318
TEMMUZ-AĞUSTOS 2004
 
MİMARLIK'tan

UIA 2005 İSTANBUL’A DOĞRU

MİMARLIK DÜNYASINDAN



KÜNYE
DÜNYADAN

SIFIR NOKTASI İÇİN ALTERNATİF FİKİRLER: Yapılaşma Baskısına Karşı Ayrıştırılabilir bir Plan Önerisi

Michael Sorkin

Mimar, New York’s Cşty College, Kentsel Tasarım Yüksek Lisans Programı Yöneticisi

Michael Sorkin, 18-20 Eylül 2003 tarihleri arasında yapılan 15. Uluslararası Yapı ve Yaşam Kongresi için Bursa’daydı. 11 Eylül saldırıları sonrasında İkiz Kuleler alanı için “ne yapılması gerektiği” üzerine öğrencileri ile birlikte ürettikleri düşünce ve projelerini anlattı. Sorkin, “demokrasiye meydan okuma” niyetiyle yapılan bu saldırı sonucunda, alanın yeniden canlandırılması için üretilen düşünce ve projeleri “demokrasinin bu korkunç olaya birçok açıdan cevap verememiş olmasının hikayesi” olarak tanımlıyor. Sorkin ve öğrencileri, Nisan 2004’te sonuçlanan 11 Eylül kurbanlarına adanacak anıt (memorial) yarışmasında, “özgürce toplanma mekânları, demokrasinin teröre karşı zekice bir cevabı” olarak niteledikleri toplanma mekânı önerisini MİMARLIK dergisi için yazdılar. İngilizce’den çevrim yazı: Ercüment Yılmaz Konuşma metni kısaltılarak ve Tuğçe Selin Tağmat tarafından revize edilerek dergiye aktarılmıştır.

İki yıl önce yapılan saldırılar sırasında evimin yakınlarındaydım; Dünya Ticaret Merkezi’nden beş altı blok uzaktaki stüdyoma gidiyordum. Yola çıktığımda ilk bina yıkılmaya başlamıştı, fakat caddeye ulaşıp ikincisinin yıkılışını gördüm. Gözlerimle görmeme rağmen, olanlara hem büyüklüğü hem de mimarlık okulunda öğrendiğimiz ve çöküntünün neredeyse imkânsız olacağını anlatan bilgiler yüzünden inanamıyordum. Sokakta yanımda duran ve olayı izleyen bir adama doğru döndüğümü hatırlıyorum. İlk kule çöktükten sonra etrafta duman vardı. Kule görünmüyordu ve güney kulesinin nerede olduğunu sordum; adam bana yıkıldığını söyledi. Ona yıkılmış olamayacağını, bunun imkânsız olduğunu söyledim. Fakat hepimizin de bildiği gibi bu mümkündü ve olay olmuştu.

O günden bugüne, Aşağı Manhattan bölgesindeki 4,8 hektarlık o küçük alan New York’taki herkes gibi benim de kafamı meşgul ediyor. Eminim ki hepiniz, dünya medyasındaki tartışmaları izliyorsunuz. Sizlere o gün o arazide olan olaylar konusunda kişisel düşüncelerimi ve faaliyetlerimi aktaracağım. Bu olay karşısında yapmış olduğum şey, tabii ki gönüllü mimari işler yaparak bu konuda kafamı rahatlatmaya çalışmak ve New York’ta gittikçe azalan bir şekilde yapılan bu tartışmaya girmekti. Size anlatmak istediğim bir hikaye var. Bu, demokrasiye meydan okunmuş olması ve demokrasinin ise bu korkunç olaya birçok açıdan cevap verememiş olmasının hikayesidir.

