313
EYLÜL-EKİM 2003
 
MİMARLIK'TAN

ODADAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

SORUŞTURMA 2003

DOSYA: ULUSLARARASI SÜREÇLERDE TÜRKİYE MİMARLIĞI

MİMARİ PROJE YARIŞMASI
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ MERKEZ BİNASI VE KÜLTÜREL VE SOSYAL TESİSLERİ

  • Eski New York'lar
    Gürhan Tümer

    Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi,

    Mimarlık Bölümü

YİTİRDİKLERİMİZ



KÜNYE
SORUŞTURMA 2003

TÜRK MİMARLIĞININ YAŞADIĞI KARMAŞA

Şevki Vanlı

Y. Mimar

Ülkemizin kültürel, sosyal ve ekonomik karmaşa yaşadığı, bizi yöneten politikadan belli. Bunun mimarisine de yansıması doğal...

Türkiye’de mimarlar ve bir bakışta görülemeyecek kadar büyük bir birikim var. Zaten, mimarlar ve birikim olmasaydı, bu karmaşa da olmazdı... Küçük bir ülkede, az sayıda üretimin kendine çeki düzen vermesi, kontrol etmesi bu kadar zor olmazdı, diye düşünürüm.

Bir ortamda eleştiri olmaması, düşünce yaşamı için kuşkular uyandırır. Düşüncelerin ortaya dökülüp gerçeklerin aranmadığı sanat dalında neyin başarı neyin pseudo başarı olduğu ayırt edilemez. Doğal, başarının seçimi de çıkmazdadır. Sonunda oylamaya koymak bir kurtuluş yolu sayılabilir.

Herkes bazı takıntıların etkisinde... Bu nedenle yaşadığımız ortamda düşünce üretmeye, tartışmaya gerek kalmıyor.

Eleştirisiz Değerlendirme

Türk mimarlığı görsel öğelerle, koşullanmalarla yaşıyor. Ortam düşünsel olsaydı, kuşkusuz eleştirel de olurdu.

Yüzyıl boyunca akla gelen her eğilime kucak açılmış mimarlığımızın uzun çabaları ve büyük birikimi, korkarım, arayış değil, kontrolsuz bir dolaşma olmuştur. Nerdeyse her on yılda bir, karşıt yaklaşımlarla bir yüzyılı doldurmak kolay olmamalı... Kaldı ki egemen eğilimler içinde, yanlış da olsa, önerilen belli bir şey olmadan.

Seçimle oluşan Mimarlar Odası/Odamızın, değerlendirme yönteminin de anket olması yapısına uygundur.

Benim yaklaşımım, yaşanan süreç ve yaygın yaklaşımların dışındadır. Ben bir gerçek olsam da, ortamla anlaşmakta zorluk çektiğimi biliyorum.

Sayısal Değerlendirme

Bu seçim Türk mimarlığına yön verecek, bir tür tarih yazmaktır, gelecek için çok önemlidir.

Başarı nasıl ve neye göre ölçülür? Genelde göreli üstünlük, gibi bir şey olmalı... Fiziksel eylemlerde, yapılan hız, kaldırılan ağırlık veya atılan gol sayısı kontrolü kolay ölçütlerdir. Onda da jürinin puanlarına göre sonuç alınan değerlendirmeler de bazı kalıplara göre yapılmaktadır. Sanatta ise farklılık önemli ölçütlerden birisidir.

Düşünsel/duygusal ürünleri değerlendirme ise ancak kültürel/düşünsel ölçütler, mekân ve zamanla değişen, gelişmiş bireysel içgüdüler, özel ilgiler istemektedir. Çok kişi ancak bir vasatta buluşabilir. 1900’lerin ilk çeyreğinde ve 1940’larda geçen yüzyıllara ait öğeler yarışırken, 1950’lerde proje yarışmasında jüri, tek prizmalar arasında en iyiyi seçer, 1960’larda birbirine benzer üç veya beş prizmadan oluşan düzenlemeler arasında dolaşırdı.

Türkiye’de genel yaklaşım, ya ideolojik baskılar veya uluslararası uygulamaların devamı, ya da kendi çağdaş kimliğini aramamaktı... Bu şartlanmalar başarının ölçütleri mi?

Katılımın Etkileri

Mimari proje yarışmalarında, konu belli, koşullar öyle... ve bir projeye ihtiyaç var, seçim zorunlu...Yani, katılım (bence) seçimi yönlendirir. Yarışanlar da o dönemde oluşmuş yaklaşımın sonucu etkilediğini bilirler ve ona uyarlar. Jüri, seçimde buluşmak için, oluşmuş bir ortamda, bir orta yol arar. Bu nedenle, vasattan kurtulmak için az sayıdaki projeyi çok az sayıda üyeli jüriye teslim etmek gibi yöntemler güçleniyor.

Farklı konularda, zamanlarda, mekanlarda ve koşullarda üretilmiş yapıların önemli yanı içerdikleri düşüncedir. Düşünsel, gelişmiş bir süreç yani eleştirel ortam yaratılmadan anket uygulanmasını yadırgıyorum. Katılanlar, diyelim yüz veya iki yüz yapıyı, görsel, işlevsel/mekansal, çevresel açıdan ne kadar incelediler? Evrensel süreç içinde nereye oturttular? Öğretim üyeleri ilgilendikleri dönem mimarlığının etkisinden ne kadar kurtuluyorlar? Bu kadar karmaşa ortamında?

