384
TEMMUZ-AĞUSTOS 2015
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
ANMA PROGRAMI: EGLI

Mühendis Ragıp Devres Villası, Ernst A. Egli, 1932/33

Serhat Başdoğan, Arş. Gör. Dr., YTÜ, Mimarlık Bölümü

Ankara’nın 1920’li yıllarda başlayan imarına en büyük katkıyı yapanlardan biri olan Ernst Arnold Egli, “erken Cumhuriyetin mimarı” sıfatıyla Cumhuriyet döneminin modernleşme projesinin en önemli aktörlerinden. İmzasını taşıyan yapılarda, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinden kopup modern yeni bir yüze kavuşmak isteyen dönemin anlayışını net olarak örnekleyen Egli, üretmiş olduğu pek çok kamu yapısının yanı sıra az sayıda özel konut tasarlamıştır. Yazar, Bebek Koyu’nda yer alan Ragıp Devres Villası’nı özgün belgeleriyle aktarıyor.

Mühendis Ragıp Devres Villası, Ernst Arnold Egli’nin İstanbul’da tasarlayıp uyguladığı bilinen tek müstakil konut projesidir (1932-1933). Mimarın Ankara dışında yaptığı ve kamu yapısı olmama özelliği ile Egli yapıları arasında özel bir yere sahip olan Devres Villası, Egli’nin Ankara’da uzunca bir dönem kamu yapıları ile uğraştıktan, anıtsallığı ve güçlü simetrik kurguları net şekilde okunabilen binalarından sonra, İstanbul’da Viyana modern mimarisinin deneysel ve radikal bir örneği olarak yorumlanır. Bu deneysel yaklaşım aynı zamanda da bir sadeleşmedir. Özel bir konut tasarımı olmasının ve işverenin seçkinci tutumunun payı olduğunu da düşündürür. İlk bakışta İstanbul’un en güzel manzaralarından birine sahip, üst gelir grubunun yaşadığı bir tür banliyö niteliği taşıyan Bebek Koyu’nda konumlanan iki katlı bu yapı, sade ve gösterişsiz duruşu ile çok da dikkat çekmez. Ancak mimarın yaptığı diğer işlerine ve erken dönem Cumhuriyet mimarlığına bakıldığında, sade ve alçakgönüllü bir imgeye hatta bir ikona dönüşür. Gücünü yalnızca sade ve gösterişsiz, ya da Egli’nin tasarımı olmasından almaz elbette ki, geçmişten ve geleneksel yaşam biçimlerinden kurtulmaya çalışan bir neslin ürünü olarak tarihe geçer. Bu yazı, yapı üretim sürecine önemli katkıları olan Devres Villası’nın yeni ve özgün belgelerini mimarlık kamuoyuyla paylaşmak için hazırlanmış bir ön çalışma niteliğindedir.

EGLI’NİN VİYANA, ANKARA VE İSTANBUL YILLARI

Ernst Arnold Egli, 1893 yılında İsviçreli bir babanın ve Bohemyalı bir annenin çocuğu olarak Viyana’da doğar. Babası ilerlemenin ve tekniğin insanları mutlu ettiğine ve barış getirdiğine inanan, Zürih Teknik Okulu’nda eğitim almış çalışkan bir mühendistir.(1) 1912 yılında Egli, yaklaşık iki milyon nüfusa sahip Viyana’da, sanat ve mimarlık üretimi açısından önemli bir kırılma döneminde mimarlık eğitimine başlar. Geleneklerinden kopan, yaşam biçimlerinin değiştiği, geçmişin mirasını reddeden, modernitenin getirdiği toplumsal koşulların oluştuğu ve özerkliğin geri dönüşsüz olarak ortaya çıktığı bir mimarlık ortamının üyesi olarak yetişir. Ancak bir önceki kuşağın temsilcileriyle bağlantıları da eksik değildir. Max Fabiani, Rudolf Salinger gibi hocalardan dersler alır, sonrasında Clemens Holzmeister’in asistanlığını yapar. Bu dönemde Viyana’da, Adolf Loos, Looshaus’u (1909) ve Steiner Evi’ni (1910), Josef Hoffmann, Sanatoryum Purkersdorf’u (1904) ve Skywa-Primavesi Villası’nı (1912), Otto Wagner, Döblergasse-Neustiftgasse Apartmanı’nı (1909) ve 2. Wagner Evi’ni (1912), Josef Plecnik, Zacherl Evi’ni (1903), Joseph Olbrich, Secession Binası’nı (1897), Robert Oerley, Luthien Sanatoryumu’nu (1907), Max Fabiani, Portois ve Fix Binası’nı (1899) çoktan tasarlamıştır bile. “Viyana modernizmi”(2) olarak da adlandırılan bu dönemde Egli’nin içinde olduğu fiziksel ve kültürel çevrenin önemli etkileri olur. Adolf Loos, manifesto sayılabilecek “Bezeme ve Suç” başlıklı yazısını 1908’de yayımlayarak uygulamalı sanatlara karşı çok önemli tartışmaları kentin gündemine getirir. Böyle bir ortamda Egli, Otto Wagner’in ve Josef Hoffmann’ın süslemeci anlayışına karşı, görüşleri farklı olmakla beraber belki de hocası Max Fabiani’nin etkisi ile Adolf Loos’a yakın hisseder kendisini.(3) Rudolph Schindler (1887-1953), Richard Neutra (1892-1970), Margarete Schütte-Lihotzky (1897-2000), Paul Engelmann (1981-1965) gibi daha sonra ün kazanacak mimarlarla aynı dönemlerde aynı kentte mimarlık eğitimini tamamlar.

