310
MART-NİSAN 2003
 
MİMARLIK'TAN

ODADAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA: MİMARLIK EĞİTİMİ: Ağaç Yaşken Eğilir

YİTİRDİKLERİMİZ



KÜNYE
DOSYA: MİMARLIK EĞİTİMİ: Ağaç Yaşken Eğilir

“SEN”İN ARDINDAN...

Ayşen Ciravoğlu

Araştırma Görevlisi, YTÜ, Mimarlık Fakültesi, Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi.

Mimarlık eğitiminin üniversiteler dışında çeşitli iletişim kanalları ve buluşma ortamlarıyla desteklenmesi fikri, üzerinde yoğun tartışılan konulardan biri. 2002 yılında, Avrupa Mimarlık Eğitimi Birliği EAAE, Ayşen Ciravoğlu’nun bu konuda yazdığı makalesini ödüllendirdi. Ciravoğlu, ödül alan makalesindeki konulara değinerek, eğitimin “müfredat dışı, kişinin isteğe bağlı olarak katıldığı çalışmalar” ile desteklenen enformel yanını öne çıkardığı ve en az formel yanı kadar önemli olduğunu vurguladığı yazısında, ODTÜ’de gerçekleştirilen öğrenci buluşmasını değerlendiriyor.

Mimarlık eğitiminin en önemli öğesi kuşkusuz tüm kuramsal ve uygulama bilgilerinin deneyime dönüştüğü mimari tasarım eğitimidir. Mimari tasarım eğitiminin de artık bugün formel (okullarda okutulan, belli bir müfredata dayalı) ve enformel (müfredat dışı, kişinin isteğe bağlı olarak katıldığı, sonunda not anlamında bir değerlendirme içermeyen çalışmalar) olarak ikiye ayrıldığı düşüncesi(1) taraftar toplamayı sürdürüyor(2). Uluslararası Mimarlar Birliği UIA’nın “Mimarlık Eğitimi İçin Düşünceler ve Tavsiyeler” başlıklı raporunda, mimarlık eğitiminin içeriğine okul dışı çalışmaların da eklenmiş olduğunu görüyoruz(3). Aslında enformel mimari tasarım eğitimi, dünyada ve ülkemizde uzun süredir uygulanıyor. Yeni olan, bu uygulamayı eğitimin yaşamsal bir parçası olarak gören ve konunun eğitsel yararlarını ortaya koyan bir üst bakış sunmak.

Günümüzde çağdaş eğitim uygulaması olarak kabul edilebilecek enformel eğitimin bugünkü araçlarlarını, öğrenci, öğretim üyesi, sivil kurumlar ve benzerleri tarafından düzenlenen mimari tasarım odaklı çalıştaylar (workshoplar) oluşturuyor. Kısa süreli, yoğun ve müfredat dışı çalışmalar olarak tanımlayabileceğimiz bu etkinliklerin mimarlık eğitimine katkısının azımsanmayacak düzeyde olduğunu görüyoruz. Çünkü bu platformlarda öğrenciler, formel eğitimde karşılaşamadıkları özgür etkileşim / paylaşım ortamında tasarı üretiyorlar. Kısıtlayıcılardan arınmış bir ortamda duygu ve düşünceleri daha bağımsızca dile getirebiliyor ve öğrenenler, kişisel insiyatifleriyle mimari tasarım deneyimini yaşıyorlar. Bu nedenlerden ötürü de bugün artık enformel eğitimin formel eğitimin tamamlayıcısı olarak işlev görebileceğini söyleyebiliriz. Çünkü eğitimin hedefleri arasında olan kimi becerilerin, yalnızca enformel ortamlarda kişiye kazandırılabileceği açıkça görülüyor. Bu kapsamda çalıştayların, grup çalışmasını deneyimlendirdiğini, düşünsel alışveriş ortamı sağladığını, bilgi alışverişine olanak tanıdığını, sınırlarının olmamasının daha çok paylaşım fırsatı getirdiğini, yaratıcılığın kışkırtılması için gereken özgür düşünce ortamını oluşturduğunu vurgulamak gerekiyor. Üstelik kısa zamanda düşünce geliştirme, yoğunlaşma ve motivasyon becerilerini olgunlaştırdığı, öğrenenlerin kendi aralarında ve öğrenenlerle öğretenler arasında diyalog oluşturduğu, konulara farklı disiplinlerle bakma fırsatı verdiği, kişisel ve mesleki özgüven kazandırdığı da eklenebilir.

