313
EYLÜL-EKİM 2003
 
MİMARLIK'TAN

ODADAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

SORUŞTURMA 2003

DOSYA: ULUSLARARASI SÜREÇLERDE TÜRKİYE MİMARLIĞI

MİMARİ PROJE YARIŞMASI
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ MERKEZ BİNASI VE KÜLTÜREL VE SOSYAL TESİSLERİ

  • Eski New York'lar
    Gürhan Tümer

    Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi,

    Mimarlık Bölümü

YİTİRDİKLERİMİZ



KÜNYE
DEPREM

Muhtarlık ve Mahalle: İstanbul’da Mahalleye Bir Katılım Birimi Olarak

Ayşenur ÖKTEN Prof. Dr., YTÜ, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Betül ŞENGEZER Doç. Dr., YTÜ, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Senay HÖKELEK Araş. Gör., YTÜ, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Mahalle, etkinliğini giderek yitiren bir kentsel örgütlenme birimi. Mahalleyi, “özel alanların rasgele toplamı” olmaktan çıkarıp “kamusal alan niteliği” kazandırmak için güncel yönetim anlayışları çerçevesinde öneriler getiren yazı, bu açıdan önemli. Aynı zamanda, kentlinin halihazırda kurulu olan mahalle birimiyle ilişkisini güçlendirerek, depreme karşı hazırlıklı olması için bir model önerisi olarak da okunabilir.

Toplumsal yaşamın her alanındaki hızlı ve köklü dönüşümler, son yıllarda kentsel yaşamın gündemine yeni sorunlar oturttu. Yerelleşme ve küreselleşme ile birlikte çok-kültürlü, çok-sınıflı bir kenti bir arada tutmanın yolları gündeme geldi. 19. yüzyılın sanayi kentinin sorunları arasında yer alan “yabancılaşma”, özellikle büyük kentlerde yeniden güncel bir sorun olarak ortaya çıktı.

Kentin yaşanabilirliği ve sürdürülebilirliğinin önündeki engellerden birisi olarak yabancılaşma sorununun aşılması için öncelikle kent yönetimlerindeki tıkanıklığın giderilmesi gerekir. Küreselleşme sürecine katılan her kentte, hızla değişen koşulların -dünya, bölge, ülke, kent koşullarının- doğurduğu farklı beklentileri ve farklı çıkarları çabuk ve yaratıcı çözümlerle karşılayabilecek yapılanmalara gidilmektedir. Hem kent yönetimine hem de planlamaya ilişkin yeniden yapılanma çabaları çoğunlukla, görüş birliği (consensus) esasına dayalı toplumsal örgütlenmeden, kente ilişkin farklı beklentilerin ve farklı algılamaların eşit koşullarda değerlendirildiği, pazarlık ve uzlaşma (negotiation) esasına dayalı bir örgütlenme modeline geçilmesi yönündedir. Bu bağlamda, Ortaçağ’daki kent komünlerinden Osmanlı’daki mahalle olgusuna uzanan tartışmalarda yeni bir demokrasi arayışı içinde siyasal, toplumsal ve mekânsal boyutta çözüm arayışları sürmektedir.

İSTANBUL

İstanbul metropoliten alanı içindeki 600’ü aşkın mahalle gerek alan büyüklükleri, gerekse nüfus yoğunlukları açısından büyük farklılıklar göstermektedir. İstanbul’un en büyük mahallesi en küçük mahallesinden 1769 kat büyüktür. Hazırlanan planlarda İstanbul’un kuzeye doğru gelişmemesi ilkesi benimsenmiş olduğu halde, nüfus artışına koşut olarak, yerleşim kuzeye doğru yürümektedir. Bu yayılmanın içinde kalan köyler mahallelere dönüştürülmektedir. Ancak, bu mahalleler metropolle bütünleşmiş olmalarına karşın Büyükşehir Belediyesi’nin sınırları dışında kalmaktadır. Buralarda köy idare sınırlarının mahalle sınırı olarak kabul edilmesi nedeniyle nüfusu küçük, alanı çok büyük mahalleler oluşmaktadır.

Çeperlerde, zaman içinde hem mahalle sayısı artmakta hem de ortalama mahalle nüfusu büyümektedir; 1975 yılında konut fonksiyonunun yerini ticaret fonksiyonuna bıraktığı merkez bölgelerdeki mahalleler ise nüfus kaybetmektedir. Tüm ilçelerde mahalle nüfusu artarken MİA’yı oluşturan Eminönü, Beyoğlu, Fatih ilçelerinde ortalama mahalle nüfusları düşmektedir.

