313
EYLÜL-EKİM 2003
 
MİMARLIK'TAN

ODADAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

SORUŞTURMA 2003

DOSYA: ULUSLARARASI SÜREÇLERDE TÜRKİYE MİMARLIĞI

MİMARİ PROJE YARIŞMASI
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ MERKEZ BİNASI VE KÜLTÜREL VE SOSYAL TESİSLERİ

  • Eski New York'lar
    Gürhan Tümer

    Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi,

    Mimarlık Bölümü

YİTİRDİKLERİMİZ



KÜNYE
SORUŞTURMA 2003

TÜRKİYE’DE ÇAĞDAŞ MİMARLIK SORUŞTURMASI ÜZERİNE NOTLAR

C. Abdi Güzer

Doç. Dr., ODTÜ Mimarlık Bölümü

Mimarlık Dergisi Yayın Kurulu 311. sayıdan başlayarak, Türkiye’nin önde gelen çağdaş mimarlık eserlerini belgeleyen bir dosya çalışması başlattı. Dosya Editörü Ali Cengizkan’ın altını çizdiği gibi bu dosya “mimarların kendi mesleki ürünlerine bakışını derlemeyi hedefliyor”.(1) Aslında belgeleme işinin bir mimarlık dergisinin zaten asli görevlerinden biri olduğu, ağırlık ve kapsamları değişse de “çağdaş mimarlık eserlerinin” birincil belgelenme, tartışılma ve değerlendirilme ortamlarını mimarlık dergilerinin oluşturduğu anımsandığında 311. sayı bu belgeleme işlevinden çok, bir sıralama ya da karşılaştırma işlevi üstlenerek ayrıcalık kazanıyor. Soruşturma metninde açıkça öne konulmasa bile sonuçların sunulma biçimi bir belgeleme sürecinden çok, karşılaştırmalı bir sıralama üzerine kuruluyor. Sonunda ortaya çıkan / çıkarılan bir “top 20” kavramı var. Her ne kadar Ali Cengizkan giriş metninde “popüler kültüre teslim olmak”, “kitle kültüründen etkilenmek”, “magazinel beğeni ve tercihlerin mimarlık alanına sızmasına engel olamamak” gibi duruşların etkisinde kalmanın yersizliğinden bahsetse de, sonuçların niteliği ve ortama yansıma biçimi bu kaygılara yeniden “yer” açıyor. Soruşturma gerek süreç ve yöntem, gerekse sonuçları gözetildiğinde farklı algılama ve değerlendirmelere, alternatif okumalara açık bir karmaşıklık barındırıyor.

Süreç ve Yöntem Üzerine

Araştırma, mimarlık alanının farklı bölgelerinde etkinlik gösteren 477 kişi ve kuruma gönderilen sorulara gelen % 10 civarında yanıta dayandırılıyor. Örneğin kurumsal olarak Anadolu, Mimar Sinan ve Lefke Üniversiteleri dışında kalan üniversitelerin soruşturmaya kurumsal bir katkı vermediklerini gözlüyoruz. Katılıma yönelik bu kısıtlılığı biraz da işin kolayına kaçarak “ilgisizlik” olarak yorumlamak, bazı sorgulamalardan kaçmamızı getirebilir. Öncelikle, bu tür bir sorgulamanın kurumsal katkıya açık bir sorgulama olarak algılanmasının mimarlık (eğitim) kurumlarının barındırması gereken “eleştirel mesafe” ve “farklılıkların/karşıtlıkların bir aradalığının getirdiği zenginlik” kavramları ile çeliştiğini görmemezlikten gelemeyiz. Kurumların bu katkıyı yapabilmeleri için, bireyler gibi, kendilerine özgü “duruşları” olması gerekir. Eğer varsa, bu duruş, bu soruşturmaya özgü “anlık” bir dışavurumla sınırlı olmamalı, kurumun bütün varlık alanlarında temsil edilebilmeli, dışarıdan okunabilmelidir. Kurumsal katkıların dışındaki kişisel katkıların sayısal çokluğunun temsili bir değer taşıyıp taşımadığı ise yoruma açıktır. Şüphesiz, katılımcıların çoğu mimarlık alanında birikim sahibi, alanında üretilen değerlere hakim kişilerdir; ancak, örneğin, önde gelen mimarlık dergisi editörlerinin hemen hiçbirinin soruşturmayı yanıtlayanlar arasında yer almaması yalnızca kayıtsızlık ya da bir tesadüf olarak algılanabilir mi?

