416
KASIM-ARALIK 2020
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA: 2020 ULUSAL MİMARLIK ÖDÜLLERİ

YAYINLAR



KÜNYE
GÜNCEL

Pandeminin Gör Dediği: Kentin Hücresel Erişilebilirliğinde Mahalle Birimi Tasarımının Geleceği

Kumru Çılgın, Arş. Gör. Dr., MSGSÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Tasarım Rehberleri Ekip Üyesi
İnci Olgun, Öğr. Gör. Dr., MSGSÜ Mimarlık Bölümü; Tasarım Rehberleri Ekip Üyesi
Serim Dinç, Arş. Gör., İTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Tasarım Rehberleri Ekip Üyesi

Uluslararası Mimarlar Birliği (UIA), 2020 Dünya Mimarlık Günü’nün temasını “Daha İyi Bir Kentsel Geleceğe Doğru” olarak açıkladı. Pandeminin herkesi etkilediği günlerde kentsel planlama, tasarım ve mimarinin geleceğe olan katkısını konuşmamıza vesile olan temayı, yazarlar “kentlerin hücresel çekirdeği olmasından hareketle” mahalle birimi üzerinden değerlendiriyor.

 

Uluslararası Mimarlar Birliği’nin, Dünya Mimarlık Günü kapsamında bu yıl için belirlediği “Daha İyi Bir Kentsel Geleceğe Doğru” mottosu; yaşam mücadelesi içinde olduğumuz alanların niteliğinden sadece mimarları değil, bir anlamda hepimizi sorumlu tutuyor ve kentsel yaşam hakkına, salgının sıcak güncesi içinde dikkat çekiyor. Daha da önemlisi, kentlerin var olma gerekçesini sadece mimarlık mesleğinin ilkeleri doğrultusunda değil, tüm uzmanlıkların ve paydaşların görüşleriyle tartışmaya açıyor.

Biliyoruz ki kentler, ilk kuruldukları günden bu yana, yalnızca yaşamsal, politik veya kültürel birer merkez ya da fizik mekâna indirgenebilecek bir sembolik değer olmamış; bunlarla birlikte, heterojen toplulukların dinamik ve karmaşık doğası ile kırılganlıklarını da yansıtan bir mekânsal organizasyon olarak varlığını sürdürmüştür. Kentlerin bu özellikleri, önemli değişim ve dönüşümler yaşadığımız COVID-19 pandemisi döneminde çok daha açık bir görünüm kazandığı için bizler, mekânı okumaya, anlamaya ve tasarlamaya çalışan meslek insanları olarak hem kentsel mekânın hem de toplulukların kırılganlıkları ile dirençliliklerini düşünsel pratiklerle kendimize gündem etmeye devam ediyoruz.

Mesleki deneyimi belirli bir ölçekle sınırlamadan kent sakinlerinin sürekli değişen ontolojik ihtiyaçlarını dayanışarak karşılamak, post-pandemide planlama ve tasarımın geleceğini hepimiz için farklı ilişkiler bütününe yerleştiriyor. Yakın çevremizle olan ilişkilerimizin gücüyle mekânsal adaleti gözeten sağlıklı yaşam çevrelerini oluştururken, hepimizin sahiplendiği mahalle birimini, “daha iyi bir kentsel gelecek için” kentlerin hücresel çekirdeği olmasından hareketle ortak paydamız haline getiriyoruz. Çünkü mahalle -yakın geçmişteki tüm “nostaljik” temsillerinin yanı sıra- kentsel yapının birçok servisinin bir “konstantre”si olarak, hücresel nitelikte hem sosyal hem de mekânsal anlamda erişilebilir; topluluk aidiyeti duygusunu güçlendirebilir; ama en önemlisi kentsel yaşam kalitesi bağlamında yerel arayışlar, yaklaşımlar, örgütlenmeler ve planlama-tasarım çalışmaları tarafından sürdürülebilir şekilde değerlendirilebilir bir ölçektir. Zira pandemi nedeniyle kendimizi karantinaya almaya / karantinada tutmaya çalışırken gördük ki, her zamankinden daha çok dayanışmaya ve mekânsal organizasyona ihtiyaç duydukça mahalle, topluluklara yaşamsal bir süreklilik sağlayabilmek, mekânları ise güvenli bir kamusallık içerisinde sürdürülebilir kılmak için değerli ve gerekli bir (öz) kaynak oldu.

Bugün erişilebilirliğimizin kısıtlandığı birçok alanda, yeniden tanımlanacak mekânsal ölçeklere olan ihtiyacımızın aciliyeti, erişebileceklerimizin mesafesini sorgulatıyor. Üstelik günlük aktivitelere ve kamusal hizmetlere erişim politikalarının geliştirilmesi noktasındaki tüm sorgulamaların mahalle ölçeğiyle ilişkilenmesi tesadüf değil. Kentsel ekosistemin bütününde mahallenin ve bir alt ölçekte komşuluk biriminin, pandeminin dayattığı türde bir izolasyon sırasında sunduğu avantajlar ve taşıdığı potansiyeller, özellikle küçük mekânsal parçaların organizasyonunda çok daha esnek seçeneklere yönelecek fikirlerin tartışılmasını da gerekli kılıyor.

