405
OCAK-ŞUBAT 2019
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
KONUT

Sosyal Konutun Değişen Anlamları: Tozkoparan

Şebnem Şoher , Arş. Gör., İTÜ Mimarlık Bölümü
İpek Akpınar , Doç. Dr., İTÜ Mimarlık Bölümü

Türkiye’de artan nüfusa yönelik geliştirilen kentsel planlamanın ve sosyal konutun özgün örneklerinden biri olan Tozkoparan Mahallesi, değişen konut politikalarıyla birlikte kentsel dönüşüm söyleminin hedefi haline geldi. İlk “gecekondu önleme bölgesi” projesi olarak ismini hafızalara kazıyan mahalleye ilişkin metin, sosyo-ekonomik dönüşümlerin kentte yarattığı izlere yönelik bir bakış açısının oluşturulmasına katkıda bulunmayı amaçlıyor.

Türkiye’de “sosyal konut”, 20. yüzyıl boyunca hem politik hem de akademik ortamlarda tartışma konusu olmuştur. Ancak özellikle İstanbul’da, idari mekanizmaların sunabildiği konut miktarı, resmî olmayan bir biçimde ortaya çıkan yeni konutlara göre az sayıdadır. 1970’lere gelindiğinde, gecekondu siyasi partilerin popülist söylemlerinin bir parçası haline gelir. 1980 askeri darbesinin ardından kurulan hükümetler, 24 Ocak kararları olarak da bilinen ekonomi programları ve serbest piyasa koşullarının ışığında kentin plansız büyüme sorunlarına konut sunarak çözüm üretmekten vazgeçmiştir. Toplumsal konut politikaları ikinci plana atılarak plansız ve izinsiz üretilen yapıların büyük bölümünün yasallaşmasının önünü açacak hukuki çerçeve hayata geçirilir. Ekonomi politikalarının dönüşümü ve endüstri sonrası toplumunun yeni tüketim biçimleri, sosyal konutun algılanış biçimini ve çeşitli söylemler içerisindeki görünümünü de köklerinden değiştirir. Sosyal konutun üretildiği mekanizmaların mimarlık ve planlama alanları ile ilişkisi de farklılaşır. 20. yüzyılın ikinci yarısında ise mimarlık tarihi anlatısı da savaş sonrası dönemin kitlesel inşa programlarının ardından yeniden şekillenir. Erken modern ideolojinin öncülük ettiği bu dönemin ürünleri ile mimarlık alanının önemli aktörleri, yüzyıl başında endüstri toplumu ütopyasını gerçekleştirmek konusunda öncü bir pozisyona adanır; ancak ileriki yıllarda toplumsal konularla ilgili eleştirel pozisyonun kaybedildiği düşünülür.

Bu bağlamdan hareket ederek yapılan bu çalışmanın amacı, meslek profesyonellerin toplumun acil ihtiyaçlarını öncelik olarak gördüğü önemli bir tarihsel anı öne çıkartmak ve tartışmaktır. Tozkoparan’ı da içine alan “gecekondu önleme bölgeleri”, Türkiye’de modernleşme ve sosyal konutun yerel hikâyesi içinde, refah toplumuna yönelik politikaları yansıtan, özgün bir örnektir. Cumhuriyet ile birlikte hız kazanan modernleşme sürecinin ilk yıllarından 1980’e kadar dönüşen kentleşme politikaları, artan konut ihtiyacına çözüm üretmeyi amaçlamış, ancak konut stokunun ortaya çıkışında kooperatif sistemleri ya da imar afları baskın olmuştur. Tozkoparan’ın ilk örneği olduğu “gecekondu önleme bölgeleri” ise devlet kurumlarının başından sonuna kadar her aşamasında karar verici ve uygulayıcı olduğu, büyük kentsel müdahaleler sonucu yerinden edilmiş ya da göç nedeniyle konut ihtiyacı içinde olan kesimi barındırmayı amaçlayan, ilk ve dolayısıyla istisnai bir konut sunum biçimini ortaya koymaktadır. Araştırma, girişte vurgulanan, mimarlığın toplumcu duruşunu kaybedişi yönündeki eleştiriyi göz önünde tutarak, bir sosyal mimarlık örneği olan Tozkoparan Mahallesi’ni öne çıkartmak istemiş ve özgün niteliklerini, Walter Benjamin’den ödünç alınan historiyografik bir yaklaşımla ortaya koymuştur. Sakinler tarafından yapılmış olan fiziksel müdahaleler, genel bakışın önemli bir parçasıdır ve projenin fiziksel çevrenin değişen ihtiyaçlara uyum sağlamak konusundaki yeterliliğini yansıtır. Aynı zamanda önemli bir soruyu da gündeme taşır: Mimarlık disiplini kullanıcıların mekâna katkısından neler öğrenebilir? 2008 yılında mahallenin kentsel dönüşüm alanı ilan edilmesi ise buradaki mekânsal sürekliliği kesintiye uğratmıştır. Nihai bir yargı içermemekle birlikte araştırma, Türkiye’de sosyal konut üretimi ve mevcut yapılı çevreye yaklaşım konusunda daha geniş bir bakış açısının oluşturulmasına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. (Resim 1)

