433
EYLÜL-EKİM 2023
 
MİMARLIK'tan

DOSYA: CUMHURİYETİN İKİNCİ YÜZYILINA DOĞRU

YAYINLAR



KÜNYE
ETKİNLİK

Doğadan İlhamla Geleceğe Yadigâr Tasarımlar

Asena Kumsal, Şen Bayram, Asena Kumsal Şen Bayram Dr. Öğretim Üyesi, Maltepe Üniversitesi Mimarlık Bölümü

Geleceğe Yadigâr Programı kapsamında, Türkiye'nin tasarım kültürüne katkıda bulunmuş yedi tasarım pratiği, sürdürülebilirlik, uzun ömürlülük ve kalite temalarıyla nesiller boyu “yadigâr” olarak aktarılabilecek zamansız mobilya ve objeler tasarlamak üzere açık çağrı yoluyla seçildi. Yazar, açık çağrıdan sergilemeye dek süreçteki “farkındalık ve hassasiyet”in, projenin geleceğe bıraktığı yadigârlardan olduğunu ifade ediyor.

“Nesneler çağını yaşıyoruz… Geçmiş uygarlıkların tümünde dayanıklı nesneler, araçlar veya binalar kuşaklarca insandan daha uzun yaşamışken, bugün onla­rın doğmasını, gelişmesini ve ölmesini izleyen bizleriz.”[1]

Baudrillard, Tüketim Toplumu kitabının ilk baskısında bu tespiti yaptığında tarihler 1970’i gösteriyordu. Aradan geçen 53 yılda değişen pek bir şey yok gibi görünmekle beraber, aynı eserdeki başka bir tespit de günümüz dünyasına fazlası ile denk düşüyor: “Günümüzde üretilen her şey, kulanım değeri ya da muhtemel kullanım süresine göre değil, tam tersine hızı ancak fiyatların enflasyonun hızıyla karşılanabilecek yok oluşuna göre üretilir.”[2]

Burada bahsedilen tüketimin doğal bir uzantısına dönüşen üretimlerin yok olması, yalnızca fiziki varoluşlarının yok oluşları değildir. Nesneler, eşyalar veya genel anlamı ile şeyler kullanım süreleri boyunca etkileşim kurdukları kişiler ve ortamların anı depoları niteliğindedir. Kullandığımız tasarımların gücü, biriktirdikleri hatıralar kadar, bizim hayal ve hatırlama gücümüzle de ilişkilidir.[3]

Şeylerin Masumiyeti kitabında Orhan Pamuk bu konuya işaret eden güzel bir soru yöneltiyor:

“Eşyalara bakıp hatıralarımızı bir film gibi yeniden görmek mümkün müdür?”[4]

Şimdi bu sorunun cevabını düşünün. Sizin için anı deposu niteliğinde bir tasarım, obje veya nesne ne olurdu? Daha da önemlisi, bu seçimlerinizden hangilerini hatıranız olarak devretmeye hazırsınız?

Başkalarını da etkileyecek bu aktarımı daha geniş bir perspektifte ele almak gerekirse:

Geleceğe bugünden bir iz bırakmak isteseniz bu ne olurdu? Bir oyun? Bir gündelik alışkanlık? Günümüz üretim tekniklerini anlatan bir sanat eseri? Faydalı bir bilgi? Neyin nesiller arası aktarımla, çağlar boyu sürdürülebilirliğini korumasını isterdiniz?

Bu yazının konusu olan “Geleceğe Yadigâr” işte tam da böyle bir durum tespitine, benzeri sorular sorup çözüm arayışı ile yola çıkmış üç aşamalı bir program. Bu aşamaların her birinden beslenerek tekrar tekrar ele alınan sonuç ürünlerin söylemlerini, tasarım kararlarını ve niyetlerini tam anlamıyla okuyabilmek için, sürecin aşamalarını, kısıtlarını ve potansiyellerini anlamak önemli.

AÇIK ÇAĞRI VE SEÇİM SÜRECİ: FİKİR, TASARIM VE ÜRETİMDEN BÜYÜKTÜR

Süreç, 2022’de açık çağrı ile duyurulan bir yarışma ile başlıyor. Kullan-at sorununa cevap üreterek nesiller boyu aktarılabilecek bir tasarım için yapılan çağrının önemli bir parametresi ahşap malzeme kullanımı. Proje öncülerinden birinin Amerikan Sertağaç İhracat Konseyi (AHEC) olması nedeniyle, çağrıdaki ahşap malzeme de daha tanımlı hale gelerek,  renk ve dokusu farklı üç sert ağaç olan; Amerikan kırmızı meşesi, Amerikan akçaağacı ve Amerikan kirazı olarak tanımlanıyor.

