313
EYLÜL-EKİM 2003
 
MİMARLIK'TAN

ODADAN

MİMARLIK DÜNYASINDAN

SORUŞTURMA 2003

DOSYA: ULUSLARARASI SÜREÇLERDE TÜRKİYE MİMARLIĞI

MİMARİ PROJE YARIŞMASI
TÜRKİYE NOTERLER BİRLİĞİ MERKEZ BİNASI VE KÜLTÜREL VE SOSYAL TESİSLERİ

  • Eski New York'lar
    Gürhan Tümer

    Prof. Dr., Dokuz Eylül Üniversitesi,

    Mimarlık Bölümü

YİTİRDİKLERİMİZ



KÜNYE
DOSYA: ULUSLARARASI SÜREÇLERDE TÜRKİYE MİMARLIĞI

Hasan Barutçu ile Mimarlık Pratiğinin Geleceği Üzerine

Mimarlık mesleğinin ve kültürünün gelişimine önemli katkılar veren ve şu an Pro-ge Proje Geliştirme ve Yönetim Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı olan Hasan Barutçu ile küresel ekonominin ya da AB’nin önerdiği programlar ile Türkiye’deki mimarlık pratiğinin ne yönde etkileneceği ve mimarlık hizmetinin sonuçlarının ne şekilde yaşanacağının yanısıra, ülke mimarlarının kısa ve orta vadede önlerine gelecek sorumlulukları ve kendilerini nasıl dönüştürmeleri gerektiği üzerine konuştuk.

İzin verirseniz şöyle başlayalım: Küresel ekonominin ve Avrupa Birliği’ne giriş sürecinin mimarlık alanında getireceği açılımlar ve değişimler neler olabilir ?

Türkiye, kurumları açısından, bir yandan feodalizmden kapitalizme, diğer yandan, veya buna paralel olarak, devletçilikten özelleşmeye doğru yönelmektedir ve küresel kurumsallaşmayla kucaklaşmaktadır. Bu iyidir veya kötüdür tartışmasına girmeden kabul etmeliyiz ki bu durum, bütün kurumları ve disiplinleri uluslararası normları öğrenmeye ve uygulamaya zorlamaktadır. Bu, Avrupa Birliği’ne girsek de girmesek de böyledir. İslam ülkeleri organizasyonlarına yanaşsanız da, Uzak Doğu ülkeleri ile stratejik anlaşmalar yapsanız da yine böyledir. Çünkü, bu uluslararası mesleki normlar ve standartlar, tüm dünyaya zaten empoze edilmiştir. Mimarlık alanında da bu geçerlidir. Demek ki, Türkiye’deki mimarlık büroları da, varlıklarını korumak için hızla bu norm ve standartları benimsemek yani “kurumsallaşmak” veya daha doğru bir deyimle “çağa ayak uydurmak” zorundadırlar.

Bundan kastınız Avrupa’da daha yaygın olan küçük ölçekli bürolar yerine, Amerika’daki gibi büyük ve bazen mühendislik disiplinlerini de içinde barındıran şirketler biçimi midir?

Hayır. Her ikisi de olabilir. Hatta bence birey mimara dayalı, yani bir isme bağlı mimarlık büroları hep var olacak ve mimarlık alanına damgalarını vurmaya devam edeceklerdir. Benim sözünü ettiğim, mesleğin uygulanmasındaki bazı norm ve standartlardır ve ancak bunlar yoluyla uluslararası piyasada tanımlanabilir ve kabul görürsünüz. Ancak bu şekilde “akredite”olursunuz. Nedir bunlar? Önce tanımlar. Türkiye’deki tasarım aşamalarına çok benzeyen, ancak bazı küçük farklılıkları ve değişik isimlendirmeleri olan tasarım aşamalarını bileceksiniz. Dünyada herkes, hangi bilgisayar programını kullanıyorsa, siz de buna uyacaksınız. Büro içi işleyiş, iletişim, yetki ve sorumluluk dağılımlarını ve büro dışı ilişkileri disipline eden kalite programlarını uygulayacaksınız. Büronuzun -veya işinizin- sürekli bir güvenilirliği olduğunu, uluslararası yöntem ve belgelerle kanıtlayacaksınız.

