335
MAYIS-HAZİRAN 2007
 

İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY

TÜRKÇE ÖZET

MİMARLIK DÜNYASINDAN

FORUM

YAYINLAR

  • Delik Binalar
    Gürhan Tümer Prof. Dr., DEÜ Mimarlık Bölümü

Mimarlık’tan 335



KÜNYE
FORUM

“TÜRKİYE MİMARLIK POLİTİKASI”NA DOĞRU POLİTİKALAR GÜNDEMİ VE STRATEJİLER

Kubilay Önal

Mimarlar Odası MYK Üyesi

NE O? TÜRKİYE’NİN BİR DE MİMARLIK POLİTİKASI MI OLACAK?

Türkiye Mimarlık Politikası’na Doğru Basın Kampanyası sürecinde en çok dikkatimi çeken, Mimarlar Odası’nın yıllardır yürüttüğü mücadelesi sonucu oluşan kent-mimarlık sorunu bazlı muhalif karakterine alışık olan basının, bütünlüklü bir biçimde kamuoyuna sunduğumuz bu konuyu değerlendirme biçimi oldu... Özellikle İstanbul’da geliştirilen emlak geliştirme operasyonları karşısında afallayan medya; bir yandan yöneticilerimizi “Cafe Borsa” programlarına konuk etti, diğer yandan da bazı köşe yazarlarımız ülkenin içinde bulunduğu koşulları (Haydarpaşa, Galataport vb.) anımsatarak neyin “hayata geçip geçmediğini” sorguladı ya da bize hatırlattı... Kısaca, tepkilerin bu kısmını özetleyecek olursak, bize “Ne yani, bir mimarlık politikası mı eksikti?” Ya da “Mimarlık politikası da olur mu?” denilmek istendi...

Oysa tam da istenen bu etkileşime girmek; bu etkileşim çerçevesinde bir politika belgesine ulaşabilmek... Yıllardır “çarpık kentleşme” diye diye çarpıtılan (normalleştirilen) zihinlere, mimarlık kültürüne ait göndermeler içeren bütünlüklü bir manzume oluşturmak, o yere göğe sığdıramadığımız mimarlığın, bugün bulunduğu konumunu yeniden ele almaya çalışmak; kısaca, “mimarlığı, ülkemizde bir kültürel uğraş ve meslek olarak yapmak isteğimize ilişkin belli ilkelere vurgu yapmak”tı hedefimiz... Yani bir politika belgesinde yalnızca “kentleşmeyi” değil “mimarlığı ve mimarlık kültürünü” öne çıkartmak, mimarlığı gündeme getirmek, mimarlığın hayatla, yani insanla ilişkisini yeniden kurmak; “Güneş girmeyen eve doktor girer” atasözünün neden okul kitaplarından çıkarıldığı ile gerçekten yüzleşmek...

TÜRKİYE MİMARLIK POLİTİKASI’NA DOĞRU, AMA NASIL?

Mimarlık politikası oluşturma sürecinde ulaşacağımız ilgili kesimler aslında, hayatı mimarlarla ortak olarak biçimlendiren/biçimlendirmesi gereken, kamusal bir sorumluluk olarak “mimarlık” eyleminin üretilmesi sırasında bütünsel olarak rol alan/alması gereken tüm hayat aktörleri... Kimler mi?:

• Resmî yapı ve bürokrasi...

• Yerel yönetimler, bağlı kuruluşlar, yerel yönetim birlikleri...

• Basın, yayın, TV (medya) kuruluşları...

• Sektör kuruluşları ve birlikleri...

• Mimarlık fakülteleri ve bölümleri...

• Meslek kuruluşları, odalar ve birlikleri...

• Mimarlık medyası ve kuruluşları...

• Mimarlar, mimarlık öğrencileri...

• Sivil kuruluşlar, kent, çevre, kültür kuruluşları...

• Bilim, kültür, sanat insanları...

