MİMARLIK ELEŞTİRİSİ
Fenomenolojik Bir Okuma: T-Evi
Özlem Erdoğdu Erkarslan, Mimar
“Coğrafi bağlamsallığı içinde konumlandığı yer ile sakin ve ona ait bir ilişki kurması; iklim, mevcut tabiat ve kullanıcı hassasiyetine gayret etmesi; malzemesi ve strüktürüyle oluşturduğu yapım teknolojisinin bildik ve anıştırıcı, sembolik ‘yeni’ kır mimarisini sorgular ve güncelleştirir tavrı içinde mütevazı kalabilmeyi bilmesi; iç-dış hayat ve evin mekânsal kurgusunun bunun etrafında oluşturduğu yorumuyla; yapı yapma edimi dahilinde detay ile bütün, bütün ile detay ilişkisini başarıyla birarada yürütebilmiş olması” nedenleriyle T-Evi, 2016 Ulusal Mimarlık Ödülleri’nde “Yapı Dalı Ödülü”ne değer görüldü. T-Evi’nin bir ailenin uzun süredir sahip olduğu toprağa aracısız inşa ettiği bir ev olması nedeniyle yazar eleştiri zemininin kavramsal çerçevesini kalıcılık ve yöntemini de fenomenoloji olarak kuruyor.
Mimarlıkta kalıcılık ve istikrarın en iyi karşılığı kuşkusuz tekil konuttur. Üzerinde yükseldiği toprağı, peyzajı ve o yere bağlı yaşamları simgeler; bir mikrokozmosdur. Evsellik ontolojik olarak, fiziksel varlığı ile yaşamın döngüselliğine rağmen kalıcılığı simgeler. Süreklilik (neslin sürekliliği), hayatta kalma ve düzen (toplumsal ve fiziksel düzen) katmanlarından oluşur ve entropiye karşı bir dirençtir. Evin her gün temizlenmesi, günlük yaşamın nesnelerinin olağan karmaşasının düzenlenmesi yeni bir güne başlangıçtır; yaşama devam etmek için bir gerekçe olduğu kadar, bir ritüeldir.(1) Tekil konutun yer ile kurduğu nedensellik ve mülkiyet ilişkisinin bir benzeri de ev ile evin kullanıcıları arasında kurulur. Neler kalıcıdır bu denklemde? Toprak ve peyzaj? Kuşkusuz… Ev? Göreceli olarak, evet… Yaşam? Kuşaktan kuşağa sürdüğü için evet, ama aynı zamanda sonludur da... Neolitik dönemden başlayarak binlerce yıl toprak, ev ve yaşam arasında kurulan bu arkaik mülkiyet ilişkisi kaybolduğunda,
modern ekonomi ev için yeni anlamlar, modern kent yeni bağlamlar üretti; mimarlık bu ara kesitte yeni biçimleri aradı; ama evin arketipel imgesinin yerini tutamadı. O nedenle evsellik üzerine yapılmış kuramsal çalışmalar fenomenolojik olarak ev ve konutu ayrıştırdı ve mimarlığın buradaki rolünü sorguladı.(2)
Vitrivius’den beri kalıcılık ve sağlamlık, mimarlığın en önemli bileşenlerinden birisi olarak kabul gördü. Hız, mobilite ve geçicilik kavramları modern kenti biçimlerken evsel olana daha az hükmedebildi. Günümüzde hâlâ ev, sonlu yaşamın kalıcı yansıması olarak yaşamlarımızda yer tutmakta... (Resim 1) Hatta mimarlık kuramında bir kısım yazar bunun bir nostalji olduğunu iddia etti, evin artık var olmadığını ifade etti.(3) Oysa Rudolf Arnheim hayallerimizde kalıcı ve sağlam olduğunu düşündüklerimiz de en az fiziksel olarak kalıcıdır, diyerek bunun bir tür göreceli kalıcılık olduğunu öne sürmüyor mu?(4) Kısaca belki Batı mimarlığında egemen olan arketipal ev artık yok, ama ruhu bir yerlerde yaşıyor ve çağrışımlar aracılığıyla yeniden üretiliyor.
