332
KASIM-ARALIK
 

İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY

TÜRKÇE ÖZET

MİMARLIK DÜNYASINDAN

MİMARLIK EĞİTİMİ: ODTÜ ve YTÜ Yaz Uygulamaları

YAYINLAR

Mimarlık’tan 332



KÜNYE
MİMARLIK EĞİTİMİ: ODTÜ ve YTÜ Yaz Uygulamaları

ODTÜ Mimarlık Bölümü Yaz Uygulamaları (1958-2006): Kurumsallaşmış Sosyal İçerikli Bir Program

Söyleşi: Selahattin Önür, Mine Özkar, Alper Alkan, F. Berin Gür.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Mimarlık Bölümü Lisans Programı’nın 1. yılı sonunda bölüm tarafından tüm öğrenciler için düzenlenen ve yürütülen staj programı, yaz aylarında kırsal bir yörede küçük ölçekli bir yapının temelden çatıya inşaatını öngörür. 1958-1974 yılları arasında 2. sınıf öğrencileri tarafından Anadolu’nun değişik yerlerinde yöre halkının kullanımına devredilen yirmiye yakın bina inşa edilmiştir. Bunları takiben, yapı stajlarının ODTÜ Yerleşkesi’nde sürdürüldüğü uzun bir aradan sonra, 1997 yılı yazında, Mimarlık 1. sınıf öğrencileri tarafından Bursa Cumalıkızık’da eski yapıların rölöve ve restorasyon çalışmaları yapılmış, kırsal yörelerde küçük ölçekli kamu yapıları inşası geleneği ise 1999 yılında yeniden başlamıştır. Aşağıda sunulan metin, ODTÜ Mimarlık Bölümü Başkanı Doç. Dr. Selahattin Önür ile okulun kuruluşundan bu yana sürdürülen “yapı stajı” üzerine yapılmış söyleşiden alınmıştır. Söyleşiye, 2003 Rize Arılı ve 2005 Kırıkkale Hisarköy stajlarının yöneticileri Yrd. Doç. Dr. Berin Gür, Araş. Gör. Onur Yüncü, Yrd. Doç. Dr. Mine Özkar ve Araş. Gör. Alper Semih Alkan katılmıştır.

MÖ: ODTÜ Mimarlık Bölümü’nün düzenlediği Yaz Yapı Stajı, basında, akademik ve mesleki ortamlarda birçok kereler tanıtıldı. Siz de amaçlarını, yürütülüş biçimini her fırsatta anlattınız. Bu kez, stajı biraz da ODTÜ’nün bu elli yıllık deneyiminin bize kazandırdığı bakış açısıyla değerlendirelim. Benim hep aklımda olan soru şu: Bu stajın yarım yüzyıl önceki pedagojik ve sosyal boyutları bugün de devam ediyor mu? Örneğin, kırsal alanda uygulanıyor olması stajla ilgili olarak vurgulanan konulardan biri. Stajlarda bu uygulamanın değerine ilişkin farklı görüşlere tanık oluyoruz. Kırsal alandaki uygulamayı daha örgütlü, daha geniş kapsamlı ve belki disiplinlerarası hazırlıklara dayalı biçimde gerçekleştirebilirsek, günümüzdeki değerini daha da anlamlı kılabiliriz. Bu konuyu biraz irdeleyebilir miyiz?

SÖ: Stajı her sene Türkiye’nin çeşitli beldelerinden bize gelen talepler üzerine kurguluyoruz. Sayıları çok değil ama şu anda hâlâ kırsal bölgelerden somut talepler gelebiliyor. Staj konularımızı son sekiz yıl içerisinde eğitimin sekiz yıla çıkartılmasıyla, merkez köy olgusu ve taşımalı eğitim sistemiyle ilişkili olarak tarifledik. Bu bağlamda çıkabilecek değişik işlevli mekân (örneğin, bilgi teknolojisinin eğitimdeki önemi dolayısıyla bilgisayar işliği) ihtiyacını değerlendirmek bir şekilde anlamlı gözüktü. Ama gelen farklı talepleri de değerlendirdik; mesela dağcıların konaklaması için bir dağ evi; Yassıhöyük’teki eski staj binasının (1963 yazında kütüphane olarak yapılan) misafirhane olarak dönüştürülmesi; Hisarköy’deki sağlıkevi.