Bu söylediklerinizi örnekleyebilir misiniz?

Bugün gelişmiş dünyada çok yaygın kullanılan ancak Türkiye’de hiç uygulaması olmayan bir “mesleki sorumluluk sigortası” (professional liability insurance) mimara iş yaptıran açısından her yerde geçerli bir güvencedir ve dolayısıyla da mimarın kabul görmesinin anahtarıdır. Bu sigorta, proje bazında edinilen bir sigorta değildir. Şu mimarlık bürosuna verilir ve bütün işleri için geçerlidir. Kati teminat mektubu veya nakit teminat kesintine gerek kalmaz, çünkü bunları karşılar. Mimarın hizmetini sunarken gecikmesi ve bu gibi nedenlerle işverenin uğrayacağı zararı öder. Hatta daha da ötesi, bazı koşullara bağlı olarak, mimarın veya mühendislerin kusur ve hatalarının doğuracağı sonuçları dahi tazmin eder. Bu arada sigorta primleri arasındaki fark nedeniyle, işini dört dörtlük yapan bir büro ile daha az özenli bir büro arasındaki haksız rekabet unsurunun da azalmasına katkıda bulunur.

Bu tür sistemlerin, bugünden yarına Türkiye’de gerçekleşeceğine inanıyor musunuz?

İhtiyaç duyuldukça oluşacaktır. Bakın, 5-6 yıl önce hiçbir Türk müteahhit firmasının ISO belgesi yoktu. Şimdi belli başlı bütün müteahhitlik firmalarında var. Çünkü onlar uluslararası piyasada mücadele veriyorlar ve zorlanınca herkes gereğini yerine getiriyor, sistem de

oluşuyor. Şimdi ISO’nun da yeterli olmadığını, “toplam kalite yönetimi” (total quality management) sistem ve sertifikalarına yönelme olduğunu görüyoruz.

Mimarlık hizmetinin Ülkemizde halen verilmekte olan biçimlerinin, yapı üretim biçimlerinin değiştiği dünyada ve Türkiye’de nasıl dönüşeceğini düşünüyorsunuz?

Öncelikle ve en önemlisi, mimarlarda “ekonomi” bilinci oluşmalıdır. Bir yapıyı çizerken onun “kaça çıkacağını” bileceksiniz ve bu yatırımın fizibilitesini gözeteceksiniz. Genellikle devlet bütçesinden yaptırılan ve fizibilitesi, bırakın mimarı, işi yaptıran tarafından dahi pek umursanmayan projelerin devri bitiyor. Mimarlarımızın da bu değişime ayak uydurmaya başlamış olduğunu, yürüttüğümüz bazı projeler vesilesiyle görmekten mutluluk duyuyorum. Bu bilincin daha üniversite eğitiminden başlayarak verilmesi gerektiği inancındayım.

Eğitimden söz açılmışken, üniversitelerimizde verilmekte olan mimarlık eğitimiyle ilgili görüşleriniz nelerdir?

Üniversitelerimizde mimarlık eğitiminin veriliş biçimi hakkında bir söz söylemek durumunda değilim; çünkü ne akademik programları biliyorum, ne de derslerin nasıl verildiğini takip ediyorum. Yani akademik ortamın içinde değilim. Ancak, bu sorunuza şöyle cevap verebilirim. Bugün yapılmakta olanların ötesinde başka neler yapılabilir? Belki pek çok şey, ama geçmişte ve şu andaki profesyonel hayatımda yakından gözlemlediğim bir şey var, o da mimarlara “proje ve inşaat yönetimi” öğretilmediği. Mimarlık, yalnızca tasarım değildir. Bir yapı inşa edilirken de mimarlara çok iş düşmektedir. Bundan bir süre önce “mimardan şantiye şefi olmaz” denirdi. Tek tük olanlara da inatla “mühendis bey” diye hitap edilirdi. Bu artık tam tersine dönüyor. Özellikle bina inşaatlarında, artık şantiye şefi veya bugünkü tanımıyla proje müdürü, inşaatta tecrübeli mimarlardan seçiliyor. Dikkat ederseniz “inşaatta tecrübeli” dedim. Çünkü bu tecrübe iş hayatında ediniliyor, eğitimi yok. Bildiğim kadarıyla, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Orta Doğu Teknik Üniversitesi (benim bilmediğim başkaları da olabilir) bu konuda birimler kurup çalışmalar yapıyorlar. Ancak bir lisans veya hiç olmazsa lisansüstü programı henüz duymadım.