T-Evi’nin bir ailenin uzun süredir sahip olduğu, işlediği ve üzerinde yaşadığı toprağa aracısız inşa ettiği bir ev olması nedeniyle bu eleştirinin kavramsal çerçevesini kalıcılık ve yöntemini de fenomenoloji oluşturuyor. (Resim 2) Kalıcılık, uzun süredir bir yapının orada olduğu hissi veren çağrışımsal kaliteleriyle ilişkili… Yani bazı yapılar, kendileri ne kadar yeni olursa olsun zihnimizde var olan bazı soyut temsillere yaptığı göndermeler ile eski, geçmiş gibi zamansal ölçütler ile bağ kurmamıza aracılık eder. Kalıcılık kavramının kuşkusuz bir yönü mimarlık kuramında yapının değişmeden durması, bozulmaması ya da zamana karşı direnmesi karşılığını bulur. Vitrivius’ün sağlamlık ile karşıladığı nitelikler bunu kapsar. Kalıcılık ile ilişkilenen son alt kavram zamanın ve yaşanmışlığın izlerini taşıması; yani başka bir değişle, zamansal geçirgenliktir. Çelişkili bir biçimde yapının sağlamlığına rağmen, zamandan yara izlerini taşıması, ya da yaşanmışlığı yansıtması, uzun süredir ayakta kaldığını ima etmesi ona böyle bir zamansal nitelik atfedilmesine yardımcı olur.
KALICILIK / ÇAĞRIŞIMSAL KALİTELER
Bu yapı, aslında ev sahiplerinin aynı arazi üzerine inşa ettikleri ikinci ev…
(Resim 3) Birincisi hemen yapının 10 metre kadar kuzeyinde, arazide daha önce bulunan eski bir geleneksel
evin taşlarının yeniden kullanılması ile yığma bir strüktür olarak inşa edilmiş. T-Evi’nin sahipleri bu yığma binada çok uzun bir süre yaşamışlar, toprağı, rüzgarı, güneşi, ay ışığını deneyimlemişler. T-Evi o yığma evde edindikleri mekân deneyimi üzerine tasarlanmış bir yeniden sürüm… İki yapı arasında hiçbir morfolojik benzerlik olmamasına rağmen yapının kullanıcıları, mekân deneyimleri üzerinden bir süreklilik ve benzerlik olduğunu düşünüyor. (Resim 4) Ancak, iki yapının DNA’sı arasında zayıf da olsa tekrar eden bir mekânsal gen var ki buna daha sonra değineceğim.
Batı biliminin fiziksel ve imgesel dünya arasında yarattığı ayrıma sırtını dönebilmek fenomenolojik alanda yapılacak okumalar için çok değerlidir. Mutlak gerçeklikten bağıl gerçekliğe, mutlak kalıcılıktan bağıl kalıcılığa geçebilmemize izin verir. Çağrışımsal kaliteler bazen gördüğümüz bir yapıyı çok eski başka yapılarla karşılaştırmamıza aracılık eder ve zihinsel yeniden üretim süreci hatıraların nesneleştirilmesine neden olur. T-Evi tamamen modern bir mekân diline sahip, çağdaş malzemeler ile üretilmiş olmasına rağmen bünyesinde birçok arketipal referans taşıyan bir yapı... T-Evi’nin bellekte kolay oturan bir imgesi var. Yapının bileşenleri, beden ve peyzaj arasında kurulan varoluşsal ilişkileri iyi değerlendirilerek tasarlanmış. Mimarlık tarihinde algıya önem veren tüm referansları taşıyor: Vitrivisus, Heidegger, Schulz ve Pallasmaa metinlerinden Kahn ve Rossi tasarımlarına kadar uzanan birçok ustaya saygı göndermesi var T-Evi’nde… Ayrıca içerdiği tüm çağrışım katmanlarına rağmen biricik tasarlanmış; hem yere hem kullanıcılara sıkıca ankre edilmiş.