Ancak Yassıhöyük’teki örnek gibi Hisarköy’de de işlev değişimi söz konusu. Sağlıkevi adı altında yapılan birim, gerçekten işlevini sürdürebilecek mi emin olamıyoruz. Sağlık hizmetlerinin organizasyonuna bağlı olarak, eğer köydeki uygulama devam etmezse, orada yapılmış bu yeni binanın başka bir işlevle dönüştürülmesi her zaman için mümkün. Benim arzum, yaptığımız birimin öngörülen işlevi doğrultusunda kullanılması.

Talepler köyün içinden gelebildiği gibi, köyün dışından da o alanı yerel olanaklarıyla geliştirme düşüncesi olan entelektüel grupların uygulamak istediği bazı proje talepleri gelebiliyor. Hisarköy’den gelen talebin bir başka boyutu da buydu. Bu köy, civar köyleri de kapsayan, ekonomiyi yerel olarak canlandırmak ve oradaki nüfusu daha kalıcı kılmak, hatta köye dönüşü de desteklemek isteyen bir projenin merkezi.

Gelecek sene için değerlendirdiğimiz taleplerden biri buna benzer bir proje kapsamında geldi: Toroslar’da bir köyün (Ürünlü) yerel kültürünü bazı çağdaş olanakları sağlayarak daha kalıcı kılmak, daha canlı kılmak, geliştirmek ve dışarıdan gelen kimseleri de bir yerde, hani kapalı olan toplumu dışarıdan gelecek kişilerle daha açık bir toplum haline getirmek. Ziyarete gelenleri barındırmak için bir misafirhane düşünülüyor. Restorasyonla ilgili birtakım düşünceler de var aslında. Çevrede hakikaten önemli değerleri olan yapı çok; bir de gerçekten taş ve ahşabın kullanılışında özgün bir yapı konstrüksiyon sistemi var.

MÖ: Bir de bizim İnşaat Bölümü’nden stajla ilgili bir işbirliği talebi geldi geçen yıl. Öğrencilerinden gönüllü olarak katılmak isteyenler olabileceğini, hatta projenin hazırlanması aşamasında statik hesaplarının ve yapı tasarımının bir ders kapsamında çalışılabileceğini düşünüyorlar. Belki böyle bir işbirliği olunca farklı yapılar denenebilir.

SÖ: Olabilir. Stajdan birinci beklentimiz, öğrencilerimiz pratik olarak elleriyle bizzat inşa etsinler, malzemeyi tanısınlar, inşaat sürecinin çeşitli gerekliliklerini yaşasınlar... İkincisi, yapılan inşaat çalışmasının bir amacı olsun, ihtiyacı olan bir yere de bir katkısı olsun. Tercih olarak belirlediğimiz yerler genelde kırsal yöreler. Stajımız bir kent civarında da olabilir, ama kırsal yörede olmasının bizim için anlamı var: Öğrencilerimizin Türkiye nüfusunun halen büyük bir oranını oluşturan kırsal yöre insanını, yaşam çevresini, sıkıntılarını ve kültürlerini, yarattıkları değerleri tanıması, toplumsal bilinç ve etkileşime katkıda bulunması.

Bir de, küçük ölçekli bir yapı çok önemli değerler teşkil edebilir ve önemli bazı fikirlerin denenebileceği bir ortam yaratabilir. Bu da özellikle genç mimar akademisyenlerin mimari düşüncelerini uygulamalarına, bunda deneyim kazanmalarına, öğrencilerin ise bu süreçte ortaya konabilecek yeni bazı fikirleri, yöntemleri tanımalarına fırsat veriyor. Ayrıca yöredeki insanların kendi değerlerinin bir kez daha farkına varmaları, onların daha iyi yapılabileceğini görmeleri önemli.