Proje ve inşaat yönetimi eğitimi nedir? Kısaca anlatır mısınız?

Bakın, benim profesyonel hayatımın 25 yılı inşaat şirketlerinde yöneticilikle geçti, son 3 yıldır da proje inşaat yönetimi hizmeti veren bir şirketimiz var. Bütün bu süre içinde kalfaların, formenlerin veya genç ve bilgisiz mimar ve mühendislerin sahada iş yürüttükleri planlama, programlama, bütçeleme konularında ise hayatta görerek öğrendiklerini uygulayan yönetim kadrolarının bulunduğu ortamlarda çalıştık. Biz de farklı değildik. Yeni yeni öğreniyoruz.

Proje ve inşaat yönetimi bir sistemler manzumesidir. İş nasıl planlanır ve programlanır? Bütçe ve nakit akış programları nasıl düzenlenir? Bütün bunlar inşaat süreci içinde değişen koşullarda, nasıl ve hangi periyotlarda revize edilir? Yapılan işin kalite kontrolleri hangi formlara göre yapılır? Kaliteli yapılan iş neden daha ucuzdur? İş güvenliği nedir? Ve nasıl sağlanır? İşin teslim alınması veya müteahhit açısından teslim edilmesi süreci nasıl uygulanır? İşi teslim etme sürecinin, daha işe başlandığı anda başlaması ne demektir? Proje ve inşaat yönetimi eğitimi bütün bunların ve tabii burada sıralamakla bitiremeyeceğim başka bir çok şeyin öğretilmesidir.

Bu tür bir eğitimden geçen bir genç, okulu bitirince ne yapıyor? Bir müteahhit firmaya mı girip çalışıyor?

Şöyle soralım: Bugün, mimarlık fakültesini bitiren gençler ne yapıyor? Çok az sayıdaki mimari tasarım yapanların dışında, ya bir müteahhit firmaya giriyor, ya devlette kontrol mimarlığı yapıyor, ya bir yatırımcının yanında çalışıyor ve bunların tümü, proje ve inşaat yönetimi bilgisini gerektiriyor.

Bu ihtiyaç Türkiye dışında da böyle midir?

Evet böyledir. Size çok ilginç bir gözlemimi aktarayım. Son yıllarda, ilişkide bulunduğum Amerikalı ve Avrupalı müteahhitlik veya proje ve inşaat yöneticiliği müşavirliği yapan firmalarda çok sayıda ve önemli görevlerde İngiliz uzmanlar görüyorum ve bu giderek artıyor. Nedendir biliyor musunuz? Çünkü İngiltere, bu konuda eğitimi çok ciddiye almaktadır. Burada, özellikle Amerikalı firmaların, proje ve inşaat yönetimi sistem ve teknikleri üzerindeki en ileri teknolojik yaklaşımları ve gelişmiş çalışma formatlarını göz ardı etmiyorum. Ancak, bireysel olarak bu sistemlere ve uygulamalara İngiliz uzmanlar, eğitimli oldukları için, çok iyi ayak uyduruyorlar.

Diyorsunuz ki, Türkiye’de de proje ve inşaat yönetimi eğitimi olsa, hem bu eğitimi alanlar, hem de sektör için yararlı olur.

Elbette. İnşaat şirketlerinde yöneticilik yaptığım sıralarda ve bugün diploması proje ve inşaat yönetimi eğitimi üzerine olan bir özgeçmiş görseydim, neredeyse mülakat yapmadan o genci işe alma isteğine kapılırdım.

Bizim sormak istediklerimiz bunlar. Siz bir şey eklemek ister misiniz?

Hayır, çok teşekkür ederim.

Biz teşekkür ederiz.

Bu icerik 2374 defa görüntülenmiştir.