Anadolu’da ev yerine, ocak sözcüğünün kullanılması, kuşaklar boyunca mutfağın evsel yaşamdaki önemli rolünün altını çizer. T-Evi’nin de en önemli mekânsal bileşeni mutfak… Bunun birkaç sebebi var: Birincisi, geçirgenliği… Yapının kullanıcıları eve bu mekândan giriyorlar. Her ne kadar plana baktığımızda konvansiyonel anlamda yapının bir cümle kapısı olmasa da, bu mekânın kendisi bir kapı işlevi görüyor. İkincisi; bu mekânın evin sıfır noktasını teşkil etmesi… Varoluşsal mekân kuramı, tüm yönlere hakim olan bedenin mekân ile daha güçlü bağ kurabildiğini öne sürer. Kollarını iki yana açmış, ufka bakan beden, isterseniz Vitrivuan beden figürünü üç boyutlu hayal edin, coğrafi yönlere ve mekâna hakimiyetini bu yolla hisseder. Algısal olarak bu hakimiyet, mekânda bir referans noktası yaratır; bir tür başlangıç noktası... Bu sayede, coğrafi yönden bağımsız bağıl yön tanımızı yaparız: ön, arka, sağ ve sol… Bu nedenden dolayı T-Evi’nde mutfak bir referans noktası olarak okunuyor; doğu, batı ve kuzeyden dış mekânla doğrudan ilişki kurarken, batı yönünde de küçük bir teras ile vista alıyor... (Resim 5) T-Evi’nde mutfak doğuda kesintisiz yatay ufka ve peyzaja hakim ve 180 derece görüş açısı sağlıyor; böylelikle mekânda duran kişiye mükemmele yakın bir bakış açısı ve güvenlik alanı yaratıyor. (Resim 6)
Bununla beraber, bedenin bu pozisyonda kendisini güvencede hissetmesi için gereken şey, arkada güvenli bir sınırın bulunması… Beton perde duvarlar mükemmel bir arka fon ve güvenli bir sınır oluşturuyor. Mekânsal kalite kontrastlar aracılığıyla okunur ve anlam bulur. Şeffaf yüzeyler ve beton perde duvarlar hem geçirgenlik, hem de doku olarak algılamayı kuvvetlendiren kontrast değerleri yaratıyorlar, böylelikle mekânda yönlenmemize yardımcı oluyorlar.
“Yeryüzü kendi etrafında dönmez, güneş evin etrafında döner, en azından mimarlık sözkonusu olduğunda böyledir bu”, diyor Philippe Boudon.(5) Boudon bu ifadesiyle fenomenolojik olan ve bilimsel olanın bu denli bir zıtlık içinde konumlanabildiğini vurguluyor. T-Evi’nin diyagramlarına bakan bir mimar, yapı elemanlarının mikroklimanın tüm ayrıntıları düşünülerek tasarlanıp boyutlandırıldığını okuyabilir. (Resim 7) Bu diyagramların mimari anlatım açısından değerini yadsımak olanaksız... Elbette bunun arkasında mimarın tarif ettiği gibi çevre ile uyumlu ve karbon ayak izini küçülten ve bilimsel tutarlılıkla açıklanabilecek biçimde çevreye saygılı bir tavır var. Bununla beraber mekânsal deneyim açısından mutfaktan ufka bakan birey tıpkı Boudon’un tarif ettiği gibi duygusal olarak evi tüm dünyanın merkezi olarak hisseder. Hiç kuşkusuz, bunu söylerken doğa ile uyumlu olmak ve doğaya hakim olmak arasında kurulan güç ilişkilerine referans vermekteyim. Yine biri bilimsel olarak, diğeri fenomenolojik olarak kurulmuş iki ayrı tanım… Tüm yapının üzerinde yükseldiği podyum, işte peyzaj ve topografya üzerinde böyle bir egemen his yaratıyor ve iktidar savaşında evin payını yükseltiyor. Güneş, T-Evi’nin etrafında dönerken merkezinde yer alan insan kendini güvenli ve egemen hissediyor.
Mutfak yatayda araziye hakim olmamıza izin verirken, daha yüksek bir çatı ile vurgulanmış yaşam alanı da dikeyde peyzajı deneyimlememize olanak sağlıyor. Bu yapıda yaşam mekânı, yığma taş T-Evi sürüm 1’in bazı genlerini taşıyor. İlk taş ev inşa edildiğinde bir çekme kat ile galeriye bakan bir yatak odası eklenmiş; tıpkı yeni evin yaşam mekânına benzer bir kurgu var. Orada iki kot arasındaki sirkülasyon ilişkisi tek kollu bir gemici merdiveni ile sağlanıyor. Evin kullanıcıları çekme kat kotunda yer alan çatı penceresi sayesinde çok güzel bir deneyim yaşadıklarını hatırlıyorlar. Bazı geceler batıya bakan o çatı penceresinden taş evin içine dolan ay ışığının çok ilham verici olduğunu üzerine basarak vurguluyorlar. Bu nedenle sonradan inşa ettikleri T Evi’nde o evden bir parça aşılanmış, tek kotlu gemici merdiveni yerine artık eskisi kadar genç olmayan bedenlerin de rahatlıkla kullanabileceği tek kollu bir merdiven ve hayran oldukları gökyüzüne daha geniş perspektiften bakabilecekleri büyük şeffaf bir ekran eklenmiş…
Yapıyı okuyabilmek için kullandığım analizlerin ilki plan düzleminde yaptığım mekânsal analiz… Burada mekânların hissedilen kalitelerini aktardım. Diyagram 1.1. ağırlık merkezinin görsel kontrol alanı ve mekânın geçirgenliği ile bağlantısını gösteriyor. Diyagram 1.2. ise kitlenin iç ve dış ilişkilerini çözümleyen algısal mekân sınırları bulunuyor. Burada görüleceği gibi yapının batı, güney ve kuzeyinde yer alan geniş verandaları bağlayan mutfak, aslında sadece kapalı alan ile değil, açık alanları da içine alarak hissediliyor. Dolayısıyla yapının en büyük parçasını oluşturuyor.