Biz bu uygulamayı paylaşmak istiyoruz. Bugüne kadar olmadı, ama acaba başka disiplinlerden öğrencilerle birlikte olamaz mı, diye düşünüyoruz. Sosyolojiden olabilir, mühendislikten olabilir. Öğrenci sayısı arttıkça daha iyi bir örgütlenme gerekecektir. Yani teorik olarak böyle bir şey organize edilebilir, aslında olması da çok iyi olur.

Bir de şu var: Biz bunu, ODTÜ Mimarlık Bölümü olarak ‘58’den beri yapageldik. Başka hiçbir mimarlık okulunda böyle bir staj çalışması bu yıla kadar yoktu. Hep istediğimiz şuydu: Acaba başka okullar da benzer bir şey yapamaz mı? Hatta ortak çalışmalar yapılabilir; mesela iki, üç ayda yapılabilir, diyelim iki okuldan karma öğrenci grubu çalışır... Bu yıl Yıldız Teknik Üniversitesi, Mimarlık Bölümü başladı.

2002’de başka bir okuldan bizim stajımıza katılmak konusunda talep olmuştu. Sonra onu neden yapamadık, hatırlamıyorum. Başka okullardan da birlikte staj yapmak üzere istek geldi. Bu tür bir işbirliği olabilir, fakat üzerinde özel olarak çalışmak gerekir. Koşullar açısından zorlanabiliriz.

BG: Bu stajın 1. sınıflar tarafından yapılması tekrar gözden geçirilmeye değer bir konu mu?

SÖ: Aslında bu, önceleri 2. sınıf öğrencilerinin yaptığı iki tam ay süren bir stajdı. 2. sınıf süresince en azından teorik olarak da olsa, büyük ölçüde yapı konstrüksiyonu, malzemelerin dayanıklılığı gibi konularda bilgileniyorlar; yapı projelendirme konusunda, tasarım konusunda biraz daha tecrübe kazanmış oluyorlar. Dolayısıyla böyle bir staja daha uygun görünen bir tarafı var. Eskiden öğrenci sayısı daha azdı (50+) ve tümü aynı staj inşaatında çalışırdı; bu sayı fazla olmakla birlikte çalışma alanları da geniş tutuluyordu. Binanın kendisi dışında, altyapıda (foseptik çukuru gibi) veya dış mekân düzenlemesinde (istinat duvarı, rampa gibi) insan gücünü kullanacak şekilde bir organizasyon yapılıyordu. İdeolojik çatışmaların gündeme geldiği yıllarda ortamın taşıdığı riskler nedeniyle, 2. sınıf öğrencilerinin kırsal alanda birlikte yaptıkları stajlar, kampus içinde ve giderek öğrencilerin bireysel olarak buldukları şantiyelerde yapılmaya başlandı.

1. sınıfların yapı stajı bir aydır. 1998 öncesinde, laboratuar koşullarında, yine birebir, ama farklı malzeme ve işlemlerin ayrı ayrı gösterilip yapıldığı hem teorik, hem pratik bir uygulama idi. Bu organizasyon değişik nedenlerle süremedi. Onun üzerine 2. sınıfta yürütülmüş yapı stajı geleneğini 1. sınıfa uygulamayı alternatif olarak düşünmeye başladık. Tam o sıralarda 1999 yılı başlarında uygun olabilecek bir talep geldi; 2. sınıf stajı olarak 1967 yazında bir ortaokul binası yapılmış olan Ulukışla’nın Eminlik Köyü’nden ilköğretimle ilgili mekân gereksinimleri için benzer bir destek isteniyordu. Hemen değerlendirdik, planlamasını yaptık; ODTÜ’den, Ayhan Şahenk Vakfı’ndan ve bazı firmalardan aldığımız yardımlarla 1999 yazında başlayıp, 2000 yazında Milli Eğitim Bakanlığı ve Niğde Valiliği’nin yardımıyla gerekli görünen mekânları kazandırdık.

BG: Peki, bu mimarlık eğitiminde 4 + 2 ya da 3 +2 düzenlemesi yapıldığında bu eğitimin sürekliliği içinde yer değiştirebilir mi?

