334
MART-NİSAN 2007
 

İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY

TÜRKÇE ÖZET

GELECEK SAYILAR

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA: KENTLER VE MEYDANLARI

  • Çevre, Kent, Mimarlık
    Jale Erzen

    Prof.Dr., ODTÜ Mimarlık Bölümü

    SANART Estetik ve Görsel Kültür Derneği Başkanı

MİMARLIK’tan 334



KÜNYE
DOSYA: KENTLER VE MEYDANLARI

Kentsel Kimlik ve Canlılık Bağlamında Meydanlar: KUZEY KIBRIS’TA BİR MEYDANA BAKIŞ

Derya Oktay

Prof. Dr., Doğu Akdeniz Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

Kent mekânları ile ilgili sorunlar ilk kez 20. yüzyılın ikinci yarısında gündeme gelmiş olup, Modernist uygulamalar kapsamında binalar tasarlanırken dış mekânların dikkate alınmadığı yaklaşımların neden olduğu fiziksel ve toplumsal çevre sorunları bu konudaki tartışmalarda en öne çıkan konular olmuştur. Modernizm sonrasında, bunlar dışında kentsel yaşamın doğasını biçimlendirip değiştiren çeşitli eş zamanlı etkenler sözkonusudur; ulaşım sisteminde temel değişiklikler, özellikle otomobile olan bağımlılık ve destekleyici alt yapının oluşturulması, uluslararası ekonomik ve siyasi değişimler, yapay havalandırmayı da içeren tüm teknolojik bulgular ve bunların neden olduğu ilgi değişimleri kentsel yaşama yansımıştır.(1)

Kentsel çevre niteliği söz konusu olduğunda ilk anımsanması gereken, kentin insanlar için varolduğudur. İnsanların iletişim ve etkinliklerine zemin oluşturma bağlamında, kentsel kamu mekânları bu işlevlerin gerçekleşmesini sağlayan en önemli araçlardır. Kentin toplumsal bütünlüğü ve kent yaşamının canlanması, kısmen, yapısal biçimin dış mekânlarla ilişkisine ve bu mekânların aşama düzenine (hiyerarşi), çeşitliliğine ve özelliklerine bağlıdır. Bu basitçe bir nicelik ya da boyut sorunu olmayıp, mekânların niteliklerinin, psikoloji ve simgeselliklerinin karmaşık bir yorumudur. Kamusal mekânlar kent halkının adeta aynası olup, yerel kültürü ve yaşanan zamanı yansıtır, yerel halkın sosyal ve ekonomik durumlarıyla ilgili ipucu verirler.

Geleneksel yerleşimlerde mekânsal tanımlılık ve toplumsal anlam içeren organik kentsel doku, geçmişteki kullanımlarıyla kamusal mekânların yaşamın önemli bir parçası olduğunu gösterir. Oysa kentlerimizin bugünkü durumlarına baktığımızda, özellikle merkez bölgelerdeki kamusal mekânların kentin kalbi olma özelliğini yitirdiğini ve genelde ticari işlevlerin ağırlık kazandığını görüyoruz. Yeni oluşturulan bölgelerin kamusal mekânlar binalar tasarlandıktan sonar arda kalan, anlamsız ve kullanımsız boşluklar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kentsel tasarım uğraşının belki de en önemli boyutu ‘merkez’ kavramı ile ilintilidir. Lynch (2), kentsel kurgunun algılanması ile ilgili çalışmasında ‘düğüm noktaları’nı (nodes), bir kentin algılanıp anlaşılmasında ve kente bir imge kazandırılmasında en önemli beş ögeden biri olarak tanımlamış, Whyte (3), bunun da ötesinde, belirgin bir merkeze sahip ve güçlü bütünlüğü olan bir kentin tüm bölgeye bütünlük kazandırabileceğini vurgulamıştır. Alexander (4) ise, benzer bir şekilde her bütünün kendi içinde bir merkezi olması ve kendi etrafında bir merkezler sistemi oluşturması gerektiğini savunmuştur.

Buradaki düşünce ve tartışmalar temelinde, kamusal mekânlar arasında merkez kavramıyla en çok örtüşen kent bileşenleri olarak meydanların, öncelikle ve geniş bir bağlamda ele alınmaları anlamlı olacaktır.

