332
KASIM-ARALIK
 

İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY

TÜRKÇE ÖZET

MİMARLIK DÜNYASINDAN

MİMARLIK EĞİTİMİ: ODTÜ ve YTÜ Yaz Uygulamaları

YAYINLAR

Mimarlık’tan 332



KÜNYE
ETKİNLİK

Mimar Kemalettin Bey’i Anma Etkinlikleri Başladı

Derleyen: A. Derin İnan

Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nin, bu yıl, X. dönemi / 20. yılı geride kaldı. Mimarlar Odası, X. dönem olması nedeniyle, sergi ve ödül programına paralel olarak, Türkiye’nin mimarlık kültürüne katkıda bulunmuş ve bugün hayatta olmayan mimar(lar)ın anısını yaşatmak üzere, bir “Anma Programı” başlattı. Daha önce tanıtımına çeşitli yayınlarımızda da yer verdiğimiz program kapsamında, Mimar Kemalettin Bey anılmaya değer bulunmuştu.

Anma Programı için, bir ödül döneminden diğerine, iki yıla yayılan bir etkinlik ve çalışma planı belirlendi. Bu çerçevede mimarın tüm çalışmalarını içeren kapsamlı bir retrospektif kitap, yayın çalışmasının paralelinde retrospektif sergi ve mimarın çalışmalarının yanısıra, dönemine de ışık tutan bir sempozyum planlanıyor. Ayrıca, tüm bu projelere paralel olarak, ulusal kanalarda yayımlanabilecek bir belgesel film çekilmesi için yürütülen çalışmalar da hız kazandı. Ana ekseni, yayın, sergi, sempozyum ve film çalışması olan Mimar Kemalettin’i anma programı çerçevesinde, ayrıca, mimarın yapılarının yoğun olduğu kentler için mimarlık gezi rehberleri oluşturulması ve ayakta olan yapılarına plaket çakılması da yan etkinlikler olarak yer alıyor. Bu çalışmaları, sekreteryasını Derin İnan ve Müge Cengizkan’ın yürüttüğü, üyeleri Günkut Akın, Afife Batur, Ali Cengizkan, Bülend Tuna ve Yıldırım Yavuz’dan oluşan komisyon yürütüyor.

Programın ilk etkinliği olarak, mimar, ölüm yıldönümü olan 13 Temmuz tarihinde Beyazıt Cami’nde bulunan mezarı başında anıldı. Bu vesileyle, mimarın mezarının yeniden düzenlenmesi gündeme gelirken, Kemalettin Bey mimarlığının yeniden tartışılmasının önemi pekiştirildi. Etkinlikte Afife Batur, Mimarlar Odası’nın bir “Anma Programı” düzenlemesinin mimarlık ortamına yapacağı etkilere değindi. Programın iki önemli noktası olduğunu belirten Batur, ilk olarak mimarlıkta iz bırakmanın öneminin bu şekilde vurgulanacağına, mimarlık tarihimizde pek çok isimsiz kahramanımız olduğuna ve bunlar hakkında yeterli bilgiye ulaşma sıkıntısı yaşadığımıza dikkat çekti. Dikkat çekilen diğer nokta ise, genç mimarlara örnek olacak bir mimarlık yaşamını ve kariyerini üstün başarıyla tamamlayan kişilere gösterilen bu hürmetin teşvik edici olacağı ve eğitsel olarak da olumlu yansımalar yaratacağı oldu.

Yıldırım Yavuz, Mimar Kemalettin Bey’in seçilmesinin nedenlerini şöyle açıkladı:

Mimar Kemalettin 1870’te doğduğu zaman, aslında Osmanlı Mimarlar Ocağı iflas etmiş vaziyette idi. 18. yüzyıldan başlayarak, Batılılaşma döneminde ve 19. yüzyılda, yabancı mimarlar genellikle Saray takımından çağrıldığı için, mimarlık mesleği özellikle Türkler tarafından meslek olmaktan çıkmış durumdaydı. Mimar Sinan’dan sonra ilk defa bu dönemde iki mimar öne çıkıyor ve bunlardan birincisi Vedat Bey, ikincisi ise Mimar Kemalettin. 20. yüzyıl başlarında iki Türk mimarının ortaya çıkması aslında önemli, çünkü bir yüzyıl neredeyse Türk mimarı yok. Belki mimari tamirat yapan yapı ustaları var ama mimar yok; bu nedenle Saray’a devamlı dışarıdan mimar ithal ediliyor. Bu iki mimarın mesleğe katkıları da bu nedenle önemli, her ikisinin mimarlık tecrübeleri mesleğe yeniden ağırlık ve saygı kazandıran birer girişim olarak algılanmalı.

