330
TEMMUZ-AĞUSTOS 2006
 

İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY

TÜRKÇE ÖZET

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA: X. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri, 2006

MİMARLIK’tan 330



KÜNYE
RETROSPEKTİF

Unutulan Bir Mimar: Can EGELİ (1927-1969)

Doğan Tuna

Prof. Dr., DEÜ emekli öğretim üyesi

Mimarlık dünyamızın arka planda kalmış / kalmayı tercih etmiş, nitelikli ürünler veren mimarlarına yer verdiğimiz “retrospektif” bölümünün konuğu Can Egeli. 1952 yılı İTÜ mezunu Egeli, Taşkışla’daki Mimar Sinan büstünün de heykeltıraşı. İzmir’de Tire Belediyesi Fen İşleri Müdürü olarak bir süre çalışan mimarın izlerini yörede hâlâ izlemek mümkün. Mimarlık pratiğini İzmir’de, daha sonra Almanya’nın Mainz kentinde sürdüren Egeli, yurtiçi ve yurtdışında çeşitli yarışmalarda dereceler almış ve bazılarını uygulama fırsatı bulmuş. Egeli’yi arkadaşı ve “çırağı” Doğan Tuna anlatıyor. Fotoğraflar: Mimar Sinan büstünün fotoğrafı İTÜ Mimarlık Fakültesi Dekanlığı’ndan; Can Egeli’in fotoğrafı ile Mainz / Mutterstadt İlk ve Orta Okulu’na ait fotoğraflar Sayın Yaman Egeli’den sağlanmış olup kendilerine teşekkür ederim. Diğer fotoğraflar Doğan Tuna Arşivi’ne aittir.

1950-1951 ders yılı başlangıcında, Osmanbey-Şişli taraflarında kalabileceğim bir pansiyon arıyordum. Odama yerleştiğim günün akşamı bitişikteki odadan üç kişinin kahkaha sesleri gramofonda çalınan bir senfoninin seslerine karışıyordu. O akşam komşumun odasının kapısını tıklatarak, oda komşuma kendimi tanıtmak istedim. Kapıyı komşum Can Egeli açtı. Kendimi tanıttım ve bitişik odaya yeni taşındığımı söyledim. Ayaküstü başlayan konuşmalar gelişip, onlara İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde 2. sınıf öğrencisi olduğumu söylediğimde, biraz önce beni şaşırtmış olan kahkahalar tekrar başladı. Can Egeli ve sınıf arkadaşı Basat Hazarhun, ortak arkadaşları Erdoğan Uzkınay ile birlikte, o günlerde Can Bey’in kazandığı bir mimari proje yarışmasını kutlamak için biraraya geldiklerini, Erdoğan hariç ikisinin de Mimarlık Fakültesi son sınıf öğrencileri olduklarını öğrendiğimde şaşırma sırası bana gelmişti. Can’ı tebrik ettim. O akşam başlayan tanışıklığımız zamanla bir ağabey- kardeş ilişkisine dönüştü ve yıllarca sürdü.

Can Egeli, orta boylu, siyah saçlı ve gözlü, esmer, yüzüne değişik bir anlam veren çıkık alt çenesi, zayıf olmasına rağmen atletik bir yapıya sahip, sürekli hareketli ve genellikle güler yüzlü bir insandı. Tanışmamızdan sonra, her eve geldiğimde veya odamda çalışırken Can Bey, oda kapısından başını uzatır, çalışmalarım hakkında sorular sorar, çizimlerime baktığı zaman da fikirlerini açıklar, alışverişe gidiyorsa bir şeye ihtiyacım olup olmadığını sorar veya birlikte yemeğe çıkmamızı önerirdi.

Fakültemiz Taşkışla’ya taşındıktan sonraki aylarda, takriben 1950 yılı başlarında, o günkü Öğrenci Derneği’nin Başkanı Doğan Tekeli’nin öncülüğünde, üst holün batı kısmında ve iki pencere arasına, ahşap bir kaide üzerine alçıdan bir Mimar Sinan büstü konmuş ve bir törenle açılmıştı (Resim 1). Bu büst zamanla Fakültemizde okuyan tüm mimar adaylarının belleklerinde Mimar Sinan imgesini oluşturacaktı. Bu büstün Can Egeli tarafından yapıldığını onu tanıdıktan çok sonra öğrenecektim. Can Bey’in odasında gördüğüm resimlerden de onun heykel ve resim yaptığını anlamıştım. Mimarlık öğrenimine başlamadan önce, bu yeteneklerini keşfeden babasının yardımı ile resim ve heykel dersleri alarak bu yeteneklerini geliştirmiş diye düşünmüştüm.

