Programı kapsamında, 7 Mart 2014 tarihinde İstanbul’da, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi hizmet binasında gerçekleştirilen sempozyumda sunulan çağrılı bildirilerden derlenen bu kitap, 2007 yılında Mimarlar Odası Yayınları’ndan çıkan ve editörlüğünü yine N. Müge Cengizkan’ın üstlendiği Mimarlığa Emek Verenler Dizisi – III; Haluk Baysal-Melih Birsel başlıklı monografik kitabın güncellenmiş ve zenginleştirilmiş bir baskısı niteliğinde. Yakın çevresinin, akrabalarının, işverenlerinin ve çalışma arkadaşlarının Haluk Baysal-Melih Birsel ile olan bireysel ilişkilerini aktardıkları anı yazılarından, tanıklıklardan ve daha önce yayımlanmamış kişisel arşiv malzemelerinden oluşan 2007 yılındaki ilk yayın, Ela Kaçel’in “Fidüsyer: Bir Kolektif Düşünme Pratiği” başlıklı kapsamlı bir konumlandırma ve değerlendirme yazısından, Baysal-Birsel’in özgeçmişlerinden ve çalışmalarının görsel ağırlıklı bir dökümünden oluşuyordu.(3)

N. Müge Cengizkan ve Ali Cengizkan’ın editörlüğünü üstlendikleri, TMMOB Mimarlar Odası Yayınları’ndan Mayıs ayında çıkan Haluk Baysal-Melih Birsel Rasyonalizmi; 20. Yüzyıl İkinci Yarısına Mimarlık Pratiği başlıklı çalışma ise, anma programı kapsamında gerçekleştirilen aynı başlıklı sempozyumdan üretilen ve derlenen bilgi ve belgelerle hazırlanmış. Bu nedenle de anı ve tanıklıklardan ziyade, Baysal-Birsel’in öznelliklerini, mimari performanslarını ve uygulamalarını historiyografik açıdan yeniden konumlandırmayı hedefleyen akademik çalışmalardan oluşuyor. Önceki bilgi birikimlerinden beslenen TMMOB Mimarlar Odası Haluk Baysal-Melih Birsel Anma Programı (2012-2014), 2007 yılında yayımlanan ilk monografik kitap çalışması ve Haluk Baysal-Melih Birsel hakkında yapılmış az sayıdaki söyleşinin ve kuramsal çalışmanın(4) üzerine inşa edilmiş, 2012-2014 Anma Programı Düzenleme Komitesi’nde yer alan Zafer Akay, Afife Batur, Ali Cengizkan, N. Müge Cengizkan, Derin İnan, İrem Küreğibüyük ve Bülend Tuna’nın ilk kitapta yer almayan yapıları ve eksiklikleri(5) dikkate alarak çizdikleri kuramsal çerçeve kapsamında “Baysal-Birsel Rasyonalizmi”ne odaklanan bildiriler, “20. Yüzyılın İkinci Yarısında Türkiye’deki Mimarlık Pratiği”, “Baysal-Birsel ve Mimarlık Pratiği” ve “Baysal-Birsel’in Modern Mimarlığı” başlıklı üç bölümde kitapta biraraya getirilmişler.(6)