Geleneğin çöküşüyle ortaya çıkan bu kaygan zeminde, Egli kısa süreli olarak çeşitli ofislerde işler yapmaya başlar, bu arada bir iki ev işi alır, ancak savaş sonrası yıllarda yaptığı işler kendisini pek de tatmin etmez. Bu arada Adolf Loos’un başında olduğu “Yerleşim Yeri Kooperatifi”(4)nin teknik yöneticisi olarak düşük maliyetli konutlar üretmek için çalışır. 1924 yılında “Protestan Kilise Yapımı Eleştirisi” başlıklı tezi ile doktor unvanı alır ve Clemens Holzmeister ile üniversitede çalışmaya başlar. Holzmeister ile çeşitli yarışmalara girer ve uluslararası seyahatleri bu dönemde başlar. Holzmeister’in önerisi ile Türkiye’den 1927 yılında davet alır(5) ve Maarif Vekâleti Tatbikat Bürosu’nda “müşavir mimar” olarak ve Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Şubesi Şefi olarak görevlendirilir. (Resim 1)

Egli 1927 yılında Türkiye’ye geldiğinde, Alexandre Vallaury, Giulio Mongeri, Mimar Vedad ve Mimar Kemalettin’in öğretileriyle devam eden ve prensip olarak ecole des beaux-arts programı üzerinden geliştirilmiş, mimarlığın cephe sanatçılığı olarak yorumlandığı, Cumhuriyetin hemen ilk yıllarında Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin biçimsel öğelerinin cephelere dahil edildiği eklektik mimarlık anlayışı hakimdir. Ancak Ankara’da dönemin yöneticileri tarafından hakim olan mimari anlayışın yerine Avrupa’daki çağdaşlarına benzer “uluslararası mimarlık üslubu” olarak tanımlanan modern mimari, çağdaş bir ulus kurmanın aracı olarak görülmektedir. “Radikal modernleşme”(6) (köktenci modernleşme) olarak da adlandırılacak olan bu dönemde öncelikli hedef, ülkenin gelişmiş uluslar arasındaki layık olduğu yere bir an önce, devlet desteğiyle kavuşması olarak düşünülmektedir. Bu doğrultuda yeni Cumhuriyetin ideallerine en uygun mimari, işlevsel olması ve toplumun ilerlemesine olanak sağlamasıdır. Dil ve kıyafet gibi alanlarda yapılan devrimler gibi mimari üslup da bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ifadesi olacaktır.

Egli ile birlikte Akademi’de benimsenen mimarlık yaklaşımları da değişmiş, o dönemde Avrupa’da egemen olan akılcı ve işlevselci modernist eğilimler etkin olmaya başlamıştır. Egli, bölümün ders içeriklerini yeniden düzenleyerek 1936 yılına kadar Güzel Sanatlar Akademisi Mimarlık Şubesi Şefi olarak 6 yıl görevini sürdürmüş,(7) gerek derslerinde, gerekse kendi tasarladığı binalarda akılcılığı ve fonksiyonu önplanda tutmuştur. Bu anlamda Egli, modern mimarinin Türkiye’deki önemli bir temsilcisi olmuş ve yeni mimar kuşağın yetişmesine katkıda bulunmuştur.(8) Sonraki yıllarda Egli’nin öğrencilerinden Edip Hikmet, Fazıl Aysu, Rebii Gorbon, Leman Tomsu, Orhan Safa, Mahmut Bilen, Recai Akçay, Kemali Söylemezoğlu, Emin Necip Uzman, Asım Mutlu, Ahsen Yapanar, Kemal Ahmet Aru, Halit Femir’in özellikle ilk dönemlerinde yapmış oldukları projelerde Egli’nin işlevselciliğine önem veren öğretilerinden etkilenmiş oldukları görülür.(9)