Oda komşuluğumuz kısa bir süre sonra biçim değiştirdi, tam anlamı ile bir usta-çırak ilişkisine dönüştü. Proje çalışmalarım sırasında ona danışabilmek başarımı arttırırken, bu kez o bana girdiği yarışmalarda kendisine yardım etmemi istemeye başladı. Bunu da zevkle yaptım. Onun sayesinde sabahlara kadar çizim yapmayı, yeni başladığımız projeleri kısa zamanda sonuçlandırmayı, maket yapmayı, proje etütleri sırasında renkli kalemlerle çalışmayı, yarışma projelerini zamanında postaya veya teslim edilmesi gerekli yerlere yetiştirmeyi öğrendim

Can Bey, her zaman şık ve bakımlı olmaya özen gösteriyordu. Giydiği kıyafetleri ister spor, ister günlük olsun mutlaka tasarımında katkısı olur, değişikliklerden hoşlanırdı. Bunu onun tüm sınıf arkadaşları da bilir ve hatırlarlar. Dik yakalı beyaz gömleğine çoğunlukla kravat yerine, Prof. Holzmeister hocamız gibi, bordo renkli bir kurdele bağlardı. Evindeki kütüphanesi oldukça zengindi. Aldığı mimarlık dergilerinin yanısıra belirli konularda bir dizi kitabı vardı. Bunların yanısıra da, o günkü olanaklar ile geniş bir klasik Batı müziği koleksiyonu oluşturmuştu.

O yıllarda öğrenci olmasına rağmen, inşaat müteahhitliği yapan dayısının Büyükdere yalısında kendisi için yapmakta olduğu dört katlı bir apartmanın mimarlığını yaptığı gibi, yarışmalara katılabilmek için bazı hocalarımızdan izin ve imzalarını alıyordu. Bu şekilde kaç yarışmaya katıldığını hatırlayamıyorum, ancak tanıştığım ilk günlerde onun İzmir Enternasyonal Fuarı’nda bir sergi pavyonu yaptığını, İstanbul’da Spor ve Sergi Sarayı önündeki alanda açılan bir fuarda da Etibank Pavyonu Proje Yarışması’nı kazanıp gerçekleştirdiğini kendisinden dinlemiştim.

Benim yardım ettiğim bazı yarışmalar ise hâlâ hatırımda. Bunlardan benim için ilk olanı, İstanbul Belediye Başkanlığı’nın açtığı Koşuyolu’nda İşçi Evleri Proje Yarışması idi. Yıllar sonra, 1995 yılında bir jüri için gittiğim İstanbul’da, eski bir öğrencimin daveti üzerine Koşuyolu’nda oturduğu eve gittiğimde, kapı ve pencereler ile bacaların yerlerini, kapıların açılışını, mutfak, banyo ve merdivenin ayrıntılarını söylediğimde, bu kez o şaşırmıştı. Bu binaların projelerinin yarışma ile elde edildiğini ve uygulanan bu projeye de yardım ettiğimi anlattım. Öğrencimin oturduğu ev, henüz daha değiştirilmemiş ve ilk halini koruyan binalardan biri idi.

Hatırlayabildiğim diğer yarışmalar arasında, belki de en önemlisi, Dış Ülkelerde Yapılacak Şehitler Anıtı Proje Yarışması idi. Günlerce sabahlara kadar çalışmak zorunda kalmıştık, ama hiç de yorulmamıştık. Bu yarışmada, Birincilik ve İkincilik ile 2. Mansiyon ödüllerini Can Egeli, başka imza sahipleri adı ile (Talat Müftüoğlu ve Basat Hazarhun) kazanmıştı (Resim 2.1, 2.2, 3). Üzerinde Türk bayrağına sarılmış olarak şehit düşen çıplak bir insan figürü yalnız askerleri değil, tüm ırkımızı temsil etmekte olan sade kitleli anıt önerisi jüri tarafından birincilik ödülüne layık görüldü. Ancak Resim 2’deki, 20 metre yükseklikte ve betonarme bir sütun üzerine kaplama taş yapılmış anıt önerisi, yine aynı jüri tarafından inşaatının teknik olarak mümkün olmadığı gerekçesi ile sadece ikincilik ödülü ile değerlendirildi. Buna biraz da şaşırmıştık. Zira, Sultanahmet Meydanı’nda bulunan ve Bizans döneminde yapılan 32 metre yüksekliğindeki yığma taş abide hâlâ durmakta ve belki de birkaç yüzyıl daha durmaya devam edecek.