HİSTORİYOGRAFİK AÇMAZLAR

Türkiye mimarlık ortamında mimar öznelere, onların özyaşam anlatılarına veya işlerine odaklanan çalışmalarda, kısacası biyografik ve monografik anlatılarda sıklıkla rastlanılan ve ısrarla aşılmak istenmeyen bir dizi historiyografik direnç bulunuyor. Bunların en yaygın olanı, kronolojik zamansal kurguya olan bağımlılık olsa gerek. Bu bağımlılık, iki kronikleşmiş anlatı yapısının yaygınlaşmasına neden oluyor. Bunlardan ilki ve en yaygın olanı olan dönemleştirme (periodization) eğilimi, anlatıcının belirli zamansal aralıklar icat etmesine ve bu zaman aralıklarının belirli karakteristiklerle birbirlerinden farklılaştıklarına dair bir inanca ve bu zamansal aralıkları homojenleştirme çabasına denk düşüyor.(7) Tarih anlatısını Türkiye’de politik veya ekonomik değişimlerle düşünmeye yönelik bu yaygın eğilim, mimarlık tarihi anlatılarında da sorunlu olmasına karşın hâlâ geçerliliğini sürdürüyor. Bu bakış, mimar özneleri ve mimarlık pratiklerini sorunsallaştırmadan içinde yeşerdikleri siyasal-kültürel konjonktürün doğal uzantıları olarak görerek, sisteme karşı gelişmiş herhangi bir direnci, farklılaşma çabasını, kısacası herhangi biröznellik imkânını daha en başından görünmez kılıyor. Ortamla, gündemle girişilen her türlü çatışmayı ve gerilimi yutan bu bakış doğrultusunda her bir bireyin verili koşullar içinde benzer davranış kalıpları geliştirmeleri gerekiyor. Oysa yapısalcılık-sonrası kuramlar göz önüne alındığında özne, sabit ve değişmez değil, tersine kararsız ve bütünlüğü olmayan bir sistemdir. Öznellik ise, dil ve söylem üzerinden sürekli yıkılıp, yeniden inşa edilmektedir.(8) Bu nedenle, hem biyografik anlatının kendisi ve hem de yazar, öznellik üretiminin vazgeçilmez unsurlarıdır: “Her şey özneldir ama öznelliğimizin kesinleşmiş bir dayanak noktası yoktur. Öznelliğimiz de başka söylemsel yapılar tarafından inşa edilmekte ve dayatılmaktadır.”(9)

Biyografi ve özyaşam anlatılarında sıklıkla karşılaşılan bir diğer sorun ise, kronolojik anlatı kurgusuyla da ilişkili olarak özneyi ve onun mesleki performansını, bütünlüklü ve tutarlı bir kariyer olarak sunan, seçmeci ve yüceltici tarihyazımı anlayışıdır. Mimarlık alanında hâlâ sıklıkla rastlanılan bu anlayış doğrultusunda, mimar öznenin yaşantısı sondan başa doğru yeniden kurgulanarak, kesintisiz ve bütüncül bir kariyer olarak aktarılır. Mimar(lar)ın kariyerindeki başarılı performansa odaklanan bu anlatılar, mimar özneyi baştan sona tutarlı bir hayat ve meslek anlatısı, başarı veya olgunluk aksında kurgulanmış hayali bir kariyer anlatısının içine yerleştirirler. Oysaki karşılaştırmalı edebiyatçı Nurdan Gürbilek’in modernliğin ruhunu en iyi dile getiren Dostoyevski’nin çalışmalarından yola çıkarak vurguladığı gibi, modern özneyi tarifleyen en belirgin karakteristiklerinden biri tutarsızlığı, iç çelişkileri ve gelgitleridir. Kaldı ki, yapısalcılık-sonrası psiko-analitik kuramların da vurguladıkları gibi her türlü öznellik anlatısını statik, bütüncül kılma gayreti aslında bir kurmacadır. Bu nedenle ister mimar özne tarafından kendi mimari kariyerini yazarak yeniden inşa etme girişimi (oto-biyografi) olsun, isterse bir mimarlık tarihçisi, kuramcısı veya kültür eleştirmeni tarafından hayat hikâyesi yeniden yazılmaya kalkışılsın, öznenin yıllar boyunca değişen mizacının yanı sıra yetileri, kişilik özellikleri, iç gerilimleri ve tutarsızlıkları, entelektüel tıkanıklıkları, takıntıları, etkilenme endişeleri ve mimari jestleri genellikle göz ardı edilmektedir. Biyografik anlatı gibi bir bütünsel yaşam anlatısının açmazı tam da burada, içinde barındırdığı bu gizli “büyük anlatı” iddiasındadır. İlerlemeci bir anlayışla aktarıla gelen özyaşamöyküsü, mesleki kariyerinin ilk yıllarından sonuna kadar hep bir uyum, tutarlılık, süreklilik içinde olgunlaşıldığı yanılsamasını yaratır. Çatışmalar, pişmanlıklar, zıtlıklar görünmez kılınır ya da en iyi ihtimalle mimari performansın dışına ötelenir. Baysal-Birsel ikilisi hakkında yazıla gelenlerin büyük bir kısmı onların bireyselliklerine ve öznelliklerine yönelik neredeyse hiçbir şey dememektedir. Sibel Bozdoğan’ın işaret ettiği farklılık bile neredeyse bir parodi niteliğindedir: “İkisi de Galatasaray mezunu, ortak Le Corbusier tutkuları ve modernizme olan inançları etrafında birleşmiş, uyumla çalışmış ve verimli olmuş bu iki mimarın aslında ne kadar zıt karakterlere sahip olduğunu öğreniyoruz bu yazılardan. Erdal Akzeren’in naklettiği gibi, Haluk Baysal’ın limon suyu ile içtiği rakısına karşın, Melih Birsel’in bir kadeh şarabı bence çok güzel sembolleştiriyor bu zıtlığı.”(10) Oysa daha yakından bakıldığında, onların hayat hikâyeleri ve kariyerleri içinde önemli boşluklar bulunmaktadır: “Baysal ve Birsel’in yaşamları, üretimleri ve çalışma biçimleri hakkında bilinenler, yakın dönem mimarlık tarihimize ait olmalarına rağmen oldukça parçalı, hatta bazı noktalarda bulanıktır.”(11) Ancak bu boşluklar, tarihçi Hayden White’ın da vurguladığı gibi anlatıcılar tarafından doldurulmakta, anlamlı bir süreklilik kurmak üzere bütünlüklü kılınmaktadır. Mimari özneleri bu tür mitleştirmelerden ve biyografik anlatıların seçmeci ve idealleştirici kurgusundan kurtarmaya yönelik, Uğur Tanyeli’nin tabiri ile “olağanlaştırmaya” yönelik ender biyografik yazma girişimlerinin 21. yüzyıl Türkiye mimarlık ortamı için hâlâ ne kadar irkiltici olduğunu da hatırlamakta fayda var.(12)