Ayrıştırılabilir Plan Önerisi

11 Eylül olayından bir iki hafta sonra, araziyi çevreleyecek bir duvar inşaatı yapılması önerisinde bulunduk. Bunun iki sebebi vardı: İlk olarak, civardakiler için bu araziyi güvenli bir hale getirmek gerekiyordu. İkincisi, -ki bu beni olayın hemen arkasından çok şaşırtmıştı- politikacılar, mimarlar ve medyanın buraya hemen yeni bir yapı dikilmesi gerektiği konusundaki acelesi, bana uygunsuz ve çok erken gözükmüştü. Araziye hemen yeni bir yapı yapmanın hiçbir nedeni yoktu. Bu bariyeri tasarlamanın, New York ve Amerika halkına bu olayın doğası üzerine düşünmeleri için 5 yıl ya da 10 yıl vereceği ve üzerinde dikkatlice düşündükten sonra bir cevap üretmeleri için fırsat yaratacağı umudunu taşıyordum. Olaylar tuhaf şeylerdir; bir olayın ne olduğunu, ancak üzerinden yıllar geçtikten sonra anlayabilmekteyiz. Yani, 11 Eylül olayından sonra üzerimize düşen en acil görev, olayı tam olarak belirlemek, tanımlamak ve açıklamaktı. Çok uzun zamana ihtiyacımız olduğunu düşünüyordum ve halen daha bu olayı düşünmemiz gerektiğini zannediyorum. Fakat, olayın doğasını ve eskiden o arazide, yani Sıfır Noktası’nda (Ground Zero) yapılmakta olan etkinliklerin yeniden inşa edilmesi ve yenilenmesi yönündeki istekleri düşününce, bu problemlerin kesinlikle o arazide çözümlenemeyeceğini anladım. O küçük 4,8 hektarlık alanda hem ekonomik, hem sosyal, hem kavramsal, hem psikolojik, hem de fiziksel olarak uğraşılması gereken çok yönlü bir sorun bulunmaktaydı.

Bu saldırıya verilebilecek cevaplardan ilki, Aşağı Manhattan’daki bu alanın New York’un bu bölgesi için bir dönüşüm veya yayılım alanı olarak kullanılabileceğiydi. 11 Eylül olayının ardından gelen paradokslardan bir tanesi, insancıl bir mimarlık ve kent planlaması yönünde yaptığımız çağrıların, bu korkunç trajedi sonrasında yapılmış olmasıdır. Araçlar caddelerden alınmış ve yayalar daha önceleri kendilerinin kullanamadığı alanları doldurmuştur. Kentteki sosyalleşme imkânı ve arkadaşlık ortamı çok heyecan verici hale gelmiştir. Yine çelişkili bir şekilde, bu olaydan sonra kentin bazı parçalarını yapıcı kullanımlara ayırmaya başladık –ki bu olay olmasa böyle bir şey gerçekleşemeyecekti. Zihnimde şu fikir belirdi: Kent daha iyiye gidebilir, tekrar insanlar için ele geçirilebilir, Aşağı Manhattan’ı boğan trafik bir şekilde düzeltilebilir. Bu sessiz alan, bu rezerv alan, Manhattan’ın yeniden düzenlenmesi için kullanılabilir.

Sorunun çözümünün bu küçük arazide olamayacağı düşüncesinden hareketle, Dünya Ticaret Merkezi’nin yerine, ayrıştırılmış bir yeniden yerleştirme düşüncesine ulaştık. İlk aşamada düşünülen, işlerin yok olduğu, kurtulanların hayatlarının alt üst olduğu ve mağdur durumda kalan birçok kişinin düzeninin bozulduğuydu. Öte yandan, kent kültürünün bu yırtık kumaşının yamanması için New York’a çok büyük paralar akacağı söyleniyordu. Aklıma gelen şey, eğer tüm bu etkinlikleri yeniden yapmaya çalışacaksak ve bu yatırımı yapacak çok büyük bir sermayemiz varsa, en mantıklı şeyin bunu aynı yere inşa etmek olup olmadığı sorusuydu. İlk olarak, bunu neden parçalara ayırmayalım diye düşündüm. 185,806 m2lik bir ofis alanı, 3.000 konut ünitesi ve kültürel kurumlar için bir miktar alan alıp, bunu 5 veya 7 ile çarparak New York kentinin diğer bölgelerinde, ekonomik gelişime ihtiyaç bulunan bölgelerde bu yapıları kurardık. İnsanların yaşadığı ve çalışmaya hazır oldukları yerler, iyi ulaşım imkânlarının bulunduğu yerler ve böyle bir sermaye ve inşa faaliyetinin içinde yer aldığı yerler, çevreyi gerçekten daha iyiye götürebilir.