İşte bu kesimlerin, politika söylemimize verdikleri değer ve oluşturdukları yanıtlar, sürekli çoğalarak zenginleşecek esnek bir sürecin adımlarını oluşturacaktır umudundayız... İlk kez gündemlerine aldıkları bu konuya verecekleri tepkiler, gelecekte oluşacak “Politika Metninin” yapısını ve içeriğini de belirleyecektir...

TMMOB Mimarlar Odası, kampanyasına basınla başlamış, Cumhurbaşkanı ile görüşerek sürdürmüştür. Bu görüşmede, metnin tüm bürokratik kanallara ulaştırılması sözü aldık. Nisan sonunda yapılacak olan Avrupa Mimarlık Politikaları Forumu’na Kültür ve Bayındırlık Bakanlığı’nın temsilcilerinin de katılımı sağlanmıştır. Yerel yönetimlerle etkileşim, özellikle yerel politikaların da oluşumuna yol açabilecek biçimde birimlerimiz aracılığı ile sağlanmaya çalışılmaktadır. Diğer kuruluşların bir bölümüyle, bilgilenme düzeyinde iletişim kurabildik. Ancak sürecin daha sağlıklı bir yönlendirmeye ihtiyacı olduğunu da görmekteyiz.

Bu anlamda, Mimarlar Odası’nın toplum ve kent odaklı mücadelesinde her zaman doğal ortağı olan kentli kuruluşlar, bilim, kültür, sanat insanları, mimarlar ve mimarlık öğrencilerinin, “Türkiye Mimarlık Politikası” oluşum sürecinin de en doğal ortağı olması gerektiğini (sevgili dostumuz İsmail Erten’in çağrı metninin “kamu yönetimi” ağırlıklı olmasına yönelik eleştirisini değerli buluyoruz) düşünüyor ve bu kesimlere yönelik bir girişimi de başlatıyoruz.

Bu çerçevede Politika metninin geliştirilmesi süreci, basın kampanyasından sonraki süreçte dört aşamada değerlendiriliyor:

1. Duyuru: “Türkiye Mimarlık Politikası’na Doğru” çağrı metninin tüm muhataplarına ulaştırılması;

2. Türkiye Mimarlık Politikası’na Doğru Mimarlık ve Kent Buluşmaları: Kalan iki buluşmada metnin (Gaziantep ve Eskişehir) geliştirilmesi;

3. Türkiye Mimarlık Raporu: Altı buluşma katılımcıları, çağrıya yanıt ve emek verenlerden oluşan yuvarlak masa toplantılarının yapılması;

4. Türkiye Mimarlık Politikası Forumu: İstanbul’da yapılacak son buluşmayla beslenen forumda son değerlendirmeler ve bütüncül rapor.

POLİTİKALAR GÜNDEMİ VE STRATEJİLER

Bu süreçten beklentimiz, bütünsel olarak mimarlık eylemine ilişkin politik nirengilerimizi birlikte oluşturmak. Kuşkusuz, bu süreç değişik açılımlarla geliştirilecek daha sonra... Ta ki resmî ya da toplumsal olarak kabul gören ortak bir metne ulaşıncaya kadar; bu da bir mücadele... Bu noktada kişisel olarak, mimarlık politikaları ile bağlantılı olarak, birikmiş sorunlarımızla birlikte ele almamız gereken “politikalar gündemi”ne ilişkin temel vurguları yapmak istiyorum.

Kanımca bugünkü kentleşme ve yapı kültürümüzü biçimlendiren ülkemizin yapısal sorunlarını, iki temel nedene bağlı olarak açıklayabiliriz:

1. Tarihsel olarak modernleşme-modernleşememe çelişkisi, yani “arada kalmışlık”;

2. Bu bağlamda uluslararası anlamda eşit olmayan gelişme koşullarında etkin güç politikaları ile ülke politikaları arasındaki bağlar, yani “bağımlılık”.