Diğer bir büyük yarışma ise, Ziraat Bankası’nın açtığı Şube ve Ajans Tip Planlar Yarışması idi. Bu yarışmada da ödüller alındı. Yaşadığımız günlerde ziyaret ettiğim bazı Ziraat Bankası şubeleri, çizimlerine katıldığım projeleri bana hatırlatır. İstanbul Emniyet Hanı Yarışması’nda üçüncülük ödülü alınırken, Ankara Ulus’taki Emekli Sandığı Tesisleri Yarışması’na, İstanbul Belediye Sarayı Yarışması’na da katıldık. Bu yarışmalarda elimden geldiği kadar ona yardım ettim.

Günlerden bir gün, Can Egeli’nin babası Münir Hayri Egeli, onu ziyarete gelmişti; beni de tanıştırdı. O yıllarda Ses Tiyatrosu’nda bir operet sahneliyordu. Bana yaptığı tavsiyelerden birisini hiç unutmadım. “Eğer, demişti, iyi bir mimar olmak istiyorsan, mezun olduktan sonra önce Mısır mimarisini, sonra Antik Yunan ve Roma mimarilerini yerinde incelemelisin, ancak ondan sonra Roman-Gotik-Bizans ve Rönesans mimarilerini anlayabilirsin!” Maalesef, bu tavsiyeyi çok sonraları yerine getirebildim. Ağabeyi Erdoğan Bey ise, o sıralarda İstanbul’da kendisinin kurduğu Ceylan Yayınevi’nde Türkiye’de çığır açan Teksas, Tom Miks gibi çizgi romanlarını çıkartmakta idi.

Can Egeli 1952 yılı Şubat ayında mezun oldu ve Tire Belediyesi’nde Fen İşleri Müdürü olarak çalışmaya başladı. Arada bir İstanbul’a geldiğinde bana da uğruyor, çalışmalarıma bakıyor, tavsiyelerde bulunuyor ve geçmiş günlerimizden söz ediyorduk. 1953 yılı yaz aylarında yapmakla yükümlü olduğum büro ve şantiye stajı için mutlaka Tire’ye gelmemi benden istemişti. O yıl sınavlarım bittikten sonra doğrudan doğruya Tire’ye gittim ve ailemi staj sonu görmeyi planlamıştım.

Tire’de Demokrat Partili yeni Belediye Başkanı Sabri Kurtoğlu Bey, kente bir dizi yenilikler yapmak istiyordu ve Can Bey ile anlaşarak bu işlere başlamışlardı. Ben Tire’ye geldiğim günlerde başlanmış işlerin bir kısmı bitmiş, bir kısmı ise devam etmekte idi. Bunlardan bazıları sırası ile:

* İmar planında değişiklikler ile yeni yolların açılması ve ağaçlandırılması, yeni konut alanlarının açılması işleri.

* Kendir Pazarı binasının yapımı:

Takriben 15x25 metre boyutlarındaki pazar alanını çevreleyen ve 3 inçlik çelik borular 45 derece kıvrılarak oluşturulan 4 metre kadar yükseklikte bir taşıyıcı sistem üzerine, az meyilli çelik konstrüksiyonlu ve fenerli çatı eternit ile kaplanmıştı. Maalesef bu yapı bir dönem sonra yıktırılmış.

* Pazaryeri binası yapımı (Resim 4.1, 4.2, 4.3, 4.4):

Takriben 12.5x 25 metre kadar boyutlardaki bina betonarme olarak yapıldı. Çatı meyilli bir betonarme plaka olarak yapılırken alt yüzeyi tamamen düz ve mantar döşeme olarak inşa edildi ve kolonlar bir yandan 30 cm derinlikte ve değişken enlerde, N biçiminde yapıldı.

Can Bey bu çalışmasına çok emek vermişti ve ikinci bir binayı da yapmaya hazırlanıyordu. Bu gün tanınmayacak halde olmasına rağmen, yapılan iş dikkate değer. (Resim 5.1, 5.2)

* İzmir Caddesi üzerinde bir hayırsever için yapılan çeşme (Resim 6).

Bugün yerinde olmayan çeşme serbest biçimlendirilmiş, çeşmesinden akan suyu kaynağından getirmek isteyen bir metal figür ile tanımlamaya çalışmıştı. O günkü koşullarda yalak, İzmir Caddesi’nden geçen hayvanlar ve kuşlar için düşünülmüştü.

