389
MAYIS-HAZİRAN 2016
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

YAYINLAR



KÜNYE
KRİZİN MİMARLIĞI

Mimarlıkta Sığınmacı / Mülteci Krizini Yeniden Düşünmek /

Neslihan Dostoğlu, Prof. Dr., İKÜ Mimarlık Bölümü

Yaşama mekânını terk ederek farklı coğrafyalara göç edenlerin sayısı kontrol edilemez şekilde artarken, bu hareketliliğin karşılığı olması gereken mekânsal düzenlemeler oldukça yetersiz kalıyor. Bir “kriz” durumu olarak niteleyebileceğimiz bu noktada mimarlık nerede duruyor? Bu sorunun cevabını aramak ve konu hakkındaki diğer çalışmaları gündemimizde tutmak amaçlı açtığımız “KRİZİN MİMARLIĞI” isimli bölümümüzün çerçeve metni Neslihan Dostoğlu tarafından kaleme alındı. Bundan sonraki sayılar ise katkılara açık.

Dünyada birçok ülkede sığınmacı / mülteci sayısı giderek artarken, hareket halindeki, transit geçiş yapmakta olan veya çeşitli biçimlerde yerleşen sığınmacıları / mültecileri konuk etmekle ilgili mekânsal uygulamalar farklı, yeni ve doğaçlama biçimler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu biçimler, formel düzenlemeler, enformel girişimler, zorunlu olarak sürdürülen politikalar ve mekânsal uygulamaları kapsayan geniş bir panoramaya sahip mekânsal tartışmaları yansıtmaktadır.

Oysa, sığınmacılar / mülteciler, yetkililer, kamusal ve özel sektör paydaşları tarafından alınan fiziksel önlemler daha geniş bir mekânsal söylem dahilinde değerlendirilebilir. Aidiyet ve bağlılıkla ilgili değerlerin farklı bir biçimde yeniden yorumlanmaları sürekli olarak müzakere edilirken, mimarlık alanı hem devam eden uygulamaları sorgulayabilir hem de giderek artan sığınmacı / mülteci kökenli nüfus için sosyo-mekânsal bağlamda ilişki kurmayı destekleyecek barınma ve buluşma ortamlarının şekillenmesinde rol alabilir. Bu kapsamda, kentle ilgili yeni bağlamsal zorluklardan dolayı, mimarlık mesleği krize yanıt verecek şekilde barınak, konum ve yerleşkeler ile ilgili fonksiyonları yeniden düşünme sorumluluğunu taşıyabilir.

1951 Mülteci Sözleşmesi’nde “mülteci”, ırk, din, milliyet, belirli bir sosyal gruba üyelik veya politik bir görüşü sahiplenme nedeniyle öldürülme korkusunu taşıdığı için ülkesi dışında bulunan ve bu korku nedeniyle sözkonusu ülkenin koruması altına girme konusunda isteksiz olan kişi olarak tanımlanmaktadır. Mülteci krizi uzun yıllardır küresel bir sorun haline gelmiştir. Yerinden edilmek daha da yaygın bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır, çünkü yerinden edilen insanlar farklı nedenlerle ülkelerini terk edemeseler bile aynı ülkede daha güvenli bölgelere yerleşebilmektedir. Halen dünyada 60 milyon insan savaş veya çatışmalar nedeniyle yerlerinden edilmiş durumdadır. Ancak günümüzde Suriye’deki savaş nedeniyle bu sayılarda büyük bir artış olmuştur. İç savaşın başladığı Mart 2011 tarihinden itibaren 12 milyon kişi (savaş öncesi Suriye nüfusunun yarısı) Suriye’deki evlerini terketmiş, bunlardan 5 milyonu ülkelerini de bırakarak önce komşu ülkelerde, daha sonra farklı coğrafyalarda mülteci olmuşlardır. 250.000’in üzerinde insanın öldüğü, yiyecek ve ilaç gibi temel ihtiyaçların zor bulunduğu iç savaştan kaçanlar ya çevredeki komşu ülkelerde hayatlarını sürdürmeye çalışmakta ya da kendileri ve aileleri için fırsat yaratabileceğini düşündükleri Avrupa’ya geçmeye çalışmaktadır.

Krizin başından bu yana 5 milyon kişi Suriye’yi terketmiş olup, resmî kayıtlara göre bunlardan 2,5 milyon kişinin 2015 yılının sonunda Türkiye’de yaşadığı tespit edilmiştir. Buna resmî kayıtlara dahil olmayan Suriyeli mülteciler de katıldığında, sayının 3 milyona dayandığı görülmektedir. Türkiye halen dünyada en fazla sığınmacı / mülteci barındıran ülke konumundadır. Suriyelilerin mülteci olarak gittikleri hiçbir ülke onlara Türkiye’de olduğu kadar pozitif bir şekilde yaklaşmamaktadır.