GÜNDEMDEKİ TARTIŞMA BAŞLIKLARI

Pandemi gündeminde, belki de en sık kullandığımız kavramlardan biri olan “mesafe”ye bağlı olarak, özellikle erişilebilirlik odağındaki (mikro) mobiliteye ilişkin kapsayıcı birçok yaklaşım öne çıktı ve hatta içeriksel anlamda en çok çeşitlenen fikirler bu yaklaşımlar nezdinde somutlaştı. Çünkü kentin muhtemelen tüm kullanıcıları, birden seyrekleşen ve dahi ıssızlaşan mekân görüntüleri arasında kendini güvende hissedecekleri ve hızla erişebilecekleri kentsel mekân kullanımına yönelik ihtiyaçlarını yeniden düşünmeye ve dile getirmeye başladılar. Planlama ve tasarım uzmanları ise başta ulaşım sistemleri ve açık kentsel kamusal mekânlar olmak üzere tartışılagelen standartları uygulamaya dönük fırsatları değerlendirmek için harekete geçtiler.

Değişen hareketlilik kalıpları çerçevesinde güvenli ulaşım yöntemlerini bulmak ve erişim ağlarını genişletmek için alternatif yaklaşımları belirleyen kriterlerden yola çıkarak, bisikletin tek başına bir ulaşım çözümü olarak ele alınmasına dair deneysel tasarımlardan yayalar için fiziksel mesafeyi ve engelsizliği gözeten sokak ve kaldırım tasarımlarına kadar farklı etaplarda geliştirilen uygulamalar[1]; daha erişilebilir, yeşil, özgür ve dolayısıyla düşük karbon ekonomili kentlere bizi bir adım daha yaklaştırdı. (Resim 1)

Yine mobilite odağında, kentsel hizmetlerin farklı toplumsal grupları da gözetecek biçimde herkes için erişilebilir mesafeye taşınmasına yönelik geliştirilen mekânsal stratejiler arasında mahalle ölçeği veya komşuluk birimi gibi alışkanlıklara dayalı -bizler içinse geleneksel sayılabilecek- mekânlara ilişkin yeni yorumlara dair öncü fikirler de ortaya çıktı: “20 dakikalık mahalleler” prensibiyle desteklenen Plan Melbourne[2]; “15 dakikalık şehir” mottosuyla gündeme gelen Paris planı[3]; Carlos Moreno’nun “krono şehirciliği” yaklaşımı[4] veya Shift Architecture Urbanism tarafından sosyal mesafe dikkate alınarak tasarlanan hiper-yerel mikro pazar yeri projesi[5]… (Resim 2)

Geliştirilen yaklaşımlar ile uygulamaya geçen örnekler, kişiler arasındaki mesafelerin kısaldığı mahalle ölçeğindeki erişime dair sorunları tanımlamanın, eşitsizlikleri vurgulamanın ve topluluk odaklı çözümleri tartışırken kentsel faaliyetlerimizin hem niceliğini hem de niteliğini nasıl geliştirebileceğimizi değerlendirmenin önemli olduğunu ve bu içeriklerin çeşitlenebileceğini gösteriyor. Dolayısıyla geleceğe dönük adımlar atmadan önce pandeminin, kullanıcıların her türlü mekânı deneyimleme ve mekânla ve toplumla ilişki kurma şeklini nasıl değiştirdiğini anlamaya çalışmanın iyi bir başlangıç olduğu savunulabilir.

GELECEĞE NOTLAR

COVID-19 pandemisi bittiğinde muhtemelen küresel salgınların yenileriyle tanışacağız, ki uzmanların birçoğu pandemi krizlerinin çok daha kısa aralıklarla kendini güncelleyeceğini düşünüyor. Bu sebeple salgınlara karşı adaptasyonumuzu sürekli olarak artırmaya çalışacak ve değişegelen yaşam biçimlerimizde yeni standartları mekânsal pratiklere veya davranış kalıplarına dönüştüreceğiz. Ama en önemlisi, yoğunluk yönetimi çerçevesinde mekânsal ve zamansal kullanımların yeniden düşünülmesini güvenli bir yaşamın kilit noktası haline getireceğiz. Geçmiş ya da gelecek küresel deneyimler bizi kentleri geliştirmeye veya planlama-tasarım yaklaşımlarımızı düşünmeye iterken, imkansız olduğu düşünülen önceki girişimleri gerçekleştirmek için fırsatları yakaladığımız bu süreçte, geçmiş tecrübelerimizde neleri değiştirmemiz gerektiği yönündeki algımızı artık somut projelere taşımanın zamanıdır. En önemlisi ise kaynakların gittikçe azaldığı bir sistemde yurttaşları, özellikle de toplumun hassas gruplarını, adaletli biçimde destekleyebilecek sosyo-mekânsal politikaları ve müdahaleleri; mekânı, insan davranışını ve eşitliği birlikte ele alarak ve bütünsel şekilde tasarlayarak etkin hale getirebilmek…