SÖ: Tabii o durumda staj olanakları artıyor. Bu yaz stajı ile ilgili olarak henüz çok detaylı bir şekilde düşünmedik, tartışmadık. Dolayısıyla böyle bir konunun düşünülmesi sonucu bazı değişiklikler olabilir. Hâlâ, 1. sınıf stajı olarak daha önce yapılmış olan daha uygundu diye düşünüyorum. Yapı inşa edilmesi yeniden 2. yıl sonuna alınabilir.

MÖ: 1. sınıf stajının sonunda öğrencilerin neler edinmesini bekliyoruz?

SÖ: Öğrencilerin 2. sınıfta teorik olarak aldıkları bazı dersler var; konstrüksiyon, statik, malzeme gibi. Bu tip teorik bilgileri almadan, pratikte en azından çeşitlilik taşıyan malzemeleri tanımaları ve onlarla bazı konvansiyonel teknikler ve yöntemler aracılığıyla bir tecrübe kazanmaları beklenir.

MÖ: Staj yapıları daha önce denenmiş, hatta uygunsa yerel malzeme ve bilgi kullanılarak yapılan binalar. Yeni bir teknolojiyi, yapım sürecini denemek, bu stajın bir konusu olabilir mi?

SÖ: Aslında bir tarafta gerçekten çok değişmeyen ve hâlâ süregiden bildik malzemeler ve yapı süreçleri var. Böyle bir şantiye bittiği zaman, çok farklı teknik ve malzemeyle deneyim kazanmış olacaklar. Ama doğrusu bununla sınırlı olduğumuzu da düşünmedim. Mesela içimizden biri çıkıp, diyelim ki çelik, cam ve başkaca yeni malzemelerin de denendiği bir proje geliştirebilir. Bunu organize edip, finansmanını ve o malzemeleri sağlamaya çalışabiliriz.

Birkaç yıl önce, Alanya’nın bir köyündeki ilköğretim okulu için çelik konstrüksiyon kullanılması gündeme gelmişti. Tek katlı, düz çatılı, iki ilköğretim yapısını büyütmek istiyorlar. Mekân ihtiyacını, sorunlu olan düz çatı üzerine istenen mekânı da şekillendirecek bir çatı strüktürü ile karşılamayı düşündük. Deprem bölgesi olması nedeniyle hafif bir strüktür gerekli göründü. Dolayısıyla minimum malzeme içerecek bir çelik strüktür olması öngörüldü. Ancak o zaman öğrenciler neyin stajını yapacakları konusu çıktı. Kaynak için kaynakçı gelecek, işi o yapacak; öğrenci sadece getir-götür işlerini yapabilecek... Dolayısıyla orada o tür bir inşaat sürecinde öğrencinin ne yapacağı, ne kazanacağını belirlemek lazım. Yoksa bu olasılığı toptan reddetmek gibi bir durum yok.

Bundan sonrası için değişik şeyler düşünmek gerekir. Birincisi, hakikaten kırsal alansa, kırsal alandan gelebilecek taleplerin değerlendirilip, bunların hakikaten gerçek koşullar çerçevesinde sürdürülebileceği yapılar ortaya koyma imkânımız gözönünde tutulmalı. Başka disiplinlerden öğrencilerle de stajın bir şekilde organize edilebilmesi gerekir. Ayrıca, 1. veya 2. sınıf konusunda, özellikle eğitim sürecinin değişmesiyle ilgili ortaya çıkacak sonuçlara göre yeniden düzenleme yapılmalı. Bir diğeri, finansman konusu. Böyle bir bina yapmak için insan potansiyeli var, tasarımcı potansiyeli var, fakat finansman hazır olarak yok. Finansman konusunda bugüne kadar bizim en çok yararlandığımız, yapı endüstrisindeki değişik firmalar oldu. Bu tabii bugün çok önemli ve büyük ölçüde bundan sonra yapılacakları da gerçekleştirip sağlayacak olan bir ilişki. Bu ilişkinin de yine sağlıklı yürümesi lazım; bu kuruluşların yaptıkları çalışmaların gerçekten takdir edilmesi gerekiyor, bunun duyurulması gerekiyor.

