332
KASIM-ARALIK
 

İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY

TÜRKÇE ÖZET

MİMARLIK DÜNYASINDAN

MİMARLIK EĞİTİMİ: ODTÜ ve YTÜ Yaz Uygulamaları

YAYINLAR

Mimarlık’tan 332



KÜNYE
GÜNCEL

Geleceğin İnsan Odaklı Sağlıklı Yerleşimlerinin Mimarları

H. Bülend Tuna

Mimarlar Odası Genel Başkanı

Bilindiği gibi Mimarlar Odası, mimarlık mesleğinin yasa ile kurulmuş en üst organı olarak, mesleği ilgilendiren her alanda görüş geliştirmek ve politika oluşturmak durumundadır. Odamızın mimari mirasın korunması ve geliştirilmesi süreçlerindeki geleneksel ve kararlı yaklaşım ve eylemleri, bu ve benzeri etkinliklerde yer almasını gerektirmektedir.

Odamız doğal olarak 20. yüzyıl mimarlığı ile de yakından ilgilidir. Bu ilgiyi iki ana noktada toplamak mümkündür. Bunlardan ilki, bu dönem mimarlığının bir bölümünün miras niteliğinde olması, korunması gerekli kültür varlığı niteliği taşımasıdır. Diğeri ise halen içinde yaşadığımız toplumun gereksinmelerinin karşılanması için gerekli mimari ürünlerin tasarlanması ve hayata geçirilmesi sürecinin düzenlenmesi ve denetlenmesinin Oda görevleri arasında olmasıdır.

20. yüzyıl mimarlığı bir miras olarak değerlendirildiğinde, Odamızın kültür mirasının korunması ve geliştirilmesi konusundaki temel politikalarına değinmekte yarar görüyorum. Bu konudaki yaklaşımlarımız 40. Dönem çalışma programında özetle şu sözcüklerle açıklanmıştır:

“Ülkemiz birçok uygarlığın ürünlerini verdiği bir coğrafyadadır. Bugün ‘kültürel miras’ olarak nitelendirdiğimiz bu ürünlerin korunması, geliştirilmesi ve toplum yararına kullanılması ana hedefimizdir. Korumanın, toplumun kalkınması ve gelişmesinin karşısında olmadığını, aksine kalkınmanın yadsınamaz bir girdisi olduğunu benimsiyoruz.”

Ülkemizde modern mimarinin hayli ilginç bir serüveni vardır. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte, başta Ankara olmak üzere, pek çok Anadolu kentinin yeniden imarı gündeme gelmiştir. Yüzünü geleceğe çeviren yeni yönetim için modern mimari, geçmişten kopuşu, geleceğin toplum yapısını simgeliyordu. Modern mimarinin şekillendireceği kentlerde yeni ilişkiler, yeni bir sosyal hayat tarzı yeşerecekti. Pek çok Anadolu kentinde, özellikle Batı Anadolu kentlerinde 20. yüzyılın ortalarına kadar çok seçkin modernist yapılar yapıldı. Yönetim yapıları için açılan yarışmalar kanalıyla edinilen projeler, kentlerimizin prestij yapılarını belirledi. Özel konutlar dergilerden fırlamış gibiydiler. Bu yapıların örneklerini hâlâ daha görmeniz mümkündür. Ne yazık ki mimarlık tarihinde bu tür küçük yerleşimlerdeki modern mimarlık hareketinin yeterince değerlendirildiğini, üzerinde çalışma yapıldığını söyleyemiyoruz. Oysa her geçen gün bu yapılardan birisi daha sessiz sedasız yıkılmaktadır.

Türkiye’de binaların ömrü kendi doğal ömürlerinden kısa olmaktadır. Arazi rantının yüksekliği, kent topraklarının aşırı kıymetlenmesi, yapıların doğal ömrünü tamamlamasına olanak vermemektedir. Yıllardır karşı olduğumuz rant politikalarının, benzeri görülmemiş derecede artış göstermesi kaygı vericidir. Ülke kaynaklarının hukuk tanımaz bir şekilde tahrip edilmesi devam etmektedir. Bu eğilimlere karşı hukuksal mücadele ve mesleğimizi ilgilendiren konulardaki yasa çalışmalarına etkin katılım, dönemin temel önceliklerinden olacaktır.

Mimarlığı ve kenti olumsuz bir şekilde etkileyen bu gelişmeler karşısında, örnek bir model oluşturan mimar ve kentli dayanışması deneyimleri, daha da geliştirilmek ve yaygınlaştırılmak durumundadır.