KONUMLANDIRMA ARAYIŞLARI VE BAĞLAM İNŞALARI

Elimizdeki kitap, yukarıda bahsedilen historiyografik dirençlerin ve açmazların büyük bir kısmını barındırsa da bazı yeni ele alış ve konumlandırma çabalarına da evsahipliği yapıyor. Haluk Baysal ve Melih Birsel’in yeğenleri Ayşe Can Baysal ile Zeynep Oral’ın anı niteliğindeki kısa açılış metinleri ile başlayan kitap, N. Müge Cengizkan’ın “Önsöz Yerine: Baysal-Birsel için Biyografi Denemesi” başlıklı, ikilinin yaşamöyküsü ve mesleki kariyerlerine yönelik detaylı bilgilerden oluşan, güncellenmiş, kapsamlı biyografik özet niteliğindeki metni ile devam ediyor.

“20. Yüzyılın İkinci Yarısında Türkiye’de Mimarlık Pratiği” başlıklı birinci bölümün açılış metni ise, İlhan Tekeli’nin “İkinci Dünya Savaşı Sonrası Türkiye’sinde Mimarlık Kuramı ve Pratiğinin Yeniden Yapılanması içine Baysal-Birsel Rasyonalizmi Nasıl Yerleştirilebilir?” başlıklı kapsamlı çalışması ile açılıyor. Tekeli daha önceki Anma Programlarının açılış konuşmalarında yaptıklarına benzer bir biçimde, Baysal ve Birsel’in kişiliklerini, mimar kimliklerini ve ürünlerini Türkiye’deki siyasi ve ekonomik dönüşüm süreçleri bağlamına yerleştirmeyi hedefliyor. Tekeli’nin analitik bir yaklaşımla ele aldığı kapsayıcı metni, yedi alt bölümden oluşuyor ve ilginç bir biçimde “İkinci Modernist Mimari Dönem” olarak addettiği 1950 sonrasının Türkiye’deki düşünsel kaynağının (Orhan Alsaç’ı merkeze alan anlatısı nedeniyle) Sigfried Giedion olduğunu iddia ediyor. Tekeli, analitik yaklaşımının bir zafiyeti olarak evrelere ayırma eğilimini burada da sürdürüyor, bütünsel ve kapsayıcı bir dönem okuması yapmak adına, serbest mimarlık bürolarının ortaya çıkışını ve mimarlık yarışmalarının yaygınlaşmasını “İkinci Evrenselci Mimarlık Evresi” olarak adlandırıyor.

