366
TEMMUZ-AĞUSTOS 2012
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN




KÜNYE
GÜNCEL

Yenikapı Projeleri: Kentsel Boşluk, Sınır veTasarım Yöntemi Olarak Arkeolojik Mekân

Namık Erkal, Doç. Dr., ODTÜ Mimarlık Bölümü

İstanbul Boğazı’nı geçerek iki yakayı bağlayacak olan Marmaray’ın Avrupa yakasındaki yeni merkez noktası Yenikapı. Bilindiği gibi buradaki kazılar sırasında son yılların en önemli arkeolojik kalıntıları olan Bizans’ın Theodosius Limanı ve dünyanın sayılı Ortaçağ gemi koleksiyonlarından biri bulundu. Böylelikle büyük bir hassasiyetle ele alınması gerekli alana kentsel müdahale biçimi başka bir boyutta tartışılmaya başlandı. Yenikapı için açılan çağrılı yarışma geçtiğimiz günlerde sonuçlandı. Yazar, kentsel arkeolojinin ve kentin tarihsel birikiminin arkeo-park konusu dahil olmak üzere projeciler tarafından nasıl ele alındığını odağına alarak projeleri değerlendiriyor.

İstanbul Tarihî Yarımada’nın eski kıyı mahallesi Yenikapı’da son yıllarda çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Boğazı tren yolu tüneli ile katederek iki yakayı bağlayacak olan Marmaray’ın Avrupa yakasında yeni merkez noktası olarak belirleniyor Yenikapı. Burada yürütülen altyapı çalışmaları istemsiz biçimde, kentte son yılların en önemli arkeolojik kalıntılarının bulunmasına vesile oluyor. Bizans’ın Theodosius Limanı, Osmanlı’nın Langa Bostanı’nın altında dünyanın sayılı Geç Antik-Ortaçağ gemi koleksiyonlarından birini oluşturmak üzere 40’a yakın gemi keşfediliyor (Gemilerin safrası ve arkeolojinin şifresi binlerce seramik parçası ise buluntuların akademik cabası). (Resim 1) Esas sürpriz bunların da altında, günümüz su seviyesinin 6 metre aşağısında: Kazılarda kentin en eski yerleşimi ve en eski sakinleri 8500 yıllık bir geçmişten günışığına çıkıyor.

Ne var ki altyapı projesinin arkeoloji ile karşılaşması metropoliten süreci yavaşlatıyor. “Çanak çömleğin” patlamasından sonra (kendisi de eski belediye başkanı olan Sayın Başbakan hızını kesen buluntuları “arkeolojik şey” ve “çömlek” olarak nitelendirmişti), İstanbul’da üniversiteler ve sivil toplum örgütlerinin çabaları ile Yenikapı’nın bir transfer ve arkeoloji merkezi olarak nasıl yapılanması gerektiği üzerine düşünceler üretilmeye başlanıyor. (1) Müteahhit firmaların yaptırdığı bir takım mimari projeler askıya alınırken, yavaşlama ortamında bir anlamda kentsel oyunun yeniden kurulmasına zemin hazırlanıyor. Çok farklı devlet kurumları, yerel yönetim organlarının yeni bir kentsel proje yöntemi üretilmesi konusunda süren iletişimleri, İstanbul 2010 Kültür Başkenti sürecine bağlanıyor. (2) Yenikapı kentsel tasarım projesi Kültür Başkenti’nin bir olayı olarak belirleniyor. Kentsel tasarım yarışması gündeme geldiğinde, ajansın proje alanlarında “yarışma”lar için bir kalem olmadığından “hizmet alımı” şeklinde bir tanım altında organizasyona gidiliyor; hizmeti alınan Yenikapı Transfer Noktası ve Arkeo-park Alanı Uluslararası Mimari Avan Projesi.