Etkin hizmet üretimi ve katılım açısından bakıldığında İstanbul’un mahallelerindeki büyüklük farklılaşması, kentlileşmenin önüne çeşitli engeller çıkarmaktadır. İlçe belediye sınırları içindeki mahallelerin sınırları gözden geçirilip, her mahallede yaşayanın mahallede olup bitenden haberdar olabileceği bir ölçek bulunabilir. Böylece mahalle sakinlerinin kendi mahallelerini benimseyebilecekleri ve toplumsal ilişkilerini geliştirebilecekleri fiziksel ortamın koşullarından biri yaratılmış olur.

YENİDEN YAPILANMANIN ASAL ÖĞELERİ

Güncel yönetim anlayışının ana öğeleri “esneklik” ve “yerellik”tir. Bu iki kavram, hızlı teknolojik ve ekonomik dönüşümleri karşılayacak toplumsal ve siyasal yapılanmanın nasıl bir anlayışla gerçekleştirileceğine işaret etmektedir.

Esneklik, değişen koşullara hızla uyum sağlayabilecek, güncel sorunlara pratik çözümler üretebilecek bir yapıyı ifade etmektedir. Köklü değişiklikler, sosyal ve ekonomik yapının dış dinamiklerden doğan isteme, konjonktüre göre çabuk tepki verebilecek, kısa dönemli çözümler üretebilecek bir niteliğe kavuşturulması amacıyla yapılmaktadır.

Yerellik kavramı, hem yerel potansiyelleri değerlendirmek üzere çözümler üretmek amacına işaret etmekte hem de yerel sorunlar için genelden ayrılan özel çözümler üretilmesini önermektedir.

Gerek esneklik gerekse yerellik kavramlarının yaşama geçirilmesindeki en kritik nokta geneldeki bütüncül ilkelerin kaybolması noktasıdır. Pragmatiklik adına ilkesizliğin, politikasızlığın egemen olması tehlikesi vardır. Esnek çözümler üretmenin rahatlığı ve popülizmi içerisinde kökten çöküşleri görememe tehlikesi vardır. Esnekliğin sınırları olmalıdır. Bu sınırları ana ilkeler ve teknik koşullar çizer. Örneğin, zemin özellikleri düşük yoğunluklu yapılaşma gerektiren bir alanda buna uygun plan yapılmış olması gerekir. Daha sonraki yıllarda ekonomik ve siyasal eğilimler yoğunluğun arttırılması yönünde gelişmişse -ülkemizdeki kimi örneklerde görüldüğü gibi- plan kararları güncel gereksinmelere yanıt veremeyen kısıtlamalar olarak algılanmakta ve bu kararları aşmanın çeşitli yolları bulunmaktadır. Oysa, zemin koşulları gibi bir doğal eşik varsa, esneklik adına bu eşiğin görmezlikten gelinmesinin ne gibi büyük maliyetlere yol açabileceğinin örnekleri yakın geçmişte görülmüştür. O nedenle, uygulamadaki esneklik ve yerellik ilkelerinin operasyon alanı bir üst ölçekteki plan ilkeleri çerçevesinin içinde kalmalıdır.

Katılım: Etkin bir kent yönetimi, kentlilerin yönetime katılması ölçüsünde başarılacaktır. Bu katılım, yerel yönetimlerin yöreye özgü sorunlar için doğru çözümler üretmesine olanak verir; bu çözümlerin benimsenmesini, toplumsal destek bulmasını sağlar. Bugünkü haliyle mahalle, o mahallede oturanların kendi beklentileri ve çıkarları doğrultusunda yönetime katılmalarına olanak vermemektedir. Mahallenin tüzel kişiliği yoktur. Ayrıca, mahalle kent yönetiminin karar organları içinde de yer almamaktadır.

Mahallenin ve muhtarlığın bugünkü yasal statüsü çerçevesinde mahalle ölçeğinde yönetime katılım, gerçekte tabandan yönetime bilgi aktarımı biçiminde gerçekleşecektir. Bu ölçekteki bireysel istekler, gereksinmeler ve tepkiler, sorunlarla ilgili bilgi donanımı olan komisyonlar tarafından mahallelinin “ortak çıkarları” çerçevesinde değerlendirilip muhtar kanalıyla belediyelere ulaştırılabilir. Ne var ki, böyle bir bilgi aktarımının yerel yönetimin kararlarına yansıması için, mahallelinin tepkisini kamuoyu baskısına ve siyasal hesaplaşmaya dönüştürecek bir mekanizma gerekir. Bunun için yalnızca basın-yayından yararlanmak yeterli olamaz. Belediyenin ya da diğer yönetim birimlerinin kararlarının ve uygulamalarının zamanında, doğru ve anlaşılır biçimde tabana ulaşmasını sağlayacak, denetlenebilir bir mekanizma kurulmalıdır. Türkiye’de böyle bir mekanizma henüz kurulmamıştır ve “yönetime katılma”nın ne anlama geldiği yeterince açık değildir.