Çağdaş Türk Mimarlığı’nın nasıl olması gerektiği üzerine fikir üreten, bu konuda pek çok yazı yayımlayan, Mimarlar Odası ilk kurucuları arasında olması nedeniyle de mimarlık pratiğinin kurumsallaşması yönünde etkin olan mimarın, Evkaf Nezareti’nde baş mimar olarak çalıştığı dönem içindeki aktif mimarlık yaşantısını da özetleyen Yavuz, mimarın son eserlerinden olan Tayyare Apartmanları’nın (Harikzedegân Evleri) da Osmanlı’da sosyal konutun modern anlamda değerlendirilip tasarlandığı önemli ilklerden biri olduğunu vurguladı. Yavuz ayrıca, 1927’de Ankara’da geçirdiği bir beyin kanaması sonucunda ölen Kemalettin Bey’in naaşının Ankara’dan İstanbul’a getirildiğini; burada Vakıflar tarafından mezarının yapılmasının ise 1979 yıldan beri gerçekleştirilemeyen bir proje olarak kaldığını hatırlattı.

Günkut Akın ise Mimar Kemalettin’in mimarlık anlayışı ve onun mimarlığının nasıl algılandığına yönelik getirdiği açıklamalarda Yıldırım Yavuz’un da değinmiş olduğu, mimarın ölümü ile aynı döneme denk gelen Ernst Egli’nin Türkiye’ye davet edilişi ve Mimar Kemalettin’in özellikle Gazi Eğitim Enstitüsü binasını eleştirmesi olayına dikkat çekti.

Mimar Kemalettin, biçimlerinde eskiye bağlı, yani tarihî, hatta Osmanlı diye tanımlayabileceğimiz biçimleri kullanıyor; kemerler, sütun başlıkları, kubbeler gibi… Aslında bu eski biçimleri kullanmakta ısrar etmesi onun sonu oluyor. 1927’de gelen İsviçreli Egli bunları kullanmıyor; o, dışarıdan bakar bakmaz farklı bir şey olduğu açıkça görülen bir bina, bir mimarlık anlayışının savunucusu. Aslında burada büyük bir sorun var. Yani, modern binaya şeklen dıştan bakınca mı anlayacağız, yoksa hakikaten onun içinde sunduğu modern yaşama ait ne var, onlara mı bakacağız? Son on, on beş yılda modern mimarlığın gökten zembille inmesi konusunda da dünyanın her tarafında böyle bir kuşku uyandı. Bu geçişin pek çok farklı alanda yavaş yavaş nasıl geliştiğine ve bu geçiş dönemi mimarlarına özel bir ilgi başladı. Modernleşmenin böyle bir evrim süreci olarak izlenmesine çalışılıyor son yıllarda.

Mimar Kemalettin’in mezarı başında anılması etkinliğinde son sözleri söyleyen Afife Batur ise, Mimar Kemalettin hakkında yapılacak araştırmanın değinilen bütün konular çerçevesinden bakıldığında Türk mimarlık bilgi ortamı için çok önemli bir birikim sağlayacağını vurguladı.

Osmanlı mimarlığında mimarlık kuramı üzerine yazılı eserler son derece az, yok denilecek kadar; bu bakımdan, örneğin, İtalyan literatüründen veya Fransız literatüründen çok farklı. Bu farklılık mimarlık olarak olmasa bile, onun kuramsal ifadesi olarak ortaya çıkıyor. Mimar Kemalettin bu konumda bu durumu aşmaya çalışan bir mimar. Belki İbrahim Ethem Paşa’nın 1873’teki Usul-ü Mimari’sinden sonra bu konudaki ilk teşebbüs. Ben, hem mimar Kemalettin’i özellikle Harikzedegân Evleri’nden ötürü, hem de Vedat Tek’i Türkiye'de Modernizmi başlatanlar olarak görürüm. Biçimleri ne olursa olsun, düşünsel anlamda ikisi de mimarlıkta modernitenin öncüleri.

Bu icerik 3233 defa görüntülenmiştir.