Egli, 1927-36 yılları arasında Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı’nca çağdaş okul yapıları için danışman ve mimar olarak görev aldığı süreçte hayata geçirdiği birçok yapı, rasyonel ve fonksiyonel yaklaşımları ile erken Cumhuriyet dönemi mimarlığının ilk başarılı örnekleri olur.(10) Eğitim yapıları yanında, elçilik, fabrika, yönetim, ofis ve konut gibi farklı türde birçok yapı tasarlar ve uygular. Egli, bu yıllarda sıklıkla Cumhuriyet dönemi yönetici kesimi ile yakın ilişkiler kurar ve Kemalist elit ve müteşebbisler ile ilişkileri bu dönemde artar. Ankara’da Vehbi Koç’a yaptığı Koç Han(11) (1932) ve Fuat Bulca Evi (1936), demiryolu ve karayolu inşaatları yapan mühendis Ragıp Devres’e İstanbul’da tasarladığı villa ise özel şahıslara yaptığı işler olur.

MÜHENDİS RAGIP DEVRES

1896 yılında Burdur’da doğan Ragıp Devres, I. Dünya Savaşı sırasında Mühendis Mektebi Âlisi’nde(12) ikinci sınıfta okumaktadır. Vatan müdafaası için okulunu bırakarak Kafkas Cephe’sine katılır. Burada zor şartlar, hastalıklar ve kayıplar kendisini beklemektedir. Savaşın acımasızlığı herkesi olduğu gibi onu da etkiler. İzmir’den yola çıkan, içinde bulunduğu 15.000 kişilik kolordudan 270 zavallı genç olarak dönerler. Tifüs hastalığını yenmiş ve yorgun bir şekilde yurda döner, yarım bıraktığı okulu 1922 yılında tamamlayarak mühendis olur. Artık Bursa Vilayeti Mühendisi Ragıp Bey’dir. Kısa süre sonra memuriyet işinde mutlu olamayacağını düşünür ve yapılması gereken çok iş olduğunu düşünerek Bursa civarında yakılmış, yıkılmış ve harap olmuş kasabaların yeniden inşasına başlar. Anadolu-Bağdat Şimendifer Hattı’nda birçok istasyonun yeniden yapımını üstlenir. Bu sırada genç mühendise, annesi Burdur Tefenni’deki çiftliğini satarak destek olur. Böylelikle Ragıp Bey kurulan şirketin başına geçerek Kayseri, Sivas, Boğazköprü, Çankırı, Çerkeş, Afyon demiryolu hatlarını ve tesislerini inşa eder. Adana-Tarsus sulama kanallarını yapar. Selma Hayrunnisa Hanım ile evlenir. Kayseri-Sivas hattında kullanılmak üzere ilk defa greyderi Türkiye’ye getirtir. Bu makineleri kullanan ilk mühendis olarak bilinir. Hayatının sonlarına doğru işlerini inşaat mühendisi oğlu Mehmet Ragıp Devres’e bırakır ve uzun zamandır ilgi duyduğu arkeoloji ile uğraşmaya karar verir. Side Agora Hamamı’nın onarımına destek olur ve bizzat başında durur. Side’ye bir de müze armağan eder. İstanbul Teknik Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde öğrencilere burslar verir. 1965 yılında vefat eder.(13)

MÜHENDİS RAGIP DEVRES EVİ, 1932/1933

1930’lu yıllarda Türkiye’de tipik modern inşaat projelerinden biri villa olmuştur. Bu yıllarda yurtdışından gelen çoğunlukla Almanca konuşan mimarlar yoğun şekilde Ankara’daki kamu yapıları ile uğraşmışlar, Türk mimarlar ise varlıklı İstanbul nüfusunun Boğaz ve Anadolu yakasında ortaya çıkan villa projeleri ile meslek faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.