Ayrıca ülkemizde de ulusal kapsamda düzenlenen ve hemen hemen tüm okulların temsil edildiği bu platformlarda öğrenciler eğitimi sorguluyor; benzerlik ve farklılıklarını tartışıyorlar. Bu da mimarlık eğitimi alanında ülke geneline ilişkin nesnel bir değerlendirme tablosu oluşturuyor. Gasset, “Bilge kendi öğretisinin tutsağı ise eğer, ona yaşamdan nasıl söz edebilirim ki?”(4) diyor. Bu sözden yola çıkarak biz de okullarda, gelenekselleşmiş yöntemlere saplanıp kalmamak için, eğitimi belirli aralıklarla öğrencilerin enformel ortamlarda yaptıkları değerlendirmelere yer vererek tekrar gözden geçirmeliyiz. Ayrıca eğitimin geleceğinin sorgulandığı toplantılarda, önlerine kendimizin geçmediği barajları koyup “onların” geleceğini etkileyen kararlar alırken dışlayıcı değil, kapsayıcı olmalıyız. Çünkü öğrenci çalıştaylarında yapılan tartışmalar, sunuşlar herkesin söyleyecekleri olduğunun açık bir göstergesi... Burada yine Gasset’e yönelirsek onun şu sözleri konuyu özetliyor: “Üniversite yapılandırılırken öğrenciden yola çıkmak gerek, bilgiden ya da hocadan değil. Üniversite, öğrencinin kurumsal yansıması olmalıdır.”(5)

Yararlı yanlarına inandığımız bu çalıştaylardan biri de, mimarlık öğrencileri buluşmaları olarak ülkemizde her yıl aksamadan düzenleniyor. Üstelik bu buluşmaların sürekliliği de başkanı, yönetim kurulu, sekreteri olan tanımlı hiyerarşik bir yapıyla değil, her yıl farklı gönüllülerin bu paylaşıma katıldığı, deneyimlerin öncekiler tarafından sonrakilere aktarıldığı demokratik bir ortamla sağlanıyor. Ayrıca uluslararası ölçektekilere benzer biçimde bizim ulusal buluşmalarımız da öğrenciler tarafından düzenleniyor!

1993 yılında bir grup öğrencinin önderliğinde “Türkiye Mimarlık Öğrencileri Buluşması” olarak başlayan, daha sonra Gazi Üniversitesi Buluşmaları’yla geliştirilen, son olarak Ulusal Mimarlık Öğrencileri Buluşması’na dönüşen bu toplantılar, her yıl bir adım öteye taşınarak mimarlık medyasında, yazın ve düşün alanında yankı buluyor. Sürekli bir organizasyon komitesi olmadığı için, her yıl organizasyonu yapanlar buluşmaya yeni bir boyut getiriyor.

Bu yıl 5-8 Şubat tarihleri arasında Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde yedincisi düzenlenen Ulusal Mimarlık Öğrencileri Buluşması’nın teması “sen”di. Bu temanın, bugüne kadar seçilenlerin en anlamlısı olduğunu söylemek pek abartılı bir saptama olmasa gerek. Çünkü organizasyonu gerçekleştiren öğrenciler tarafından belirlenen bu temayla buluşma, ilk kez öğrencilerin etkin katılımını sağlamak üzere kurgulanmış. Bu nedenle katılımcıların, yürütücülerin, organizasyonu yapanların tümü öğrencilerden oluşuyor. Bunun sonucu olarak da buluşmada, formel süreçler ve ilişkilerin yeri yok. Üretimleri birine beğendirme zorunluluğu, bir yürütücünün yönlendirmesi söz konusu değil; birbirine yakın deneyime sahip kişilerin paylaşımı var. İnceoğlu pek çok tasarım probleminin daha enformel bir ortamda, arkadaşlar arasında çözülebildiği ve savunabildiğini söylüyor.(6) Benzer biçimde bu buluşma da, daha bağımsız, özgür bir ortamda karşılıklı eleştirinin, diyaloğun ve etkileşimin oluştuğunu, bunun da üretimlere kolaylıkla yansıyabildiğini gösteriyor. Öte yandan bu yılki buluşmanın etkin katkı ön şartı, bir başka deyişle sunuşlar ve çalıştay önerileri oluşturmayı gerekli kılması, yaşanan tüm atmosferi kolektif bir çabanın ürünü olarak biçimlendirdi. 7. buluşmanın bir diğer ilginç yanı da, çalıştayların bir sabahlama etkinliğiyle üretimde bulunması; 19:00’da başlayıp 07:00’a dek süren 12 saatlik kısa ama yoğun çalışma ortamının oluşturulmasıydı. Mimarlık mesleğinin gelenekselleşmiş etkinliği olmasından öte, başı ve sonu belirli bir süre içinde bir tasarım problemini çözmenin kişiye kazandıracağı hızlı düşünme, karar verme yetkinliği bu toplantıda bir kez daha görüldü. Bu üretim saatlerinde ODTÜ Mimarlık Fakültesi’ni saran etkileşim / paylaşım ortamının o çatı altında daha önce yaşanmış olduğunu pek sanmıyorum.