Mahallede katılımın başarısı demokrasi, güven ortamı, finansman modeli, yasal düzenlemeler, bilgi, mekân, kentlilerin bireysel ve toplu çıkarları ve ilgileri gibi faktörlere bağlıdır. Burada üç asal etmen üzerinde duracağız: Bilgi, mekân ve çıkar.

Mahallenin, doğrudan yönetime katılımın gerçekleştiği bir birim olabilmesi için uygun büyüklükte olması gerekir. Mahallede yaşayan bireyler yüz yüze ilişki kurabilmelidirler; ya da en azından, içinde yaşadıkları mahallenin bütününü algılayabilmelidirler. Mahallelilerin yüz yüze ilişkiler -komşuluk ilişkileri- kurması açısından kuşkusuz mahalle nüfusu kadar yoğunluklar, oturanların sosyal, kültürel ve ekonomik konumları, mahalledeki fiziksel doku, mimari ve kentsel tasarım öğeleri de önemlidir. Ancak, katılım, yüz yüze ilişkilerden öte bir iletişim, özellikle karşılıklı güven gerektirir. Güven, açıklıkla, yani bilgi akışıyla sağlanır. Bilgi akışı dijital, yazılı, görsel ve sözel olabilir. Bu kanalların tümü kullanılmalı ve birbirini tamamlamalıdır. Bilgilerin görülmesi, sınanması ve tartışılması için mahallelinin bir mekânı olmalıdır. (Burada söz konusu olan “popülist” bir bilgilendirme değildir. Bilginin her zaman erişilebilir, anlaşılabilir, sınanabilir, sürekli olması ve arşivlenmesi gerekir.)

Mahallelinin ortak çıkarları ve sorunları için görüş alışverişinde bulunması ve ortak eylem projeleri geliştirmesi, bu tür çalışmalara uygun bir toplantı mekânı ile olanaklıdır. Böyle bir toplanma mekânı (Batıda community house, Gemeindehaus gibi örnekleri vardır) aynı zamanda mahalleliye bilgi akışının da sağlanmasına hizmet edebilir. Zaman zaman düzenlenecek konferanslarla hem yaygın eğitim gerçekleştirilebilir, hem de mahalleyi ilgilendiren konularda somut veriler ve değişik görüşler iletilebilir. Burada mahalle platformunda gerçekleştirilen alternatif projeler de tartışılabilir. Böyle bir mekân, akılcı bir kullanımla, mahallede oturanlar arasındaki toplumsal bağlılığı ve dayanışmayı pekiştirebilir. Günümüzde mahalle kavramı, belirli bir coğrafi bölgedeki özel alanların toplamını ifade eder. Oysa, iletişimin gerçekleşebileceği mekânlar yaratılırsa mahalle, özel alanların rasgele toplamı olmaktan çıkıp bir kamusal alan niteliğine bürünür.

Mahallede bu işlevlere uygun -en azından bilgi iletimi ve resmi işlemler için ayrılmış- sürekli bir mekân yaratılmalıdır. (Günümüzde pek çok mahallede muhtarların kendi işyerleri aynı zamanda muhtarlık mekânı olarak kullanılmaktadır). Her mahallenin kendi yönetim ve iletişim mekânının olması uzun dönemli bir hedef olarak kabul edilebilir. Hem mahallenin içindeki kültür, spor ve yaygın eğitim etkinlikleri bu mekânda gerçekleştirilir, hem de mahalle sorunlarının tartışılması, STK ve benzeri komisyon çalışmaları, siyasal toplantılar burada yapılır.

Kısa dönemde, hizmet sunumu ve “mahallelilik” olgusunu yaratmak için ilköğretim kurumları birer üs olarak kullanılabilir. Bu kurumlar çevresinde, nüfus ve alan (yoğunluk) açısından optimum mahalle büyüklüğüne yaklaşan (50Ha.’lık ve 10.000-20.000 nüfuslu) bölgeler tanımlanabilir.(1) Kent planlama standartlarındaki ilkokul -ya da ilköğretim birimi- yüz yüze ilişkilerin geliştirilebileceği, fiziksel mekânın bir bütün olarak algılanabileceği bir büyüklüğün odak noktasıdır. Bu kurumun mevcut işlevleri ve mekânları, bazı eklemeler ve düzenlemeler yapılarak, eğitim süresi dışında kalan zamanlarda mahalle için yapılacak çalışmalara ayrılabilir.

Okullar, katılımlı yönetim için asal nitelikte kabul ettiğimiz bilginin toplanması ve dağıtımı işlevleri için uygun mekânlardır. Hem dijital hem de basılı bilginin arşivlenmesi, duyurulması için, örneğin, okul kitaplıklarından yararlanılabilir. Okul kitaplıklarını salt öğrencilere hizmet eder durumdan çıkarıp tüm mahalleye hizmet edecek bir işlerliğe kavuşturmak, bugün kentimizde önemli bir eksiklik olan semt kitaplıkları kurulmasının başlangıcı olabilir.