Yenikapı’da özgün proje konusu burada bütün kente hizmet verecek bir transfer noktası oluşturulması ile Marmaray kazıları ve daha sonraki kazıları içeren bir arkeo-park fikrinin beraber kurgulanması. Hem küresel-metropoliten dolaşımın, hem de Tarihî Yarımada kültür varlıklarının yeni bir odağı aranıyor. Dahası, Yenikapı kentin içinde devasa bir boşluk gibi görünse de boş bir parsel değil; arazinin hâlihazır mekânsallığı da kendi potansiyelini içeriyor. Projede iki başlığın biraradalığı, kavramsal ve mekânsal anlamda bütünsellikten ikiliğe, melezlikten çatışmaya çok farklı stratejik tercihleri gerektiriyor ya da olanaklı kılıyor. Şüphesiz, kâğıt üzerinde eskizin ötesinde çok disiplinli kentsel tasarım yöntemlerinin, modellerinin aranmasını, yeniden düşünülmesini gerektiren bir bağlam oluşuyor. Yenikapı’nın bu benzersiz yaratıcı bağlamda arkeolojik ve teknolojik bir kentsel merkeze dönüşmesinin yanında, İstanbul’un bir uluslararası kent mimarlığı odağı haline gelmesini gerek fikir gerekse uygulama bağlamında destekleyecek bir fırsat ortaya çıkıyor.

Haziran 2011’de Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın basın açıklaması ile “davetli hizmet alımı” süreci başlıyor; dosya teslim eden ulusal ve uluslararası ekiplerin içinden ön seçimle 7 yarışmacının proje hazırlamak için belirleneceği resmen açıklanıyor. (3) Mimar, kent planlamacıları ve peyzaj mimarlarından oluşabilen projeciler, gerek görmeleri halinde akademik danışmanlar da alabiliyorlar ekiplerine. Başvuru dosyalarının 14 Temmuz 2011’e kadar teslim edilmesi gerekirken süreç duruyor. Resmî açıklamaya göre Eylül 2011’de İstanbul Kültür Başkenti sürecinin sonlanması ile hizmet alımının başka bir idari yapıya kavuşturulması gereği öne sürülerek çalışmalar erteleniyor. Kurumsal yapı İBB Etüd ve Projeler Daire Başkanlığı Projeler Müdürlüğü’ne devrediliyor. İki ay sonra süreç tekrar başlatıldığında ise bir önceki aşamada jüri olarak görülen ve Yenikapı’daki özel proje inisiyatifinin oluşumunda çaba sarf etmiş seçici kurul üyeleri İhsan Bilgin, Korhan Gümüş ile Mehmet Konuralp ve Doğan Hasol’un artık konu dışında kaldıkları, onların yerine Suha Özkan, Haluk Pamir, Sinan Genim ve Şolan Kolatan’ın görev aldığı, uluslararası jüri üyelerinin ise Rem Koolhaas’ın ayrılması ve Odile Decq ile Enzo Siviero’nun dahil olması dışında aynı kaldığı görülüyor (Massimiliano Fuksas ve Micheal Sorkin). Projenin bir önceki aşamada tariflenen üç aşamalı beklentisi ise korunuyor: Tarihî Yarımada ve İstanbul bütününü kapsayan üst ölçek kentsel vizyon çalışması; Yenikapı ve yakın çevresinde transfer noktası ve Arkeopark’ın kentsel tasarım projesi ve transfer merkezi, kent arşivi ve müze gibi mimari yapılara dair ön projeler. (4)

Kasım 2011’de 42 ulusal ve uluslararası ekip dosya sunuyor; yeni seçici kurul ön seçim kararını Aralık 2011’de açıkladığında ön yeterli görülen proje grubu sayısı 7’den 9’a çıkarılıyor. 20 Aralık tarihinde proje grupları araziye götürülerek ardından ilgili kurumların sunuşları yapıldıktan sonra (DLH, TCDD, İstanbul Arkeoloji Müzeleri) ihtiyaç programı ve “design brief” kendilerine teslim ediliyor. Proje ekipleri üç ay çalıştıktan sonra 7-8 Nisan 2012’de kamuya açık bir sunuş yapıyorlar. (Resim 2) Bunun ardından seçici kurul 3 projeyi belediyenin nihai değerlendirmesine bırakarak idareye sunuyor.  (Resim 3, 4, 5)