MEYDAN, BİÇİMSELLİK VE KİMLİK

Meydanlar kentsel yapının en belirgin bileşeni olup, binaların mekân etrafında oluşturdukları süreklilik ile biçimlenirler. Zucker’e göre meydan kent dokusu içinde adeta “psikolojik bir dinlenme yeri”dir.(5) Meydanın tarih içindeki gelişimi incelendiğinde, en başarılı meydanların kent yaşamının doğal bir parçası olan mekânlar olduğu ve fiziksel olarak çok iyi tanımlanmış oldukları görülmektedir. Ne var ki, belirli bir zamanda, belirli bir yerde ve belirli bir kültürde etkili olan bir tasarım konseptinin başka bir ortama aktarılmasının sorunlara neden olacağı unutulmamalıdır. Bu bağlamda, Moughtin’in (6) de vurguladığı gibi, İtalyan kentlerindeki etkileyici meydan (piazza) sayısının çokluğu, kısmen dış mekân yaşantısını kolaylaştıran iklimsel koşullar ile İtalyan kültürüne ait dışa dönük ve temperemental tutumun birleşimiyle açıklanabilir. Buradaki ve diğer Batı Avrupa kentlerindeki meydanlar (square) biçimsel temsilcilik işlevini üstlenmiştir ve kent yaşamının odak noktasıdır. Osmanlı kentinde ise, Cerasi’nin (7) vurguladığı gibi, kamu mekânı kendine has bağımsız biçimler alır ve İtalyan tarzı piazza’nın işlevlerini büyük cami avlusu ve çarşı karşılar. Farsça bir terim olan maidan belirgin biçimi de olabilen bir meydanı anlatır.(8) Türkçe’deki “meydan” ise, sadece boşluk, açıklık anlamında tercüme edilmiş olup, geniş, yapılaşmamış alanı belirtse de, kurumsal anlamda tanımı vardır.

Biçimsel tanımlanma belirli ve kesin bir biçim yaratmak üzere mekânın binalar tarafından çevrelenmesidir (enclosure). Buradaki temel gereksinme ‘kapalılık hissi’ olup, kesin süreklilik gösteren binalar zincirinin oluşturduğu tam bir kapalılık değil, aralık ve açılmaların göreceli olarak etkili olmadığı global anlamda bir kapalılık hissidir. Biçimsel nitelik aynı zamanda ölçek ile ilgilidir. Ölçü sorunu, genelde birçok çalışmada bir ‘insan ölçeği’ sorunu olarak ele alınmış ve yükseklik-genişlik oranı ile ilişkilendirilmiştir. Doğru olan ise, Vitruvius’un (9) Roma kentindeki “forum”un tasarımıyla ilgili olarak açıkladığı gibi, buradaki ölçülerin mekân içinde gerçekleştirilecek eylemlerle ve kullanıcı sayısıyla ilişkilendirilmesidir. Meydan ne insanların dağılmasına neden olacak kadar büyük, ne de mekân içindeki nesnelerin rahatça algılanmasını önleyecek kadar küçük olmalıdır.

Estetik söz konusu olduğunda, her ne kadar Sitte’nin (10) Ortaçağ Kuzey İtalya kentlerinde bulduğu ‘resimselliğin’ sınırlı bir zaman diliminde yaratılması olanaklı değilse de, çağdaş meydan düzenlemelerinde de biçimsel çeşitlilik yoluyla mekâna resimsellik kazandırılması olanaklıdır. Bu bağlamda temel ilke “çeşitlilik içinde birlik” olmalı ve binaların üslup ve oranlarının, renk ve malzemelerinin, binalar, mekânlar ve doğal peyzaj arasındaki ilişkilerin en olumlu etkiyi yaratması hedeflenmelidir.

Ayrımsanabilir özellikleri olan meydanlar -ve bu özellikteki caddeler- kentsel kimliğin, anlaşılabilirliğin ve buna bağlı olarak insanların yönlenmesinde son derece önemlidir. Örneğin, Siena’daki Piazza del Campo ( Resim 1, 2), Venedik’teki Piazza San Marco, Milano’daki Piazza del Duomo, Roma’daki Piazza San Pietro, Floransa’daki Piazza della Signoria, Moskova’daki Kızıl Meydan, bulundukları kentlerin simgeleri olmuşlardır.