Odamız, konu ile ilgili sivil toplum örgütleriyle kurduğu ilişkilerin geliştirilmesini hedeflemekte, gerektiğinde bir “Koruma Platformu” oluşması için hazırlıklar yapmaktadır. Bu bağlamda DOCOMOMO Türkiye Çalışma Grubu önemli bir partner olarak değerlendirilmektedir.

Mimarlar Odası, 20. yüzyıl mimarlığını, halen içinde yaşadığımız toplumun gereksinmelerinin karşılanması için, tasarlanması ve üretimi devam eden bir süreç olarak ele almakta, nitelikli bir mimarlık ortamını hedefleyen, sağlıklı bir mesleki ve örgütsel yapılanmayı öngören, politika ve stratejileri belirleyerek gündem oluşturulmasını kaçınılmaz görmektedir. Mimarlar Odası, toplum hizmetinde bir meslek örgütü olarak mimarların haklarını korumak ve kollamanın yanısıra, toplumun sağlıklı bir yaşam çevresine kavuşmasını ilke edinmiştir. Yerleşmelerimizin gelişimi ve mimarlık ürünlerinin oluşumunun, çağdaş-bilimsel planlama ve yapılaşma ilkeleriyle bütünleşmesinin gerekli olduğuna inanıyoruz.

Çağdaş akımların ürünlerinin belgelenmesi ve korunmasına yönelik olarak, Odamız bugüne değin değişik etkinlikler yapmıştır ve yapmaya devam edecektir. Bu bağlamda 20. yüzyıl mimarlık ürünlerinin kapsamlı envanter çalışmalarının giderek önemli bir belgelik oluşturması planlanmaktadır.

Mimarlar Odası’nın değişik birimleri de belgelemeye yönelik çalışmalar başlatmıştır. İstanbul Büyükkent Şubesi tarafından yayınlanan “ İstanbul Mimarlık Rehberi ”, kentin değişik dönemlerde inşa edilmiş yapılarını kapsamakta ve bu arada modern mimarlık yapılarına da yer vermektedir. Ankara Şubemiz 2002 yılından başlayarak “ Bina Kimlikleri ve Envanteri Projesi ” geliştirmiştir. Bu proje ile, mimarlık kültürünün belgelenmesi ve kent hafızası oluşturulabilmesi için, önemli bazı yapılarla ilgili ayrıntılı bir araştırma yapılması ve sonuçta oluşan bilgilerin çeşitli araçlarla kamuoyunun bilgisine sunulması amaçlanmıştır. Proje kapsamında bir sergi ve bir kitapçık oluşturulmuştur. Mimarlar Odası İzmir Şubesi de kentin son dönem yapılarını da kapsayan “ İzmir Kent Merkezi Mimarlık Haritası ” ve “ İzmir Mimarlık Rehberi ”ni 2005 yılında yayımlamıştır. Bazı Şubelerimiz de bu konuda çalışmaya başlamışlardır. Adana, Antalya şubelerimizin kentleri ve bölgeleriyle ilgili envanter çalışmaları vardır ve yayına dönüşmüşlerdir.

Modern mimarlık yapılarının inşa edildikleri dönemlerde gündeme gelmeyen pek çok konu, bugünün koruma kültürü çerçevesinde, yatırım ve tasarım kararları ile tartışılmaktadır. Binlerce yıllık bir yerleşim bölgesi olan İstanbul Tarihî Yarımada’da, bugün modern mimarlığın seçkin örnekleri olarak değerlendirdiğimiz pek çok yapı, yapım sırasında yarattığı tahribat ve tarihî çevreye getirdiği yeni siluet nedeniyle sorgulanmaktadır. Yakın dönem içerisinde, kentlerimizde yaşanan rant kavgasında başrolü oynayan –Gökkafes- gibi pek çok modern yapı, kentin mimarlık birikimine yaptıkları katkılarla değil, işledikleri “kent suçu” nedeniyle gündemde olmuşlardır. Modern mimarlık ürünlerinin belgelenmesi amacıyla yapılan çalışmalarda, yapıların bu süreçten bağımsız olarak değerlendirilmemesi gerekir. Aksine, işlenen kente karşı suçun tariflenmesi ve yapıyla birlikte belirtilmesi, gelecek kuşaklara bırakılacak mimari mirasın tam olarak belgelenmesinin ayrılmaz bir yanıdır.