Türkiye’nin en önemli yabancı ve hatta etkili hükümet mimarları arasında yer alan Egli’nin İstanbul’da tasarladığı Mühendis Ragıp Devres Villası, o dönemki mimarlık yayınlarının ifadesi ile “kübik mimarinin”(14) öncü bir örneği olarak yorumlanır. Ön cepheden bakıldığında, balkon ince çelik kolonlar ile taşıtılır. Yatay çıkmalar ve ince çelik kolonlar binaya hafiflik verir. Yapının köşelerine konumlandırılmış pencereler binaya geleneksel boğaz yalılarından farklı olarak modern bir karakter verir. (Resim 2, 3)

Alman Werkbund mimarları, Le Corbusier ve Adolf Loos gibi Avrupa’daki modern mimarinin önemli temsilcilerinin işlerine benzer şekilde sadelik, rasyonalizm, hafiflik, beyaz renk ve düz çizgiler öne çıkar. Dış cephe son derece yalındır. Kendi anılarında da bahsettiği üzere gotik mimaride taş, barok mimaride alçı ve sıva ne ise, metal ve cam da modern mimarinin ifadesine dönüşür bu yapıda.(15) Mühendis Ragıp Devres Villası’nı özel kılan, Egli’nin diğer işlerinden ayıran sadece bunlar değildir. Uzun yıllar emek harcadığı Anadolu Evi’nin yeni Türk mimarlığını yaratmada rehber olması gerektiği söylemine(16) ve Türk Evi arketipinin geliştirilmesine yönelik çalışmalarına karşılık Devres Villası’nda bu anlamda herhangi bir ize rastlanmaz. Aynı yıllarda Mimarlık Şubesi’nin Şefi olarak bulunduğu Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde asistanları Arif Hikmet Holtay ve Sedad Hakkı Eldem ile Milli Mimarlık Seminerleri’ne destek verdiği düşünüldüğünde, bu üzerinde tartışılması gereken bir konu olarak karşımızda durmaktadır. (Resim 4)

Yapıya, terasın yanından merdivenlerle çıkılarak küçük, dar ve karanlık bir hole girilir. Daha sonra ikinci bir hole geçilir. Hemen sonrasında geniş ve uzun yaşama mekânı bir ferahlama hissi ile kullanıcıları karşılar. Yemek odası ile beraber geniş bir yaşama mekânı bahçeye kesintisiz olarak açılır.(17) (Resim 5) Yol tarafından bakıldığında, yapı taş kaide üzerine oturtularak arka bahçe kotu ile ilişkisi ustalıkla sağlanır. Yaşama mekânı uzunca bir boşluğun içinden üst kottaki bahçeye doğru fiziksel ve görsel olarak açılır; bu açıdan Adolf Loos’un üç boyutlu mekân “raumplan”(18) arayışlarını anımsatır. (Resim 6) Salon sade ve dönemin Avrupa üslubu, çoğunlukla mimarın kendi tasarladığı sabit mobilyalar ile tefriş edilmiştir. Yemek odasının sağ ve sol iki duvarı cilalı ahşap lambri ile kaplıdır ve bu cam yüzeylerin şeffaflık ve manzara etkisini artırır. Lambrinin tavan ile birleştiği yerde gizli aydınlatmalar vardır. Tavan plağı ve duvar böylelikle kesin biçimde ayrıştırılır. (Resim 7-8) Geleneksel Türk evlerindeki kapalı avlu yerine açık ve büyük balkon ve teraslar vardır. Boğaz manzarasına ve arka bahçeye yönelim iki farklı manzaranın da değerlendirilmesi amacıyla açık ve şeffaf yaşama mekânının uzunlamasına konumlandırılması ile çözülmüştür. (Resim 9)

Egli’nin diğer yapıları ile karşılaştırıldığında Devres Villası’nda tam simetrik bir cephe anlayışı yoktur. Kamusal yapılarında çoğunlukla tam simetrik ve kolonlu girişleri kullanırken, bu yapıya giriş solda ve teraslar sağda olmak üzere simetri bozulmuştur. Daha sonra tasarlayacağı Fuat Bulca Evi’nde(19) (1936) ise yeniden simetriye dönüş gözlemlenir.