Meydanlar değerlendirilirken gözetilmesi gereken çok önemli konu, meydanın kullanıcılarında bir yer ve aidiyet duygusu oluşturma durumudur. Bir “yer”e ait olma duygusu insanların çok önemli bir gereksinmesi olup (11), bu duygunun gerçekleşmesi, o yerin kendine özgü ve oradaki insanları saran coğrafi, tarihsel, toplumsal ve özellikle estetik özelliklerinin oluşturduğu alan karakterine bağlıdır. Bu anlamda iyi birer örnek olan Capri ve Taormina’daki ana meydanlar ( Resim 3, 6) dik bir yamaca yerleşmiş olan kent dokusu içinde hem bir buluşma yeri, hem de seyir terası olarak denize ve arkadaki özgün topoğrafyaya bakış sağlar ve alan karakteriyle bütünleşirler. İstanbul’daki Ortaköy Meydanı’nda da, Boğaz’a açılımın, çeşitlilik içeren bir geleneksel dokunun ve simgesel bir tarihî yapının (Ortaköy Cami) oluşturduğu özgün karakter güçlü bir “yer” duygusuna neden olur. ( Resim 7, 8)

Bir alanın karakterini oluşturan diğer önemli etmen kullanım ve etkinlikler dizgesidir. Ana kullanımlarda çeşitlilik, yoğunluk, yapısal biçimin erişilebilirliği, bina türünde, yaşında, büyüklüğünde ve genel durumunda çeşitlenme etkinliklerin düzeyini belirler. Bir yerle ilgili imgenin oluşması sadece kentin meydan ve sokaklarında yürüyerek değil, kent mekânlarını oluşturan binaların içine girilmesi ve insanlarıyla iletişim kurulmasıyla gerçekleşir. Bu nedenle, bir kent dokusunun kimliği irdelendiğinde, özel mekânların ve kamusal-özel arakesitinin de incelenmesi gerekir. Yerel halkı ve yaşamını en iyi şekilde yansıtan konut alanlarının kısmen merkez bölgede de yer alması, buradaki kent mekânlarının kimliğini güçlendirecektir. Taormina’daki meydanlar bu anlamda da iyi birer örnektirler.

Norberg-Schulz (12) tarafından “yerin ruhu” (genius logi) olarak adlandırılan bu çoklu karaktere erişmeyi hedef alan her türlü çaba, o yerle bütünleşmeye, o yerin ve kentin kimliğine katkıda bulunacaktır. Yerin kimliği Lynch (13) tarafından “bir kişinin bir yeri diğer yerlerden ayırabilmesini ya da tanıyabilmesini sağlayan nitelikler” bütünü olarak tanımlanmıştır. Kentin algılanması söz konusu olduğunda, yer duygusu kentsel kimliğe öncülük eder. Kentsel kimlik ise kentsel yaşam kalitesinin önemli bir boyutu olan kentsel sürdürülebilirliğe katkıda bulunur.

Kent mekânları içinde geçmişle bağların kurulması kimlik ve yer duygusunun artırılmasında ve toplumsal belleğin güçlendirilmesinde esastır.(14) Bu nedenle, eski ve tarihî binaların kentsel peyzajın parçası olduğu yerlerde, sosyo-ekonomik ve kültürel yapıya uyumlu koruma ve canlandırma ile sürdürebilirlik özel bir önem kazanır.

Meydan içinde sanat uygulamaları da anlamı, kimliği ve yönelimi güçlendirebilir. Bu elemanlar, bulundukları mekânın imgesini ve okunabilirliğini güçlendirirken, bazen ona kutsal bir anlam da yüklerler. Burada önemli olan, sanat ögeleri ile yer alacağı meydandaki yapısal doku arasında uyumlu bir ilişki ve bütünleşmenin sağlanması ve sanat yapıtlarının yaya hareketi dikkate alınarak konumlandırılmasıdır. İtalyan kentlerindeki meydanlar başta olmak üzere dünyanın farklı kentlerindeki pekçok meydanda bu özellik izlenebilir. Roma’daki Piazza Navona ( Resim 9, 10) ve Piazza di Spagnia ( Resim 11), tarihi ve sanatı etkileyici bir şekilde bütünleştiren ve bir kez görüldüğünde zihinlere yerleşen mükemmel örneklerdir.

Bu noktada vurgulamalıyız ki, bir meydanın istenen olumlu etkiyi yaratması sadece kendi içindeki niteliklere bağlı olmayıp, ait olduğu kentsel doku içindeki diğer meydan ve sokaklarla ilişkisi ve bu mekânlar içindeki yaya arterinin sürükleyiciliği ve meydana ulaşma anındaki algılama çok daha güçlü ve çarpıcı bir mekân etkisi yaratır. Roma’nın yedi tepesinden birinde yerleşmiş olup, sürükleyici bir yaya rampasından sonra ulaşılan, mimar-heykeltıraş-ressam Michelangelo tarafından son biçimi kazandırılan Piazza del Compidoglio (Roma) ( Resim 12, 13) ve ilginç perspektifler sunan dar sokaklardan sonra basamaklarla inilerek ulaşılan Piazza del Campo’daki (Siena) deneyimler bunu kanıtlarlar.