Bu temel nedenlere bağlı olarak önümüzdeki süreçte “Türkiye Mimarlık Politikası”na ışık tutacak politik bağlamları aşağıdaki gibi belirleyebiliriz:

Kültürel Bağlam:

Tarihsel olarak doğu-batı, kuzey-güney arasında, çeşitli kültürel dünyalardan, değişik biçimlerde etkilenen “Anadolu”, modernleşme sürecini bu iklimlerin “arakesitinde” yaşıyor. “Arada kalmışlık”, bu anlamda hem coğrafi, hem de sosyo-kültürel karakterimizi ve bu anlamda ciddi bir “kimlik sorunu” yaşadığımızı gösterirken; aynı zamanda ciddi bir “kültür potansiyeli” barındırdığımızı ifade ediyor. Kültürel etkileşimin yoğunluğu, başka bir coğrafyada bulunmayacak bir niteliktedir ve bu yüzden bu birikimin niteliksel bir dinamizm kazanması olanaklıdır. Ancak küresel dünyanın bugünü, tek kutuplu ancak çok çelişkili bir biçim kazanmıştır ve ülkemizin bulunduğu coğrafyadaki gerilimler dinamik gelişmeyi engellemektedir. Enerji havzalarının kontrolüne dayalı gelişmeler, bir yandan güvenlik senaryolu gerilim modellerinin, bu güç politikalarının yıkıcı niteliğine karşı direnişi, diğer yandan ikiyüzlü ve eşitsiz ekonomik bütünleşme (birlik) modellerinin sorgulanması gerektirmektedir. Etrafımızdaki ateş çemberinin kültürel bağlar açısından ülkemizi oldukça zorladığı bir dönemdeyiz. 1990’larda politik dengelerin değişmesiyle dinsel ögelerin daha öne çıktığını görüyoruz. Bazı ideologlarca “medeniyetler çatışması” olarak teorize edilen bu gelişmelerin merkezinde kalan ülkemiz, ikili yapısı gereği AB uyum sürecindedir bir diğer yandan da...

İşte bu koşullarda mimarlık politikası, kültürlerarası etkileşimi temel alan bir “kültür politikasını” temel almalıdır.

Çevresel Bağlam:

Küresel kapitalizm “çevre” boyutuyla da bir çıkmazın içindedir. Yerkürenin doğrudan geleceği “küresel iklim değişikliği”ne bağlı senaryoların doğru okunmasına bağlıdır. Yaşam alanlarımızı küresel anlamda tehdit eden sera gazı yayılımının ve buna bağlı oluşan ısı artışının insan eliyle olduğunun bilimsel otoritelerce de kabul edildiği bu günlerde, bazı ülkeler, bu gerçeği algılamaktan uzak görünmektedir. Yaklaşan sonun kendi sonları da olduğunun ayırdında olmadan, güncel değerini yitirmiş Kyoto Sözleşmesi’ni bile imzalamamakta ısrar ediyorlar. Kirletici etkinin en hızlı arttığı ülke olmamıza karşın, ülkemiz de Kyoto Sözleşmesi’ni halen imzalamamıştır. Diğer yandan “iklim değişikliği” senaryoları, yapısal bir değişim yaratmamakta, aksine “çevreci” denilen teknolojik çözümlerle yeni tüketim alanları oluşturmaktadır. Bu durum, bütün değerleri tüketen küresel kapitalizmin dünyamızı da yok edebilecek bir çöküş sürecinde olduğunu gösteriyor!...

İşte bu koşullarda Mimarlık Politikası, yapısal çözümlere yönelik bir “çevre politikasını” içermelidir.