İlk ve orta okul öğrencilerinin ailelerinin okulla süren ilişkileri, mahalleye ve kente ilişkin konuların da kapsanmasıyla yeni bir boyut kazanabilir, pekişebilir.

Mahalleli olma sürecinde yukarıda belirtilen mekân gereksinmesi bazı mekânların farklı işlevler için kullanılmasıyla da çözülebilir. Örneğin, spor alanı ya da bir park, açık hava toplantıları ya da çeşitli gösteriler için kullanılabilir. Öte yandan, yeterli büyüklükteki alış-veriş mekânlarında da bazı düzenlemelerle mahallelinin bir araya gelmesine uygun mekânlar yaratılabilir. Nisan ve Mayıs (2001) ayları boyunca Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde yapılan bir anket çalışmasında (2) öğretim üyeleri, personel ve planlama öğrencilerinden oluşan 100 deneğe oturdukları mahallenin insanlarını topluca nerelerde gördükleri sorulmuştur. Tüm yanıtların %33.5’unu market vb. yerler, %24.7’sini ise park, çay bahçesi gibi yerler oluşturmaktadır. Özellikle, kentin bir başka yerinde çalışanların oturdukları mahallenin insanlarını görebilecekleri zaman, iş sonrası alış-veriş yaptıkları yerlerde, ya da uygun mevsimlerde park-bahçe gibi rekreasyon alanlarında geçirdikleri zamandır.

Benimsemek (yabancılaşmamak) üretime katılmakla olanaklıdır. Birey kentsel çevrenin üretimine katılırsa yabancılaşma sorununun aşılmasında önemli bir adım atılmış olur. Ne var ki, çevrenin üretimine katılmak, bu üretimin örgütlenme biçimine olduğu kadar bireyin o üretim sürecinde yer aldığı süreye de bağlıdır. Esneklik ilkesine dayalı üretim örgütlenmesinde, işletmelerin piyasalardaki değişikliklere kısa sürede uyum sağlayabilmesi için çalışanların zaman zaman yaratıcı değişikliklerle üretime katkıda bulunmalarını kolaylaştıracak bir ortam yaratılır. Böyle yaratıcı çalışmalar ancak, sürekli o iş yerinde çalışan bir çekirdek kadro ile mümkün olmaktadır. Aynı şekilde, Mahallenin kentsel dinamikler içinde doğan sorunlara el birliği ile yaratıcı çözümler bulabilmesi için, o mahallede uzun süredir oturan, birbirinin dilinden anlayan, birbirine güvenen mahalleliler oyunun baş aktörleri olabilirler. İşte, tam bu noktada kentsel hizmetlerin, düzenlemelerin yükünün ve meyvelerinin nasıl paylaşılacağı üzerinde durmak gerekir. Bir başka deyişle, hem kentin yönetimine katılım kuralları, hem de kentteki uygulamalar içindeki hak ve yükümlülüklerin kuralları belirlenmelidir.

KENTSEL ÇEVRE BEKLENTİLERİNİN İKİ BOYUTU: MÜLKİYET VE ZAMAN

Bir mekânın kimlik öğelerinin (kentsel çevre, doğal çevre, toplumsal ilişkiler) sürdürülmesi o kentte yaşayanlar için hem psikolojik bir önem taşımalıdır hem de reel çıkarları için önemli olmalıdır. Kentsel ya da doğal çevre öğeleri psikolojik tatmin, kentsel yaşam kalitesi, gelecek güvencesi, ya da ekonomik çıkar sağlamak açısından her birey ya da küme için farklı anlamlar taşıyabilir; farklı önceliklerde olabilir. Bu noktada bireylerin toprak mülkiyeti statüleri beklentilerini belirleyebilir; beklentiler kısa, orta ya da uzun dönemli olabilir.

Mülk Sahibi ve Kiracı

Kentteki mülk sahibi bir anlamda kent toprağına yatırım yapan kişidir. Mülkünün kentsel çevre faktörüne bağlı olarak değer kaybetmesini istemez. O nedenle, mülk sahibi için mülkünün bulunduğu mahalledeki yapılaşma, çevre kirlenmesi, işlev değişiklikleri (konut, büro, ticaret, eğlence, gürültülü imalat vb.), çirkin yapılaşma, yoğunluk artışı vb. ekonomik anlamda önemlidir. Öte yandan bu mülkü kullanmaya talip olan potansiyel kiracının çevre kalitesine ödeme yapmaya istekli olması, kentsel yaşam kalitesine ilişkin beklentilerinin düzeyine, dolayısıyla eğitimine, kültürel niteliklerine ve ekonomik gücüne bağlıdır. Kaldı ki, kiracı kentsel çevre kalitesi için bir bedel ödemeye hazır olsa da uzun dönemli yatırımlarda rol üstlenmekte isteksiz olacaktır.

