310
MART-NİSAN 2003
 
MİMARLIK'TAN

ODADAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA: MİMARLIK EĞİTİMİ: Ağaç Yaşken Eğilir

YİTİRDİKLERİMİZ



KÜNYE
DEPREM

Deprem Karşısında Tutarlı Devlet Politikası Zorunluluğu

Erol KULAKSIZOĞLU

Prof. Dr., İTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi

Prof. İhsan KETİN (İTÜ), Kuzey Anadolu Fayını (KAF) 1948’de bulmuştur. Bu bilimsel gerçeğe karşın, 1950’li yıllarda İstanbul kentinin Birinci Boğaz Köprüsü ve bağlantı yolları boyunca doğuda Gebze’ye, batıda Tekirdağ’a kadar yayılmasında, yerli yabancı kent plancıları hiçbir sakınca görmemişlerdir. Bu yüzden bugün 6 milyon kentlinin barındığı bu bölge KAF’a tamamen paralel ve KAF’a en yakın yerleşim kuşağı halinde deprem riski en yüksek bölge olarak oluşmuştur. 1948’den beri bilinen KAF’ın büyük depremselliğinin önemle dikkate alınması, yerleşmeler isabetsiz seçilmiş olsa dahi sağlam yapılaşmayı sağlayıcı, tutarlı yapı denetimi ve yapı mühendisliği kuramlarının hemen devreye sokulması gerekirken, başta inşaat mühendisleri ve mimarları yakından ilgilendiren deprem yönetmelikleri ancak 1975 ve 1998 yıllarında yürürlüğe konabilmiştir. Yeterli sayılan son deprem yönetmeliği 1998 tarihini taşımaktadır ve 1999 deprem felaketlerinden sadece 1 yıl önce uygulanmaya başlamıştır. Deprem yönetmelikleri geleneksel yapı-yapım sistemlerine dayalı ve genellikle betonarme tabanlı sistemler üzerine kuruludur. Deprem koşullarına daha uygun teknolojiler yeterince araştırılıp yaygınlaştırılamamıştır. Zemin yapısı ve zemin davranış haritaları henüz tamamlanmamıştır. Kent bütününde binaların dayanıklılık envanteri yoktur. Dolayısıyla böyle bir envantere dayalı girişimlere başlanamamaktadır. Faylarla ilgili deniz dibi sismolojisi araştırmaları ise ancak 1995’ten sonra ele alınabilmiştir. Kamuoyunda deprem konusunun yalnızca inşaat mühendislerinin ve yerbilimcilerin ilgi alanı olduğu sanısı yaygındır. Oysa deprem konusu, inşaat mühendisleri ve yerbilimciler dışında kent plancıları, mimarlar, fizikçiler, elektrik elektronik mühendisleri, yerel yöneticiler ve politikacılar dahil pek çok kesimi ilgilendiren, bu kesimlerden de sorumlu davranışlar beklenen bir alandır. Bütün bu kesimlerin sorumluluk alanlarıyla ilgili tutumlar ve aymazlıklar büyük eleştiri getiricidir ve hatalarla doludur. Halkın yeterli bilinci yoktur. Bu genel gidiş içinde özellikle devlet, deprem karşısında bugüne değin tutarlı ve etkin politikalar belirleyebilmiş değildir.

En son 3 Şubat 2002'de Afyon'da, ardından 28 Şubat’ta Marmara Denizi Ereğli açıklarında 4.8 büyüklüğünde deprem olunca, deprem konusu ve özellikle Marmara'da büyük deprem konusu tekrar gündeme geldi. Mart'ta da Marmara'da depremler oluyor. Gene yerbilim uzmanları ve yöneticiler konuşuyorlar, açıklamalar ve yorumlar yapılıyor. Mevcut durumu küçük alt başlıklar altında ele alalım:

A. MEVCUT DURUM

Marmara'da Araştırmalar

17 Ağustos 1999 depreminden bugüne kadar 3 yıla yaklaşan süre içinde zaman zaman yabancı araştırmacıların da katıldığı bilimsel çalışmalar sonunda, Kuzey Anadolu Fayı’nın doğudan batıya uzanan izi artık belirlendi. Yabancı uzmanların deniz dibine yerleştirdikleri OBS sismografları ile fayın kalp atışları bir süre izlenebildi, sonra bu uzmanlar OBS aygıtlarını alıp gittiler. Bu gibi teknik yoksunluklar aşılamazsa ve biz teknik donanımımızı tamamlamazsak, veri toplama ve deprem izleme işlerinin daha da aksayacağı belli oluyor.