Yardımların çoğu malzeme olarak geliyor. Onun dışında, parasal destek konusu en büyük sorunlardan birisi. Çünkü öğrenciye tasarımın doğru olarak aktarılmasını sağlayan öğretim elemanları dışında, bizzat deneyim ve ustalık olarak inşaat işini yapan kişilerin varlığı çok gerekli. Dolayısıyla gerekli yapı ustalıkları için ahşap, taş, tesisat gibi işçilikleri öğrenciye gösterecek, öğrenciden iş talep edecek kişilere ihtiyaç var. Sayıları çok olmasa da ücretli çalışmaları itibariyle parasal bir desteğe ihtiyacımız oluyor; bunun da karşılanması gerekiyor.

İlk yapılan stajlarda, bildiğim kadarıyla, değişik bankalar finansman sağlamış. Stajı yöneten kişi bu toplu parayı, öğrencilerin yemesi, içmesi dahil her şey için kullanabiliyor; hatta öğrencilerden bir grup oluşturup bu bütçeden onları sorumlu kılabiliyordu. Bu önemli kazanımlardan birisi; öğrencilerin birlikte bazı konularda sorumluluk almaları, daha ilk yıllarda birbirlerini tanımaları, birlikte çalışmayı öğrenmeleri, kendi işlerini kendileri görmeleri, hatta yeme içmenin gerçekleşmesi aynı zamanda onlara bir tür hayat tecrübesi de sağlıyor. Öğrenci için bunlar genelde yeni deneyimler oluyor; belki bazı alışkanlıklarının değişmesini de sağlayabilen bir ortam bu.

MÖ: Öğrenciler bir de ortamın farklı aktörleriyle de tanışıyorlar; belediye başkanından, köydeki ihtiyar heyetine kadar toplumun türlü öğelerini tanıyorlar.

SÖ: Yani sadece orada yaşayan insanlar değil, onlarla beraber bütün organizasyonun içerisinde yer alan kişiler...

AA: Yaz stajlarının başlangıcından bu yana, kamunun ihtiyaçlarıyla staj programının amaçları arasında birtakım uyuşmazlıklar oluşmuş gibi görünüyor. O dönemde yapının yapılması, bir şekilde kamu tarafından çok rahatlıkla kabul ediliyor, hatta teşvik ediliyor; Merkez Bankası, İller Bankası destek oluyor. Ama şimdi tam tersi bir durum var: Özel sektör destek oluyor, biz yapıyı üretiyoruz, ama programı bir şekilde onun içine yerleştiremiyoruz. Çünkü kamunun küçültülmesi gibi bir esas var, personel alamıyorsunuz veya yapı işlevsizleşebiliyor. Binanın programından tutun da yer seçimine kadar çok kritik kararların verilmesi gerekiyor. Bu, bence stajla ilgili en kritik aşama; çünkü tasarımdan önce bir karar verilmesi gerekiyor. O karar mekanizmasının nasıl işleyeceğiyle ilgili değişiklik belki gerekebilir. Onca emek ve onca deneyim, bakıyorsunuz, atıl bir şekilde kalabiliyor.

Şöyle bir durum var: Kamu, köyleri taşımalı eğitimde olduğu gibi birleştirmeyi ya da merkezî köyler seçip yatırımları o köylere yapmayı tercih ediyor. Ama bunun seçimiyle ilgili objektif kriterleri yok; anladığım kadarıyla siyasi birtakım aktörler devreye giriyor. O noktada belki, staj programıyla ilgili bu kırsal yörelerde toplumsal ihtiyaçlarla ilgili projeler üretilmesi düşünülebilir. Mesela, göç olgusu Türkiye'de hâlâ çok gündemde. Belki şehrin çok dışına çıkmadan, ama çok şehrin içinde de olmayan, ama hâlâ o ikisini de bir türlü bağdaştıramamış varoşlarda da benzer projeler yürütülebilir, diye düşünüyorum. Çünkü akut problemleri olan yerler. Kırsala yaptığımız yatırımın böyle atıl kalması, güdük kalması gibi problemler var. Bir taraftan da akut problemleri çözmek üzere kent olanaklarından yararlanamayan, ama bir şekilde o servislere erişmeye çalışan kitleler var. Dolayısıyla bu tür fırsatları da değerlendirmek iyi olabilir,

MÖ: Kırsalda atıl kalmak, kabullendiğimiz bir durum olmasın... Farklı disiplinlerden, mesela sosyolojiden, antropolojiden destek alıp, stajın o boyutunu geliştirebiliriz belki. Hisarköy’de, örneğin, kadınlarla ilgili bir program düşünüyorduk, ama onu hayata geçirmek için ne bizim bilgimiz yeterliydi, ne de köyle ilgili iyi bir araştırma yapılmıştı.