MEYDAN, İŞLEVSELLİK VE CANLILIK

Çağdaş kentsel tasarımla ilgili araştırmalarımıza göre “kullanım” etmeni kentsel mekânın niteliğinin en önemli belirleyicisidir.(15) Bilgisayarla iletişim sistemlerinin günlük yaşantıya etkili bir şekilde girdiği iletişim toplumlarında, her ne kadar bazı kesimlerce kent mekânlarının önemli olup olmadığı, hatta gerekli olup olmadıkları tartışılsa da, kent mekânları kentlilerin yaşamlarında gittikçe daha fazla önem kazanmaktadır.(16)

Bir meydanın kullanımını belirleyen temel koşul, kolay erişilebilir olması (yaşama alanlarına yürüme mesafesinde olması ya da kullanışlı toplu ulaşım olanağına sahip olması bulunması anlamında) ve farklı kesimlerden ve yaş gruplarından kullanıcıları çekebilecek işlevsel çeşitliliği içermesidir. Meydanda sürekli kullanım ve canlılığın sağlanabilmesi için de, meydanı tanımlayan binaların önyüzlerinde, özellikle giriş katlarında, dış mekân ile ilişkiden yarar sağlayabilecek lokanta, kahvehane, ya da ürünlerini dışarıda sergileyebilen dükkan vb. kamusal işlevlere yer verilerek bir “etkin kenar” ya da “etkin önyüz” oluşturulmasıdır. Bu bağlamda, arkadlar, dış ve iç mekân kullanıcıları için güçlü bir yer duygusu ve kullanışlılık sağlarken, kentsel mekâna renkli ve canlı bir kenar oluştururlar. Arkadlar bazı örneklerde yerel kültürün çok güçlü bir şekilde yansıtıldığı, yerel halkı birleştiren ve kentin konuklarıyla biraraya getiren elemanlardır. Santa Fe’de, yerlilerin yaptıkları el sanatlarını kentin konuklarına satış sundukları arkadlar (portal) bu ilişkinin özgün bir örneğidir. ( Resim 14, 15) Üst katlar da, yerel iklim ve kültüre uyum çerçevesinde, balkonlar, cumbalar, ya da en azından dışa açılım sağlayan iyi bir pencere düzeni ile, özel ve kamusal alan arasında olumlu bir görsel iletişim sağlayabilirler.

Kentsel kamu alanının güçlendirilmesinde hem eski hem de yeni binaların katkısı olabilir. Örneğin Paris’te Pompidou Kültür Merkezi’nin son katından sağlanan kenti seyir olanağı, hem merkezin hem de bulunduğu meydanın kullanımını artırmaktadır. Louvre Müzesi avlusundaki cam piramit, müzeyi ve onun kent ile ilişkisini adeta yeniden tanımlamıştır; aslında sadece bir giriş elemanı olan ve yer altındaki dev kültür ve rekreasyon merkezine girişi sağlayan bu sıradışı yapı, daha önce hiç kullanılmayan dev boşluğa büyük bir yaşam ve dinamizm kazandırmıştır.

KUZEY KIBRIS’TA BİR MEYDAN: GAZİMAĞUSA NAMIK KEMAL MEYDANI

Kuzey Kıbrıs’taki kentlerin son yirmi yılda yaşadığı denetimsiz büyüme ve yayılma dinamiklerine bağlı olarak kentsel çevre niteliği büyük ölçüde bozulmuş, bu kapsamda öteki kent mekânlarıyla birlikte meydanlar da geçmişteki anlam ve rollerini yitirmişler ve sadece taşıt trafiğine hizmet eden, herhangi bir yapısal tanımlanma ve destekleyici işlevi olmayan düğüm noktalarına (halk dilinde “çember”) dönüşmüşlerdir. Özellikle son on beş yılda sürekli büyüyen Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin etkisiyle büyük değişimlerin yaşandığı Gazimagusa’da, plansız ve rasgele biçimlenen yeni yerleşim bölgelerindeki işlevsiz boşluklar ve dengesiz alan kullanımları nedeniyle kentsel kimlikten yoksun bir görünüm egemen hale gelmiştir.