Özel prestij sitelerinde, fiziksel çevre de konutların değerlerini belirleyen etmenler arasındadır. Prestij sitelerinde konut alanlar bu çevrenin yapımı, bakım ve tutumu için ödeme yapmaya razı olurlar. Oysa tekil yapılardan oluşan mahallelerde mülk sahibinin ilgi alanı çoğunlukla kendi parseliyle sınırlıdır. Ancak son yıllarda, böylesi mahallelerde de kentsel yaşam kalitesi talebinin Kuzguncuklular, Cihangirliler, Nişantaşılılar, Arnavutköylüler gibi kentsel kimlik arayışlarıyla dile getirildiği görülmektedir.

İşgalci

Bir yeri doğrudan veya aracılar kanalıyla işgal edenler bir süre sonra kentin geri kalanı ile organik ilişkiler kurmakta ve kentsel hizmet talep eden bir baskı kümesi durumuna gelmektedirler. İlçe ve büyükşehir belediyeleri, belediye sınırları dışında valilikler, bu oluşumları engellemekte yetersiz kalmaktadır. Böylece, işgal yoluyla yapılaşan bölgenin kentin geri kalanına entegre edilmesi bir zorunluluk haline gelmektedir. O halde, kent mekânının ve kentsel hizmetlerin kullanılması için öyle bir mekanizma kurulmalıdır ki, bu düzenek yasa dışı/kayıtsız/kaçak kullanımları engellemek için yerel bir otokontrol mekanizması gibi çalışmalıdır.

Gecekondu ya da plansız, ruhsatsız yapılaşmanın kentsel nüfusun büyük bölümü için hem konut gereksinmesini karşılamanın, hem de geleceği güvenceye almanın bir yolu olduğu bilinmektedir. Ekonomik ve toplumsal kurumların işleyişindeki aksaklıklar nedeniyle böylesi alanlar kısmen tampon mekanizma işlevini de sürdürmektedir. Ancak, 1960’lı yıllardan farklı olarak bugün bu alanların tampon işlevinin sürekli ve yapısal nitelik kazandığını görmek gerekir. Kentin kullanıcılarının kullanım biçimini kurumlar ve o kurumları-yetersiz kaldıkları yerlerde- ikame eden mekanizmalar belirler. Bu açıdan bakıldığında, “tabanın” yönetime katılmasını sağlamak, sorunun görünen yüzüyle uğraşmak olmaktadır. “Gecekondu” düşük gelirli, ezilen kesimin “konut edinme teamülü” olarak yerleşmiştir. Yasa dışı yapılaşmalarla oluşmuş mahalleler zamanla belediye statüsüne ulaşmış (Ümraniye, Sultanbeyli), yasa dışı ilan edilen “kentte yerleşme teamülü” siyasal erke yansımıştır. Bu teamüle uygun olarak yerleşenler için İstanbul ne anlam taşır. Bu kesimin kısa ve uzun dönemli beklentileri kendi içinde çelişkili olabilir mi? Bir yandan kendi kültürel kimliklerini yitirmemek için tarikatlarda çarpıtılan geleneklere ve geçmişlerine çaresizce sarılanlar, geçmişin yok edilebildiği bir kentte nasıl bir çevreyi sürdürmek isterler? Bu kesim bir yandan konut edinme, geleceğini rant garantisine alma endişeleriyle kentin su kaynaklarını, orman alanlarını yok edip bir yandan da çocuklarına ormanla çevrili, içme suyu, denizi, havası temiz bir kent bırakmak istiyor olabilir mi?

KISA VE UZUN DÖNEMLİ ÇIKARLAR

Resmi işlemlerin daha kolay yapılması, üçüncü köprünün ayağı için yer seçimi, tarihi değeri olan dokunun ya da yapıların korunması, yeşil alan düzenlemesi, semt pazarı kurulması ya da kaldırılması, park yasağı, otopark, trafiğin yönü vb. gibi kentsel düzenlemelerin, projelerin hem kısa dönemli hem de uzun dönemli etkileri vardır. Kısa dönemli sonuçlar daha çok günlük yaşamı etkiler ve mahallenin kullanıcıları için olumlu ya da olumsuz sonuçlar yaratır; örneğin, park yasağı konması mahalledeki konutlarda oturan otomobil sahipleri için akşamları park sıkıntısı yaratır, gündüzleri ise mahalledeki esnaf için iş hacmini daraltacak sıkıntılar yaratır. Ama, uzun vadede, park sorununa bağlı tıkanıklık buradaki taşınmaz fiyatlarının düşmesine yol açarsa, asıl etkilenenler mülk sahipleri olur.