Böylece hem kendi başıma hem de öğrencilerimle New York şehri etrafındaki alanları inceledik; bunlar arasında Harlem, Bronx ve Brooklyn şehir merkezi ve Queens bölgesi vardı. Bu bölgelerin her biri böyle bir yatırım için haykırıyorlardı. Bunun gibi ayrıştırılabilir bir planın halen çok iyi bir plan olduğunu ve kentin buna ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Bunun dışında, kentin içerisinde daha merkezi kullanım imkânları da var. Şu anda New York’ta üç büyük proje üzerinde düşünüyoruz. Bunlardan birisi, Manhattan’ın batı yakasında Olimpiyatlar için kullanışsız bir futbol sahası. Bir diğeri, Madison Square Garden ve bazı ofis binalarının bulunduğu büyük bir bloğun yıkımı. Sonuncusu ise yıkım alanı. Bu üç alanı kullanan takım içerisinde yer alarak, o kutsal alanı imardan koruyabilecek birtakım fikirler bulabiliriz; bunun yollarından birisi imar işlerini Manhattan’dan çok uzak olmayan alanlarda yapmaktır.

Bu alana hiç dokunmadan problemi çözmenin bir yolunu arıyoruz. Aşağı Manhattan alanına bir bakalım, burası yıkılan alan ve buralarda kırmızı noktalar görüyorsunuz. Bu kırmızı noktalar ya boş ya da az yapılaşmış alanlar. 30 katlı bir yapı inşa ederek bir hesaplama yaptık. Bu alanların birine sadece 30 kat inşa ederek kaybedilen alanı eksiksiz olarak geri kazanabiliyoruz. Aslında bu tamamen akademik bir tartışma, çünkü şu anda New York kent merkezi var ve ofis alanı için hiçbir talep bulunmuyor. Sadece Aşağı Manhattan’da her 5 kattan 1’i, şehir merkezinde A sınıfı ofislerin % 20’si boştur. Hiçbir talep olmamasına karşın, sadece hırs ve sembolizm yüzünden oraya bir yapı dikilmek isteniyor.

Esasında bizim yaptığımız, burada gerçekten yerine konması gereken bir alan olduğunu varsayarak, ayrıştırma esasına dayanan bir plan yapmaktı. Şu andaki ortamda, kentin bu bölümüne hayat vermek için bir çok şey yapılmış olabilirdi. Bildiğiniz gibi Dünya Ticaret Merkezi WTC, tıpkı hemen yanındaki Battery Park gibi doldurulmuş alan üzerinde inşa edilmiştir. Bizce, çok küçük çapta bir doldurma işlemi ile, şu andaki toprak dolgunun geometrisinden kaynaklanan ciddi su problemleriyle baş edilebilir. Alandan kaldırılacak yıkıntı da şehrin geleceğine yapıcı bir katkı olarak değerlendirilebilir. Bu doldurma işlemi, akademik bir kampusun inşasına ve bu sayede eğitim kurumlarının birleştirilmesine olanak verecektir. Bu, şehir merkezinde çok ihtiyaç duyulan bir şey, çünkü bu eğitim kurumları, aralarındaki anayoldan dolayı uygun bir iletişim ortamına sahip değiller.

Araç, Yaya ve Toplu Taşım Ulaşımı Önerileri

Neredeyse unutulan ama bu felaketin ardından hatırlanan bir diğer imar tartışması da, anayolun en az yarım mil ileriye alınıp, WTC yüzünden yayaların arazi içerinde ne kuzeye, ne güneye, ne doğuya, ne de batıya gitmelerine olanak vermeyen tarihi problemleri, anayolu yeraltından geçirerek çözmekti. Yapı bir podyum üzerine inşa edilmiştir ve hızla akan anayol tam ortasından geçmektedir. Sanırım herkesin hemfikir olduğu konu, New York’ta toplu taşımanın yenilenmesi ve iyileştirilmesi gereği idi. Aslında, Aşağı Manhattan ABD’de toplu taşımanın en fazla kullanıldığı bölgedir. Aşağı Manhattan’a gelen insanların %85’i toplu taşımayı kullanmaktadır. Sistemin içerisinde boşluk çok azdır. Long Island’tan, yani doğudan ulaşmak çok zordur. Bu düzeltilmesi gerekli en öncelikli sorunlardan biri gibi gözüküyor. Ulaşımın fiziksel ve felsefi anlamı açısından da bu bana çok uygun geliyor. Eğer teröre cevap vereceksek, bu, ticari aktivitelerle değil demokrasiyle olmalıdır. Demokratik kültürün temel haklarından birisi, özgürce buluşma ve kamusal toplantılardır. Kanımca gözetim, kısıtlamalar, yasaklar olmadan birleşmeyi kolaylaştıracak her türlü şey, bu felaketin doğasına uygun olacaktır. İşte bu bizim, New York halkının vermesi gereken cevaptır. Bu sebeple bu alanda ulaşım imkânlarını arttırıcı bir çalışma yaptık.