Soruşturmaya yönelik bir başka kaygı “çağdaş” kavramına yöneliktir. Türkiye’de çağdaş mimarlığın temsiliyet sınırları 1923-2003 aralığına genişletilebilir mi? Bir başka deyişle bağlamsal ve dönemsel farklılıklar içinde gerçekleştirilmiş yapılar bu geniş aralık içinde birbirleri ile karşılaştırılıp yarıştırılabilir mi? Nitekim Ali Cengizkan da aynı kaygının altını çizmekte, “değerlendirici kesimin hangi kuşaktan olduğu bile, verilen kararda önem taşıyacaktır...” demektedir.

Sonuçlar Üzerine

Soruşturma sonuçları doğrudan seçilen, öne çıkarılan yapılar, dolaylı olarak da seçim yapma biçimleri üzerine çok sayıda yoruma açıktır. Burada gözden kaçırılmaması gereken bu soruşturmanın mimarlığın kendisi kadar mimarlık eleştirisinin de geldiği noktayı temsil etmesine yönelik olarak taşıdığı değerdir. Böyle bakıldığında soruşturma, çağdaş mimarlık ortamının algılanma ve değerlendirilme biçimlerine, baskın mimarlık kültürüne ve değerlerine yönelik ipuçları barındırmaktadır. Soruşturma sonucunda gerek öne çıkarılan yapılara, gerekse bu toplu resmin temsil ettiklerine yönelik bazı kişisel saptamalarım aşağıda yer almaktadır:

- İlk 20 yapı gözetildiğinde 80’lerin ortalarından sonra, yaklaşık son 20 yılda, Türkiye mimarlık ortamının öne çıkan yapılar üretemediği izlenimi oluşmaktadır. Bu Türkiye mimarlık ortamına yapılmış bir haksızlıktır. Gerçek anlamda çağdaş üretimi temsil eden bu döneme ait örneklerin kısıtlılığı, yapı alanındaki sınırlılıktan çok, belgeleme, tanıtım ve eleştiri alanındaki kısıtları temsil etmektedir.

- Öne çıkarılan yapılar Türkiye mimarlık ortamı için “karamsar” bir resim sunmamaktadır. Örneğin Türk Tarih Kurumu Yapısı’nın (şüphesiz) özgün ve nitelikli bir mimarlık ürünü olasına karşın 80 yılın “en” önde gelen yapısı olarak öne çıkarılması Türkiye mimarlık ortamı açısından düşündürücüdür. Bir başka deyişle 1967’den sonra bu yapının önüne konacak bir yapı yapılıp yapılmadığı sorgulamaya açık olduğu gibi, yapılamadı sonucuna varanlar varsa bunun gerekçeleri de çok yönlü olarak sorgulanmalıdır.

- Öne çıkarılan yapıların çoğu yapıldığı dönem içinde ilk olması nedeni ile Türkiye ölçeğinde anlam ve önem kazanan ama uluslararası ölçekte özel bir özgünlük taşımayan, çok sayıda örneği olan, “klişe” yapılardır. Bu anlamda Emek İşhanı, İller Bankası, Eski İş Bankası Genel Müdürlüğü, İstanbul Hilton Oteli, Atatürk Kültür Merkezi nitelikli yapılar olmasına karşın, Türkiye kaynaklı temsili bir değer taşımamaktadır.