Sonuçlarının kamuoyu ile paylaşımı oldukça yeterli; proje sunumları, paftaları, jüri raporlarına “yarışma” sitesinden ulaşılabiliyor. Bu sitede yer alan jüri raporunun genel ifadesinden, seçici kurulun herhangi bir projeyi tam olarak uygulamaya yeterli bulmadığı anlaşılıyor. Projelerin ürettikleri noktasal değerlerin yanında daha çok olasılıklardan, gelecekte tamamlanacak tasarım ve vizyon süreçlerinden bahsediliyor. Şimdilik Yenikapı projeleri medyanın gündemine de fazla düşmüyor. Jüri çalışmalarından bir ay sonra, İstanbul SALT’ta “Yenikapı Yarışmasının Ardından” adında bir panel gerçekleştiriliyor. Bu panele katılanlar (Aykut Köksal, Korhan Gümüş, Murat Güvenç, Suha Özkan, Tansel Korkmaz) iki buçuk saat boyunca Yenikapı hizmet alımı sürecinden ve kaçırılan fırsatlardan bahsediyorlar, ancak projelerden pek söz etmiyorlar –iki panelist kendilerinin yer aldığı projelere gönderme yapıyor sadece. (5) Yenikapı gibi bir yaratıcı ortamın ardından en çok da kentsel tasarım ve mimarlık üzerine katkıların ifadesinde zorluk çekilmesi, güncel mimarlığa katkının ifade edilememesi, İstanbul üzerinden mimari bir fırsatın kaçmasına mı, yoksa bu fırsatın zaten gerektiği gibi oluşturulamadığına mı işaret ediyor?

Yenikapı projelerinde ve seçim sürecinde tartışılması gereken birçok konu var: Örneğin İBB’nin gündemindeki transfer noktasından geçen motorlu araç yollarının tünellere alınması konusunun irdelenmesinin yarışmacılara bırakılmış olmasına rağmen, Emre Arolat Mimarlar (EAA) ve Han Tümertekin ve Haşim Sarkis ekipleri dışındaki projelerin araziden geçen bütün ana yolları araç tünellerine almayı pek de sorgulamamış olmaları. Tarihî Yarımada trafiği bütününde düşünülmesi gereken koca transit trafik sorunun faraşla yerin altına alınmasıyla, odaklanılan alanın sorunsuzlaştırılması dışında bir çözüme gidilememiş olması. Özellikle bazı projelerde kıyı-transfer merkezi ilişkisi kıyı parkının devamının ötesinde özel bir bağlantı içermediğinden kıyı yolunun alanın bütününde tünele alınmasının neye yaradığı da meçhul. Diğer uçta ise tünel üzeri mekânların kentsel tasarımını geliştirerek bu araba tüneli fikrini ehlileştiren projeler var; Atölye 70& Cellini ekibi bu konuda en yoğun çabayı gösteren grup.

Bir diğer tartışma konusu transfer merkezinin kentsel mekân olarak niteliği: Yenikapı’dan geçenler nasıl bir kentsel mekândan geçecekler? Yenikapı’nın içinden geçenler, gezenler ve çevrede yaşayanlar açısından nasıl mekânsal deneyimler sunacağı mimari bir yapılaşma probleminden çok farklı ölçeklerde senaryo ve vizyonların kurulmasına, farklı paydaşların içerilmesine bağlı. Böylesi bir çalışma ekiplere verilmediğinde onların bu paylaşımı üç aylık sürede araştırarak keşfetmeleri ve bunun üzerine senaryolar yazmalarını beklemek çok gerçekçi değil. Durum bu şekilde olduğunda senaryo ve vizyonların salt kentsel form, üst ölçekli mekân analizleri ve ana akış diyagramları üzerinden oluşturulmuş olması şaşırtıcı değil. Önerilenler: Çok büyük ölçekli meydanlar, çok büyük ölçekli parklar, bir hareket sisteminden bir diğer hareket sistemine kanal ve terminaller, yoğun kentsel dokular, boşlukta akslar ya da nesne-binalar.