Fay Senaryoları ve Artan Endişeler

Kuzey Anadolu Fayı’nın batısındaki 4.8'lik depremi büyük depremin habercisi olarak yorumlayan uzmanlar çoğunlukta. Büyük depremin ne kadar sonra olacağı konusunda kestirimde bulunulmaktan kaçınılıyor. 0-30 yıl içinde her an olabilir veya çok yakında olabilir diyenler var. 14 yıldan önce olmaz diyenler, daha 5 yıl deprem olmaz diyenler var.

Depremin büyüklüğü konusunda yine senaryolar üretiliyor; Kuzey Anadolu Fayı doğuda kırıldı, şimdi sıra batı kısmında deniyor. Doğu ve batı kesimleri arasında şimdiye kadar etkinlik olmadığından orta kısımda kırılma olmaz, bu nedenle fay parçalı kırılacaktır, diyenler var. Adaların önünden geçen ve batıya uzanan fayın 110 km.'lik kısmının iki parça halinde kırılacağı söyleniyor. Buna karşın, fayın henüz kırılmamış kısmının tek defada kırılacağını ve Çınarcık Çukuru'ndaki dikey atımlı fayların tsunami yaratacağını savunanlar var. Diğer yandan, İmrali güneyinde Güney Sınır Fayı’nda deprem bekleyenler var.

Her depremden sonra bu gibi farklı yorumlar yerine, uzmanları bir araya getiren, senteze ve ortak açıklamalara yönelten bir sistemin kurulması kaçınılmaz oluyor.

Son Uyarılar

4.8'lik Marmara Depremi’nden hemen sonra, uzmanların birbiriyle örtüşen görüşler halinde, çok öncelikli bir önlemler paketini ısrarla ortaya koymaları ve kesin uyarılarda bulunmaları dikkat çekiyor: Çevre yolu viyadüklerinin, kamu binalarının ve özellikle okulların, hastanelerin, stadyumların hızla onarılmaları, güçlendirilmeleri, her koşulda islerliklerinin sağlanması isteniyor. Ayrıca büyük depremde tamamen göçeceği öngörülen yaklaşık 5.000 binanın hemen yıkılması da öneriliyor. Kamu binalarının şimdiye kadar ancak üçte birinin güçlendirmesinin yapılabildiği öğreniliyor. Çevre yolu viyadüklerinin onarım ve güçlendirilmesi konusunda projelerin hazır olduğu, ancak henüz uygulamalara geçilmemiş olduğu belirtiliyor.

Uzun Vadeli Çalışmalar, Deprem Master Planı ve Kentin Yeniden Yapılandırılması

Daha uzun vadede, milyonlarca kentlinin barınmakta olduğu kent bütününün depreme karşı yeniden yapılandırılması konusunda, tüm kentin zemin yapısını haritalama çalışmalarının bitirilemediği, zemin davranışı haritalarının ise henüz ele alınmamış olduğu görülüyor. Tüm haritalama çalışmaları bitmediğinden, kentin deprem master planının henüz ortaya çıkarılamadığı anlaşılıyor.

Diğer yandan, deprem master planına sıra geldiğinde bazı önemli sorunların tartışılıp ilke kararlarının alınması gerekiyor: Örneğin kentin mevcut dokusunun büyük kısmını oluşturan Hippodamos / satranç sistemi yol şebekesi arasında yer alan orta boşluklu ve bitişik nizam yapı adalarının yeniden nasıl yapılandırılacağı konusu. Sağlam zeminli yerlerde korunması zorunlu bu tip yapı adaları yeniden yapılandırılırken, yeni bir imar düzeni gerçekleştirilebilir: Otopark sorununu bodrum katlarda çözen, çevre yolların park eden araçlarla daraltılması sakıncalarını ortadan kaldıran, adalar arası bina uzaklıklarını arttıran ve bitişik olmayan binalardan oluşan bir kitle düzeni sağlanabilir. (Şekil 1)