* Tire Belediye Mezarlığı (Resim 7):

Tire’ye özgü kayrak taşı malzemesi ile ve derin derzler işlenerek yapılan 1 metre kadar yükseklikteki bir taş duvar ile 10 cm yüksekliğinde demirli beton bir harpuştası, yukarıya doğru yükselirken genişliği daralan bir giriş kemeri ile,

* 4 Eylül Kurtuluş Anıtı (Resim 8):

Kente girişteki dairesel bir parkın içinde ve gene dairesel bir havuzun yanında, İzmir Caddesi aksına yerleştirilmiş V planlı, 20,75 metre yüksekliğinde beyaz çimento sıva ile kaplanmış betonarme piramidal sütun inşa edildi. Anıtın önünde tören alanı ve yaya geçitler yapılırken, parkın ortasına fıskiyeli büyük bir havuz yapıldı. Bu arada çevre düzenlenmesi yapılırken çiçekler ve ağaçlar dikildi.

* 4 Eylül Kurtuluş Anıtının önündeki havuz yanına oturma yerleri ile büfe olarak kullanılacak ahşap bir pavyon yapıldı. (Resim 9)

* Halkevi Binası’nın yeni Belediye Binası olarak tadilatı (Resim 10):

Binanın büyük toplantı salonu nikah salonu olarak değiştirilirken, kütüphanesi de ayrı girişi ile Halk Kütüphanesi olarak düzenlendi. Bu binanın yeni esas girişini Can Bey’in onayı ile tasarladım ve bizzat uyguladım. (Resim 11) İki ayağı üzerine oturan ve ana binaya yaslanan silindirik kabuk sadece 12 cm kalınlığında idi ve betonarme olarak betonu kesintisiz olarak döküldükten sonra yüzeyler ince bir sıva ile sıvandı. Bu kabuk uygulaması 5 metre kadar genişliği ve yüksekliği ve 10 metreye yakın boyu ile ilginç bir uygulama oldu.

* Çarşı Caddesi’nde Belediye’ye ait iki katlı 6 dükkanın yapımı (Resim 12)

Tire’ye gelip çalışmaya başladığımda Belediye Fen İşleri Müdürü olarak Can Egeli’nin nasıl çalıştığını yakından tanıdım. Büyük bir bahçe içindeki eski bir konak olan Belediye Binası’nın üst katında büyücek bir köşe odası Fen İşleri Müdürlüğü’ne ayrılmıştı. Odada birkaç çizim masası ile birkaç ahşap yazı masası ile evrak dolapları bulunuyordu. Bir evrak memuru ile bir fen memuru, yapı polisi olarak bir zabıta memuru tüm kadroyu oluşturmakta idi. Bu ekip nerede ise 6 aydan beri Can Bey’le birlikte ve onun temposuna uyarak çalışmakta idiler.

Bu şirin ve küçük ilçenin tüm yapıların ruhsat ve kontrol işlemleri, alt yapı işleri, imar tadilatları ve yeni inşaatlar bu bürodan yapılıyordu. O günkü ortamda çizilen projeler en büyük 50x70 büyüklüğünde aydınger veya eskiz kağıdına çiziliyor, ozalit kopyaları elde edebilmek için güneşe konan bir camlı kutuda yarım saat bırakılıyor ve ardından içine ilaç konmuş 15x15x100 cm ebadında düşey bir kontrplak kutuda, gene yarım saate yakın bekletildikten sonra elde ediliyordu. Pafta büyüklüğünün bu boyutta olmasının ana nedeni bu idi. Buna rağmen güneş olmayan günlerde bu işin nasıl yapıldığını hep merak etmişimdir.

Bir yandan resmî olan işler yapılırken, diğer yandan çimento ve betonarme demiri gibi birçok yapı malzemesinin kısıtlı bulunduğu bir dönemde, tasarladığı yapıları istediği gibi yapmak isteyen genç bir mimarın, inşaat işleri iyi yapabilecek ustaları ve ekipleri bulmasını, onları yönlendirmesini, inşaat ve imalatı başından sonuna kadar izleme ve denetleme gereğini küçümsememek gerekir.