40 yaş altı genç tasarımcılar ile sınırlandırılan katılımcıların, ileri ve geri dönüşüm potansiyeli yüksek ahşap malzemeyi tasarım ürününe dönüştüren uzun ömürlü ve sürdürülebilir tasarım önerileri geliştirmeleri beklentisi yarışmanın üzerinde durduğu bir nokta. Katılımcılarının daha önce ulusal/uluslararası platformlarda kabul görmüş bir tasarımlarının olması zorunluluğu çağrının eleştirilebilir yanı gibi görünse de, şartnamede vurgulanan bir diğer konu, bu kısıtlamanın sebebini gösterir nitelikte. Yarışma, fikir odaklı ancak bu fikirlerin gerçeğe dönüşmesine de bir o kadar önem veriyor. Dolayısıyla tasarımcıların belirli bir bilgi birikimi ile gelmesi, fikirlerin bu dönüşümünü kolaylaştırıyor. Alışkın olunan güncel yarışma yöntemlerinden farklı olarak, tasarımın düşüncesine, söylemine ve görünenden ötesindekilerin değerlendirilmesine imkân tanıyacak şekilde, yarışma teslimlerinin nihai veya bitmiş fikirler olmasalar bile, tasarımı anlatacak nitelikte, teknik çizim şartı aranmaksızın, el çizimleri ve eskizlerden dahi oluşabilecek temsiller olması bekleniyor.

Seçim süreci sonunda tasarım, mimarlık ve sanat alanlarındaki üretimleri bilinen, Defne Koz, Mehmet Ali Uysal, Melkan Gürsel, Seyhan Özdemir ve Tom Dixon’dan ve oluşan jüri değerlendirmesi sonucu 5’i bireysel, 1’i ekip, 1’i stüdyo olmak üzere 7 tasarım pratiği ve 9 tasarımcının önerileri seçkide yer almak üzere seçiliyor.

BRİFİNG, TASARIM VE ÜRETİM SÜRECİ: ÜRETİM, TASARIM VE FİKRİ DÖNÜŞTÜRÜR

Seçimlerin tamamlanması sonrası, tasarımcılar ile üretim ortağı olan Yonga Mobilya’nın uzun işbirliği başlıyor. Yaklaşık 1 yıl süren bu uzun süreçte, her bir tasarımcı ile tasarım fikirlerinin niteliği kaybolmadan, niyetlerini fiziksel üretimlere nasıl çevirebilecekleri üzerine besleyici bir dönem geçiriliyor. Üretim sonuçları ve ilk eskizler karşılaştırıldığında tüm tasarımların çıkış noktalarını koruyan son ürünleri, bu dönemin tasarımcı ve üretici arasında uyum içinde geçtiğini gösterir nitelikte. (Resim 1) Seçkide daha önce ahşap ile çalışmamış, çalışsa bile büyük ölçekte üretim yapmamış veya seçilen ahşap türleri ile ilk kez çalışan tasarımcılar bulunmasına rağmen, tasarımın ruhunu kaybettirmeyen sonuçlara erişmenin bir diğer sebebi, planlanandan daha uzun, bilgi alışverişine izin verebilecek, sıkıştırılmamış bir üretim programına sahip olması olarak da yorumlanabilir. (Resim 1)

SERGİ VE SOHBET SÜRECİ: SUNUM, FİKİR - TASARIM VE ÜRETİMİ YÜCELTİR

Seçkide yer alan eserlerin farklı fonksiyon, ölçek, nitelik ve etkileşime sahip yapıları, onların nasıl ve nerede sergilenmeleri gerektiği sorusunu da beraberinde getiriyor. Süreç başında sergilenme senaryoları için çok daha büyük sergi mekânları planlanmış olsa da, nihai olarak karar verilen, program partnerlerinden The Circle’ın sahip olduğu kapalı çok amaçlı alan, sergiyi gezenlerin de deneyimlemiş oldukları gibi, doğru bir karar olarak görülüyor. Sergi alanının bütüncül yapısı ve mütevazı ölçeği, tüm tasarımlara aynı anda hâkim olmanıza izin verirken, projenin asıl hedefini farklı örnekleri bir arada görerek değerlendirebileceğiniz bir algı yaratıyor. (Resim 2)

Sürecin en başında çağrının da ana temasını oluşturan parametrelerden sürdürülebilirlik, sadece tasarımlarda değil, sergi düzenlemesinde de korunan bir yaklaşım. Tasarımların sergilendiği stantlardan, bilgi yüzeylerine, tüm sergileme elemanları bu sergi için ileri dönüşüm ile yeniden değerlendirilerek, sergilenecek tasarımlara uygun değişikliklerle yeni kimliklerini kazanıyor.