- Yapıların öne çıkarılmasında mimarlık ortamının oluşturduğu bazı şartlanmaların ve “önceden değer biçmelerin” etkili olduğunu gözlüyoruz. Örneğin Ağa Han Ödül Programı içinde değer bulan yapılar kendiliğinden bir zemin kazanmış gibi görünüyor. Benzer biçimde medyatik baskınlık da yapıların seçiminde doğal bir zemin olarak beliriyor. Şüphesiz ödül programlarının beklentilerini karşılayan yapılar kendiliğinden yüksek bir tasarım standardını da barındırıyor. Ancak bu soruşturmanın herhangi bir ödül programı beklentileri ile kısıtlanamayacak bir bağlam barındırdığı, bu anlamda ödül programlarının değerleri ile süreklilikler oluşabileceği gibi süreksizliklerin de söz konusu olabileceği unutulmamalıdır. Kanımca bu şartlanmanın örneklerinden biri Zeyrek Sosyal Sigortalar yapısıdır. Ağa Han Ödül Programı kadar, mimarının kabul görmüşlüğü ile de haklı bir öncelik zemini kazanan bu yapının, bugünün bağlamı ve sorgulamanın çerçevesi içinde önceliğini koruyup korumadığı tartışmaya açık bir durum barındırmaktadır. Bugün bu yapının (belki mimarlık dışı nedenlerle de olsa) zamana direnme gücü bulamadığını, çevresi ile yabancılaştığını, kentle ilişkisinin zayıfladığını gözlüyoruz. Öne çıkarıldığı dönem içinde sunduğu ölçek, kütle ve bağlamsal ilişkilere yönelik değerlerin bugün bile aşılamadığını düşünmek pek çok örneğe yapılmış bir haksızlık sayılabilir.

- Zamana direnme kavramının, bir başka deyişle yapının yeniden tanımlanan yaşam biçimleri içinde varlığını sürdürebilmesinin diğer başka örneklerde de öncelikli bir değer olarak ele alınmadığını, yapıların tarihsel konumları içinde atfedilmiş değer ve imaj nitelikleri ile değerlendirildiğini gözlüyoruz. Zeyrek yapısı gibi Emek İşhanı da bu örnekler arasında sayılabilir. Benzer biçimde Demir Tatil Köyü kategorisinde de çok sayıda yeni ve yenilikçi çalışma bu yapı gurubunun medyatik kabul görmüşlüklerini aşmayı başaramamıştır. Yerellik, yerel kimlik kavramları 80’ler sonrasının öne çıkan ve çok sayıda örneği verilen tasarım çerçeveleri olmasına karşın, bu çerçevelere yapılan güncel katkılar göz ardı edilmektedir.

- Yanıtlardan yola çıkıldığında, soruşturma sürecinin çağdaş eleştiri gelenekleri ile kolay bağdaştırılamayacak biçimde kişiselleştirildiğini ve gerekli “eleştirel mesafelerin” sağlanamadığını gözlüyoruz. Bu anlamda mimarlık ortamına katkıları ve yapıtlarının nitelikleri göz ardı edilemeyecek olan bazı uygulamacı mimarlarımızın listelerini ağırlıklı olarak kendi yapılarını öne çıkararak oluşturmaları Türkiye ortamına yönelik değerli birikimlerinin objektif yansımalarını kısıtlamaktadır. Örneğin, Cengiz Bektaş ve Şevki Vanlı’nın listelerinin yaklaşık 1/4'ü kendi yapılarından oluşmaktadır. Şüphesiz burada tartışmamız, bu yapıların bu yerleri hak edip etmediklerine yönelik değil, başkaları tarafından öne çıkarılmalarının daha güçlü bir anlam barındırabileceğine yöneliktir. Aynı şekilde soruşturma tarihinde temeli bile atılmamış ya da yayın yolu ile mimarlık kamuoyu ile paylaşılmamış bazı yapılara oy verildiğini gözlüyoruz. Bu tür katkılar projelerin niteliklerinden bağımsız olarak salt eleştiri geleneği içindeki tutumlara yabancılaşmaları nedeni ile araştırmanın güvenilirliğini zedeliyor.