Görsel Mimariye Görsel Değerlendirme Yakışır

Değerlendirmenin, tıpkı tasarım gibi bir süreç olduğuna inananlardanım. Kuşkusuz bu sürecin de çeşitli bilgi altyapısı ve gelişmiş sezgileri, değerleri olmalı. Eleştirinin ayıp görüldüğü, yaşanmadığı, sağlıksız bir ortamda, nasıl bir yaklaşım gelişir, nasıl bir değerlendirme yapılır, tartışılmalıdır. Herhalde alışkanlıklar, görsel koşullanmalar, benzemeler, taklitlerin yardımıyla olacaktır. Bu nedenle “benzemedik”ler değil, benzeyenler beğenilecektir. Mimarimizde planlar dahil, görsel öğelerin yinelenmesi, beğenilmesi ve seçilmesi egemendir.

Sanıyorum, başarı üst düzey bir anlatım, geleceği hazırlayan düşünsel bir süreç ürünüdür. Başarı mertebesi bir tarafa, önce arayışın kendisi yani kimlik, ilk sıradaki ölçüt olmalıdır. Türkiye’de, Batıda kabul görmüş, onun ürünlerine yakından benzemeyenlerin ilgi görmesi zordur. Yoksa yerel veya milli olmak gereklidir.

Tasarımla Değerlendirme Aynı Tür Süreçtir

Yapıyla ilişkimiz bir müelliflik ise, düşüncelerimiz ve duygularımız da yaptıklarımızın özü olmalıdır. Tasarımın bireysel bir istek, isteğin de süreç içinde bireysel iletişim, bir değerlendirme olduğunu düşünürüm. Değerlendirme, önce bireysel iletişim, sonra eleştirel süreç olmalı... Kalıcı olması için yazılarak yapılacak eleştirel ortamda tartışmalar sürecektir. Olabildiği kadar paylaşılacak, ortam oluşacaktır.

Üç mimar, bir sekreter, bir ayak işleri görevlisi yüzyılın Türk mimarlığına toplu bir bakışı gerçekleştirmek için üç yıldır çalışıyoruz. Bir tarihçi gibi değil, tasarımcı gibi, bulabildiğimiz kadar her yanıyla yapıları incelemeye ve düşüncelerimizi yazmaya çalıştık. Sonuna yaklaştığımız bugünlerde, korktuğumuzdan çok fazla eksik ve aksaklıklar olduğunu hissediyorum. Yüz yıldır hemen hemen eleştirisiz, bir çok saplantılar, alışkanlıklarla yönlendirilmiş büyük birikimi tartışmaya, yani düşünceye açmak istiyoruz.

Çok Oy Alan Bir Örneği Ele Alacağım ...

Çok kısaca, Hilton Oteli ne getirdi? Ne götürdü?

Hilton Oteli, bilindiği gibi modernizm içinde, Le Corbusier’nin 1920’de geliştirdiği yapıların birimlerden oluştuğu (modüler) savını, yaklaşımını taşır. Le Corbusier 1932 Paris Üniversitesi İsviçre Öğrenci Yurdu ile söylediğini yaptı. Sınırları aşan rasyonel düşünce, 1932’den itibaren İtalya’da Terragni’yi ve birçoklarını başarılı anlatımlara taşıdı... 1943’te Lucio Costa, Oscar Niemeyer ve arkadaşları Rio şehrinde, 1950’lerde Brasilia şehrinde çok farklı tasarımlara ulaştı. Bugün Tadao Ando da yeni yorumlarla yaşamaktadır. Mimarın kendisi de 1950’lerde Chandigar’da veya Ronchamp’da arayışlar içindeydi. Rasyonalizmin büyük gelişim yaşadığı yadsınamaz.

İstanbul Hilton’a gelince, yumuşak tepelik topografyada, çevrenin o tepeleri uyum içinde saran yapı dokusu içinde, dev gibi, rasyonalizmin en ilkel şemasını saygısızca oturmasını bir mimarlık başarısı sayamayız. İstanbul’un profilinin, ölçeğinin, saldırılara açılmasına ilk kötü örnek Hilton olmuştur. Eskimiş, yorgun rasyonel anlatımı, binlerce yineleme ile Türk mimarlığının gelişmesine engel olmuştur. Ayrıca Sedad Hakkı Eldem’in dev prizmaya taktığı ekler, yumuşak biçimleriyle gövde prizmayla çelişki içindedir.

Bir yoklama saydığım bu ankette, ilgi gören yapıların Hilton gibi tartışma gereksinmesi olduğunu düşünürüm. Hilton gibi kimliksiz hiçbir söylemi olmayan, dünyadaki on binlerce yinelemenin anonim örneklerine oy verilmesini onaylamıyorum.

Ayrıca lütfen, çağdaş mimarlığın kuramsal nitelikleri ve yerel mimarinin ne zaman evrensel olacağı üzerinde bir anlaşmaya varalım.

Not: Doğrusu, seçim için anket yapılması hiç aklıma gelmemişti. Bana telefonla sorulduğunda, konuya ilgi duyan bir kaç kişiden biri olduğumu sandım. Yazı geldiğinde şüphelendim ama, yine böyle bir genel seçim havasını düşünemedim.

Sonuçta: Türk mimarlığını yönlendirenler / intellijentsiya değerlendirmede çok kez yanılmıştır.

Bu icerik 2508 defa görüntülenmiştir.
Hilton Oteli, İstanbul, 1954 (SOM) ve Sedat Hakkı Eldem)