Belediye Başkanı Sabri Bey, Can Bey’le sık sık görüşür, yapılan ve yapılacak işler hakkında bilgi almak için odamıza kadar da gelirdi. Belediye Başkatibi Adil Bey ise orta yaşlı, deneyimli bir yönetici, iyi ve yardımsever bir insandı. Sık sık odamıza uğrar, bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını sorar, parasal ve yönetim sorunlarının çözümünde elinden geldiğince yardım etmeye çalışırdı. Kişisel olarak da Can Bey’le içten ve güzel bir dostluk kurmuşlardı.

1953 yazından sonra Can Egeli ile ilişkilerimiz devam etti, o günkü kısıtlı olanaklarımız nedeni ile ancak mektuplaşıyorduk. Onun Birsen Basak adındaki İzmirli bir hanım ile nişanı için İzmir’e gittim ve bu mutlu gününde yanında idim. Bir anlamda aileyi temsil etme rolü bana düşmüştü. 1955 yılında evlendiler ve ben o dönemde Almanya’da idim. Bu evlilikten 1956 yılında Yaman adında bir oğlu oldu.

Can Egeli’nin Tire’deki çalışmaları bir süre sonra sona erdi ve İzmir’e yerleşti. Bu yıllarda onunla sadece mektuplaşabiliyorduk ve her zaman yoğun bir tempo ve zorluklar içinde çalıştığından bahsediyordu. İzmir’de serbest mimarlık yaptığını, Kemeraltı Caddesi girişine yakın bir yerde modern bir mobilya mağazası açtığını da duydum. İstanbul Harbiye’de o yıllarda Moderno adında modern mobilya üreten bir mimar grubunun mağazası vardı, ona benzer ürünler imal ettiğinden bana söz etmişti.

Onun bu dönemde yaptığı binalardan sadece iki tanesini tanıyorum. Yaptığı diğer proje veya yapı çalışmaları hakkında bilgilere ulaşamadım. Bu binalardan birisi, İzmir’in merkezi sayılan Hisarönü yakınında ve Şehit Fethi Bey Caddesi üzerinde yedi katlı bir işhanı binası idi. Binanın inşaatı biterken İzmir Belediyesi’ne ait ESHOT (Elektrik, Su, Havagazı, Otobüs ve Tramvay İşletmeleri) bu binayı kiraladı ve ondan sonra bu bina ESHOT İşhanı olarak tanındı (Resim 13.1, 13.2). Bu bina açık büro sisteminde planlanmış ve düşey ulaşım çekirdeği ile servis mekânları bir yana toplanmış, ekonomik planlı bir yapı idi. Cadde cephesinde kullanılan renkli cam mozaik elemanlar ile değişik bir görüntü verilmeye ve bina girişindeki dairesel yüksek kolon ile de giriş vurgulanmaya çalışılmış idi. Bu kolon daha sonra, giriş kapısına yapılan danışma bürosu nedeni ile yapı içine katılmış.

Diğer bir bina ise, Garanti Bankası’nın bölge müdürlüğü binası idi. (Resim 14.1, 14.2) Bir önceki binada sözünü ettiğim plan kuruluşuna benzer bir plana sahip bu yapıda da cephelerde cam mozaikler ile bir dizi denemeler yapılırken bina köşesindeki dairesel kolon bir önceki binadaki gibi, değişik bir anlayışı göstermekte idi. Serbest oturan ve kırmızı renkte cam mozaik ile kaplanmış bu kolon, daha sonraları binada yapılan bir tadilatla sırasında, binanın parapetlerinde olduğu gibi, değişik bir malzeme ile kaplandı ve yan duvarı ile birleştirildi. Bu kolonun üst kısmındaki düşey duvarda yapılan düzenlemeler ilgi çekici.

Elde ettiğim bilgilere göre Can Egeli’nin aşağıda dökümü yer alan yarışmalarda aldığı dereceler şunlardı:

1955

• Ankara Esnaflar Kooperatifi Çarşı ve İşhanı Proje Yarışması, 5. Mansiyon

• Erzurum Atatürk Üniversitesi Proje Yarışması, 3. Mansiyon

• İzmir Konak Sitesi Proje Yarışması, 1. Mansiyon

• Türkiye İş Bankası Anafartalar İşhanı Proje Yarışması, 3. Mansiyon

1956

* Ankara Kapalı Sitesi Proje Yarışması, Yılmaz Sanlı ile, 5. Mansiyon

* Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Proje Yarışması, Ali Kızıltan ile, 2.lik Ödülü

* Türk Dil Kurumu Binası Proje Yarışması, Yılmaz Sanlı ile, 3.lük Ödülü

1957

* Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Ev Ekonomisi Binası Proje Yarışması, Yılmaz Sanlı ile, 3. lük Ödülü