Uzun soluklu projeler söz konusu olduğunda, bu projelere katkıda bulunan mahallelinin, projenin sonuçları alınırken hala aynı yerde olup olmayacağı belli değildir. Dolayısıyla, mahallenin böylesi projelerde etkin bir kentsel yönetim birimi olabilmesi için (kent içi ve kentler arası) coğrafi hareketliliğin değerlendirilmesi önemlidir. Kentsel çevre kalitesi alınıp satılabilir bir değer haline gelmişse, taşınmazın sahibi bu değer artışını taşınmazın fiyatına ya da kirasına (yani ranta) ekleyebilir. Ancak, kentsel piyasaları fiziksel özellikler kadar toplumsal özelliklerin de yönlendirdiğini unutmamak gerekir. Kentsel çevrenin kalitesi toplumsal olarak bir değer taşıyorsa ranta dönüşebilir. Üst gelir grubunun, orta gelir grubundaki nitelikli işgücünün konut alanlarında, belirli bir büyüklüğün üzerindeki işyerlerinin bulunduğu çalışma alanlarında kentsel çevre kalitesinin de bir ekonomik değer olması beklenebilir. Ancak, varoluş nedeni ucuz toprak olan informel küçük işletmelerin ya da “gecekondu” kalitesindeki konutların bulunduğu çevrelerde kentsel çevre kalitesine yapılacak yatırımlar temel teknik altyapının ve donatının sağlanmasıyla sınırlı olacaktır.

KATILIMIN KURUMSALLAŞMASI – KAMUSAL ALAN OLARAK MAHALLE

Mahallenin bir yerel yönetim birimi olarak etkinliği “komün” kavramını gündeme getirmektedir. Yönetime doğrudan katılma potansiyeli taşıyan mahalle olgusunun, bir kentsel komün niteliğinde -bir dayanışma ve kendi kendini yönetme birimi ve tüzel kişilik olarak- yeniden canlandırılması için uygun demografik, mekânsal ve yönetsel koşulların sağlanması gerekir. Ayrıca, bu koşullar toplumsal ve psikolojik araçlarla desteklenmeli, mahalledeki değişik yaş grupları için farklılaşmış mekânlar ve etkinlikler düzenlenmelidir.

Kentlilerin kent yönetimine etkin bir biçimde katılması için sorunun bir kaç yönden irdelenmesi gerekir. Öncelikle, kentlinin ya da mahallelinin kim olduğuna bakmakta yarar var. Kentlilik, toplumsal ya da ekonomik boyutu olmayan, salt ikametgah adresiyle belirlenen bir özelliktir. Oysa “mahalleli” sözcüğü coğrafi olarak tanımlanan bir toplumsal kümenin, kendisini diğer kümelerden (mahallelerden ve yabancılardan) ayırdedici bir özellik kazandığını gösterir. Kentin bütünü söz konusu olduğunda “mahalleli” kavramının bir uzantısı olarak “kenttaş” kavramı üzerinde durulabilir. “Kenttaş” yaşadığı kenti benimseyen, ona sahip çıkan, kente özgü toplumsal ve siyasal bilinci olan, uzun dönemli çıkarları kentin kalıcılığıyla özdeşleşmiş kişidir. Kentsel çevrenin sürdürülebilirliği onun varlığının da güvencesidir. Salt sürekli adresi kentte olduğu için kentli olan kişiyle “mahalleli” ve “kenttaş” olan kişinin kentin yönetimine katılma isteği, biçimi ve amacı farklı olacaktır.

Mahallelinin yönetime katılmasının bir görenek, bir davranış biçimi olarak yerleşmesiyle bu kentsel olgu, belirli bir kentsel yaşam anlayışını, kültürünü temsil eden –geniş anlamda- bir kurum durumuna gelir.

Kurumsallaşma sürecinin gereği olarak, mahallelilik kurumunun yaşama geçirilebilmesi için gerekli yasal düzenlemeler yapılarak kurallar belirlenir; bu kurumun işlemci organları tanımlanır; personel, mekân, donanım sağlanır. Mahalle için, mahalle adına çalışacaklar atanmış, seçilmiş, ya da gönüllü olabilir. Kimi işler için atanmışlarla seçilmişlerin, gönüllülerin bir arada çalışması da gerekebilir. Böyle işbirlikleri sistemi esnek, mahalle kurumunu da sürekli kılar.

Katılım Öncüsü Kümeler:

1. Kadınlar: Dünyanın pek çok yerinde kadınların sürdürülebilir çevre ile ilgili kaygıları daha yoğun yaşadıkları, kentsel çevrenin sürdürülmesi ya da iyileştirilmesi için daha çok çaba gösterdikleri gözlemlenmektedir. Gündem21 etkinliklerinin en aktif katılımcıları kadınlardır. Bu bilgiden hareketle, mahalle sorunlarının çözümüne katılımda da kadınların aktif gönüllüler olacağını varsayabiliriz. Özellikle, okul çağında çocuğu olan ev kadınları mahallenin kimliği açısından önemli bir potansiyel oluşturmaktadır. Bu küme, çocuklar kanalıyla okulda ya da okulla ilgili etkinliklerde bir araya gelmektedir. Bu örgütlenme potansiyeli kent ve mahalle için değerlendirilebilir; erkeklerin katılımına da öncülük edebilir.