TARİHSEL BAĞLAM

İstanbul kentinin gelişimi 20. yüzyılın ikinci yarısında yaşanan sosyo - ekonomik dönüşümde aranmalıdır. Yüzyılın ortasına denk gelen, çok partili döneme geçişe değinen birçok araştırmacı, seçim politikalarında demokrasi ve liberalizmin Demokrat Parti’nin seçim argümanının temelini oluşturduğundan bahseder. Bu söylem popülist bir kent politikasının inşasına da katkıda bulunur. Araştırma açısından bakıldığında, DP’nin popülist söylemi kentsel mekân üzerinden politika üretmesine aracılık eder, ancak artan konut sorununa gerçekçi bir çözüm üretilemez. Kentin büyüyen makro formuyla baş etmek için yapılan büyük kentsel müdahaleler, aksine tarihî merkezde yerinden etmelerle ve artan konut ihtiyacıyla sonuçlanır.

27 Mayıs 1960 darbesinin mimarlık ve planlama disiplinleri üzerine önemli etkileri olur. Özellikle devlet kurumlarında görev yapan plancılık alanındaki profesyoneller kentsel mekân üzerindeki etkilerinin arttığını görerek, bu kurumların benimsediği tutuma paralel, toplumcu bir duruş sergilemeye başlar. Ulusal ekonomiye dayalı, kendine yeten kalkınma modelleri dönemin politik söylemlerinde olduğu gibi, mimari tartışmalarda da önemli bir yer kaplamaktadır. Bu tartışmalarda aynı zamanda mimarın rolü de ele alınmaktadır. Mevcut sistemi eleştiren mimar ve plancılar, bir yandan devlet kurumlarında görev alırken öte yandan kamu yapılarının tasarımı için açılan yarışmalara katılır ya da jüri olarak görev yaparlar. Ancak ne DP hükümeti sırasında ne de askeri müdahaleden sonra bu arayışlar, kentte yeterince yaygınlaşamaz ve fiziksel çevredeki örnekleri kısıtlı kalır.

TÜRKİYE’DE KONUT POLİTİKALARI VE SOSYAL KONUT

Mimarlık alanını da içine alan sosyal ve kültürel değişim, beraberinde hukuki bazı düzenlemeleri de getirir. 1958 yılında İmar ve İskân Bakanlığı ve bakanlık dâhilinde Mesken Genel Müdürlüğü kurulur. İmar ve konut politikaları, yapı malzemesi ve afetler konularında yetki Nafıa Vekaleti’nden Bakanlığa devredilir. 1963-1967 I. Beş Yıllık Kalkınma Planı ile birlikte geçilen planlı dönem, idari kurumların konut problemine bakışı konusunda da eşik oluşturur. İlk kez kalkınma planı ve sonrasında, 1966 yılında yürürlüğe giren 775 sayılı Gecekondu Kanunu ile barınma problemine devletin doğrudan müdahalesi gündeme gelir. 1948 ve 1953 yıllarında yapılan imar afları ve düzenlemeler çoğunlukla gecekonduların resmiyet kazanmasıyla sonuçlanır, yasanın önünü açtığı cezai yaptırımlar yeterince caydırıcı olmaz ve konut sorununa alternatif bir çözüm üretilemez.