Bu buluşmada “Ekotopya” (ekolojik ütopya) temalı benim başlattığım / ivme verdiğim, katılımcıların yürüttüğü çalışmada amaç, günümüzde giderek önem kazanmakta olan ekoloji ve sürdürülebilirlik kavramlarını oluşturacağımız ideal ortamlar, ütopyalar üzerinden tartışmaktı. Çevreyi tüm dinamikleriyle yeniden tanımlayabileceğimiz bir çalışmanın eğitsel yararları olabileceği düşünülerek kurgulanan bu çalıştayda, öncelikle çevre ve ekoloji kavramlarını sorguladık, tartıştık. Ütopya, yani ou-topos, bir başka deyişle “olmayan yer”i anlamaya çalıştık. Daha sonra bu tartışmaları kağıda aktararak çalışmanın çıkış-varış noktalarını oluşturduk. Bu aşamadan sonra kararımız, çalışma mekanını dönüştürerek ekotopyayı burada anlatmak ve bunu da önceden kurgulanmış, yazılı çizili bir strüktüre dayanarak değil, karşılıklı etkileşim ortamında oluşturmaktı. Enstelasyon temelinde, birinin yaptığını diğerinin bozabileceği, açık uçlu bir üretim ortamında tartışmaların somutlaştırılmasına karar verildi. Gece boyunca yapılan ara değerlendirme toplantılarının da tetiklemesiyle sabaha kadar süren bu çalışmanın son ürünü, aslında konunun çok boyutluluğunu, tüm parçalarıyla kavranmasının ne kadar zor olduğunu, doğru ve yanlışların tanımlı olmadığını ve her doğru ve yanlışın kendi bağlamında tekrar sorgulanarak oluşturulması gerektiğini gözler önüne seriyor; konuya çok disiplinli bir bakışla yaklaşma gerekliliğinin altını çiziyordu. Tüm dinamikleriyle ideal bir yapı içinde ideal çevre tasarlama problemi, sandığımızdan da zor bir çaba gerektirdiği için, sonuç üründen çok tartışmalar kaldı belleklerde... Ve bence en önemlisi bu tartışma / paylaşma sürecine katılan Duygu Yörükoğlu, Ezgi Bingül, Burcu Doğru, Alper Tuna, Zümral Aygüler, Eser Köken, Evren Sayın, Erkan Alkan ve Ayşen Ciravoğlu’nun bu sorgulamayı derinleştirmek üzere bir başlangıç yapmaları oldu.

Özet olarak, öncelikle en organize olmuş kurumların bile sürekliliği sağlayamadığı ülkemizde, bir grup öğrencinin sivil bir girişim örneğiyle bu çalışmaları düzenliyor olmasını kutluyor; ardından da bu yıl 1.000 kişinin katılmayı talep edip ancak 400’ünün bu şansı yakalayabildiği ulusal ölçekteki bu toplantıyı önemsemek ve desteklenmek gerektiğinin altını bir kez daha çiziyorum.

NOTLAR:

1. Konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için: Ciravoğlu, A., 2001, Mimari Tasarım Eğitiminde Workshop Stüdyo Paralelliği Üzerine, yayınlanmamış yüksek lisans tezi, İTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.

2. Avrupa Mimarlık Eğitimi Birliği EAAE, 2002 yılında yazarın bu konuyla ilgili “Mimari Tasarım Eğitiminde Formel ve Enformel Çalışmalar Üzerine” başlıklı makalesini bugüne kadar hiç ele alınmamış bir konu olduğunu da vurgulayarak ödüllendirdi.

3. Riguet, J.C. v.d., 2002, UIA and Arcitectural Education Reflections and Recommendations, 31 Mayıs; 13.

4. Gasset, J. O., 1998, Üniversitenin Misyonu, Yapı Kredi Kültür ve Sanat Yayıncılık, İstanbul; 40.

5. A.g.e.; 50.

6. İnceoğlu, N., 1994, Tasarım Stüdyolarının Dünü-Bugünü, Mimari Proje Dersinin Sorgulanması Semineri, 9 Aralık 1994, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul; 18.

7. “Sen”e bir doktora öğrencisi olarak katıldım ancak bu yazıyı bir öğretim elemanı gözlüğüyle “sen”e nesnel bakıp değerlendirmek üzere yazdım. Ancak bu “arada olma durumu”nda geliştirilen metinde, doğal olarak her iki pencereden de yansımalar bulunuyor...

Bu icerik 1964 defa görüntülenmiştir.