311
MAYIS-HAZİRAN 2003
 
MİMARLIK'TAN

ODADAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

OKURLARDAN

DOSYA: SORUŞTURMA 2003
MİMARLIK GEÇMİŞİNİ DEĞERLENDİRİYOR

KENTSEL TASARIM VE KORUMA PROJESİ YARIŞMASI: ANTALYA KARAOĞLU PARKI, BELEDİYE BİNASI VE ÇEVRESİ

MİMARLIK VE KENT

KORUMA

  • YARARSIZ MİMARLIK
    Gürhan Tümer, Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi, Mimarlık Bölümü



KÜNYE
OKURLARDAN

Nejat Ersin ve Bir Anı...

Orhan Şahinler

Son Güzel Sanatlar Akademisi Başkanı

Bin dokuz yüz seksenli yıllar. Siyası erk, güç askeri kesimde. İstanbul Yüksek Öğrenim Öğretim Kurumları, Merkez Komutanlığı’na bağlı. Her konuda komutanlık onayı gerekli. Merkez Komutanı Tuğgenaral Naci Paşa.

Güzel Sanatlar Akademisi'nin sorunları ciddi. Israrla randevu istiyorum, nihayet veriliyor. Komutanlık Nizamiyesi'nde bir hayli bekletiliyorum. Gece baskınında çocukları alınan ana/babalarla birlikteyim. Merkez Komutanı’nın emir subayının yanında kaldığım süre uzun bir süre. Kabulün gecikmesi sanki kasıtlı, bir nedeni olmalı. Karşılanışımı GSA yöneticisi konumumla çelişik buluyorum. Nihayet komutan odasındayım. Paşa başını kaldırmıyor, oturmamı işaret ediyor. Acaba neden? Seçkin bir kurumun yöneticisine karşı bu tutum neden? Galiba bazı anlamlar çıkarmam özellikle isteniyor. Farkındayım.

Çalışma odası boyutlu ve büyük bir sobayla aşırı ısıtılımış. General ceketsiz, gömlekli, belinde silahı var. Geçen zaman içinde fark edilmiyorum. Bu özellikle sergileniyor. En küçük bir nezakete değer görülmeyişim tuhaf. General telefonla yardımcısından istekte bulunuyor. Dosya generalin önünde. Topçu albay geri çekilerek salonu terk ediyor. Generalin ilk sözü:

"Bu dosya senin sizin değil, senin dosyan" sözü. Dolgun bir dosya! Neden küçümsendiğimi anlıyorum. İçindeki belgelerden olmalı. Dosya ve komutanın tavrı galiba o kadar da umurumda değil. İkinci sözü: "Dinliyorum" (1)

Merkez komutanıyla görüşme isteğinin üç nedeni var:

* Akademi hocası, sanatçı dostumuz Devrim Erbil'in Akademi’de sivil polislerce tutuklanıp derdest götürülüşü ve serbest bırakılması için sarf edilen ciddi çabalar kabul edilemez. Bu bir daha yinelenmemeli. Duyarlı sanatçı Devrim Erbil'e açıklama yapılmalı, güven verilmeli.

* Resim-Heykel Müzesi’nde onarım. Yüksek okul kantinin akan çatısı bakım işleri bekletilemez.

* Aynı okulda taraf tutan, taraf olan görevli polisler görevden hemen alınmalı.

Merkez komutanının sözlerimi dinlediği kuşkulu. Dosyadaki belgeleri okuyor. Okudukları ihbar mektupları. Çocuksu, düşük zeka ürünü, adi yazılar. Fakat bir hayli! Sadece ‘68 öğrenci olaylarının güçlü desteklediğimi yazan muhbirin dışında tümü yalan, seviyesiz, düzenbazlar ürünü.

"Ne diyorsun?" Komutan bana 'sen' demekte ısrarlı.

"Bu insanlar dürüst değiller."

"Nasıl yani?"

"İsimleri, imzaları var mı acaba?"

"Açıklamam."

"Sorum sadece var mı, yok mu? Yoksa daha ağır seviyesizlik derim."