Sergilemedeki basit ama etkili kararlar her ne kadar tasarımları anlatmak ve anlamak için yeterli olsa da, bu deneyimin tüm aşamalarının da geleceğe yadigâr olması için sergi süreci tasarımcıların sohbetleri ile desteklendi. Bu konuşmalar sırasında edindiğim bilgiler ve sergi deneyimin sırasındaki gözlemlerim sonucu, programın herhangi bir metninde yer almamasına karşın, kişisel okumam seçkideki eserlerin kolektiflik, oyun ve etkileşim konularına yoğunlaştığı yönündeydi.

EĞLENEREK TASARLAMA, ÖĞRENEREK KULLANIM: KOLEKTİFLİK, OYUNLAR VE ETKİLEŞİM

Seçkide İstanbul, İzmir, Milano ve Hong Kong’dan mimarlık, iç mimarlık ve endüstriyel tasarım alanlarında üretimler yapan tasarımcıların 7 eseri yer alıyor. Değindikleri konulardaki ortaklaşmaların tasarımcıların bilinçsizce oluşturduğu bir bağ yaratmış olması, serginin ve seçkinin belki de kurgulanmamış ve kendiliğinden ama bir o kadar da güçlü yönü.

Seçkinin en etkileşimli eserlerinden, Aslı Eylem Kolbaş’ın tasarımı “(Speculating) Dom Hans van der Laan’s (Irrational) Bench”, tasarımın kabul edilmiş doğrularını unutarak yeniden öğrenmeyi ve insan olmayanları da öznelere eklemeyi konu alıyor. Dom Hans van der Laan’ın, ‘plastik sayı’ olarak adlandırdığı kavram ile tasarladığı bir kilise bankının, yeni nesil bir yorumu olan tasarım, var olana işaret ederek onun değerini hatırlatırken, rasyonel ve insan odaklı tasarım anlayışını tersine çevirmek isteyen dualitesini, malzeme kullanımındaki ikilikle de destekliyor. Kullanıcısının ihtiyaçlarına göre dönüştürebildiği mobilya, aynı zamanda bitkilere de tasarımının doğal bir parçası olarak ev sahipliği yapıyor. Bitkinin ömrünü tamamlaması sonrası komposta dönüşümüne de izin veren haznelerle, mobilya ile kurulan iletişimin çok yönlülüğü ve müştereklik baskın hale getiriliyor.

Benzer şekilde insan dışı kullanıcıları konu alan, Ayça Yılmaz’ın tasarımı “The Empath Door”, kedilerin nesnelerle etkileşimlerinden ilhamla, kediler için bir oyuncak ve insanlar için anıtsal bir iç mekân yapısı olmak hedefi ile yola çıkıyor. Tasarım, evcil hayvanların ve insanların paylaşabileceği bu mekânsallıkta, hayvanlarla uyumlu yaşamayı teşvik edebilecek bir empati mekânı olmayı amaçlıyor.

Uyum ve kolektiflik vurgusu Deniz Yenidoğan’ın tasarımı “Pruva”’da da mevcut. Tasarım, bireyciliğe ve sorumsuz tüketim alışkanlıklarına, kişinin tek başına oturmasına izin vermeyerek ‘ben’ den uzaklaşmayı sembolize eden bir bank / tahterevalli tasarımı ile meydan okuyor. Başkalarıyla, belki de yabancılarla bankı paylaşma deneyimi, empati ve dayanışma duygusunu pekiştirerek oturma gibi çok temel bir eylemi kolektif bir oyuna dönüştürüyor.

Tasarım sürecinde oyunun tasarım ile ilişkisine odaklanıldığında, denge prensipli oyunların öne çıkması sebebi ile tahterevalliden ilhamla yola çıkan Gürcan Bulut’un tasarımı “Teeter Board” ise, zamansız bir oyun ile uzun zaman dilimlerinde denge içinde varlığını sürdüren kaya oluşumlarının buluşmasını konu alıyor.

Bankla oyunu biraraya getiren bir diğer tasarım, Bodin Hon ve Dilara Kan ikilisinin Studio Yellowdot olarak tasarladıkları “Checkered”. Osmanlı kültürel mirasına bir saygı duruşu niteliğindeki bank Osmanlı seçkinleri arasında popüler olduğu dönemde süslü oyma satranç takımlarının nesiller boyu aktarılan değerli hediyeler olması fikrinden yola çıkıyor. Tasarım insanları bir araya getirip onları kendi hikâyelerini yaratmaya davet ediyor.