Yapının biçimsel çağrışımsal elemanlarını anlamak için özellikle çizimler üzerinde okuma yapmak istedim. Bu analizler aslında iki farklı açıdan ele alınabilir. Birincisi, yapıya tanıdık ifadeler ekleyen temel orantıları anlamamıza yardımcı oluyor. Bunun yanı sıra, gerçekte mekânı deneyimleyen kişinin algılayamayacağı, ancak sadece çizimlere bakan kişinin fark edebileceği bazı formüller yapıda gizlenmiş. Diyagram 2.1. kuzey cephesindeki temel formların ilişkilerini gösterirken, Diyagram 2.2. temsili de kapsayan bir orantısal analiz yapıyor. Diyagram 2.3. buradaki tüm ilişkilerin soyutlanmış özeti… Diyagram 3.1. doğudaki yaşam mekânından alınmış sistem kesitinde algılanabilen temel formları, Diyagram 3.2. temsillerdeki orantısal çağrışımları gösteriyor ve Diyagram 3.3. tümünü soyutlayan bir özet sunuyor.
KALICILIK / SAĞLAMLIK / TEKTONİK
Yapının taşıyıcı sistemi yapı elemanlarını yerçekimine karşı matematik ve fizik bilgisiyle birarada tutarken, parça ve bütün arasındaki ilişki olarak tanımlanan gramer, yapının tektoniğini oluşturur. Tektonik dil, bu açıdan taşıyıcı sistemin nasıl tasarlandığından çok, yapıyı deneyimleyene ne ifade ettiği anlamına gelir. Vitrivius’ün kalıcılık ilkesi öncelikle yapının ana taşıyıcı sisteminin, temel, subasman, beden duvarları ve kolonların uzun yıllar dayanıklılığını koruyacak bir malzemeden inşa edilmesini ve yapı elemanlarının sofistike bir teknik ile birleştirilmesi gerektiğini vurgular. Burada daha çok ima edilen iklimsel koşullardan daha az etkilenen malzemelerin statik ve dinamik yapı yüklemeleri ile kararlılığını bozmayacak bir ana taşıyıcı sistemi var etmeleri gerektiğidir. Ancak Vitrivius yapının diğer ikincil elemanlarının zamanla bozulmasının olağan olduğunu, ancak bunların da değiştirilebilir şekilde tasarlanması gerektiğini de belirtir. (6) Kuramsal açıdan klasik dönemin tektonik kavramı, görüleceği gibi taşıyıcı sistem ve sağlamlık üzerine kurulmuştur. Çağdaş Batı mimarlık kuramındaki tektonik kuramına yön veren Semper, Bötticher ve Frampton ise sistemi ayakta tutan elemanların yanı sıra mekânı tanımlayan ve kapatan yüzeyleri de tektonik dilin bir parçası kabul ederler… Hem Bötticher(7) hem de Semper(8)
yapının taşıyıcı ve sanattan oluşan iki parçalı bir bütün olduğunu söyler ve sanatsal yönün de aslında bir inşai parça olduğunu kabul eder. Frampton bunu tektoniğin ontolojik ve anlatımsal niteliği olarak ayırır. Onun düşüncesine göre, yapı kabuğu yapı tektoniğinin anlatımsal niteliğini, taşıyıcı sistemi ise ontolojik niteliğini oluşturur.(9) Semper’in hasır örgüler, tekstil elemanlar gibi hiç de o güne kadar tekniğin parçası sayılmayan inşa süreçlerini yapı kuramına dahil eden yaklaşımı bize sağlamlık dışında yapı kalitelerinin de tektonik dil ile iade edilebileceğini anlatır.