2. 12-17 Yaş Grubu: İkinci küme, 12-14 yaş grubundaki öğrencilerdir. Bu yaş grubu, ilköğretim kurumuna devam ettiği için mahallenin koşullarından yaşamının her yönüyle etkilenir. Öte yandan, bu küme, okulda ve okul dışı etkinliklerde öğrendiklerini ve düşüncelerini kendinden küçük ve büyük yaş gruplarına taşır. Böylece, bu yaş grubuna odaklanan bir bilgilendirme süreci dalga dalga yayılarak mahallenin tüm yaş gruplarına ulaşabilir. Bu bilgi aktarımı sonucu gelen tepkiler okuldan, “mahalle merkezine” yönlendirilebilirse, tepkilerin mahalle toplantılarına dönüşmesi sağlanabilirse katılım sürecinde önemli bir başarı elde edilebilir. (Bu yaklaşım Chicago’da 1910 Burnham Planı hazırlanırken kullanılmıştır.)

3. Emekliler: Sağlık durumu toplumsal etkinliklere katılmaya elverişli olan yaşlılar, emekliler aktif katılımcı olma potansiyeli taşırlar. Hem mahallenin işlerine ayıracak zamanları vardır, hem de birikimlerine, deneyimlerini aktif yaşama aktarma istekleri. Bu özellikler yaşlıların, emeklilerin çevreleriyle daha çok ilgilenmelerine yol açar. Aktif yaşamdan kopmama dürtüleri nedeniyle katılım için yeterli enerjiyi de bulacaklardır.

4. Esnaf: Mahalledeki iş yerlerinin yöneticileri ve esnaf, mahalleye ve kente ilişkin kararlardan, hizmetlerin niteliğinden kısa sürede etkilenen bir kümedir. O nedenle katılımın öncülü olma potansiyeli taşır. Mahalledeki hizmet sunumunun değişmesi ya da planlama kararları bu kümenin iş hacmini ve maliyetlerini hemen etkiler. Bugünkü tüzel çerçevede mahallelerin konut sayısına göre kurulması, iş yerlerini mahalle olgusunun dışına itmektedir. Oysa, yerel yönetimlerin kararları hem konut hem çalışma fonksiyonlarını etkiler. İş yerlerinin çalışanlarından ya da sahiplerinden oluşan küme kent yönetiminin aktörlerindendir. Bu özelliğinin mahalle ölçeğindeki katılıma yansıması sağlanmalıdır. Ayrıca, mahalledeki -özellikle küçük- iş yerleri mahalledekilerin sık sık karşılaştıkları, iletişim kurdukları yerlerdir. Aynı mahallede oturup da birbirini tanımayan pek çok komşu olduğu halde, mahallenin esnafı orada yaşayanların hemen hepsini tanır.

5. Muhtar ve Öğretmen: Konutlarda oturanları -özellikle ev kadınlarını ve gençleri- eğitim kurumunun, öğretmenin örgütlemesine karşılık iş yerlerinin katılımını muhtar örgütleyebilir. Bu küme de yönetim, kentlilik bilinci vb. konularda yaygın eğitim projeleriyle bilgilendirilmelidir. Mahallede dayanışma olgusunun yaratılmasında muhtarın önderliğinin çok önemli rolü olabilir. O nedenle, kent yönetiminin ilk basamaktaki önderi olacak muhtarın bu doğrultuda eğitilmesi zorunludur. Böylesi bir önderlik, muhtarın belirli bir örgün eğitim aşamasını tamamlamış olmasını, bir diploma sahibi olmasını gerektirmez. Asıl önemli olan, muhtarın liderlik, yöneticilik niteliklerine sahip bir kişi olarak demokratik bir süreçten geçerek seçilmesi; bu seçim sürecinin öncesinde ve sonrasında eğitilmesidir.

SONUÇ

1. Mahallenin yönetime katılım birimi olması için büyüklüğü uygun olmalıdır. Mahalle sınırları ve büyüklükleri çok yönlü (coğrafi, toplumsal-kültürel, siyasal ...) ve uzun zaman gerektiren bir çalışmayla yeniden belirlenebilir. Kısa dönemde, ilköğretim kurumlarının planlanmış hizmet alanları birer mahalle olarak da kabul edilebilir. Bunun için ilköğretim kurumlarının dağılımı üzerinde de bazı çalışmalar yapmak gerekecektir.

2. Mahallede katılımın sağlanması bilgi akışına bağlıdır (Şema 1). Bunun için gerekli donatı her mahalleye sağlanmalıdır.