Modern mimarlık yapılarının kullanımında karşılaşılan sorunlara da değinmek isterim. Bu yapı stokunun bugünün konut kullanma düzenine tam olarak uyamayan, büro yapısı olarak ihtiyaçlara cevap veremeyen yanları vardır. Islak mekânların yenilenmesi gerekmektedir, klima gibi donatıların yerleştirilmesinde sorunlar yaşanmaktadır. Büro çalışma düzenleri değişmekte ve esnek bir düzene geçilmekte, bilgisayar donatımı ve ona bağlı bir ağ sistemi gerekmektedir. Güvenlik sistemi değişmektedir. Özürlülere yönelik düzenlemeler o dönem yapılarında hemen hiç düşünülmemiştir.

Bütün bunlar handikaptır, ancak aşılmaz değildir. Bunların bilgisi mevcut olmakla birlikte yeterince başarılı örnekleri bulunmamakta, yaygınlaşmamaktadır. Zaman zaman mevcut binaya tamamen yabancı bir işlev verilebilmekte, binanın sadece zarf olarak kullanılması düşünülmektedir. Belki bu da mümkündür, bazı durumlarda kaçınılmazdır. Ancak iç mekân kurgusunun, seçilen malzemenin, detayın hiçbir belgelemeye tabi tutulmadan, tamamen yok olması da düşündürücüdür.

Bir başka değinmek istediğim konu da, malzeme sorunudur. Son elli yıl içerisinde yapı malzemesi alanında çok değişik ürünler kullanılmakta, her geçen gün bunlara yenileri eklenmekte, bazı ürünler ise artık kullanılmamaktadır. Yapı malzemeleri ile ilgili bilgilerimiz süreç içerisinde gelişmektedir. Ülkemizde 1960’lardan itibaren brüt beton kullanılmaktadır. Şüphesiz çok başarılı örneklerini gördüğümüz bu malzemeyle üretilmiş yapıların doğal yıpranmışlıkları vardır, tamir edilmeleri, sağlamlaştırılmaları gerekmektedir. Bunun nasıl olacağı konusunda ayrıntılı çalışmaların sürmesi gerektiğini düşünüyorum.

Türkiye bir deprem ülkesidir, sıklıkla yıkıcı depremler olmaktadır. Modern mimarlık ürünlerinin inşa edildikleri dönemlerdeki yapı standartları ve yönetmelikler bugün değişmiştir. Bu yapıları kullananlar deprem riski karşısında korunmasız kaldıkları endişesini taşımaktadırlar. Şu anda geçerli olan 1998 tarihli yönetmeliğin hükümlerine, öngördüğü taşıyıcı sistem standartlarına, mevcut yapılarını uydurmaya çalışmaktadırlar. Böylesi bir çaba da mevcut yapıların özgünlüğünü hızla bozmaktadır. Yönetmeliklerin bu tür ihtiyaca cevap verecek şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.

Gerek yerel yönetimler, gerekse merkezî yönetim tarafından açılan bazı yarışmalarda, mevcut yapıların yerine yeni yapılar yapılması veya mevcut yapının korunarak yanına bazı ekler yapılabilmesi gündeme gelmektedir. Bu gibi durumlarda da mevcut yapıların korunması, gerektiğinde güçlendirilmesi gibi konular masraflı, dahası yapılmak istenen görkemli yapıların önünde engel olarak görülmektedir. Bugüne kadar görevini yapmış yapıların, yarışma süreçlerinde jüriler tarafından yok sayılabileceği söylenmiş, yarışmacılar o yönde yönlendirilmişlerdir. Bu yaklaşımın irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Mimarlar Odası bir süredir Sürekli Mesleki Gelişim Merkezi oluşturmuş ve bu çerçevede meslektaşlarımızın üniversite eğitimi sonrasında, tüm meslek yaşamları boyunca alacakları eğitimleri örgütlemeye, sistemleştirmeye başlamıştır. Yukarıda değindiğim konuların sürekli mesleki gelişim kapsamında ele alınmaları ve üniversitelerde üretilecek bilgilerin bu yolla meslektaşlarımıza aktarılması mümkündür, yararlı olacağı da kuşkusuzdur.

Sözlerimi, geleceğin insan odaklı sağlıklı yerleşmelerinin mimarları olma hedefinden asla vazgeçmeyeceğimizi, mesleğimizin varlık nedenini zayıflatma gayretlerine karşı, kamu ve toplum yararına mücadelemizi sürdüreceğimizi vurgulayarak bitirmek istiyorum. Herkesin sağlıklı, güvenilir, güzel çevrelerde yaşamasını diliyorum.

* H. Bülend Tuna’nın 27 Eylül 2006 tarihinde IX. Uluslararası Docomomo Konferansı’nda yaptığı açılış konuşmasının tam metnidir.

Bu icerik 3103 defa görüntülenmiştir.