T-Evi’nde yukarıda açıkladığım kuramsal arka yapıya paralel biçimde tektonik de önemli çağrışım aracı olarak işlev görüyor. Eğimli çatı, fenomenoloji ve ev çalışmalarının da işaret ettiği gibi, en basit ve anlaşılır haliyle ev imgesini teşkil eder. Yakından tanıdığımız bu imge, T-Evi’ndeki bağlamı ile özgün bir biçimde tasarlanmış. Çatıyı masif bir yüzey eleman olarak bir kerede algılamak yerine, lineer elemanlarla boşluklu bir yüzey olarak hissediyoruz. Çatı üzerinde gördüğümüz bu elemanlar aslında ikincil bir örtü; evi çağrıştırıyor, çevre peyzajın renk skalası içinde siluette doğayı öne çıkartıyor ve tektonik dilin güçlü bir bileşenini oluşturuyor. Birçok yapıda olduğu gibi T-Evi’nde de yapının taşıyıcı sisteminden çok, yapı detaylarının çatkısı ile yani anlatımsal tektonik ile anlamsal bağ kuruluyor. Çok katmanlı çatı sistemi elemanların hangi sırada, hangi birleşim detayı ile biraraya getirildiğini açıkça okumak ve anlamamızı mümkün kılıyor. Asma çatı, iç mekânın algısında ve giderek tüm yapı dilinde baskın bir rol oynuyor. (Resim 8)
Yapının taşıyıcı sistemi sürekli betonarme perde duvarlar ile kurulduğundan, çok az noktada açıklık geçmek için çelik taşıyıcı eleman kullanılmış. Dolayısıyla konvansiyonel çerçeve sisteminin dışında bir taşıyıcı sistem dili kurulmuş. Yapı, çok geniş açıklıklarına ve büyük cam yüzeylerine rağmen yüksek performanslı malzemeler ile kalıcılık hissini yaratıyor. Yaşam alanında ve yatma bölümünde perde duvarlar iç mekânda alçı panellerle kaplanmış olduğundan beton perde duvarın dokusu bu satıhlarda okunmuyor. Burada mimarın tektonik dille iki ayrı bağ kurma tercihini açıkça görüyoruz.
(Resim 9) Mutfak kitlesi düz çatısıyla yukarıda nötr bir düzlem tanımlıyor, ancak yatayda betonarme perde duvar güçlü iletişim kurarken yaşam ve yatma birimlerinde yatay duvarlar nötr elemanlara dönüşüyor, ancak düşeyde asma çatı tektonik karakteri veriyor.
Son olarak ontolojik ve anlatımsal tektoniğin bu yapıda nasıl ilişkilendiğine değinmek istiyorum. Yapının kullanıcıları, perde duvarın kalıbında kullanılan ahşapların daha sonra çatıda kullanıldığını belirttiler. Çatı örtüsü ve en üst katmanda yer alan mertekler geniş saçaklar ile teraslara uzandığı için tüm yapıya ritmik gölgelerini veriyor. (Resim 10) Bu yolla hem yer düzleminin hem de düşey yüzeylerin algısını değiştiriyorlar. Işık ve gölge oyunları yapının dışarıdan ve içeriden güneşin konumuna göre değişen algısının temel bileşenini oluşturuyor.
T-Evi sürüm 1’e uzaktan bakıldığında geleneksel bir taş ev olduğu düşünülüyor. Ancak, içeriden açık plan kurgusunu okumak ve gerçek zamansal bağlamını yakalamak mümkün oluyor. Roma’da klasik dönem referansı vermek için bazı hasarlı tapınakların sökülerek yeni yapılar için kullanıldığını biliyoruz. Bizdeki yapı geleneğinde devşirme diye adlandırılan bu yöntem gerçekten de bu örnekte görüldüğü gibi yapıya zamansal bir derinlik veriyor. Ancak T-Evi tamamen çağdaş malzemelerden inşa edilmiş olmasına rağmen üzerinde böyle bir referans taşıyor. Bu algıyı mimar büyük ölçüde traverten yer kaplamaları ile elde etmiş. Kendinden gözenekli doğal yüzey burada yapıyla beraber yaş alacak ve değişecek bir malzeme olarak seçilmiş. Travertenlerin arasına gizlenmiş 100/100 seramik karolar, aile yaşamından parçaları, yaratıcı geni aktarıyor ve eve dişi bir detay olarak yansıyor. Bu seramikler evin kullanıcılarının el işçiliği ve tasarımı; hepsi biricik ve bazıları kişisel, bazıları toplumsal anılara referanslar veriyor. Bunlardan bir tanesi Gezi Olayları anısına yapılmış ve üzerinde ağaca sarılmış mutsuz bir genç kadın figürü var. Hem sanatçının ev üzerindeki rolünü hem de kadınların Gezi Olayları’ndaki öncül rolünü hatırlatıyor. (Resim 11) Bu yapı, mimari tasarım ve kullanıcının ruhu ile kolektif olarak inşa edilmiş bir ev olduğundan kavramsal ve fiziksel anlamda uyumu ve bütüncül yaklaşımı okunabiliyor.