1960’lı yılların başından itibaren ise İmar ve İskân Bakanlığı ile ona bağlı Mesken Genel Müdürlüğü’nün kurulması, bunların ardından Devlet Planlama Teşkilatı ve toplumsal güvenlik kuruluşlarının konut üretimindeki rolleri merkezî idarenin bundan sonra baskın bir rol oynayacağına işaret eder. Türkiye’de konutun öyküsü içinde Emlak ve Kredi Bankası önemli bir yere sahiptir ve yıllar içinde çok sayıda kooperatife kredi verir. Ancak ilerleyen yıllarda Emlak Kredi Bankası ve kooperatif sistemi, dar gelirlilerin konut ihtiyacını çözmekte yetersiz kalmakla suçlanır. 1960’lar boyunca Devlet Planlama Teşkilatı ve diğer devlet kurumlarının çalışmaları, lüks konut üretimine bütçe ayrılmaması ve devlet desteğinin sosyal konut yapımına yönelmesi, hatta lüks konutlardan bu alana aktarılmak üzere daha yüksek vergilerin alınması tartışılır. Bu bağlamda, 1966 yılında çıkan 775 sayılı “Gecekondu Yasası”, konut sorununa yaklaşım açısından önemli bir eşiktir, “gecekondu” sözcüğü ilk kez bir kanunun adında yer almıştır. Kanunun amacı “mevcut gecekonduların ıslahı, tasfiyesi, yeniden gecekondu yapımının önlenmesi”dir. Bu gelişmelere karşın artan konut talebini karşılayacak miktarda konut üretilemezken, II. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda toplu konut sunum biçimi ilk kez bir çözüm olarak önerilir. “Gecekondu Önleme Bölgeleri”nde hayata geçirilen toplu konut projeleri de bu çözümler arasında yer almaktadır. (Resim 2)

1982 yılında Zekai Görgülü tarafından yapılan araştırmaya göre 1966-1980 yılları arasında toplam 53 gecekondu önleme bölgesi kararı oluşturulmuştur. Bölgelerin oluşturulmasında, yetki ve sorumluluklar bakanlığın denetiminde olmak koşuluyla yerel yönetimlere bırakılır. 1960’lar boyunca kent merkezinin dışında, Haliç kıyısı ve kent surlarının hemen dışında kurulmuş olan sanayi tesisleri, gecekondu yerleşimleriyle sarılmış durumdadır. Kent surlarının hemen dışında üretim alanları, Zeytinburnu’nun içleri, bugünkü adlarıyla Bahçelievler, Bayrampaşa, Gaziosmanpaşa semtleri ise yine enformel konutlarla kaplıdır. Görgülü tarafından yapılan araştırma , gecekondu önleme bölgelerinin Avrupa yakasında Bakırköy, Eyüp, Gaziosmanpaşa ve Kâğıthane; Anadolu'da ise Kartal, Maltepe ve Üsküdar'da yoğunlaştığını gösterir. Bu erken dönemde, devlet kurumları hem sanayinin hem de enformel yapılaşmanın yoğunlaştığı bu bölgelerde ihtiyaç sahipleri için yapılar üretmiştir. Ancak 2000 sonrasında, özellikle de 5609 sayılı Kanunun 2007 tarihinde kabul edilmesiyle bu bölgeler yeniden devlet eliyle dönüşüme açık hale gelirler. (Resim 3)

TOZKOPARAN, BİR ÖRNEKLEMİN İNCELENMESİ

Tozkoparan Mahallesi, İstanbul’un Avrupa kesiminde, kent merkezini batıya bağlayan E-5 otoyolunun kuzeyinde yer alır. İmar ve İskân Bakanlığı 1962 yılında araziyi istimlak eder. Yapılması planlanan 6000 birimin, 1977 yılında 2914’ü tamamlanabilmiştir. İmar İskân Blokları şeklinde de anılan ilk apartmanlar, proje alanının kuzey sınırında, Davutpaşa Kışlası’nın hemen karşısında inşa edilir. (Resim 4)