1920’ler, Avrupa’da yapı malzemeleri ve yapım tekniği konusunda birçok yeniliğin başladığı yıllar olmuştur. Egli, Holzmeister gibi mimarlar, dönemin Türkiyesindeki yapı ve yaşam kültürünü beğenmekle birlikte, yapı malzemeleri ve yapım tekniği konularında önemli eksiklikler olduğunu fark etmişti. Devres Villası müstakil konut üretimine yönelik önemli yenilikler sunmaktadır. Örneğin, pencere doğramalarının, iç mekân lambrilerinin, kapıların, korkulukların belirli bir modülasyonda tekrar etmesi olarak karşımıza çıkan parçalı üretim, kalitenin ve üretim kolaylığının sağlanması için geliştirilmiş modern yapım teknikleri olarak karşımıza çıkar. Küçük ve rasyonel müstakil konutun kaliteli biçimde üretilebilmesi sadeleşme ve norm düzeninin sağlanması ile elde edilir. Gerek detayların geliştirilmesi gerekse yapım tekniğinin örgütlenmesi o dönem için önemli bir yeniliktir. Su yalıtımı ve giderleri, metal balkon korkulukları detayları aynı yıllarda Avrupa’daki örneklerinden hiç de geri kalmaz. (Resim 10) Seçilen malzemelerin yalınlığı ve süsten kaçınan sade mimarisi ile mütevazı görünen bu yapı (Resim 11), plan kurgusu açısından oldukça rasyonel ve konforludur. Giriş katı, arka bahçe ve deniz doğrultusunda net biçimde servis koridoruyla ayrılmıştır. Servis koridorunun bir tarafında tuvalet ve mutfak, diğer tarafında yemek odası ve salon vardır. Bu koridor arka bahçeyi, mutfağı, yaşama birimlerini, bodrum da hizmetli odalarını ustalıkla gizleyerek birbirine bağlar. Çalışma odası ara bir geçiş mekânı, hem salondan hem de evin giriş holünden girilebilen, evin girişini kontrol eden bir odadır. Evin girişinden itibaren servis koridorundan arka bahçeye, yaşama mekânına girmeden geçilebilir. Mutfak, servis koridorundan ayrı bir kapı ile yemek odasına açılır. Plana bu açıdan bakıldığında ustalıkla çözülmüş rasyonel bir plan olduğu ve Egli’nin rasyonel ve işlevselci tutumu anlaşılır. Geleneksel Türk evinden farklı olarak çok amaçlı odalar yerine ebeveyn yatak odası, hizmetli odası veya çalışma odası gibi özelleşmiş mekânları barındırır. Benzer rasyonel plan anlayışı üst kat odalarda da neredeyse her yatak odasına ayrı banyo verilerek tekrar edilir. (Resim 12, 13)

Modern mimarinin güçlü izlerini barındıran Mühendis Ragıp Devres Evi (Resim 14), süsten ve bezemeden arınmış, yalın ve basit bir geometrik form içinde ustaca çözülmüş rasyonel planı ile çevresindeki yapılar içinde özgün karakteriyle değişikliğe uğramadan ayakta kalmış önemli bir kültürel miras niteliğindedir. Yapının günümüze kadar, özgün işlevi ve karakteriyle bozulmadan korunmuş olmasının en önemli nedeni, ailenin üçüncü kuşağının burada oturuyor olmasıdır. Günümüz İstanbul’unda inşa edildiği günden beri artan arazi değerlerine rağmen ayakta kalabilmiş bu yapının koruma felsefesi açısından gündeme gelmesi ayrıca önemlidir. Tüketimin ve hafıza kaybının dizginlenemeyen gücünün belirgin şekilde gözlemlendiği günümüzde Egli’yi ve erken Cumhuriyet dönemi kültürünü hatırlamak daha da ivedilik kazanmıştır. Yapıyı, yok olma ya da unutulma tehlikesine karşı korumaya çalışmak tam da bu nedenle önem taşımaktadır.

NOTLAR

1. Alpagut, Leyla, 2012, Cumhuriyetin Mimarı: Ernst Egli, Boyut Yayınları, İstanbul.

2. “Viyana Modernizmi” ya da “Wiener Moderne” 1890 ve 1910 yılları arasını kapsayan dönemde bilim ve sanat ortamında modernizmin gelişimini ifade eden bir dönemdir. Bu dönemde Viyana, mimarlık dışında özellikle edebiyat, müzik, resim, felsefe, psikoloji gibi alanlarda da modernizmin öncüsü konumundadır. Ludwig Wittgenstein, Ernst Mach, Otto Wagner, Sigmund Freud, Josef Hoffmann, Adolf Loos, Hermann Bahr, Arnold Schonberg dönemin önemli karakterleridir.