Bu gibi tartışmaların her birisinin uzman bir bakışla eleştirilmesi gerekir; burada bizim derinlemesine ele alacağımız konu ise belki de yarışmanın en özgün sorunsalı: Kentsel arkeolojinin ve kentin tarihsel birikiminin, arkeo-park konusu da dahil olmak üzere projeciler tarafından nasıl ele alındığı. Dahası transfer merkezi ve arkeo-park başlıklarının birlikteliğinin projelere ne kattığı. Ne de olsa dünyanın herhangi bir küresel kentinde ya da kent adayında milyonlarca insan için yeni transfer merkezleri üretilmesi konusu jenerik olsa da, neolitikten günümüze arkeolojik bir alanın içinde bir küresel transfer merkezi oluşturulması, yaratıcılığı gerektiren ve düşündürdükleriyle güncel mimari tasarıma katkıda bulunabilecek olan esas konudur.

Peki beklenti ve potansiyel bu şekilde iken proje ekiplerine İstanbul Yenikapı’nın kent tarihi ve arkeolojisi açısından kalıcı değerde sentez bir akademik çalışma verilebilmiş midir? Şüphesiz son yıllarda Yenikapı kazılarına dair çok kapsamlı kitaplar ve makaleler yayımlandı (6); ayrıca yukarıda belirtildiği gibi ekiplere yerinde arkeolog görüşleri aktarıldı ve bir tanıtım belgesi verildi. Bunun yanında ekiplerin kendi arkeolog, sanat ve mimarlık tarihçisi danışmanları oldu. Ancak Yenikapı hizmet alım sürecinin, salt kent ve mimarlık tarihi bağlamında projeci ekiplerin yararlanmasının yanı sıra kent tarihi ve arkeolojisi üzerine sentez bir kitaba ya da rapora da vesile olması beklenebilirdi. Yarışmada proje sahiplerine verilen mansiyonlar kadar bir bedele, üniversitelerde yapılabilecek çok katmanlı kentsel tarih analizi bütün ekiplerin kullanımına sunulabilir, ana sorunlar işaret edilebilir, çok önemli konular bireylerin karar ya da kararsızlığına bırakılmayabilirdi. Böylesi bir sentez akademik çalışmanın boşluğuna işaret etmeden, projelerin kent tarihi, arkeolojisi ve arkeolojik sunum üzerine yaptıklarını eleştirmek haksızlık olur. Bu hatırlatmanın ardından, alanın tarihsel, arkeolojik ve müzeolojik durumuna projecilerin genel yaklaşımlarını başlıklar halinde irdeleyebiliriz.

DELTA-LİMAN-BOSTAN:

YENİKAPI’NIN TARİHÎ BİR KENTSEL BOŞLUK OLARAK ALGILANMASI

Beşeri tarih üzerinden bakıldığında önce delta üzerinde köy, sonra koy, surlu kentin çeperi, kapalı liman havuzu, yavaş bir süreçte dolgu alanı, bostan, kısmen konut mahallesi, tren yolu, lunapark ve gazino, belediye servis alanı, dolmuş ve otobüs terminali ve en son altyapı şantiyesi içinde arkeolojik kazı alanı olarak Yenikapı, büyük anıtsal mimari sınırların arasında iz bırakmayan gündelik yapısallıkların konumlandığı bir yer. Bugün olduğu kadar geçmişinde de anıtsal olmayan, derme çatma ama kalıcı izleri sürmek kolay değil. Söz konusu bağlamda Yenikapı’nın proje ekiplerinin birçoğu tarafından tarihsel olarak mekânsal bir boşluk biçiminde kavrandığını söyleyebiliriz. Bu algıyı destekleyen bir durum, şimdiye kadar genelde eski liman havuzu içinde yoğunlaşan kazılarda henüz surlar dışında kentsel dokuyu ifade eden izlere ulaşılamamış olması. Proje ekipleri için arkeolojik olan surlar dışında battıkları yerde kalakalmış gemilerden başka mimariyi destekleyecek iz az. Tarihî görsel belgelere bakıldığında da alanın gösterildiği 15. yüzyıl haritalarından beri surlar içinde bir bostan şeklinde temsil edildiği görülüyor. Tabii ki kent arkeolojisi söz konusu olduğunda kentsel izlerin ille de “tarihî” olması gerekmiyor; metropoliten anlamda dolaşımın, sürekliliklerin izinin sürülmesi de bir yere kadar yeterli olabilir. Daha sonra yapılanmış sonuçları ile üzerinde durulacağı gibi bu boşluk algısı (Seçici kurulun sahilden iç kesimlere yeşil alanların sürekliliğinin sağlanması vurgusuna paralel olarak) bazı projelerde sonuna kadar ölçeklendirilmesi gerekmeyen bir durum, bir park problemi olarak bırakılmış (örneğin MVRDV& About Blanc’ın yarı kentsel yarı kırsal peyzajı). (Resim 6) Tabii ki, kentsel boşluk kaçınılması gereken bir durum değil bir potansiyel de olabilir. Doluluktan boşluğa kapı açmak gibi yaklaşımlar olsa da, salt boşluktan bütün tasarımı yönlendiren bir tasarım stratejisini açıkça bütün naifliği ile ele alan tek ekip ise daha sonra detaylı bir şekilde bahsedilecek olan Selgascano.