1970 tarihli hava fotoğrafları o zamana kadar uygulanmış yapıları gösterir. Bu verilere göre uygulama, arazinin güneydoğusunda yer alan düzensiz yapılaşma hariç, özgün vaziyet planına uygun olarak gerçekleşmiştir: Vaziyet planı, kuzey-güney doğrultusundaki ana ulaşım aksından çatallanarak ayrılan ara yollarla uyum içindedir. Bu ana arterin çevresinde, kamusal kullanımlara ayrılmış büyük alanlar bulunur. Merkezdeki ticari alan, küçük hacimli dükkânlardan meydana gelir, mahallede farklı seviyeler düşünülerek eğitime geniş yer ayrılır, iki semt parkı, bir sinema alanı ve geriye kalan alanlara serbest olarak yerleştirilmiş konut blokları arasında geniş açık alanlar bırakılır. Bu planlama yaklaşımı, özellikle işlevsel ayrıştırma ve yeşil bantların tampon bölgeler olarak kullanılması gibi nitelikleriyle modern planlama anlayışı ile uyuşur. İmar ve İskân Bakanlığı’nın proje elde etme yöntemleri ve kurumsal organizasyonu incelendiğinde , özellikle 1960’lar ve 1970’lerde yapılan büyük ölçekli kamu yapılarının üretiminde, merkezî bir tip proje uygulaması görülür. Bu durum, inşaat sektörü ile mimarların bir arada etkin biçimde çalıştığı ve verimlilik, işlevsellik gibi ilkelerin kendini kamu projelerinde gösterdiği bir dönem yaratır. Bununla beraber, yoğun mekânsal üretim, her coğrafi ve iklimsel koşulda aynı tip projelerin uygulanması, bu projelerin yerel uyarlamalarını üretecek taşra teşkilatlarının yeterince etkili olamaması, uzun vadede yapıların bakım ve onarımlarının yapılamaması, bölgenin sıklıkla eleştirilir hale gelmesine neden olmuştur. (Resim 5)

Süregelen çalışma kapsamında, 2013-2016 yılları arasında sekiz farklı kullanıcı ile derinlemesine görüşmeler yürütülmüştür. Mevcut literatür ve kullanıcılarla yapılan görüşmeler, mahallenin ilk sakinleri yerleştiğinde birçok donatının eksik olduğunu gösterir. 1967 yılı gibi projeye ilişkin erken bir tarihte Milliyet gazetesinde yer alan haber, Tozkoparan’da bulunmuş malzemelerle yapılmış eklerden söz eder. Günümüzde yapılan görüşmeler de kullanıcıların ihtiyaçları doğrultusunda açık avluların geçişe kapatılarak blok sakinlerine özel hale getirilmesi ve ortak toplanmalar, yemek ve düğün gibi aktiviteler için kullanılmasına olanak sağlandığını ortaya koymuştur. Tozkoparan’daki yapılar, geleneksel inşa yöntemi ile uygulanmıştır. Ancak yapıların tasarımında, betonarme iskelet sistemin, serbest cephe düzenlemesine olanak sağlama potansiyelinden yararlanılmamıştır. Geniş dış cepheler boyunca, karşılaştırıldığında oldukça dar kalan balkonlar, konsol olarak inşa edilmiş ve kullanım sırasında yapılacak müdahaleleri, en azından strüktürle ilişkisi kuvvetli bir esneklik ihtimalini baştan kısıtlamıştır. Haneye ait açık ve kapalı alanların yetersiz boyutları, domestik aktivitelerin ortak alana taşmasına, ortak geçiş alanlarının kişiselleştirilmesine, gün içinde daha fazla karşılaşma olasılığına ve yakın komşuluk ilişkilerine yol açmıştır. Kimi müdahaleler komşuların birbirini zorunlu olarak tolere etmesiyle mümkün olabilmiş, bazıları ise ortaklaşa yapılmış, kullanıcı alışkanlıklarının parçası haline gelmiştir. Gelen misafirlerin hep birlikte ağırlanması, uygun hava şartlarında bahçelere inşa edilen yarı-açık mekânların birlikte kullanılması gibi durumlar, mahalle sakinleri tarafından zorunluluktan doğan olumlu ortaklıklar olarak görülebilir. (Resim 6)

GÜNCEL DURUM

Tozkoparan Mahallesi, 2008 yılında riskli alan olarak ilan edilir ve bölge için bir kentsel dönüşüm projesi hazırlanır. Sürecin mahalle üzerine etkisi, evsahiplerinin geleceği belli olmayan konutlarına yatırım yapmak istememesi, yapıların eskimesi, fiziksel çevrenin atıllaşması ve fiziksel müdahalelerin azalması şeklinde gerçekleşir.