ÖDÜLE DAİR
Konvansiyonel süreçlerde kullanıcıyı ve araziyi bu kadar iyi tanımak, gerçekten mümkün olmayabilir. Ancak yapı stokunun çok büyük bölümünü oluşturan, müteahhitler ve emlak spekülatörleri elinden şekillenen konut üretimine karşı bir direnç yaratma adına, konut tasarımının tüm ödül mekanizmalarında daha çok öne çıkması gerekiyor. T-Evi’nin konutta biricik tasarıma yer açan, peyzaja, kullanıcısına değer veren bir yapı olarak ödüllendirilmiş olması sektörü elinde tutan aktörler için belki çok da anlamlı gelmeyebilir; ancak disiplinin içinde 2000’ler sonrasına özgü bakış açısı arayan tasarımcılar için oldukça önemli olacak gibi görünüyor. Konut ve ev arasındaki patolojik duruma direnen böyle tekil örnekler mimarlık kuramı açısından mükemmel yeni bir çalışma alanı olarak göz kırpıyor.
KÜNYE
Proje Adı : T-Evi
Proje Yeri : Mordoğan, İzmir
Proje Müellifi : Onur Teke
Proje Grubu : Didem Özdel, İlker Özdel (Dİ Studio)
Danışmanlar : Dİ Studio, Hüseyin Kocaman, Emre Gönlügür
İşveren : Ali Teke
Yapımcı : Ünal İnşaat
Statik : Onur Kutlukaya
Mekanik : Alternatif Isı
Elektrik : İbrahim Küҫükkaraağaҫ
İç Mekân Tasarımı: Onur Teke
Peyzaj Tasarımı: Anonim İstanbul
Fotoğraflar Onur Teke, Yerҫekim Architectural Photography
Proje Tarihi : 2009
Yapım Tarihi : 2013
Toplam İnşaat Alanı: 195 m2
* Geometrik analizler için Y. Mimar Andre Sonad Karavelli Kartal’a teşekkür ederim.
NOTLAR
1. Verschaffel, Bart, 2002, “The Meanings of Domesticity”, Journal of Architecture, cilt:7, ss.287-296.
2. Akdemir, Zafer, 2002, “Konut ve Ev Kavramlarının Karşılaştırmalı Analizi”, DEÜ FBE, Yayınlanmamış Doktora Tezi, İzmir.
3. Vidler A., 1994, The Architectural Uncanny: Essays in the Modern Unhomely, MIT Press, USA.
4. Arnheim, Rudolf, 1997, “Thoughts on Durability: Architecture as Affirmation of Confidence”, AIA Journal, cilt:66, sayı:7, ss.48-50.
5. Boudon, Philippe, 2015, Mimari Mekan Üzerine, (çev.) Alp Tümertekin, Janus Yayınları, İstanbul, s.101.
6. Vitrivius, 2005, Mimarlık Üzerine On Kitap, Kitap:1, Bölüm:3.2, (çev.) Suna Güven, Şevki Vanlı Yayınları, İstanbul, s.12.
7. Schwarzer, Mitchell, 1993, “Ontology and Representation in Karl Botticher’s Theory of Tectonics”, Journal of the Society Architectural Historians, cilt:52, no.3, ss.267-280.
8. Semper, Gottfried, 2010, The Four Elements of Architecture and Other Writings, (çev.) Henry Francis Mallgrave ve Wolfgang Hermann, Cambridge University of Press.
9. Frampton, Kenneth, 1999, Studies in Tectonic Culture, The MIT Press, Massachusetts.
Bu icerik 10533 defa görüntülenmiştir.