Uğur Tanyeli ise “1950’lerden 1960’lara Muhafazakârlık Değişim İkileminde Türkiye ve Baysal-Birsel Ortaklığı” başlıklı metninde, İlhan Tekeli’nin ele alış biçiminin tam karşıtı bir pozisyondan konuyu ele alıyor. Tanyeli, Georg Simmel’in modern kent için söylediği bir sözünün mimarlık için de geçerli olduğunu uzun zamandır farklı ortamlarda ısrarla vurguluyor: “Kent toplumsal sonuçları da olan bir fiziksellik değildir, tam tersine zaman zaman fiziksel bir görüntüsü de olan bir toplumsallıktır.”(13) Mimarlık pratiğini toplumsallığın bir ürünü olarak gören bu bakış, mimarlık ürünü ve mimar özneyi kendi döneminin toplumsallığı içinde, o dönemin zihniyet dünyası ve tahayyül pratikleri içinde, kısacası o episteme içinde okumayı öneriyor. Bu anlayış doğrultusunda Tanyeli, daha önce Mimar Sinan’ı ve mimarlığını 16. yüzyılın Osmanlı zihniyet dünyası, davranış kalıpları, düşünme pratikleri ve idealleri ile ilişkilendirerek okumuş(14), dönemin metinlerinde geçen kavramların anlamlarını ve metaforik kullanımlarını deşifre etmek üzere, “metinlerde karşı karşıya gelinen kavramlar üzerinden mimari yorumlar üretilmesi” gibi oldukça özgün ve yenilikçi bir historiyografik model geliştirmeye girişmişti. Elimizdeki kitapta ise bu modeli 1950-1970 aralığına uygulayarak, Baysal-Birsel’in mimarlık pratiklerini içinde yeşerdikleri kültürel ve düşünsel ortam ile gerilime sokarak okumayı deniyor. Bu amaçla, Baysal-Birsel’i ve onların mimarlıklarını dönemin çatışmalı, gerilimli ve çelişkili ruhunu yansıtan Yahya Kemal’in yazılarından İdris Küçükömer’e, Ece Ayhan’ın “Sivil Şiir”inden Ara Güler’in fotoğraflarına, Oğuz Atay’ın romanlarından Hayat mecmuasına uzanan bir yelpaze içinde konumlandırarak, bu kültürel iklim içerisinde Baysal-Birsel’in yaptıkları şeyin ‘yabancı ve kökü dışarıda’ göründüğünü savlıyor.(15) Özyaşam anlatıları için ilginç ve ufuk açıcı bir historiyografik konumlandırma denemesi olan bu metin, ne zaman aralıklarını homojenleştirip çelişkisiz gösteren “dönemleştirme” (periodization) çabasına giriyor ne de mimar özneleri rasyonel bir tutarlılıkla donatıp mitleştiriyor. Tam tersine hem içinde yaşadıkları dönemin paradoksal yapısını gözler önüne sermeye hem de mimar öznelerin çelişkili dünyalarına vurgu yaparak, değişim talebinde bulunurken aynı anda muhafazakâr da olabilme potansiyellerine dikkat çekiyor: “Haluk Baysal ile Melih Birsel’in en önemli işlerini gerçekleştirdikleri bu 1950-1970 aralığı, burada değinilen o metinlerdeki gibi açılım, taklit, özgürleşme, Batı ile bütünleşme, toplumculuk vs. gibi çok çiğnenmiş güzergahlarda tartışılmayacak. Döneme bir teşhis koyup sonra da onun içinde varlık kazananlara hep aynı dönem özelliklerini taşıyan karton figürler olarak bakma alışkanlıklarından uzak durulmak isteniyor. Kaldı ki, döneme teşhis koymak ne kolay, ne de gerçekçi. Onun yerine, özneleri görmeye, onların içinde çalıştıkları toplumsallıklarla olan gerilimli ilişkileri ortaya konmaya çalışılacak.”(16) Bu bakış açısı ile kitaptaki diğer anlatıların altını oyan Tanyeli, “1950’leri anlamak için demokrasinin kuruluşundan veya 1960’lar için özgürlük imkânlarının yeni Anayasa ile tanımlanmış bir güzergâhta tırmanışından konuşmak gerçekçi olmaz” diyerek başta İlhan Tekeli olmak üzere Doğan Hasol ve diğerlerinin Türkiye’nin siyasal, ekonomik ve toplumsal yapısının Baysal ve Birsel’in mimarlığı üzerinde doğrudan etkili olduğu iddialarını yadsıyor.(17)