“Kaleiçi” olarak bilinen eski kentin merkezi Namık Kemal Meydanı (eski Saray Meydanı) Kıbrıs’taki tüm kent mekânları arasında tarihî Girne Limanı dışında en belirgin olandır. ( Resim 16) Bir zamanlar Avrupa’nın en büyük meydanı olduğu ve ilk dönemlerde batı-doğu yönünde Liman Kapı’sına kadar uzandığı bilinen meydanda, Kıbrıs’ın en önemli tarihî yapıtlarından olan Lala Mustafa Paşa Cami (eski St. Nicholas Katedrali) (17) ve eski Venedik Sarayı (18) yer almaktadır. Meydana ulaşım, surlarla çevrili olan Kaleiçi bölgesinin, son on yıl içinde yayalaştırılan ana caddesi (İstiklal Caddesi) ve geçen yıl içinde etrafındaki tarihî yapılar (“Bandabulya” olarak bilinen Hal Binası, medrese ve dükkanlar) restore edilerek yeniden işlevlendirilen ve yayalaştırılan Liman Yolu ile sağlanmaktadır. (19) Her iki yaya arteri ve bunların uzantıları bazı olumsuz değişimlere rağmen hâlâ özgün dar sokak karakterini korudukları için, meydana ulaşıldığında algılanan zıtlık ile olumlu bir etki sağlanmaktadır.

Namık Kemal Meydanı’nın bugünkü biçimi ‘kapalılık’ duygusunu çağrıştırıyor ise de, mekânın köşelerinden olan sokak açılımları ve meydanı çevreleyen sonradan yapılan binaların meydana katkıda bulunmayan mimari ve işlevleri nedeniyle istenen olumlu etki tam olarak sağlanamamaktadır. ( Resim 17) Meydan kapsamında değişik zamanlarda olumlu ya da olumsuz bazı eklentiler yapılmış, hatta bazen bunlar da yıkılıp tekrar değiştirilmiş, ancak en rahatsız edici değişimler son yirmi yıllık dönemde gerçekleşmiştir; dışa dönük kahvehane gibi kullanımları olan arkadlı eski binalar yıkılmış, yerine yeni ama geleneksel dokuya ve iklime aykırı ve kamusal yaşantı ile ilintisi olmayan banka binası, döviz bürosu, dershane, spor mağazası, sigorta acentası vb. işlevleri barındıran binalar inşa edilmiştir. ( Resim 18, 21) Meydanın biraz gerisinde işlevini sürdürmeye başlayan bir, iki lokanta ve barın olumlu etkisi olmuş, ama meydanı canlandırmaya yetmemiştir. Öte yandan, bu olumsuz değişim ve eklemelere rağmen, Lala Mustafa Paşa Cami (eski St. Nicholas Katedrali) ve eski Venedik Sarayı’na ait anıtsal geçiş elemanı gibi iki önemli yapı ve Lüzinyan dönemine ait St. Francis Kilisesi’nin avlusuna yapılmış ve birkaç yıl önce bar olarak kullanılmaya başlanan Cafer Paşa Hamamı ve tipik bir Klasik Osmanlı yapısı olan ve yakın geçmişte tamamlanan restorasyon çalışmalarından sonra, daha önce meydana uymayan işlevlerinden arındırılarak lokanta ve kafe olarak yeniden işlevlendirilen Mağusa Medresesi gibi iki özgün yapının desteğiyle meydan hala ayrımsanabilir bir kent mekânı olarak gücünü korumaktadır.

Ortaçağ döneminde kraliyet etkinliklerinin ve yaşantısının merkezi olan ve o zaman Saray Meydanı olarak bilinen meydan, kentin Venedik döneminden önce bu özelliğini kaybetmesinden sonra Ada’nın askeri idaresini üstlenenlerin (“Kıbrıs Kaptanı”) yerleşimlerine açılmış ve o dönemden beri de eski kentin merkezi olarak zihinlere yerleşmiştir. Ne var ki, Kaleiçi bölgesi ile bunun dışındaki bölgeler arasında işlevsel bütünleşmenin olmaması, Kaleiçi’nin yaşam alanlarından kolay erişilebilir olmaması, kentsel dokusunun büyük ölçüde fiziksel bozulmaya uğramış olması ve farklı kesimlerden kullanıcıları buraya çekebilecek işlev ve donatılara sahip olmaması nedeniyle, bu önemli meydan genişleyen Gazimagusa’nın merkezi olamamıştır.(20)

SONUÇ

Tarih boyunca kentlerin toplumsal yaşamında önemli bir rol oynayan meydanlar, günümüzde çoğu örnekte sadece araç trafiğini kolaylaştırmakta ve kentin toplumsal yaşamının merkezi olamamaktadır. Kıbrıs’taki kamusal mekânlar arasında özel bir yeri olan Gazimağusa Namık Kemal Meydanı incelendiğinde de, meydanın geçmişten bugüne dek taşıdığı anlam ve barındırdığı önemli tarihsel yapılara karşın, bugün kentin günlük yaşamından soyutlandığı görülmektedir. Gazimağusa’nın çok değerli bir tarihî ve kültürel mirasa sahip bir yerleşim olarak sahip olduğu turizm potansiyeli ve 15.000 öğrenciyi barındıran bir üniversite kenti olduğu dikkate alınırsa, meydana önce kent yaşamının canlandığı bir işlevselliğin, sonra da kente ait güçlü bir kimliğin oluşturulması hedefiyle bütüncül bir kentsel biçim ve estetiğin kazandırılması zorunludur.