3. Katılım bir iletişim meselesidir (Şema 1). Mahallelinin her türlü iletişimi için mekâna gerek vardır. Kısa vadede bu mekân gereksinmesi ilköğretim kurumlarında, alış-veriş mekânlarında, özel ya da kamu mülkiyetindeki yapıların kullanılmayan bölümlerinde, parklarda, spor tesislerinde vb. açık alanlarda yapılacak uygun düzenlemelerle karşılanabilir.

4. Katılımda öncülük edecek kümeler özellikle ilköğretim çağında çocukları olan kadınlar, emekliler, 12-17 yaş grubundaki gençler, esnaf, öğretmen ve muhtardır. Bu kümelerden iletişim kanalları olarak yararlanılmalıdır.

5. Mahallenin katılımının gerçekleşmesi için merkezi yönetimden en alt yerel yönetim birimine kadar uzanan hiyerarşide, atanmışların ve seçilmişlerin yanı sıra gönüllülerin de sorunun niteliğine göre katkıda bulunabileceği bir esneklik sağlanmalıdır; örgütsel yapıda bu katkıları kolaylaştıracak kurullar, yatay ve dikey ilişkiler tanımlanmalıdır.

6. Mahallenin katılımının dilek ve bilgi aktarımından öteye geçip kararlara katılım niteliğine kavuşması için mahallenin temsil edilebileceği ve yerel yönetimi denetleyebileceği yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

7. Mahalle (muhtarlık) ile ilçe belediyesi arasında, katılımın daha etkin olarak sağlanması için, semt ve belediye şubesi kademesi yaratılabilir. Bir semt, birkaç mahalleden oluşur; belediye şubesi ise semtin yönetim kademesi olabilir. (Şema 2)

1. Akay, Doğu, 1995, Mahalle Yönetimi, Kadıköy İlçesi Model Çalışmaları, diploma projesi, YTÜ Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, İstanbul.

2. YTÜ - Mimarlık Fakültesi’nde öğrenci, öğretim üyeleri ve diğer personelle yaptığımız ankete göre:

- Öğretim üyeleri diğer deneklere göre, hem muhtar hakkında daha çok şey bilmekte, hem de mahalle mekânını daha iyi tanımaktadır.

- Diğer deneklerin çoğu muhtar hakkında hemen hiçbir şey bilmemektedir;

- Mahalleyi ilgilendiren herhangi bir kentsel projeden ya da STK’dan çoğu kişinin haberi bulunmamaktadır.

- Öğrencilerin %14’ü mahallesindeki sokak adlarının bilmemekte, %56’sı ise 1-3 sokak adı bilmektedir. Personelin %28'inin mahallesindeki sokak adlarını bilmediği görülmektedir. Mahallede diğer yaşayanları tanımak açısından bakıldığında, personelin %32’si mahallede hiç kimseyi tanımadığını belirtmişken, öğrencilerde bu oran %4’tür.

Kaynakça:

* Alada, A., 1993, Şehir Yönetiminin Örgütlenmesinde İlk Basamak Mahalle, Yayınlanmamış Çalışma – IULA - EMME Uluslararası Yerel Yönetimler Birliği Doğu Akdeniz ve Ortadoğu Bölge Teşkilatı, İstanbul.

* Akay, Doğu, 1995, Mahalle Yönetimi, Kadıköy İlçesi Model Çalışmaları, diploma projesi, YTÜ Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, İstanbul.

* Aydoğan, Ahmet, der., 2000, Şehir ve Cemiyet, İz Yayıncılık, İstanbul.

* Catanese, Antony and James Snyder, 1988, Urban Planning, McGraw-Hill Inc., USA.

* Cohen, Anthony P., 1999, Topluluğun Simgesel Kuruluşu, Dost Yayıncılık, Ankara.

* Evren, Yiğit, 1997, Metropoliten Alanlarda Yerel Kamu Hizmetlerinin Sunulmasında Optimizasyon. Konut Alanlarında Servis Birimi Olarak Mahallenin Değerlendirilmesi, yayınlanmamış yüksek lisans tezi (çoğaltma), YTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

* Göymen, K., 1997, Türkiye’de Kent Yönetimi, Boyut Kitapları, İstanbul.

* Lozano, E., 1990, Community Design and Culture of Cities, Cambridge University Press, New York.

* Sımmıe, J.M., 1974, Citizens in Conflict. The Sociology of Town Planning, Hutchinson Educational, London.

* Yenen, Zekiye, 1988, Vakıf Kurumu-İmaret Sistemi Bağlamında Osmanlı Dönemi Türk Kentlerinin Kuruluş ve Gelişim İlkeleri, yayınlanmamış doktora tezi, İTÜ, İstanbul.

Bu icerik 7622 defa görüntülenmiştir.