İlhan Tekeli ile benzer kapsayıcılıkta bir bakışa sahip Doğan Hasol’un “20. Yüzyılın İkinci Yarısında Türkiye’de Mimarlık Pratiği” başlıklı bildiri metni ise, 10 yıllık dönemler ile karakterize edilebileceğini düşündüğü Türkiye’nin siyasal-toplumsal ve ekonomik durumuyla paralel bir mimarlık pratiği okumasına girişerek, 1950’den günümüze mimarlık ortamında bahsi geçen olayların dökümünü yapıyor. Ve örtük olarak, Baysal ve Birsel mimarlığının bu sosyo-ekonomik ve politik ortamın ürünleri olduklarını imliyor. Kaldı ki, daha önce Zeki Sayar için yapılan Anma Programı’nda Afife Batur’un da benzer bir karşılaştırmalı döküm tablosu ile göstermiş olduğu üzere, Türkiye’nin sarsıcı değişimler yaşadığı uzun dönemler boyunca Arkitekt dergisinin içeriğine ve mimarlık yazınına bu hararetli sosyo-politik ve ekonomik gündem hiçbir şekilde yansımamıştır.(18) Bu nedenle mimar aktörlerin politik gündeme ve toplumsal sorunlara ne kadar angaje oldukları, yüzleştikleri veya direnç gösterdikleri ya da bu değişim dinamiklerinin mimarlıklarına nasıl sirayet edebildiği böylesi genelleyici ve kapsayıcı anlatılar üzerinden kurgulanması, ancak aşılması gereken historiyografik bir dirence işaret etmektedir. Felsefeci İoanna Kuçuradi’nin “yaşamda olması gereken bir şey yok; yapılması gereken, gerekeni yapmak sözkonusudur” sözünden yola çıkan Ersen Gürsel “Olması Gerekeni Değil, Gerekeni Yapmayı Seçmek” başlıklı bildiri metninde ise, Türkiye’deki mimarlık pratiğine yönelik kısa izlenimlerini aktarıyor.

Kitabın “Baysal-Birsel ve Mimarlık Pratiği” başlıklı ikinci bölümü Doğan Tekeli’nin tanıklıklar ve anılarla zenginleşmiş anlatısı ile başlıyor. Baysal ve Birsel’in 1945-1973 yılları arasında girmiş ve büyük çoğunluğu kaybetmiş oldukları yarışmaları detaylıca döken Zafer Akay’ın ufuk açıcı metni ise, Türkiye’deki yarışma kültürü, Baysal ve Birsel’in yarışma ekip arkadaşları, mimari yaklaşımları ve fiiliyata geçememiş projeleri üzerinden Baysal ve Birsel monografisinin önemli bir açığını kapatıyor.

“Baysal-Birsel’in Modern Mimarlığı” başlıklı kitabın son bölümünde ise Baysal-Birsel ikilisinin mimari performansına odaklanılıyor. İkilinin 1952-1978 arasında gerçekleştirdikleri ve Arkitekt dergisinde yayımlanan 8 yapısına dair kısa bilgiler içeren döküm niteliğindeki Z. İrem Küreğibüyük’ün metnini; mimar monografileri üzerine çalışan Selda Bancı’nın, ikilinin hayattayken kendi imkânlarıyla yayımladıkları monografik yayına ait değerlendirme yazısı takip ediyor. Devamında, Hukukçular Sitesi’ne odaklanan yapı okumasını, Moskova’da Narkomfin Apartmanı ile başlayıp Le Corbusier’in United’ Habitation binaları ile yaygınlaşan dubleks plan tipi üzerine uzun yıllardır çalışan Funda Uz’un kaleminden okuyoruz. Uz’un yazısı, uzun soluklu çalışmalarının yanı sıra dubleks plan tipine sahip Hukukçular Sitesi’nde yaşayanlarla gerçekleştirdiği görüşmelerin kapsamlı bir derlemesi niteliğinde. 2007 yılında başka bir yere taşınan tesisin ardından yıkılan Merter’deki Vakko Fabrikası üzerine detaylı çalışmasında ise T. Elvan Altan, 1950’lerden itibaren İstanbul’un kentsel gelişimi ve endüstri bölgeleri içinde Vakko Fabrikası’nın bağlamını ve özgüllüğünü vurgulamakta. Altan, Baysal ve Birsel’in sahip oldukları kolektif çalışma ve işbirliği kültürüne vurgu yaparak Vakko Fabrikası’nı, savaş sonrası dönemde yaygınlaşan sanat-mimarlık birlikteliğinin öncü örnekleri içinde konumlandırıyor. Kitapta yer alan son çalışma ise Yeşim Kamile Aktuğlu’ya ait olup, yazının başlığında yer alan taşıyıcı sistem ve materyal vurgusu nedeniyle modern mimarlık tarihyazımı açısından yeni bir açılım, yapı monografisi ve mimar biyografisi için ilginç bir yaklaşım olduğunu düşündürtmesine karşın, maalesef anı niteliği taşıyan ve akademik olmayan bir metin.