Zemini elverişsiz yapı adaları, yeşil alan ve ortak tesisler için kullanılır. Bu suretle kentin merkez kesimlerinde dahi yeşil alanlar kazanılabilir. Böylesine bir arınma ve yeniden yapılanma sonunda, korunacak yapı adaları zorunlu olarak belirli ölçüde daha yoğunlaşsa bile, araya girecek bu yeşil alanlar ile kent bütünü daha soluklu, daha sağlıklı bir kent halini alabilir. Kentin mevcut dokusu bu yönde yeniden yapılandırılırken, gerekirse kent, daha sağlam zeminli ve faylara daha uzak bölgelere doğru, örneğin öngörünüm bölgesi aynen korunarak Boğaz'ın iki yakasında kuzeye doğru gelişebilir veya kentin daha da yoğunlaştırılmaması için ülke çapında kararlarla kentlere göçü azaltıcı, Doğu ve Orta Anadolu'yu kalkındırma bölgesel planları artık gerçekleştirilir.

Daha önceki master planlara göre kent, fay hatlarına çok yakın ve bu faylara paralel olarak doğuda Gebze, batıda Tekirdağ yönünde yayılmış, depreme çok ters yönde gelişmiştir. Yeni master planında, kent gelişmesinin hangi yönde olacağı konusu önemle ele alınmalı ve tartışılmalı, kentin yeniden yapılandırılması doğru yönlendirilmelidir.

Kentin binaları yeniden yapılandırılırken, bina yapımında geliştirilmiş en son teknolojilere yer verilmelidir. Binaların taşıyıcı sisteminin güçlendirilmesi için mevcut binalara monte edilmesi önerilmekte olan temel izolatörlerinin her binaya rasgele uygulanamayacağı bilinmeli, bu gibi yeni teknolojiler özellikle binalar yeniden inşa edilirken dikkate alınmalıdır.

Kentin yeniden yapılandırılması konusunda, kentin bugünkü mevcut yapı stoğunun güçlendirilmesi sorununu da kapsamakla beraber, aslında daha çok 100 ya de 250 yıl sonraki depremleri karşılayabilecek sağlam yapılanmış bir kent geleceği amaçlanmalıdır.

Burada değinildiği gibi, temel ilke kararları doğrultusunda kentin tutarlı bir master planına ulaşılsa bile, kentin bu master plana göre yeniden yapılanmasının maliyeti ve kaynak sorunu boşlukta kalmamalıdır. Bazı yetkililer bu konuda herşeyin devletten beklenilmemesi gerektiğini, bu sorunları halkın da düşünmesi gerektiğini vurgulamakla yetinmektedirler. Ancak, kentin yeniden yapılanmasında halkın katkısı yadsınmamakla beraber, bu konunun çözümünün ve düzenlenmesinin yerel yönetimleri aşan boyutlarıyla bir devlet politikası ve devlet görevi olduğu unutulmamalıdır.

Deprem Sonrası İçin Hazırlıklar

Elle tutulur hazırlıklar, genellikle depremden sonra karşılaşılacak sorunlara odaklanmıştır. Deprem bir kez patladıktan sonraki iletişim, yardımlaşma, ulaşım, enkaz kaldırma, kurtarma, ilkyardım, hastane hizmetleri üzerinde yoğunlaşmış hazırlık çalışmaları bir hayli ilerletilmiştir. Diğer yandan, 3-10 saniye gibi çok kısa bir süre öncesinde uyarı veren, ancak enerji merkezlerinde şalter indirmeye yarayabilecek bir erken uyarı sistemi kurulmuştur. Ayrıca il çapında bir kriz merkezi ile ilçeler arasında iletişim ağı sağlanmıştır. Tüm hazırlıklar deprem sonrası içindir. Bu kadarıyla yetinilmektedir.

Örgütlenme, Yetki, Sorumluluk Boşluğu, Yapı Denetim Düzeni

Ülke çapında örgütlenme olarak bilinen durum şöyle: 20 üyeli kalabalık bir Ulusal Deprem Konseyi kurulmuş, konseyin raporu en sonunda açıklandı; bir genel strateji raporundan ibaret, uygulama raporu henüz yok. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'na bağlı Afet İsleri Genel Müdürlüğü var. Bir de Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü var. Bunların Marmara depremiyle ilgili işlevleri ve programlan bilinmiyor. Deprem sorunlarının çözümünde bu organların her birinin nasıl çalışacağı, nasıl yönetilecekleri belirsiz. Hepsini kapsayan bir deprem eşgüdüm sistemi yok.