BG: Aslında, kırsalda staj yapmanın eğitime katkısının çok iyi bir şekilde tarif edilmesi gerekiyor. Mesela, 1. sınıf hedefleri içinde, yapı stajından eğitime katkı anlamında beklentilerimizi karşılayabiliyorsak Ankara'nın içinde bile staj yapabilir miyiz? Bizim için öncelikler nelerdir? Kırsala gitmek ayrı bir deneyim kazandırıyor, ama kentin içinde de biz bunu yapabiliyorsak, amacımıza da ulaşıyorsak neden olmasın diyemez miyiz?

SÖ: Olabilir, bu da düşünülebilir. Ama gerçekten kent içerisinde bir proje yaparken, oradaki bağlam çok karmaşık olduğundan yapının düşünülmesi gereken boyutları artıyor. Yoksa “Hakikaten çok geçerlidir, yapılabilir ve iyi bir sonuç da alınabilir” denilebildiği noktada niye yapılmasın?

BG: Evet kırsalda deneyim çok farklı, kontrol edilebilir bir bağlam getiriyor. Karşılıklı bir beslenme söz konusu.

AA: Yerden bağımsız projeler de yapılabilir. Aklımızda bir yaşam destek ünitesi var örneğin. Mobil olabilecek, ama kurulduğu yerde de yaşam desteği sağlayabilecek bir yapı programı üretilebilir. Yani, stajın amacına uyar mı sorgulanabilir, ama onun programı bu şekilde dönüştürülebilir, diye düşünüyorum.

SÖ: Nihayet öğrenci, pratik olarak bir şey yapacak. Bir de tasarım, ki burada öğrenciler de tasarım sürecinde yer alabiliyor. Bu yıl, Eymir’deki stajda öğrenciler tarafından tasarlanmış bir proje uygulandı. Ayrıca süreç içinde malzeme uygulamasında da tasarım kararları aldılar.

MÖ: Stajın kamuya katkılarından biri de toplumu aslında bilimle biraz daha yakınlaştırmak gibi geliyor. Öğrenciler ve o projeyi yapan kişiler bu etkinlikle gittikleri yere akılcı düşünme kültürü götürüyor bir bakıma. Staj o açıdan da önemli geliyor. 2006 Avrupa’da “bilim ve toplum” yılı ilan ediliyor. Üniversite’nin strateji planında bilim ve toplum ilişkisinin güçlendirilmesi hedefleniyor. Mimarlık bu hedefin içinde etkin olarak yer alabilmeli.

SÖ: Üniversitenin kuruluşundan itibaren böyle bir şeyin başlamış olması tesadüfi değil.

AA: Aslında üniversiteyle kırsalın, ya da toplumun birleştiği bir nokta. Üniversiteye yöneltilen eleştirileri de bertaraf edebilecek bir proje bu...

SÖ: Her bir stajda, değişik seviyelerde, valisi, kaymakamı, öğretmenleri, halkıyla çok olumlu tepkiler gösterildi. Yerel gazetelerde de, ulusal gazetelerde de, bu konuda yazılar yayımlandı. Dolayısıyla bir üniversitenin kendi varlığını çok uzak noktalara tanıtması mümkün olabilir. Mesela biliyorsunuz, kırsal bölgelere yardım yapılabiliyor, oradaki öğrenciler getirilip gezdiriliyor. Yapı stajında ise, bir grup iki ay sürekli orada kalıyor ve oradaki toplumla etkileşim içerisinde yaşıyor. Bu sadece vermek şeklinde değil, bu tam bir alışveriş.