* Ankara Çankaya Okul Sitesi Proje Yarışması, Yılmaz Sanlı ile, 2.lik Ödülü

* Konya Belediyesi Binası Proje Yarışması, Yılmaz Sanlı ile, 2.lik Ödülü

* Ankara Kooperatifler Sarayı Proje Yarışması, Yılmaz Sanlı ile, 1. Mansiyon

Can Egeli’nin 1958-59 yılındaki ekonomik krizler döneminde neler yaptığını izleyemedim. Ancak daha sonraları, Almanya’da Mainz kentinde “Lenz Mimarlar ve Mühendisler” grubunun bürosunda çalışmaya başladığını öğrendim. 1966 yılına kadar kaldığım Almanya’da kendisi ile hiçbir temasım olmadı, olamadı. Mimarlık dergilerinden birinde 1965 yılında bir ilköğretim okulu yarışmasında verilen iki adet ikincilik ödülünden birini kazanmış olması nedeni ile adını tekrar duydum. Sonradan öğrendiğime göre, bu yarışmada ödül almasına rağmen sözleşmeler sırasında bir dizi sorunlar yaşamış. (Resim 15.1, 15.2, 15.3, 15.4)

Sözkonusu yarışmaya katıldığı dönemde çalıştığı kuruluştan ayrılmış ve kendi mimarlık bürosunu kurarak serbest çalışmaya başlamış, bir proje yarışmasında önerdiği betonarme prefabrik sistemi bir firma ile birlikte geliştirdiği gibi, System Egeli olarak da patentini almış idi. Daha sonraki yıllarda, Rheinland-Pfalz eyaletinde Mutterstadt kentinde açılan bir ilk ve ortaokul yarışmasında, bir önceki projede geliştirdiği sistem ile önerdiği proje birincilik ödülünü almış ve uygulanmıştı. (Resim 16.1, 16.2, 16.3, 16.4)

Bu yapı 1969 yılı Aralık ayında tamamlanmış ve 1970 yılı Nisan ayında eğitime açılmış idi. Ancak o, bugünleri göremedi. Zira yaz aylarında, Türkiye gazetelerinde onun ölüm haberini okuduğumda, gözlerime inanamadım. Can Egeli, üstün yetenekli bir sanatçı ve başarılı bir mimar, Münih kentinde hayatına son vermişti.

O anda gözümün önüne sınıf arkadaşım Thomas Belling geldi. Thomas, kısa adı ile Tomi, hocamız ve ünlü heykeltıraş Prof. Rudolf Belling’in oğlu, sınıfımızın en başarılı öğrencilerinden biri idi. 1955 yılında Hocamız Prof. Paul Bonatz ile birlikte Almanya’ya gelmişti. Kendisi ile sık olmasa da arada bir görüşüyorduk. Alman olmasına rağmen “Almanya’da mimar” olarak çalışma hayatına uyum sağlamakta zorlanmış, Gelsenkirchen ve Münih kentlerinde çok iyi koşullarda çalıştığı mimarlık bürolarında ve özel yaşamında istediklerine ulaşamadığı için 1960’lı yılların başında hayatına son vermişti. Almanya’da yaşadığım ve çalıştığım süre boyunca yaşadığım birçok olayda, Alman toplumunun kendini beğenmişliği ve diğer ulusları küçük görmesinin yanısıra, özellikle mimarlık meslek yaşamında aile, particilik, kulüpçülük ile yakın dostlukların ve çıkarların, yerel ve yöresel ilişkilerin ne kadar önemli olduğunu, bizim gibi yabancılar tarafından önerilen başarılı proje ve tasarımların, eğer bir büroda ücretli olarak çalışıyorsanız nasıl alkışlandığını ve beğenildiğini, ama serbest çalışıyorsanız önerilerinizin hemen ikinci plana itildiğini görmenin bir mimarı ne kadar üzdüğünü de bu yazıma eklemek zorundayım. Her ikisine de Tanrıdan rahmet diliyorum.

Öğrencilik yıllarımda Can Egeli’yi bir ağabey olarak kabul etmiş, ondan pek çok şey öğrendiğim gibi, onun yaratıcı gücüne ve çalışma enerjisine de hayran olmuştum. Meslekteki 50. yılımı tamamlamam nedeni ile onu anmak; unutmuş olanlara hatırlatmak; tanımayanlara kısaca tanıtmak ve bu vesile ile minnet borcumu ödemek istiyorum.

Bu icerik 13260 defa görüntülenmiştir.