1975 Deprem Yönetmeliği yetersiz. Yeterli sayılan son deprem yönetmeliği ise 1998 tarihli. Bu nedenle, 1998'e kadarki yapılaşma teorik olarak depreme karşı eksik dirençli. Bunun dışında yapı stoğu yaşlanmış. Yapı denetimsizliği ek olumsuzluklar getirmiş. Yeni yapı denetim düzeni ise İmar Kanunu'na aykırı olarak kamu kurumlarının yasal sorumluluklarını özel sektöre terk eden, bürokrasiyi çoğaltan bir doğrultu çizmekte. Zorunlu deprem sigortası düzeninin uygulanmasında sorunlar var.

B. CAN GÜVENLİĞİ SAĞLAYICI İVEDİ ÖNLEMLER

Büyük depremin habercisi sayılan son 4.8'lik Marmara Depremi’nden sonra dahi, insanların can güvenliği konusunda somut girişim gene yok. Bir kadercilik ve suskunluk egemen. Oysa beklenen depremde büyük can kaybının azaltılabilmesi en önemli konu. Bunun için erken uyarı çözümlerine başvurulması bir zorunluluk ve bu konuda yapılabilecek şeyler söyle sıralanabiliyor:

Erken Uyarı İzleme Ağı ve Gerekli Deniz Araştırma Araçları

Kuzey Anadolu Sınır Fayı boyunca, ayrıca Çınarcık Çukuru'ndaki faylarda, hatta Güney Sınır Fayı boyunca kritik noktalara OBS sismografları yerleştirilmeli, fayların kalp atışları 24 saat sürekli izlenmelidir. Bu sismografları yerleştirebilmek ve alınan verileri izlemek üzere Le Suroît donanımında, en son teknolojiye sahip bir araştırma gemisi satın alınmalıdır. Ayrıca, deniz dibinde kamera gözlemleri sağlayacak, deniz dibi deformasyonlarını, heyelanları, gaz çıkışlarını, deniz suyu sıcaklığını, v.b. belirtileri izleyebilecek, karotla deniz dibinden örnekler alabilecek bir batiskaf da alınmalı, deniz dibinde sürekli gezmeli, veri toplamalıdır.

Kayaçlarda Elektrostatik Gerilim Ölçme Ağı İçin Yeni Bir Öneri

Dr. Berk Üstündağ yönetiminde kayaçlarda elektrostatik gerilim ölçme projesi kapsamında, istasyon sayısının 9'dan 30 ve 60'a çıkarılması planlanmış. Çünkü, bu sisteme göre depremin önceden bilinebilmesi ve erken uyarıda bulunabilmesi için, bu istasyonlardan alınan gerilim kuvvetlerinin farklılıklarına göre deprem merkezine uzaklık kestirimlerinin örtüşmesi halinde depremin yeri, uzaklığı ve büyüklüğü belirlenebiliyor.

Diğer yandan, MAM (Marmara Araştırma Merkezi) tarafından araştırma gemisiyle fay hattı üzerine gidilerek, bu aygıtla yapılan ölçmelerde etkinliklerin çok daha kuşkusuz bir şekilde izlenebilmiş olduğu belirtiliyor. Buradan giderek, 60 istasyon ağı kurarak bu istasyonlardan alınacak verilerin örtüştürülmesi yoluyla deprem merkezini bulma çalışmalarının yanı sıra, öncelikle kritik fay noktaları üzerinde denizde yüzer istasyonlara bu aygıtı yerleştirmek suretiyle de bu sorun daha güvenilir bir şekilde çözülebilir görünüyor. Bir başka seçenek olarak, bu tür istasyonlar gerekirse aynı noktalara sabitlenecek araştırma balonlarına bu aygıtların monte edilmesi suretiyle de oluşturulabilir. Marmara'da fay üstünde belirli noktalarda kurulacak bu tür araştırma dubaları veya araştırma balonlarından alınacak verilerle fay etkinliklerinin 24 saat izlenebileceği ve sağlıklı erken uyarı kararlarına ulaşılabileceği kanısındayım. Bunu önemli ve uygulanabilir bir çözüm olarak öneriyorum. (Şekil 2)