Kentsel hizmetlerin merkezîleştirilmesinde, mahalle ölçeği gibi küçük mekânsal bölümlenmelere gidilmesi, ağ yapılanmasının bu yeni bölümlenme ekseninde oluşturularak bağlantıların kuvvetlendirilmesi ve nihayetinde -kamusal sistemin işletilmesi gerekliliğinden bağımsız- alışageldiğimiz merkezî ve hiyerarşik ilişkilenme biçimleri yerine yerelden, yatay ve organik bir etkileşime kavuşulması gerekmektedir. “Yaya hareket mesafesi” kavramını günlük hayat pratikleri içinde yeniden sorguladığımız, mahalle sınırları içinde kullanımların ve hizmetlerin dengeli dağılımının gerekliliğini deneyimlediğimiz ve erişilebilir mekânsal ölçeklerin değerini anladığımız bugünlerin hatırına gelecekte, taktiksel şehircilik gibi pratikler yerine çözümü, uzun vadede kentsel altyapıya yeni esneklikler ve özgürlükler katacak, herkes tarafından erişilebilirliği artıracak ve bu erişilebilirliği destekleyecek mahalle bağlantılarını kuvvetli kılacak planlama ve tasarım yaklaşımlarında bulmalıyız. Bu yaklaşımlarda da yine disiplinlerarasılığı öne çıkaracak deneyimlerden, uzmanlıklardan ve ortaklıklardan yararlanmalıyız.

Düne kadar kısmen farklı endişelere ve konulara sahip mimarlık, şehir planlama, kentsel tasarım, peyzaj mimarlığı, sosyoloji gibi mekânı odağına almış tüm disiplinler, bugün mekânın ve işlevlerinin organizasyona dair mikro ölçekten makro ölçeğe yelpazelenen türlü soruya aynı anda odaklanıyor ve hareket edebileceği doğru bir kesişim noktası arıyor. İşte mahalle, üst ölçek planlamadan alt ölçekte kentsel tasarıma ve daha da önemlisi mimarinin kamusal yüzüne dönük çözümlerin geliştirilebileceği bir ölçek. Önce mimari çözümlerle yaşadığımız konutlar, sonrasında diğer konutlarla oluşan komşuluk birimleri üzerinden tanımlanan yarı özel kamusal nişler, devamında bir üst ölçekte mahalleyi şekillendiren kentsel tasarım, bir ileri adım olarak ise mahalleleri birbirine bağlayan planlama yaklaşımları; sonuç olarak bu bütüncül ele alışta beklentisinde olduğumuz, yere aidiyetimiz ve bizi ruhen ve bedenen güçlü kılacak mekânsal ağlarımız. Mahalle bizi topluma ve mekâna, disiplinleri ise birbirine bağlayan en canlı kentsel birim; bu birim, sağlıklı ve güvenli bir gelecekte anlamı daha da büyüyecek bir ortak payda…

 


[1] Yurtdışında farklı pek çok şehirde “paylaşımlı sokaklar”, “yavaş sokaklar”, “açık sokaklar”, “ferah sokaklar” gibi birçok program geliştirilmiştir. Sokakların pandemiye nasıl yanıt verebileceğini gösteren ve alternatif sokak tasarımları içeren bir rehber örneği için, bkz: https://nacto.org/2020/05/21/streets-for-pandemic-response-and-recovery/

[3] “Paris mayor unveils '15-minute city' plan in re-election campaign”, https://www.theguardian.com/world/2020/feb/07/paris-mayor-unveils-15-minute-city-plan-in-re-election-campaign [Erişim: 1.11.2020]

[4] “Urban proximity and the love for places Chrono-urbanism, Chronotopia, Topophilia”, http://www.moreno-web.net/urban-proximity-and-the-love-for-places-chrono-urbanism-chronotopia-topophilia-by-carlos-moreno/ [Erişim: 1.11.2020]

[5] Örnekler arasında farklılaşan pazar yeri projesinin anlamı; mahalle ölçeğinde erişilebilirlik, kentsel donatılara ve kamusal mekânlara erişim kadar gıda gibi tüketilebilir ürünlere olan ihtiyacımızı en yakın noktadan temin etme gerekliliğini ifade etmesi. Bkz: https://www.dezeen.com/2020/04/03/shift-architecture-urbanism-designs-social-distancing-into-the-food-market/ [Erişim: 1.11.2020]

 

Bu icerik 2434 defa görüntülenmiştir.
<p><strong>1.</strong> Pandemiye yanıt arayan alternatif tasarımlarla sokağın  dönüşümü, The National Association of  City Transportation Officials - NACTO.<br />Kaynak: https://nacto.org/2020/05/21/streets-for-pandemic-response-and-recovery/
<p><strong>2.</strong> 20 dakikalık mahalle, Plan Melbourne.<br />Kaynak: https://www.planning.vic.gov.au/policy-and-strategy/planning-for-melbourne/plan-melbourne/20-minute-neighbourhoods