Ekonomik Bağlam:

Gerek AB, gerek DTÖ, sermaye hareketlerinin ve ticaretin serbestleşmesini içeren politikaları, çok uluslu şirketlerin etkinlik havzalarında, “uluslararası hukuk” adı altında dayatmaya çalışıyor. GATS, TRIPS, ulusal düzenlemeler adı altında DTÖ ile, ülkemizde yapılan yatırımlar açısından Dünya Bankası ile, sermaye yapısı ile IMF ile sürdürülen ekonomik politikalar, kaynaklarımızın yok olmasına ve giderek daha çok bağımlı hale gelmemize yol açıyor. Yapısal bir değişime yönlendirilen ülkemiz, kendi kaynaklarını bilemez ve yönlendiremez hale getiriliyor. Küresel sermayenin yönlendirdiği “dönüşüm” adı altındaki imar operasyonları ile kentlerimiz, yaşam alanlarımız ciddi tehdit altındadır. Halen AB sürecinde, ülkemizin tam üyelik yönünde somut bir beklentisi oluşamamaktadır. Bu verilere rağmen meslek alanları yeniden düzenlenmekte; eşit olmayan ve karşılıklı olarak tanınmayan bir sürece itilmektedir. Yabancıların çalışma izinlerine ilişkin düzenlemelerle, kilit personel uygulamalarıyla, ortam tümüyle yabancılaştırılmaktadır.

İşte bu koşullarda Mimarlık Politikası, değer ve kaynaklarımızın savunulmasına ve geliştirilmesine yönelik bir “ekonomik politikayı” işaret etmelidir.

Yönetimsel Bağlam:

Kamu yönetim anlayışı, gerek uluslararası, gerek ulusal bağlamda, yüzlerce yıllık geleneklerle biçimlenen karakterini bugün de sürdürmektedir. Ancak yaşamın hızı artmış, yönetim niteliksel olarak toplumsal karşılığını yitirmiştir. Demokrasi, siyasal yapılar, meclis ve iktidar mantığının temsili niteliğinin kaybolması, bugün ciddi bir yönetim kriziyle de karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Ülkemizde demokratik değerlerin yeterli olgunluğa gelememesi nedeniyle, bu çıkmaz daha da katmerli olarak yaşanmaktadır.

İşte bu koşullarda Mimarlık Politikası, ülke ve kent yönetiminin demokratikleşmesi için etkin katılımı öne çıkaran bir “yönetim politikasının” hukukunu oluşturabilmelidir.

Mesleki Bağlam:

Tüm alanlarda olduğu gibi meslekler de küreselleşmenin etkisiyle değişmektedir. Mimarlık ürününün ve hizmet üretiminin de bu süreçten etkilendiğini ve dönüşme evresinde olduğunu söyleyebiliriz. “Şirketleşme, finansman, bilgisayarlaşma, büyük binalaşma, pazarlama” kavramlarının öne çıktığı bu dönüşüm sürecinde; mesleğin insan odaklı toplumsal işlevi ile sermaye odaklı hizmet üretimi işlevi çatışma halindedir. Bu süreçte mimarlığın yere (coğrafyaya) ait bir dil olduğu, anlamlar ve değerler ürettiğinin (kültürel bağlam) gözardı edildiği, eklektik bir çoğulluktan söz edilse de yapısal olarak tekdüzeleştiği ve sektörel sermayenin tasarımcısı ve pazarlayıcısı konumuna indirgendiği gözlemlenmektedir. Mimarın karar verme sürecindeki rolünü marjinalleştiren, mesleğin kendi içinde parçalanmasına neden olan bu süreci, bütünlüklü olarak uluslararası platformlarla birlikte ele almamız gerekmektedir.

İşte bu koşullarda Mimarlık Politikası, mimarlığın toplumsal işlevini ve bu işlevle donatılmış mimarı yeniden etkin kılan bir “mesleki dönüşüm politikasına” yön verebilmelidir.

Bu temel bağlamlarını unutmadan oluşturulacak “Türkiye Mimarlık Politikası”, evrensel bir anlam da kazanacaktır.

Bu icerik 1495 defa görüntülenmiştir.