Diğer Ölçümler

Diğer deprem belirtileri ile ilgili ve erken uyarı kararlarına katkı sağlayıcı ölçümler de deniz dibi izlemelerine paralel olarak sürdürülmelidir: Kayaçlarda, elektromanyetik gerilim ve özdirenç ölçümleri, yeraltı su seviyesi, kaynak suyu boşalımı, sularda kimyasal değişim, radon gazı, sismik dalga hızı, depremcik sayısı, v.b. ölçümler sürekli yapılmalı, bunlar deniz dibi verileri ile hep birlikte değerlendirilmelidir. Dr. Berk Üstündağ'ın geliştirdiği "kayaçlarda elektrostatik gerilim izleme ağı" deniz istasyonları dışında karada da gerektiği şekilde yaygınlaştırılmalıdır. Uydu ağları, USGS gibi kuruluşlarla da uluslararası düzeyde işbirliği yapılmalı, veri ve öngörü iletişimi sağlanmalıdır.

Erken Uyarı Örgütlenmesi ve Sorumluluk Düzeni

Deprem belirtileri ile ilgili tüm verileri bir arada değerlendirerek halkın erken uyarılması için öneride bulunmaya yetkili bir Erken Uyarı Uzmanlar Kurulu oluşturulmalıdır. Aynen Japonların Tokai Bölgesi Erken Uyarı Projesi'nde olduğu gibi bir sistem kurulmalıdır. Japonlar bu proje kapsamında, 4'ü okyanus dibinde olmak üzere, toplam 67 noktada izleme istasyonu ile deprem etkinliklerini sürekli izlemektedirler. İstasyonlarda, tiltmetre, ses şiddeti ölçer, ekstensometre, sismograf ölçümleri ve diğer ölçümler yapılmaktadır. Bu istasyonlardan sağlanan verileri değerlendiren 5-6 kişilik yetkili bir Uzmanlar Kurulu vardır. Bu kurul 30 dakika içinde toplanarak, gerektiğinde erken uyarı alarmı önerisini doğrudan başbakana iletmekte, başbakan en çok 2 saat içinde bakanlar kurulunu toplayarak alarm kararı alabilmekte, bu alarm her türlü iletişim yoluyla derhal halka ulaştırılmakta, önceden belirlenmiş kurallara göre trafik durdurulmakta, öncelikle okullar, gerektiğinde konutlar boşaltılmakta, tam bir seferberlik halinde önlemler yerine getirilmektedir. (Şekil 3)

İstanbul Bölgesi için de böyle bir erken uyarı örgütlenmesi gereklidir. Alarm halinde panik yaşanmaması için provalar yapılmalıdır.

Öncelikli Yıkım, Yapım, Güçlendirme İşleri ve Diğer Çözümler

Depremden önce, mutlaka çevre viyadükleri hızla onarılmalı ve güçlendirilmelidir. Kamu binaları, okullar, hastanelerin güçlendirilmeleri de bitirilmelidir. Ayrıca, İstanbul’da büyük depremde tamamen göçeceği öngörülen yaklaşık 5.000 bina boşaltılarak yıkılmalı, içinde oturanların geçici barınma sorunu çözümlenmeli, bu konutlar hızla yenilenebilmeli ya da yeni yerleşim bölgelerinde yeniden yapılanmalıdır.

5.000 binanın yıkılarak hızla yenilenmesi kaynak ve zaman açısından başarılamayacaksa, ayrıca bu binalarda oturan halkın erken uyarı yoluyla depremden önce bu binalardan kaçabilmeleri de sağlanamayacaksa, o takdirde kurtarma uzmanlarının öğütledikleri önlemlerden daha tutarlı bir başka çözüme başvurulabilir: Bu binalardaki dairelerin yatak holü, giriş holü gibi merkezî hacimleri iç taraftan birer çelik çerçeve konstrüksiyonla donatılmalı, bu mekânlarda oda ve salon kapısı yerleri serbest bırakılmalı, hane halkı deprem anında hemen bu kapılardan geçerek çelik profillerle takviye edilmiş bu alanlara sığınmalıdır. Uçakların kara kutuları benzeri bir çözüm. Bu çelik hücreler binanın her katında oluşturulabilmelidir. Binalar tamamen göçse bile bu çelik kutulara sığınanlar kurtulabilecektir. Böyle bir çözüm, çaresiz insanların deprem başlarken beyaz eşyaların, gardropların, masaların yanına, altına sığınmalarını öneren, normal binalar için yararlı birtakım öğütlere nazaran göçecek binalarda herhalde daha güven verici olacaktır.