Bu konuda söylenmesi gereken şeylerden biri de, mimarlık ve planlama konularındaki böylesine güçlü bir tartışmanın New York tarihinde hiç görülmemiş olmasıdır. Bu ses, oldukça yüksek bir tonda yükselmesine rağmen yetkililer tarafından henüz duyulmamıştır. Saldırıdan sonra yeniden yapılanma konusunda konuşulan ilk konulardan biri, Aşağı Manhattan’daki yolların hemen düzeltilmesi gerektiği idi. Bu çok gerekli bir şeydi, çünkü daha önce de ifade ettiğim gibi bu bölgedeki yaya hareketini, Ticaret Merkezi’nin bir podyum üzerine kurulu olması engelliyordu. Burada daha önce de var olan yaya yollarının tekrar düzenlenmesi ile 12 şehir bloğu oluşmaktaydı ve bu yaya sirkülasyonu için gerekliydi. Evet, kullanılabilecek yollardan biri budur; fakat bence yetkililerin verdikleri bu kararın altında yatan, geleneksel yolla arazi satmaktı. Bloklardan parseller elde edilir. Her biri uygun bir geliştiriciye (developer) verilebilir ve bir ya da ikisi anıtlar için kenara koyulabilir. Tabii bunlar fikrin altında yatanlardı; bu şehir imarı için harika, geleneksel bir yoldu ve bu yol New York’ta uygulanmalıydı. Yerin doldurulmuş olması önemsizdi veya New York’ta farklı tipte binaların da bulunuşu önemsizdi. İncelemelerimize göre, bu konuda ciddi olsalar ve sokak ağını yeniden yapılandırmak isteseler, sokak ağını, blokları ve geliştirme parsellerini oluşturmadan da araziyi geçebilecek birçok başka yol mevcuttu. Bu yollardan birisi, araziyi açık bırakarak isteyenin istediği şekilde geçebilmesine izin vermekti. Başka bir yol, yıkılan binanın kapladığı alan üzerinde bir dizi yaya yolu oluşturmaktı. Üçüncü bir çözüm ise, radyal bir plan hazırlamak ve eski binanın kapladığı alanı es geçerek yeni bir yol ve tam ortasında da insanların toplanabileceği bir alan oluşturmaktı.

Sıfır Noktası’nın Yeniden Tasarımında “Aura”

Tartışmanın tarihçesine baktığımızda görülüyor ki, bu kutsal olduğu düşünülen binaların kapladığı alan gittikçe daraldı. Başta birçoğumuz bu alanın ticari kullanımına izin verilmemesini ve anıtsal amaçlarla kullanılması gerektiğini düşünmüştük ve hala birçoğumuz böyle düşünüyoruz. Bir geliştiricinin (developer) bu alan üzerindeki savaşı kazanacağı anlaşılınca direniş de yavaşça azaldı.