Türkiye’deki yaygın mimarlık tarihi anlatılarının, hâlâ resmî anlatılara ve yapılara odaklanıyor oluşu, Türkiye’deki mimari modernizmlerin tekil, iç çelişkilerden yoksun, olumlayıcı ve örtücü monoblok bir anlatı olarak tahayyül edilmesine neden oluyor. Mimar biyografilerine ve monografilerine yönelik yeni çalışmaların ise tarih, mimarlık tarihi, mimarlık kuram ve eleştirisi, kültür kuramı, görsel çalışmalar, söylem analizi, etnografı, antropoloji, karşılaştırmalı edebiyat ve benzeri alanlarda üretilmiş eleştirel yaklaşımlardan beslenerek yeniden yazılması ve Türkiye’deki çoğul modernizmleri, mimarlık alanındaki iç gerilimleri görünür kılacak taze bakışlarla yeniden ele alınması gerekiyor. TMMOB Mimarlar Odası’nın Anma Programı bu önemli epistemolojik açıklığı gidermeye çalışan, yeni tür bilgi, arşiv ve historiyografik yaklaşımları görünür kılan Türkiye mimarlık ortamındaki en değerli çabaların başında geliyor.

NOTLAR

1. Haan, Binne de; Renders, Hans, 2014, “Towards Traditions and Nations”, Theoretical Discussions of Biography: Approaches from History, Microhistory, and Life Writing, Brill, Leiden ve Boston, ss.11-12.

2. Tarih, Gerçeklik ve Öznellik arasındaki sorunlu ilişki hakkında ve biyografinin historyografisi üzerine şuraya bakılabilir: Ünlü, Aslıhan, 2015, Biyografi ve Biyografik Drama, NotaBene Yayınları, Ankara. Özellikle, “Giriş: Gerçeklik ve Tarih Ekseninde Özne ve Yazar” ve “Birinci Bölüm: Kesişen Alanlarda Biyografinin Tarihi ve Poetikası” bölümleri.

3. Cengizkan, N. Müge (Ed.), 2007, Mimarlığa Emek Verenler Dizisi – III; Haluk Baysal-Melih Birsel, TMMOB Mimarlar Odası, Ankara.

4. Mimarlık tarihçisi Uğur Tanyeli’nin 1998 yılında Arredamento Mimarlık dergisi içinde yer alan “Haluk Baysal-Melih Birsel” yazısı ile 2007 yılında Garanti Galeri Yayınları’ndan çıkan ve Haluk Baysal ve Melih Birsel’in mimarlık kariyerleri üzerine kısa ama derinlikli bir çalışmasını içeren Mimarlığın Aktörleri, Türkiye 1900-2000 adlı kitap, mimar ikilinin Türkiye mimarlığı ve modernizmi içindeki ayrıksı konumuna değinen öncü çalışmalardır. Tanyeli, Uğur, Nisan 1988, “Haluk Baysal-Melih Birsel”, Arredamento Mimarlık, sayı:102, ss.72-79; Tanyeli, Uğur, 2007, “Haluk Baysal ve Melih Birsel”, Mimarlığın Aktörleri; Türkiye 1900-2000, Garanti Galeri Yayınları, İstanbul, ss.180-189.