Uzun vadeli çalışmalar yıllarca sürebilecektir. Bu çalışmalar kesintisiz hızla yerine getirilirken, depremin her an olabileceği dikkate alınarak burada "can güvenliği sağlayıcı ivedi önlemler" olarak sıralanan girişimler ve erken uyan düzeni için hiç zaman yitirilmemelidir.

C. SONUÇ: TUTARLI VE ETKİN DEVLET POLİTİKASI ZORUNLULUĞU

Beklenen büyük deprem karsısında suskunluk, belirsizlik ve kadercilik artık terk edilmeli, tutarlı bir devlet politikası ortaya konmalıdır. Ulusal Deprem Konseyi, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü, ayrıca yerel yönetimlerin ilgili organlarının ülke çapında bir politika bütünü içindeki yetki ve sorumlulukları gözden geçirilmeli, gerekirse yeniden tanımlanmalı veya bunların yerine yepyeni bir örgütlenmeye gidilmeli, bu organlar sorunların çözümünde uyum, hız, kararlılık sağlayıcı bir üst eşgüdüm birimine bağlanmalıdır. Bu organlarda yalnız yerbilimciler ve mühendislere değil, kent plancı, mimar, ekonomist, vb. diğer disiplinlere de yer verilmelidir.

Gerek öncelikli girişimler ve gerekse uzun vadeli çalışmalar için kaynak sorunlarının çözümlenmesi zorunludur. Depremden önce yapılacak her yatırım, depremden sonraki can kaybını ve giderleri büyük ölçüde azaltıcı olacaktır. Can kaybı dışında depremden sonra karşılaşılacak yıkım felâketi, hemen hemen ülke bütçesine yakın ve belki de onu aşacak bir kaynak sorunu getirecek, bu durum yeni ve büyük bir ekonomik kriz yaratabilecektir. Devlet bu gerçeği önemsemelidir. Deprem öncesi zorunlu yatırımlar ile depremden sonraki büyük giderleri karşılayacak aşamalı bir malî program hazırlanmalıdır. Bu kapsamda Dünya Bankası, diğer dış yardım, deprem sigortası, halkın özkaynağı gibi olanakların tümü değerlendirilmelidir. Dünya Bankası gibi kurumlardan sağlanacak kredilerin geri dönmemesi için örgütlenme ve proje üretmenin ön koşul olduğu unutulmamalıdır.

Japonya örneğinde, 1960'lı yıllardan bu yana bir dizi kanun çıkarılmış, deprem yönetiminde kaynak ve örgütlenme sorunlarını çözen bir devlet politikası ortaya konmuştur:

Büyük Deprem Özel Mali Yardım Kanunu

Deprem İlkyardım ve Kurtarma Kanunu

Afet Önlemleri Temel Kanunu

Büyük Çaplı Deprem Önlemleri Kanunu

Bu kanunların yanı sıra, erken uyarı önlemleri yoluyla halkın can güvenliğinin korunması konusunda da bir dizi örgütlenmeye gidilmiştir:

Ulusal Afet İşleri Araştırma Merkezi

Deprem Öngörü Araştırma Koordinasyon Komitesi

Deprem Öngörü Komitesi (erken uyarı önerisinde bulunmaya yetkili)

1906 Kaliforniya, 1923 Tokyo depremlerinden sonraki girişimleri ile depreme karşı yeniden yapılanmayı ve sağlam kentleşmeyi başarmış olmalarına karşın, bunun yanı sıra erken uyarı çözümlerine de yer vermekte olan ABD ve Japonya’nın deneyimlerinden, teknolojilerinden ve katkılarından mutlaka yararlanılmalıdır. Ancak, gereken teknoloji elimizin altında bulunmalıdır. Ödünç teknoloji ile bu işler olmaz.

Teknolojik olanakların, çözüm seçeneklerinin ve deneyimlerin bu denli artmış olduğu çağımızda, 21. yüzyılın toplumu ve devleti olmayı başarmalıyız.

Bu icerik 5262 defa görüntülenmiştir.