Dünya kentlerinde, Türkiye’de ve Kıbrıs’ta yaptığımız incelemeler doğrultusunda yapılan tartışma ve değerlendirmeler ışığında, meydanların çağdaş kente ve kullanıcılarına yeniden kazandırılması için, kenti yönetenlerin ve tasarımcıların izlemesi gereken stratejilerin şu ögeleri içermesi gerekmektedir:

• Meydan, kimlik ve yer duygusunun yaratılabilmesi için, fiziksel olarak iyi tanımlanmış olmalıdır.

• Meydan, geçmişle bağlantılar kurmanın kentsel sürdürülebilirliğe katkısı dikkate alınarak, tarihî, toplumsal, kültürel ve estetik karakterle desteklenmelidir.

• Büyük ölçekli bir kentsel tasarım çalışmasında, meydanın gücü kendisine bağlantılı sosyal mekânların sürekliliği ile desteklenmelidir.

• Meydan kapsamında işlevsel çeşitlilik desteklenmeli, mekânın haftanın tüm günlerinde ve gece-gündüz canlı kalması sağlanmalıdır; bu çerçevede, tüm yaş grupları ve farklılaşan ilgi gruplarına yönelik kullanım olanağı sağlanmalıdır.

• Binalar kamusal mekânla dostça bir ilişkide olmalı ve önyüzlerindeki kamusal işlevler aracılığıyla dış mekândaki yaşama katkıda bulunmalıdır.

• Görsel hoşnutluk, düzen ve zıtlıklar oluşturmalı, meydan içindeki sanat ögeleri mekânın bir parçası olarak en başından tasarlanmalıdır. Bu kapsamda, kamusal sanat ürünlerinin “yer ruhu”nun ve aidiyet duygusunun oluşmasına nasıl katkıda bulunacağı konusu sanatçı ile işbirliği içinde irdelenmelidir.

Kentlerin ana meydanlarının önerilen ilkeler doğrultusunda tasarlanması ya da iyileştirilmesi kentsel tasarımın toplumsal bütünleşmeye katkısı olacaktır. Gelişmiş ülkelerin kentleriyle ilgili olarak son yıllarda öne çıkarılan “markalaşma” ya da “pazarlama” stratejileri söz konusu olduğunda da kent mekânları, özellikle meydanlar, kentsel yaşamda yeniden etkin bir rol oynayabileceklerdir.

NOTLAR

1. Oktay, 1999.

2. Lynch, 1961.

3. Whyte, 1989.

4. Alexander, 1987.

5. Zucker, 1959.

6. Moughtin, 1992.

7. Cerasi, 1999.

8. Cerasi, 1999, s.197.

9. Vitruvius, 1960.

10. Sitte, 1965.

11. Relph, 1976, s.147

12. Norberg-Schulz, 1979.

13. Lynch, 1981.

14. Rossi, 1982.

15. Whyte, 1980/1988; Cooper Marcus, 1990; Madanipour 1996/2003; Carmona ve diğerleri 2003; Lang 2005.

16. Bu düşüncemiz, araştırmalarla da kanıtlanmış olup, Microsoft firması çalışmalarına uygulanan bir anket sonucunda yüksek teknolojiyi kullanma oranı arttıkça biraraya gelme gereksinmesinin arttığı saptanmıştır. (Harris, 1991)

17. Lala Mustafa Paşa Cami ya da özgün yapısı ile San Nicola Katedrali eski kentin siluetine egemen olup, son derece etkileyici bir yönlenme/referans noktası oluşturmakta ve bugünkü Kaleiçi’nin çeşitli noktalarında görüş alanını zenginleştirmektedir. Tarihsel bilgileri 1300’lere kadar uzanan yapıt Lüzinyan Dönemi Fransız Gotik Mimarisi’nin şık ve güçlü bir örneği olup, Kıbrıs’ın iklimine mükemmel bir uyum göstermektedir.