Geçen yıl bir ara New York Valisi George Patachi, -ki herhalde bu senaryodaki en güçlü isimdir- binaların alanlarının dokunulamaz olduğunu söyledi. Bu çok ilginç bir açıklamaydı ve sanırım hepimiz bu alanın dokunulamaz olduğuna inanıyorduk. Fakat bu başka bir soruyu ortaya çıkarıyor. Dokunulamaz kutsal bir yer, ister yıkılan binaların kapladığı alan olsun ister caddenin karşısındaki güzel bir cami olsun, sadece bir mekân değildir, bir aurası vardır ve bu kendi varlığından daha ötelere uzanır. Buradaki soru, bu yıkılan bina alanının aurasının ne olduğu idi. Onların üzerine bir inşaat yapmak veya örneğin altlarına da inşaat yapmak mümkündür. Şu anda bu alan kavramsal bir durumdadır. Orijinal binadan eser yoktur. Binanın kapladığı alanın oluşabilmesi için binayı tekrar dikmek gerekmektedir. Peki o zaman bu yeniden inşa edilmiş yerin kapladığı alanın aurası nedir? Bu alana McDonald’s inşa etmeyeceğimizi biliyoruz. Fakat 50 yarda veya 100 yard ileriye koyar mıyız? Bu tartışma aslında tam olarak yapılmadı. Valinin alanın kutsal olduğunu açıklamasından sonra New York Liman Otoritesi, havaalanını, köprüleri, tünelleri ve bazı kamu ulaşımını yürüten geniş bürokrasi, bu alanın aurasını belirledi. Az okunan bir makalede, alanın altından bir trenin geçmesini normal olarak değerlendirdiklerini söylediler ve bu alanda hiçbir ticari alana izin vermeyeceklerini eklediler. Alanın çevresi hakkında bir şey söylememişlerdi, fakat bu bile alanın aurasını ve kutsal gücünü belirlemeye yetti. Halen bu konuda mücadele ediyoruz. Halen bu alanların kutsallığını, bu gibi tecavüzlerden korumaya çalışıyoruz.

Görünüşe göre bu tartışma, New York halkının yarısının Ikiz Kuleler’in yeniden inşasını istediği şeklinde sonuç verdi. New York Post’a göre tabii, sahibi ise Rupert Murdoct’tur, yani bu anketin doğru olup olmadığı tartışma götürür. Yine de New York halkının büyük bir kısmının bu alanda büyük bir bina görmek istediği aşikardır. Ve bana göre bu, bir çeşit zafer gösterisi cevabı olarak algılanabilecek Amerikan şovenistliğinin en kötü örneklerinden birisidir. Bu alana dünyanın en büyük kahrolası bir binasını dikeceğiz. Görünüşe göre halkın büyük bir bölümü de devasa, zaferi çağrıştıran, maço, erkeksi bir binanın bu alana dikildiğini görmek istemektedir. Fikir budur. Bu bizim terörizm ile savaşma yöntemimizdir, onlara devasa ve maço bir yapı yapabileceğimizi göstermektir. Evet, bu proje bana çok sıkıntı verdi. Birisi bana Manhattan’ın siluetinin -ki çok güzel, sanatsal bir kompozisyondur- kötü bir şekilde değiştirildiğini söylerse, onunla tartışabilirim. Kent siluetini tamir edebilecek veya ticari devasa bir gökdeleni inşa edecek bir yol var mıdır? Vali bunu çok çabuk yapmak istiyor, çünkü Cumhuriyeçi Parti’nin kongresi bir yıl sonra New York’ta yapılacak ve pencereden dışarıyı gösterip “Şu anda dünyanın en yüksek binasını inşa ediyoruz, görüyor musunuz?” diyebilmeyi çok istemektedir; çünkü bu, kanımca George Bush’un mentalitesi ve başkanlığını hesaba katarsak onu memnun edecektir.

Bu alan, üzerinde hiçbir şey inşa edilemeyecek bir yer, özellikle de ticari bir yapı. Buranın civarında çalışan ve haftanın belirli günleri buradan geçen biri için -bazılarınız biliyor olabilirsiniz- burası devasa bir yerdir. İnsan buraya yüce bile diyemiyor, biliyorsunuz hem harika hem de dehşet vericidir, fakat bir şehir alanı olarak, bir figürsel alan olarak, çok güçlü bir zarftır. Ve açıkça biliyorum, artık yerinde olmayan binanın etkisini hiçbir başka bina geçemeyecektir. Böylece burasının herhangi bir yapıya uygun olmadığına kesin olarak inanıyorum.

Yaptığımız küçük bir çalışmada bu alanı yeşilliklerle kapladık ve bir plazaya verilecek veya kamu alanında kullanılabilmesi için çok büyük olduğunu gördük. Gökdelenin New York’un ticari kültürünün en iyi ifadesi olduğu söylenebilir, fakat Central Park ve benzeri yerlerin de New York’un kent kültürünün simgesi olduğu da doğrudur. Sonuç olarak, bunun bu alan için de uygun bir karakter olduğuna karar verdik. Böylece, Sıfır Noktası’nı insanların toplanacağı bir yer haline getirdik. Bana felsefi olarak kurgulanabilecek en güzel yaklaşım gibi geliyor.

* * * * *

Bu icerik 3673 defa görüntülenmiştir.