- Sonda değinilmesine karşın en önemli değerlendirme ölçütlerinden biri de yanıtların kendi içlerinde ve birbirleri ile oluşturdukları sürekliliktir. Şüphesiz araştırma sorusunun soruluş biçimi, katılımcıların esnek çerçeveler içinde değerlendirme yapmalarına ve kendi değer çerçevelerini oluşturmasına olanak tanıyor. Bu nedenle kişiler arasındaki çeşitlilik ve farklılıkları, bir başka deyişle oyların dağılmasını, bir, iki yapı dışında paylaşılarak öne çıkarılan yapı olmamasını anlamamak olası. Ancak anlaşılması daha zor olan, kişisel tercihlerin barındırdığı farklılık ve çeşitlilik. Örneğin Suha Özkan’ın Gökhan Avcıoğlu’nun Kadıköy Parkı Genel Tuvalet Yapıları’nı, Sedad Hakkı Eldem’in yapıları ile aynı kategori içinde 80 yılın en önemli yapıları arasında tutmasını anlamlandırmak kolay değil.

Genel Değerlendirme

Gerek süreç gerekse sonuçlar üzerine yapılan saptamalar, her şeyden önce çağdaş Türkiye mimarlığının geniş tabanlı temsiliyetine yönelik bir dizi “eksik kalmışlığın” altını çiziyor. Bunların başında katılıma yönelik sorunlar, sonra da araştırma zemininin belirsizliği, daha doğrusu genişliği geliyor. Listelenerek öne çıkarılan yapılar bizi Çağdaş Türkiye Mimarlığı’na yönelik olarak gerçek dışı bir karamsarlığa itiyor. Bu karamsarlığın kaynağı şüphesiz seçilen yapıların nitelikleri değil. Aksine karamsarlık, bu listede yer alması beklenen “diğer” yapıların, gerçek anlamda çağdaş örneklerin yokluğu nedeni ile oluşuyor. Başta da vurgulandığı gibi, öne çıkarılan yapıların çoğu, niteliklerini kanıtlamış, mimarlık ortamında kabul görmüş yapılardır. Ancak bu yapıların dönemsel dağılımı ve son 20 yılın dışlanması bir yandan araştırmanın “çağdaş birikimi” yansıtmamasını, öte yandan Türkiye’nin mimarlık birikim niteliğinden çok, mimarlık eleştirisinin işlevsel kısıtlılığını temsil etmesini getiriyor. Türkiye’de mimarlık eleştirisinin süreklilik kazanamaması ve kurumsallaşamaması mimarlık birikiminin belgelenmesine, okunmasına, sınıflandırılmasına, değerlendirilmesine ve hepsinden önemlisi ortamı geri beslemesine yönelik sorunları getiriyor. Bu soruşturma sonuçları da kendi içeriğine paralel olarak bu sorunları barındırıyor. Gene de bir süreç olarak algılandığında başlatılan tartışma-soruşturmayı çağdaş mimarlık eleştirisi için önemli bir zemine dönüştürüyor. Ali Cengizkan’ın da söylediği gibi bu çalışma her şeyden önce “bir başlangıç için” bir çağrı olarak algılanmalı.

(1) Cengizkan, A., 2003, Türkiye’de Çağdaş Mimarlığın (1923-2003) Önde Gelen 20 Eseri, (dosya: Soruşturma 2003: MİMARLIK Geçmişini Değerlendiriyor; dos.ed.: Ali Cengizkan) Mimarlık, s: 311; 23-35.

Bu icerik 1928 defa görüntülenmiştir.