18. 13. yüzyılda inşa edilen Venedik Sarayı (Palazzo del Proveditore) Lüzinyan döneminin kraliyet sarayıdır ve Venedik döneminde (1489-1571) yönetim merkezinin Lefkoşa’dan Mağusa’ya kaymasıyla ‘Kıbrıs Kaptanı’nın yerleşim mekânı olmuştur. Saray depremlerde büyük ölçüde zarar görmüş, geriye sadece Batı yönündeki L biçimdeki kabuk kısmı ve kemerli giriş elemanı kalmıştır. Bugün büyük bir boşluk görünümünde olan Venedik Sarayı avlusu, bir dönem zaptiye alanı olarak kullanılmış, yakın geçmişe kadar da, kısmen -ne yazık ki- açık ‘otopark’, kısmen de avluya sonradan eklenen bir yapı olan Namık Kemal Zindanı ve müzesine geçiş ve dinlenme mekânı olarak kullanılmıştır. Sarayın otopark olarak kullanılan boşluğu, 2004’de Avrupa Birliği Fonları kapsamında, Birleşmiş Milletler Geliştirme Programı (UNDP) “Gelecek İçin Ortaklık” (Partnership for the Future) aracılığıyla desteklenen bir proje ile canlandırılmaya çalışılmış, ne var ki yapılanlar sadece fiziksel iyileştirme düzeyinde kalmıştır.

19. Liman Yolu ve buradaki yapıların restorasyonu da Avrupa Birliği Fonları kapsamında, Birleşmiş Milletler Geliştirme Programı (UNDP) “Gelecek İçin Ortaklık” (Partnership for the Future) projesi aracılığıyla gerçekleştirilmiştir.

20. DAÜ Mimarlık Bölümü’nde 1994 ve 2005 yılları arasında kentsel tasarım dersinin ilk ödevi olarak verilen “Gazimagusa’da Lynch temelli zihinsel çizin (mental map) analizi” sonuçları da bunu doğrulamıştır. Öğrencilerin büyük çoğunluğu Namık Kemal Meydanı’nı düğüm noktası (node) olarak göstermedikleri gibi, bazıları tarihî kentin surlarını bile gözardı edebilmişlerdir.

KAYNAKLAR

Alexander, C. ve diğerleri, 1977, A Pattern Language, Oxford University Press, Oxford.

Alexander, C. ve diğerleri, 1987, A New Theory of Urban Design, Oxford University Press, Oxford.

Broadbent, G. 1990, Emerging Concepts in Urban Space Design, Van Nostrand Reinhold Int., London.

Carmona, M. ve diğerleri, 2003, Public Places, Urban Spaces: The Dimensions of Urban Design, Architectural Press, Oxford.

Carr, S. ve diğerleri, 1992, Public Space, Cambridge University Press, Cambridge.

Cerasi, M. M. 1999, Osmanlı Kenti: Osmanlı İmparatorluğunda 18. ve 19. Yüzyıllarda Kent Uygarlığı ve Mimarisi, Yapı Kredi Yarınları, İstanbul.

Childs, M. C. 2004, Squares: A Public Place Design Guide for Urbanists, University of New Mexico Press, Albuquerque.

Cobham, D. (trans.) 1969, Excerpta Cypria, Library, Nicosia.

Cooper Marcus, C. Ve C. Francis, 1986, People Places: Design Guidelines for Urban Open Space, Van Nostrand Reinhold, New York.

Enlart, C. 1987, Gothic Art and the Renaissance in Cyprus, Trigraph, London.

Gehl, J. 1987, Life between Buildings, Van Nostrand Reinhold, New York.

Hall, P. 1998, Cities in Civilization, Pantheon Books, New York.

Harris, A. 1991, “Telecommuting: a Growing Transport Alternative for Office Commutors”, Proceedings of Technological and Societal Alternatives in Transportation 1991, IEEE Society, London.

Heidegger, M. 1962, Being and Time, Harper and Row, New York.

Hertzberger, H. 2000, “The Public Realm”, The City Cultures Reader, Ed. Malcolm Miles, Tim Hall ve Iain Borden, Routledge, London, ss.253-255.

Jacobs, J. 1961, The Death and Life of Great American Cities, Random House, New York.

Jeffery, G. 1983, A Description of the Historical Monuments of Cyprus, Zeno Pub., London (Nicosia 1918).

KTFD Eğitim, Gençlik, Kültür ve Spor Bakanlığı, Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Müdürlüğü, 1982, Kıbrıs’ta Türk Eserleri, Ulus Ofset, Lefkoşa.

Krieger, A. 1995, “Reinventing Public Space”, Architectural Record, Sayı: 183/6, ss.76-77.