"Solcu Marksist misin?!”(2)

"Adil toplum dileğim. Mimarlık camiasının tanıdığı makbul biriyim."

"Mimar mısın?"

"Evet."

"Öyle mi?! Türkiye'nin göz bebeği bir kurumun idaresinde aşırı solcu birine izin verilmez, tahammül edemeyiz. Bunu biliyorsun."

"Görevimde kusursuzum."

"Öyle mi?!"

General yeni bir ihbar mektubunu okuyor.

"Akademi'nin deniz tarafı yumuşak karnı demişsin. Anlamı?"

"Bölge güvenliğinden sorumlu jandarma albayının sözü."

"Öyle mi?!"

"Beşiktaş Karakolu'ndan devrimci bir öğrenciyi Selimiye'ye götürmüşsün."

"Karakol komiseri arabaları olmadığı için gözaltına tuttukları öğrencimizi Selimiye'ye, mahkemeye uluştıramadıklarını duyurdu. Resmi arabayı ve koruma polisini, öğrenciyi Selimiye'ye götürmeleri için görevlendirdim. Öğrenci serbest bırakıldı."

Üst kültürün temsilcisi bir kurumun seçilmiş yöneticisine karşı generalin tutumu kabul edilemez diye düşünüyorum.

"Akademi hocası, Türk resminin usta sanatçısı Devrim Erbil'e açıklama yapılmalı, güven verilmeli. Akademi ilginizi bekliyor."

Salon müthiş sıcak. Paşa bana bakmadan konuşmaya devam ediyor:

"Eski başkanlardan, Sadun Ersin ve Heykeltraş Hüseyin Gezer'i, üçünüzü hedef alan çok sayıda yazı, ihbar var. Ne dersin?" diye yineliyor.

"Muhbir kişiler adına üzgünüm. Ayrıca bu tiksindirici insanları kurumuma yakıştırmıyorum. Sormak isterim, bu belgeler sizce inandırıcı mı?"

Dosyayı kapatan Merkez Komutanı'nın sözü:

"İnansam, bizler inansak, o görevde kalır mıydın!"

Son söz açık, anlaşılır, sağduyunun yansıdığı bir söz:

"Devrim Erbil'in tutuklanması yanlıştı, haksızdı, gereksizdi. Ciddi bir hataydı, yıpratıcıydı. Açıklama yapılmalı." İsteğim, ısrarım galiba etkisiz.

"Mimarım demiştin."

"Evet."

"Nejat'ı, Nejat Ersin'i tanır mısın?

"Arkadaşım, meslektaşım."

Bir ismin sağladığı bu ne hızlı bir değişim, değişiklik! Farkına bile varılmayan Akademi yöneticisinin saygınlığı iade edilip tanınıyor. Devrim Erbil'e dokunulmazlık tanınıyor. Taraf tutan polislerin görevlerinden alınacağı vaat ediliyor. Kantin çatısı onarımı, Resim-Heykel Müzesi'nin gereksinimlerini karşılama girişimleri başlatılıyor.

Alçak gönüllü (3), soylu dostumuz, arkadaşımız, Ankaralı mimarların değerli / deneyimli ağabeyi Nejat Ersin'e Tarihi Güzel Sanatlar Akademisi çok, pek çok borçludur. Ayrıca kurumun üniversiteleşme aşamasında sağladığı belirleyisi destek üstlendiği rol ve dolaylı, doğrudan büyük katkılar nedeniyle de kurum Nejat Ersin'e minnettardır.

1. Bilgilerin kaynağı bellek değil, yeni erişilen o güne ait notlar.

2. İki akademisyenin polemik amaçlı yazılarındaki muhbirlik eğilimlerine ne kadar da benziyor...

3. İstanbullu mimarlar, değerli meslektaşları Nejat'ın Levent'teki yapısının yıkılışından ciddi üzüntü duydular.

Bu icerik 1388 defa görüntülenmiştir.
Orhan ÇAKMAKÇIO?LU nun Akademi nin 3 Mart Güzel Sanatlar Akademisi gecesi için çykarylan gazetedeki karikatürü, Sevinç KAYNAK, Hur?it TANKAN, Nejat ERSYN ve Necdet DA?