 

HAVUZ PROBLEMİ:

BOŞLUĞUN DOLDURULMASINDA ARKEOLOJİK ALANLAR VE ARKEOLOJİK IZGARA

Alanın tarihî olarak kentsel bir boşluk biçiminde algılanması, yerine olmazsa olmaz transfer merkezi ve arşiv-müze işlevleri dışında neyin, nasıl konulacağı ve alanın ne şekilde tutulacağı konularını daha da çarpıcı hale getirmiştir. Daha sonra bu yazıda değinileceği üzere, bu boşluğu doldurmak mimari bir biçim krizine zemin hazırlamış olmakla beraber, bu başlıkta ifade edilen arazide işlev analizinin ne şekilde yapıldığı ve bunun tarihî kentsel doku ve arkeolojik alanlarla ilişkisi sorunudur. İşlevlendirme ve arazi kullanım yönetimi konusunda belirli bir beklentinin yarışmacılara sunulmasına rağmen farklı yaklaşımlar olmuştur. Kentsel dokuyu kuzeyden güneye, yoğundan aza şekillendirenler (Eisenman & Aytaç Mimarlar) kadar, kıyıda belli bir yoğunlaşmayı önerenler de vardır (EAA; Terry Farrel Mimarlar); ki bu ikinci yaklaşım seçici kurul tarafından desteklenmemiştir. Ama özellikle kuzey bölge projeciler için kentle bütünleşme ve yeniden işlevlendirme alanı olarak 19. yüzyıl ikinci yarısı ve 20. yüzyıl başı yangın sonrası ızgara planlarının devamında irdelenmiştir (özellikle Eisenman & Aytaç; Atölye 70 ve MVRDV& About Blanc). Arkeo-parkın bu tür yoğunluk analizlerinin içinde bir alt ölçekte ama mekânsal karşıtlık içeren bir yarık olarak ifade edildiği projeler de vardır (EAA). Algılanan boşluğu doldurma yönünde kullanılan araçlardan birisi olarak arkeolojik plan ızgarasına referans verilmiştir. İlginçtir ki kazı ızgarası, Yenikapı’da soyut kardinal yönlerde bir ızgara değil, Marmaray hattına paralel ve dik olarak oluşturulmuş hafif kuzeybatıya yatıktır. Bu anlamda altyapı ile biçimsel karşıtlığı yoktur. Arkeolojik ızgara zemin döşemesinden dolaşım hatlarının izine, bazen de bağımsız bir katman olarak projelerde alanın kentsel tasarım ve peyzaj anlamında alt ölçeklere bölünmesinde kullanılmıştır.