Lang, J. 2005, Urban Design: A Typology of Procedures and Products, Architectural Press, Oxford.

Lynch, K. 1981, Theory of Good City Form, MIT Press, Cambridge, Massachusetts.

Lynch, K. 1961, An Image of the City, Harvard University Press, Cambridge, Massachusetts.

Madanipour, A. 1999, “Why are the Design and Development of Public Spaces Significant for Cities?”, Environment and Planning B: Planning and Design, Sayı: 26, ss.879-891.

Madanipour, A. 1996, Design of Urban Space, Wiley, New York.

Moughtin, C. ve diğerleri, 1996, Urban Design: Street and Square, Butterworth Architecture, Oxford.

Norberg-Schulz, C. 1979, Genius Logi: Towards Phenomenology of Architecture, Rizzoli, New York.

Oktay, D. 2006, “How can Urban Context Maintain Urban İdentity and Sustainability?: Evaluations of Taormina (Sicily) and Kyrenia (North Cyprus)”, WebJournal for Cultural Patrimony, University of Naples L’Orientale & Al Quds University of Jerusalem, Naples, Cilt: 2, Makale 1. (http://www.webjournal.unior.it) (Ocak 2007)

Oktay, D. 2005, “Reviewing Public Urban Spaces in the Context of Identity, Conviviality and Creativity”, UIA 2005 İstanbul - XXII World Congress of Architecture: Cities: Grand Bazaar of ArchitectureS, İstanbul, 4-7 Temmuz 2005.

Oktay, D. 2003, “Kamusal Mekânda Sanata Güncel Bir Bakış”, Yapı, Sayı: 264, ss.105-109.

Oktay, D. 2002, “Urban Identity in the Changing Context of the City: Northern Cyprus”, Cities, Sayı: 19/4, ss.261-272.

Oktay, D. 2001, “Kentsel Tasarımın Kuramsal Çerçevesine Güncel Bir bakış: Kentlerimiz, Yaşam Kalitesi ve Sürdürülebilirlik”, Mimarlık, Sayı: 302, ss.45-49.

Oktay, D. 1999, “Kentsel Ortak Mekânların Niteliği ve Kent Yaşamındaki Rolü”, Yapı, Sayı: 207, ss.53-61.

Oktay, D. 1995, 'Kamusal Meydan, Anlamı ve Kullanımı: Gazimagusa Namık Kemal Meydanı'nın Değerlendirilmesi”, VI. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu (Kentsel Mikro-Ortam Tasarımı), MSÜ Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, İstanbul, Mayıs 1995.

Oktay, D. 1990, Kentsel Kamu Mekânlarının Sosyal İşlevlerini Güçlendirme Amaçlı Tasarım için Bir Yöntem (A Methodological Framework for the Design of Urban Public Space for Social Integration), Yayımlanmamış Doktora Tezi, YTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul. (Associated Research Programme, Oxford Brookes University).

Paşaoğulları, N. ve N. Doratlı, 2004, Measuring Accessibility and Utilization of Public Spaces in Famagusta, Cities, Sayı: 21/3, ss.225-232.

Relph, E. 1976, Place and Placelessness. Pion, London.

Rossi, A. 1982, The Architecture of the City, MIT Press, Cambridge, Mass.

Sitte, C. 1965, City Planning According to Artistic Principles, Random House, New York, (1889).

Vitruvius, 1960, The Ten Books on Architecture, Dover Publications, New York.

Whyte, W. H. 1989, City: Rediscovering Its Center, Doubleday, New York.

Zucker, P. 1959, Town and Square, Columbia University Press, New York.

RESİMLER

* Görsel belgeler (aksi belirtilmedikçe) yazara aittir.

1, 2. Piazza del Campo, Siena.

3, 4. Piazza Umberto I, Capri.

5, 6. Piazza IX Aprile, Taormina.

7, 8. Ortaköy Meydanı, İstanbul.

9, 10. Piazza Navona, Roma.

11. Piazza di Spagna, Roma.

12, 13. Piazza del Compidoglio, Roma.

14, 15. Ana meydan, Santa Fe.

16. Gazimagusa Namık Kemal Meydanı, genel bakış. ( Kaynak : KTFD Eski Eserler ve Müzeler Dairesi Md. Arşivi)

17. Namık Kemal Meydanı, plan.

18, 19. Namık Kemal Meydanı, eski ve yeni görünümler.

20, 21. Namık Kemal Meydanı’na bağlanan sokaklardan görünümler.

Bu icerik 28431 defa görüntülenmiştir.