Bölgeyi en çok etkileyen yasal değişiklik, 2007 yılında yapılan 5609 no.lu Kanun olarak görülebilir. Bu yeni düzenlemeye göre, “775 sayılı Kanuna göre Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca başlatılacak olan projeler çerçevesinde kullanılacak olan taşınmazlar” bedelsiz olarak Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’na devredilir. Tozkoparan 775 sayılı Kanuna göre yapılmış bir gecekondu önleme projesi olarak, özel mülk sahipliği bina izdüşümü ile sınırlandırılmıştır. Bu sürecin sonucunda konut yapıları hariç tüm alanlar, TOKİ mülkiyetine geçer ve toplam alanın yaklaşık % 45’i hazine arazisine dönüşür. Mahalle, 2008 yılında Güngören Belediyesi ile TOKİ arasında imzalanan ön protokolle kentsel dönüşüm alanı ilan edilmiştir. İlerleyen süreçte, önceden belediye tarafından kooperatiflere alan tahsisi yapılması kanuna aykırı olması sebebiyle TOKİ tarafından mahkemeye taşınır. Süreçte şeffaflık ve katılım talep eden Tozkoparan sakinleri de 2009 yılında Tozkoparan Derneği’ni (Toz-Der) kurarlar. 2013 yılında, Bakanlar Kurulu tarafından alınan riskli alan kararına itiraz ederek dava açarlar ve açılan dava sonucunda Danıştay 14. Daire, riskli alan kabulüne ilişkin raporların bilimsel değil gözleme dayalı olduğu tespitiyle Bakanlar Kurulu kararını geçersiz kılar. Başbakanlık ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, temyiz istemiyle mahkemeye gider, ancak Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu bu istemi 2015’te reddeder. (Resim 7)

BİTİRİRKEN

Genel literatüre bakıldığında, konutun endüstri sonrası dünya ekonomisi içinde metalaşması, refah toplumuna ve bu koşullara planlama ve mimarlığın araçlarıyla erişilebileceğine olan inancı neredeyse ortadan kaldırmıştır. Ancak kentsel çevrenin dönüşümü, özellikle mimarlık tarihi anlatısı içinde büyük ölçekli politik kararlar, sosyo-ekonomik dönüşümler, kamu yatırımları, mevcut çevrenin bakımı-onarımı gibi etmenler üzerinden değil; tasarım kararları, tasarım-ideoloji ilişkileri ve morfoloji ve / veya estetik üzerinden tartışılmaktadır. Türkiye’de yerel modernizme ilişkin bu anlatıda, 1960’ların kent profesyonelleri, gelişmekte olan bir ülkenin toplumsal projelerinin ortaya çıkışına katkıda bulunmuş sosyal mühendisler olarak görülmektedir. Ancak 1980’lerden sonra yaşanan ekonomik ve kültürel kayma ile birlikte devlet politikalarında ve meslek insanlarında toplumcu pozisyon ağırlığını kaybetmiştir. Planlama ve mimarlık disiplinlerinin, toplumsal sorumluluklarının öncelik olmaktan çıkışına dikkat çeken bu çalışma, buna sebep olan toplumsal değişimlerin, erken konut projelerine ve daha geniş ölçekte fiziksel çevreye etkilerine odaklanmıştır.

Tip projeye sahip konut yapılarının, içinde yaşayanların ihtiyaçlarına cevap verip veremediği mimarlık alanı için önemli bir sorudur. Yapısal kısıtlamaların kullanıcıların gündelik hayatlarına etkisi ya da kullanıcıların mekâna katkıları da disiplin için yeni bilgi kaynaklarıdır. Bununla birlikte, yapıları ortaya çıkartan ve hikayelerini belirleyen tüm diğer faktörler; sosyo-ekonomik dönüşümler, kentin makro formundaki değişim, kamu kurum ve yatırımlarını yönlendiren yeni politikalar ile tüm bunların mesleki pozisyonlara etkisinin de tartışmaya dahil edilmesi gerekir. Gelecekte daha iyi fiziksel çevrelerin oluşturulabilmesi için bugün yapılan çalışmaların tepeden inme müdahaleler yerine, aşağıdan yukarıya dönüşümleri tetikleyecek şekilde planlanması mümkün olabilir mi? Bu dönüşümlerin bütüncül bir bakışla nasıl ele alınabileceği, Tozkoparan Mahallesi’ne ilişkin yapılmış bu güncel çalışmanın gündeme taşımak istediği temel soru olmuştur.

Bu icerik 4675 defa görüntülenmiştir.