5. Bozdoğan, Sibel, 2008, “Haluk Baysal-Melih Birsel Kitabı: Modern Mimarlığımızın Ustalarına Gecikmiş Bir İthaf”, Mimarlık, sayı:340, ss.62-69.

6. 2012-2014 Anma Programı Komitesi üyesi Derin İnan’ın “Haluk Baysal-Melih Birsel Rasyonalizmi; 20. Yüzyıl İkinci Yarısına Mimarlık Pratiği” Sempozyumu hakkındaki izlenimleri hem sempozyum hem de kitabın içeriği hakkında daha geniş bir fikir verebilir: İnan, Derin, 2014, “Baysal-Birsel Rasyonalizmi: 20. Yüzyılın İkinci Yarısında Mimarlık Pratiği Sempozyumu Üzerine Notlar”, Mimarlık, sayı:377, ss.14-16.

7. Dönemleştirme sorununa yeniden dikkat çeken şu güncel çalışmaya bakılabilir: Le Goff, Jacques, 2016, Tarihi Dönemlere Ayırmak Şart Mı?, (çev.) Ali Berktay, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

8. Deniz Güner, 2015, “Kültürpark’ın Bilinmeyen Tasarımcısı: Mesut Özok; Bir Otobiyografik Yapısöküm ve Biyografik Yeniden-İnşa Denemesi”, İzmir Kültürpark’ın Anımsa(ma)dıkları, (der.) Ahenk Yılmaz, Kıvanç Kılınç, Burkay Pasin, İletişim Yayınları, İstanbul, ss.283-325.

9. Ünlü, 2015.

10. Bozdoğan, 2008.

11. Cengizkan, N. Müge, 2017, “Önsöz Yerine: Baysal-Birsel için Biyografi Denemesi”, Haluk Baysal-Melih Birsel Rasyonalizmi; 20. Yüzyıl İkinci Yarısına Mimarlık Pratiği, (ed.) N. Müge Cengizkan, Ali Cengizkan, Mimarlar Odası Yayınları, Anma Programı Dizisi, Ankara, s.6.

12. TMMOB Mimarlar Odası Anma Programı Seyfi Arkan (2008-2010) kapsamına gerçekleştirilen “Modernist Açılımda Bir Öncü: Seyfi Arkan Sempozyumu’nda Seyfi Arkan’ın gençlik yıllarında yazmış olduğu günlüklerinde ve şahsi mektuplarında bahsettiği ve mimarın cinsel yaşamına dair ufak anekdotları dile getirişi nedeniyle Uğur Tanyeli’nin maruz kaldığı sözlü saldırı, Türkiye’de öznellik anlatılarının sınırlarına ve hâlâ tabu oluşuna işaret ediyor.

13. Zehra Betül Atasoy, Uğur Tanyeli ile gerçekleştirilmiş söyleşi, 2 Mayıs 2012 “Mimarlık Tarihi Söyleşileri: Uğur Tanyeli” www.arkitera.com/soylesi/290/mimarlik-tarihi-soylesileri--ugur-tanyeli [Erişim: 16.07.2017]

14. Tanyeli, Uğur, 2008, “Sinan’ı ve Mimarlığını Nasıl Yorumlamalı?”, Ege Mimarlık, sayı:66, s.18.

15. Tanyeli, Uğur, 2017, “1950’lerden 1960’lara Muhafazakârlık Değişim İkileminde Türkiye ve Baysal-Birsel Ortaklığı”, Haluk Baysal-Melih Birsel Rasyonalizmi; 20. Yüzyıl İkinci Yarısına Mimarlık Pratiği, (ed.) N. Müge Cengizkan, Ali Cengizkan, Mimarlar Odası Yayınları, Anma Programı Dizisi, Ankara, s.38.

16. Tanyeli, 2017, s.32.

17. Tanyeli, 2017, s. 34.

18. 9-10 Aralık 2011 tarihinde yapılan sempozyumda Afife Batur tarafından dile getirilen notlara ulaşmak için: Batur, Afife, 2015, “Arkitekt Başyazıları: Bir Dönemin Nabzını Tutmak”, Zeki Sayar ve Arkitekt: Tasarlamak, Örgütlemek, Belgelemek, Mimarlar Odası Yayınları, Ankara.

Bu icerik 3807 defa görüntülenmiştir.