3. Egli, Ernst A., 2015, Genç Türkiye İnşa Edilirken, Atatürk’ün Mimarının Anıları, (çev.) Güven Göktan Uçer, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

4. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da konut sorununa çözüm amacıyla alternatif bir konut üretim süreci geliştirme çabaları görülür. “Yerleşim Yeri Kooperatifi” Viyana’da, Stuttgart Weissenhofsiedlung’a (1927) benzer, Werkbundsiedlung Wien olarak 1912’de kurulmuş, daha sonra sosyal demokratların yönetime gelmesi ile 1918’de güç kazanmış, Josef Frank, Adolf Loos, Margarete Schütte Lihotzky gibi mimarların da içinde bulunduğu dar gelirliler için kolay uygulanabilir, düşük maliyetli konut üretmeyi amaçlayan uluslararası konut yerleşimi sergisi ve kooperatifi girişimidir. Sergi açılışı 1932'de gerçekleşmiştir.

5. Alpagut, 2012, ss.39-40.

6. Türkiye’nin modernleşme tarihini İlhan Tekeli ve Selim İlkin dört döneme ayırır: “Utangaç Modernleşme: 1839-1923”, “Radikal (Köktenci) Modernleşme: 1923-1950”, “Popülist Modernleşme: 1950-1980”, “Modernleşmenin Aşınması: (1980 sonrası)”; bkz. İ. Tekeli ve S. İlkin, 1984. İhsan Bilgin bu dönemden “Sanayi eliyle Modernleşme” olarak bahseder.

7. Egli’den sonra Güzel Sanatlar Akademisi’nin başına kısa bir süre sonra Hans Poelzig ve daha sonra Bruno Taut geçecektir.

8. Bozdoğan, Sibel, 2013, Modernizm ve Ulusun İnşası, (çev.) Tuncay Birkan, Metis Yayınları, İstanbul.

9. Türkün Dostoğlu, Neslihan; Erdoğdu Erkarslan, Özlem, 2013, Leman Cevat Tomsu, Türk Mimarlığında Bir Öncü, Mimarlar Odası Yayınları, Ankara.

10. Aslanoğlu, İnci, 1984, “Ernst A. Egli, Mimar, Eğitimci, Kent Plancısı”, Mimarlık, sayı:209, ss.15-19.

11. Atalay Franck, Oya, 2013, “The First Koç Han: Pioneering Modern Architecture in Ankara”, Journal of Ankara Studies, cilt:1, sayı:1, ss.89-112.

12. Mühendis Mekteb-i Âlîsi, askeri idareden ayrılarak kurulan Mühendishane-i Berr-i Hümayun’un devamı olan kurumdur. Okul Yüksek Mühendis Mektebi sonrasında da bugünkü İstanbul Teknik Üniversitesi olmuştur.

13. Anonim, 1966, Türkiye Mühendislik Haberleri, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası, sayı: 134, ss.33-34.

14. Kübik mimari, Avrupa kübizminden farklı anlamlar içerir. Genellikle erken Cumhuriyet döneminde Almanca konuşan mimarlar tarafından düz yüzeysel mimari formları ifade eder. Bunun dönemin getirdiği betonarme kalıp ve üretim teknolojisi kolaylığıyla da ilgisi vardır.

15. Egli, 2015, s.79.

16. Akcan, Esra, 2009, Çeviride Modern Olan, Şehir ve Konutta Türk-Alman İlişkileri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

17. Hermann Muthesius’un 1904 tarihli “Das Englische Haus” yazısında servis mekânlarının kuzeye, yaşama mekânlarının arka bahçeye yönlendirilmesi, bahçe ile evin ilişkisi gibi konular üzerinde Alman ve Anglosakson ev kültürünü karşılaştırmıştır. Hermann Jansen bu görüşleri Ankara'ya Bahçelievler projesi ile taşımıştır.

18. Adolf Loos’un geliştirdiği “raumplan” anlayışı İngilizceye “roomplan” olarak çevrilmiştir. Loos burada plan ve kesit çalışmalarını birleştirerek üç boyutlu bir tasarım anlayışının yararlarından bahseder. Hacim-plan ya da üç boyutlu plan olarak ifade edilebilir. Özellike Loos’un Moller Evi’nde farklı kotlardaki mekânlar belirgin ilişkiler kurarlar.

19. Fuat Bulca Evi, Atatürk’ün isteği üzerine, çocukluk ve savaş yılları arkadaşı olan Türk Tayyare Cemiyeti Başkanı Fuat Bulca’ya hediye olarak Egli tarafından 1936 yılında Ankara’da gerçekleştirilen ev projesidir. Egli’nin anılarında belirttiği üzere ev 1953 yılında yıkılarak yerine Büyük Ankara Oteli yapılmıştır.

Bu icerik 9424 defa görüntülenmiştir.