Türkiye’nin farklı kentlerinde 25 civarında sığınmacı kampı inşa edilmiştir. Bu kamplarda temel eğitim ve sağlık hizmetleri sağlanmaktadır. Ancak, Suriyeli sığınmacı / mültecilerin sadece yaklaşık % 15’i Türkiye’deki kamplarda yaşamakta ve asıl problemler bu grubun dışında kentlerde yaşayan sığınmacı / mültecilerle ilgili ortaya çıkmaktadır. Türkiye’deki kampların koşulları genelde iyi olmakla birlikte, prefabrik üniteler yerine çadırlarda kalan kişiler de bulunmaktadır. Kampların dışında yaşayan büyük çoğunluğun en büyük sorunu barınma olup, genelde bakımsız ve kalitesiz konutlarda çok sayıda Suriyeli bir arada yaşamaktadır.

Sığınmacı / mültecilerin yasal statüsü en sorunlu alanlardan biridir. Türkiye, Birleşmiş Milletler tarafından 1951 yılında Cenevre’de imzalanan “Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme”yi aynı yıl coğrafi kısıtlamalarla kabul etmiş olup, bu kapsamda sadece Avrupa’dan gelenlere “mülteci” statüsünü verebilmektedir. Savaşın başından beri Suriye sınırında açık kapı politikası izleyen Türkiye’ye gelmek isteyen kimse geri çevrilmemiştir. Ancak, gelen Suriyeli göçmenlere sığınmacı statüsü verilerek misafir edilmekte ve bu kişiler geçici koruma kapsamında Türkiye’de barınabilmektedir. Bu durum Türkiye’deki Suriyelilerin statüsünü muğlaklaştırmaktadır. Bir başka deyişle, Türkiye Suriyelilerin temel haklarını sağlamakta ve bir anlamda toplum da onları tolere etmektedir. Ancak, bu muğlak durum ve son döneme kadar yasal olarak çalışma izinleri olmaması nedeniyle Suriyeliler asıl Avrupa’ya gitmek istemektedir. Yapılan araştırmalar, transit geçiş için kullanılan ülkelerde aslında sığınmacı / mültecilerin ancak % 10’unun başka ülkelere geçebildiği, % 90’ının ise kaldığını göstermektedir. Yine bir başka araştırma, sığınmacı / mültecilerin savaş bitse bile ülkelerine dönmek istemediğini göstermektedir. Tüm bu nedenler dolayısıyla sığınmacı / mültecilerin topluma entegrasyonu için gerekli adımların atılması beklenmelidir. Evlerini ve ülkelerini terketmek zorunda kaldıklarından yersizlik duygusunu yoğun olarak yaşayan sığınmacı / mültecileri kentle ve toplumla bütünleştirmek için aidiyet hissini çoğaltmak önemlidir.

Suriyeli sığınmacı / mültecilerin çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşmaktadır. Özellikle genç kızlar çaresizlikten genç yaşta güneydoğu Anadolu’da kuma olarak o bölgelerde yaşayan erkeklerle evlendirilmekte ve mevcut aile yapıları bozulmaktadır. Ayrıca, sığınmacı / mülteciler marjinal sektörde herhangi bir güvence veya yasal dayanak olmadan çalışmaktadır. Ancak son dönemlerde bu konuda bazı iyileştirmeler yapılmıştır.

Türkiye 3 milyon göçmeni barındırıp, özellikle kamplar dışındakilerin barınma ve iş sorunları için kapsamlı bir çalışma yapmazken, Avrupa ülkeleri bu sayının neredeyse yüzde birinin kabulünde sıkıntılar yaşamakta, öte yandan kampların daha kaliteli bir hale getirilebilmesi için çeşitli çalışmalar yaparak mültecilik statüsü kesinleştikten sonra bu kişilere konut ve iş sağlanabilmesi için öneriler geliştirmektedir.

Tüm bu gelişmeler değerlendirildiğine, sığınmacı / mülteci konusunun dünyanın pek çok ülkesinde bir sorun olmaya devam edeceği görülebilmektedir. Mimarlık dergisi Yayın Kurulu bu gelişmeleri değerlendirerek, bu sayıdan itibaren “KRİZİN MİMARLIĞI” bölümünü oluşturmaya ve devam eden sığınmacı / mülteci krizi ile ilgili farklı disiplinlerden yenilikçi yaklaşımların belirlenmesi için araştırma ve uygulama gündemlerini, zorluklarını ve stratejilerini sorgulayacak ve yeniden şekillendirecek çalışmaları Mimarlık dergisinde yayımlanmak üzere davet etmeye karar vermiştir.

 

Bu icerik 5913 defa görüntülenmiştir.