324
TEMMUZ-AĞUSTOS 2005
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

UIA 2005 İSTANBUL



KÜNYE
MİMARLIK DÜNYASINDAN

Buluşma 9,5 Temmuz’da Diyarbakır’da

Türkiye’deki mimarlık öğrencilerini çeşitli etkinliklerle ortak bir platformda biraraya getirmek amacıyla, TMÖB - Türkiye Mimarlık Öğrencileri Buluşması ve UMOB - Ulusal Mimarlık Öğrencileri Buluşması her yıl belirli periyotlarla ortak bir “tema” altında gerçekleştirilmektedir.

Teması “ESKİ-MEZ” olarak belirlenen yeni buluşma, 12-17 Temmuz 2005 tarihleri arasında Dicle Üniversitesi Mimarlık Bölümü öğrencilerinin evsahipliğinde gerçekleşecek. Buluşmanın paralelinde, başta Diyarbakır ve Mardin, Batman, Şanlıurfa gibi yakın kentlere yapılacak gezilerle bölgenin de tanıtılması amaçlanmaktadır. Buluşma 9,5 Organizasyon Komitesi, Mahmut Şanlı, Mete Karam, Semra Arslan, Hamza Acar, İbrahim Güneş, Hanifi Kara, Seval Toğrul ve Şerefhan Aydın’dan oluşuyor. Dicle Üniversitesi Mimarlık Bölümü öğrencileri şu çağrıyı yapıyorlar:

“Adı masal çağrıştıran bu coğrafya Mezoptamya ve bu coğrafyanın üzerine kurulu olduğu şehirler... Kutsal metinlerin vaat edilmiş toprakları. Bereketi çoğu zaman üzerinde egemenlik kurma hırsından dolayı binlerce yıkıma yol açan coğrafya. Bu coğrafyanın kaderi insanlığın kaderiydi çoğu zaman. Adem yasağı çiğnemenin cezasını bu diyarda çekti, yeryüzünde bir başına dolaştı asırlarca. Onu bu günahından arındıran yeryüzündeki cennet oldu bu topraklar. Saban ilk defa bu toprakları sürdü.

Saçılan bir avuç tohuma on avuç karşılık veren toprağa kök saldı sonra insanlık. İlk şehir burada yükseldi, kutsal kitaplarda övgüyle anlatıldı Babil'in asma bahçeleri. Ateş burada insanlığın hizmetine sunuldu. Ses burada harf oldu, kil tabletçiklere kazındı Mezopotamya'nın görkemi. Gökteki yıldızları saydı bilginler, günü ölçtü, yılı ölçtü... Gılgamış’ın öyküsü burada başladı. Nuh buradan seslendi dünyaya, insanlığın yeniden doğuşunun ahitleri burada yazıldı. Tanrı’ya ulaşmak için kule inşa eden insanlar yaşadı bu topraklarda.

Varsıllıkla, bollukla dolup taşan bir kültür ve yüceliğe dayanan kendi “özgünlük” dayanağı üzerinde tarihin geçidinde durmuş olan bu coğrafyanın kendini kanıtlamaya değil, görülmeye ve güzelliklerinin keşfedilmesine ihtiyacı vardır. Kendi gelişim tarihi boyunca biriktirip, kendine özgü bir şekil verdiği düşünsel, mimari, sanatsal, tarihî, dini vb. birikimlerini tüm dünyaya bir kültür olarak armağan eden, her türlü yeteneğin kendisinde açılıp gelişebildiği insanın ve toplumun yükselme aşamasının son noktası olan medeniyetin merkezi olan bu coğrafya görülmeyi bekliyor.

Lebiskind’in deyimi ile “eskinin yenilenmişliği ve yeninin zamansızlığı”na sahip, “dünün yarını” ve “yarının tarihi olarak beliren bu coğrafya” anlatmakla bitmez ve anlaşılamaz. Mezopotamya’yı yerinde yaşamak, görmek gerekir ve onu yaşarken hissetmek gerekir…”

Bu icerik 2046 defa görüntülenmiştir.