AA: Yapıyı inşa edip bırakmaktan ziyade, orada o otuz genç insanla bir işbirliği sonucunda bir şey üretip gerçekten de örnek oluşturuyorsunuz. Dolayısıyla yavaş da olsa, bu bazı şeylerin önünü açabilir. Selahattin Bey’in de dile getirdiği gibi, son dönemde yaygın olan görüşlerden birisi şu: Birtakım gönüllü insanların eski eşyaları toplayıp, ihtiyacı olanlara dağıtması, bana çok geçici ve sorunu ötelemekten öte bir şey değilmiş gibi geliyor. Staj programının oradaki insanlara aslında gösterebileceği ve gösterdiği en önemli şey, az kaynakla sorunlara çözümler üretmenin mümkün olduğu. Bence bunu da iyi yapıyor.

Yalnız şunu unutmamalıyız: Staj programında tek aktör biz değiliz, birçok aktör var bu işin içinde. Dolayısıyla bütün o aktörlerin, karar mekanizmalarının nasıl işlediğinin farkında olmamız gerekiyor. O açıdan yapı üretmek, kendi başına bir amaç değil zaten.

MÖ: Sık sık bu stajın kurumsallaşması fikrini konuşuyoruz. Zaten elli yıldır varolan, süreklilik kazanmış bir etkinlik. Ama daha fazlası gerek. Hatta az önce dediğiniz gibi bir “laboratuar” olarak adlandırılıp, bütün bir sene işleyen, farklı disiplinlerden elemanların farklı boyutlarını ele aldığı düzenli, sürekli bir yapı oluşturulabilir.

SÖ: Öyle bir yapı, özellikle kaynak düzenlemesinde önemli oluyor. Bugüne kadar kurumsal olarak kime başvurduysak, sonunda hakikaten çok yardımcı oldu. Verememe durumunda veya vermede sınırlı olunduğu zaman bile, daha ne yapılabileceğini düşünen kimseler çıkıyor. Ancak bunun daha düzenli bir ilişkiye dönmesi, protokoller dahilinde yapılması iyi olur. Çünkü, o kurumların katkılarının belgelenmesi doğal hakları. Biz şimdilik bir teşekkür yazısı hazırlıyor ve sunuyoruz; ama daha çok kendi aramızda kalıyor.

AA: Finansman için özel sektörle kurduğumuz ilişki de önemli. Aslında özel sektörü özellikle kırsalda bir şey yapmaya yönlendirmiş oluyoruz. Son birkaç yıldır da bu staj kapsamında iyi şeyler yapılıyor köylerde. Onların örneklerini biz ne kadar görünür kılarsak, özel sektör de o kadar hevesli olacaktır.

SÖ: Edindiğimiz tecrübeler çerçevesinde bu nasıl sürmeli? Bugüne kadar kazandırdığını gördüğümüz yararlarını konuştuk. Daha başka şekillerde, daha yararlı, daha üretken hale gelebilir. Bir de gerçekten bizim kurumumuzun sınırları içinde kalması değil, bizim gibi kurumların benzer çalışmalar yapmasının çok şey getirebileceğini de görebiliyoruz. Türkiye’deki mimarlık okullarının hepsi şu anda aynı olanaklara sahip değil belki, ama bulundukları yakın çevrede de olsa, bu tür etkinlikler yapılabilse, biraz önce bahsedilen yararlar oldukça katlanarak etkisini gösterebilir.

* ODTÜ Mimarlık Bölümü Yaz Uygulamaları Programı , 2004 yılında, Mimarlar Odası 9. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri kapsamında “ Mimarlığa Katkı Dalı Başarı Ödülü ” aldı. ODTÜ Yaz Uygulamalarıyla ilgili yayınlar:

- Özkan, S. 1975, Yaz Uygulamaları , ODTÜ Mimarlık Fakültesi, Öğrenci Yayını, No: 2, Ankara.

- Yay. Haz. Berin F. Gür ve Onur Yüncü, 2004, 1/1 Yaz Uygulaması , 124/3 Yayınları, İstanbul.

Bu icerik 4057 defa görüntülenmiştir.