Birlikte oynama kavramının başka bir yorumu, Deniz Koldaş ve Nazlı Mutlu’nun tasarımı Blocked ile kolektif hafızada yer alan ahşap küp oyuncağın bir mobilyaya dönüşmesi şeklinde karşımıza çıkıyor. Oyuncak benzeri yapı; formunu oluşturan parçaların birbirleriyle, zeminle ve kullanıcıyla ilişkilenmesi ile oluşurken, küpün parçalanması ile elde edilen formlar, modüler, esnek ve deneyime açık bir kullanım sunuyor.

Denge, oyun ve etkileşimi birleştiren bir diğer tasarım Öykü Üner’in “başlangıç” ve “yön” anlamlarına gelen “Ogata” raf sistemi. İhtiyaca göre kullanıcısının modifiye edebildiği modüler tasarım, İnsan hareketinin başlangıcında olduğu gibi uzuvların tasarımda rol aldığı eklemlenme sisteminden ilham alıyor. Tüm parçaların bir araya gelmesi ile tasarımın stabilitesinin sağlandığı bu eklemlenme, herhangi bir ek bağlantı parçasına ihtiyaç duymamasıyla yine kolektifliğe yapılan derin bir atıf.

PROJEDEN DİĞER YADİGÂRLAR

Açık çağrı sürecinden sergilemeye, her aşamasında sürdürülebilirlik vurgusunu kaybetmeyen projenin, geri ve ileri dönüşüm potansiyeli yüksek bir malzeme olan ahşabı konu edinmesine rağmen, Amerikan Sert ağaçlarının Türkiye’de tanınırlığını, yaygınlığını ve kullanımını teşvik etmek amacıyla, kullanılacak malzemeyi Amerika’dan temin ediyor olması, ilk bakışta projenin kendi söylemine ters düşen bir uygulama gibi görünüyor. Ancak projenin detaylarına indiğinizde, bu konunun da ciddiyetle ele alındığı fark ediliyor. Üretim sırasında tasarımcılara verilen düzenli geri dönüşler ile tasarımlar karbon ayak izlerinin hesaplanacağı bilgisi ışığında geliştiriliyor. Bu konudaki hassasiyet sebebi ile yayınlanan projenin yaşam döngüsü değerlendirmesi hesaplarına göre tüm tasarımların toplam karbon ayak izi 112 kg CO2e ve çoğu tasarım ya karbon negatif ya da buna yakın. Türkiye’deki fabrikaya varışta Amerikan sert ağaç kerestesinde depolanan karbon miktarı 1.705 ton CO2e iken, kerestenin çıkarılması, dönüştürülmesi ve taşınması ile ilgili tüm emisyonlar 0.947 ton CO2e’dir ve bu da -(eksi) 0.757 ton CO2e’lik bir karbon ayak izi oluşması anlamına gelmektedir. Nihai mobilyalarda depolanan toplam biyojenik karbon ise 1.107 ton CO2e’dir.[5] Bu projede de olduğu gibi, diğer birçok araştırma malzeme verimliliği sağlanarak karbon emisyonunun % 80’e varan oranlarda azaltılabileceğini göstermektedir.[6] Çevresel endişeler söz konusu olduğunda, doğal olarak üretilebilen tek yeşil malzeme olan ahşabın çağdaş tekniklerle birlikte etkin ağırlık / dayanıklılık oranı sahip yüksek performanslı bir malzeme haline gelmesi, onu kritik öneme sahip bir malzeme yapmaktadır.[7] “Geleceğe Yadigâr” projesinin, seçkisinde yer alan eserlerin söylemlerine ek bu farkındalık ve hassasiyet, belki de projenin geleceğe en önemli yadigârı niteliğindedir.

NOTLAR

[1] Baudrillard, Jean, 1997, Tüketim Toplumu, (çev.) Hazal Deliceçaylı, Ferda Keskin, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, ss.15-16.

[2] Baudrillard, 1997, s.46.

[3] Pamuk, Orhan, 2008, Masumiyet Müzesi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, s.305.

[4] Pamuk, Orhan, 2012, Şeylerin Masumiyeti, İletişim Yayıncılık, İstanbul, s.295.

[5] Geleceğe Yadigâr Sergi Kataloğu, 2023, https://drive.google.com/file/d/1N9fDAQjfcNYSbSV_9mY_w3jXuWn4WsyL/view [Erişim: 12.10.2023]

[6] Hertwich, E.; Lifset, R.; Pauliuk, S.; Heeren, N.; 2020,"Resource Efficiency and Climate Change: Material Efficiency Strategies for a Low-Carbon Future.A report of the International Resource Panel”, United Nations Environment Program, Nairobi, Kenya.

[7] Menges, A., 2011, Integrative Design Computation: Integrating Material Behaviour and Robotic Manufacturing Processes in Computational Design for Performative Wood Constructions, Proceedings of the 31st Annual Conference of the ACADIA, ss.72-81.

Bu icerik 229 defa görüntülenmiştir.