NERESİ ARKEOLOJİK:

ARKEO-PARKIN KONUMU VE ARKEOLOJİNİN SUNUMU

Projede uç bir yaklaşım, bütünü arkeo-park olarak görmek olabilir; bu yaklaşımı belli bir sunum stratejisi içinde benimseyen az sayıda ekip vardır (Eisenman & Aytaç). Yukarıdaki boşluk maddesi referansı ile devam edecek olursak, arazinin transfer merkezi ve Marmaray istasyonu bölgesinde kazısı tamamlanmış alanda sergilenebilecek nesneler in-situ buluntular olarak farklı biçimlerde projelere entegre edilmişlerdir. Buna karşın Küçük Langa olarak bilinen henüz kazılmayan kuzeybatı alanı, muhtemelen arkeologlar tarafından Theodosius Limanı arka liman yapılarının bulunması olası bir yer olarak işaret edildiği için, bu kazıların devamı da düşünülerek birçok projede tam anlamıyla “arkeo-park” olarak belirtilmiştir (Tabanlıoğlu; EAA; Farrel; Tümertekin & Sarkis). Seçilmiş 3’e kalan ekiplerden ikisi (Mecanoo & Cafer Bozkurt; Atölye 70 & Cellini) ise arkeo-park alanı olarak kazıların tamamlandığı alanı tariflemiş, ancak ilerleyen zamanlarda kazıların genişletileceği alanları “kültür park” gibi metropoliten ölçeği sorgulanabilir tanımlarda potansiyel alan olarak bırakmışlardır. Seçilmiş diğer projede (Eisenman & Aytaç) olduğu gibi kuzeybatı köşesi net bir arkeo-park alanı için uygun bulunmuş; başka alanlarda ise metropoliten işlevlerle entegre olmuş arkeolojik noktaların belirlenmesi ve buraların tekil ya da bütünsel sergileme alanları haline getirilmesi fikri genel olarak benimsenmiştir. Gemilerin bulundukları yerlerde sergiye sunulmaları, bu anlamda kentsel dolaşımın içine serpiştirilmeleri de yine kabul gören fikirlerdendir.

YENİDEN GÖMELİM: KENTSEL BOSTAN

Arkeolojik kazının ve tarihî mekân algısının vurguladığı boşluk hissini bostan referansı ile metropoliten bir parka dönüştürmek olası kentsel tasarım yöntemlerinden. Bir diğer deyişle, kazılanı tekrardan gömmek olarak tanımlanabilecek bu yöntemi benimseyen ekip Selgascano. Ekibin çalışması öncelikle tarihsel bir analiz yapıp burada görünen anıtsal ve geçici izlere referansla bir geometrik topografya kurmak, bütün işlevleri de bu ortaya çıkan Voronoi-Park içine gömmek. (Resim 7) Her ne kadar ekip tarih analizlerinde 13. yüzyılda Bizans limanını dolmamış ama kenarında 18. yüzyıl dolgu zemin mahallesiyle beraber göstermek gibi maddi hatalara düşmüşse de, Yenikapı’nın kentsel tarihi açısından çelişik olmayan bu fikri ortaya koymuşlardır. Bu biçimde oluşan yeni topografya ise, alanın yeni ölçeğini kuran bir araca dönüştürülmüştür. Her nedense kubbe ve hamamlara referans verdiği için seçici kurulda rapora yazılacak kadar açık bir oryantalist his uyandırmış bu proje (ki Farrell’ın Transfer Merkezi çatısı bu his için daha provokatif bir aday olabilir) Yenikapı konusunda bir çeşit “landscape urbanism”i örneklemesiyle bir katkı olarak görülebilir.

ANITSAL ARKEOLOJİYE REFERANS:

TANIM VE SUNUM NESNESİ OLARAK SURLAR VE LİMAN

Yenikapı’nın İstanbul Tarihî Yarımada anıtsallığına eklemlendiği alan surlardır. Theodosius Limanı iç ve dış liman oluşturacak şekilde iki sıra kıyı suru ile berkitilmiş ölçeğiyle Roma’da az dengi olan benzersiz ölçekte bir liman yapısı biçimindedir. Bu surların iç hattının izi ve belli önemdeki kuleleri ortadan kalkmış olsa da, kentsel tasarıma veri oluşturacak önemde yapılardır. Ancak surların önündeki alanda şimdiye kadar yapılan kazılarda çok az sayıda liman yapısına ve kısıtlı bir rıhtıma ulaşılmış olması buranın algısını (Aynen Byzantium 1200 adlı web sitesinde canlandırıldığı gibi) surlar ve liman havuzundan ibaret bir yapı olarak hayal ettirmiştir. (7) Buradaki arkeolojik belirsizlikler her ne kadar yukarıda söylendiği gibi İç Langa bostanını bir potansiyel alan olarak işaret etse de; duvarlar, taş rıhtımlar ve liman havuzundan ibaret bir liman algısı da bilgisayar canlandırmalarına esin olacak bir düşüncedir. Her durumda bu surlu liman vurgusu projelerde arkeo-parkı şekillendirecek bir tarihsel veri olarak ortaya çıkmıştır.

Özellikle seçilen üç içinde olan Atölye 70 & Cellini ve Cafer Bozkurt & Mecanoo ekiplerinin projeleri, suru arkeo-parkı tanımlayan en kesin veri olarak ele almışlardır. Burada surların kenarındaki dış alanın bir deniz suyu yüzeyi olarak canlandırılması üzerinden gemilerin yeraltında sergilenmesi söz konusudur. (Resim 8) Su-sur vurgusunun camla mı, suyla mı ya da başka bir peyzaj elemanı ile mi vurgulanacağı konusu ise açık bırakılmıştır. Özellikle, Atölye 70’in projesinde bu hattın sürekliliği kent arşivi gibi yapılarla çakıştığı alanlarda belirleyici olması açısından, kentsel tasarım ile mimari arasında arayüzü oluşturmaktadır. Arkeolojik sunum üzerinden bakıldığında birbirine çok benzeyen iki projenin seçilen üç içine alınması, gelecekte değerlendirilebilecek olasılıklar açısından bir kısıtlılık olarak değerlendirilebilir.

KATMANLAR, KÖPRÜLER VE ÇAPRAZ AKSLAR:

ARKEO-PARK ARŞİV-MÜZE İLİŞKİSİ

Tarihî surların izinde kazılan alanları arkeo-park olarak tanımlayan projelerin dışında arkeo-parkı kuzeybatı köşede belirleyen diğer projelerde, genel olarak arşiv-müze yapısı arkeo-parkın güneyine ya da batısına yerleştirilmiş ve bütünleşme olanakları aranmıştır. Kentsel arka alandan arkeo-parkı köprü ya da yaya yolları ile kapalı sergi mekânlarına ulaştıran projeler çoğunluktadır (örneğin Terry Farrell’ın projesinde arkeo-park köprüleri); bir anlamda arkeo-park kent ve Yenikapı arasında bir ara bölge olarak tariflenmiştir. (Resim 9) Burada kurulan karşıtlığın arkeolojik alana yaratacağı baskının sorgulanması önemlidir. Seçilen üçte yer alan Eisenman & Aytaç projesi bu açıdan çarpıcıdır; hem arkeolojik parkı tanımlamakta hem de onu bir seyirlik alan olarak kentsel arkaplanın yoğunlaşmasına aracı kılmaktadır. Hemen hemen bütün projelerde arkeolojik kazının katmanları ile müze-arşivin hatta transfer merkezinin farklı katları arasında mimari ilişkiler aranmıştır.

YENİ-KAPI: KAPI YAPILAR

Anıtsal tarihî referansı liman ve sur olan bir alanda (Belki de seçici kurulun müze / kent arşivinin “güçlü görünürlükte bir nesne-bina olmasının” irdelenmesini istemesinin yönlendirmesiyle) mimari yapılaşmanın aracı olarak kapı fikri karşımıza çıkmaktadır; mecazi anlamda “yeni-kapı” da geçerli bir göndermedir. Bu anlamda transfer merkezini çağdaş bir kapı, bir terminal olarak yorumlayan projeler vardır. Her ne kadar konuyu ağırlıklı biçimde bir transfer projesi-istasyon olarak algılamış projeler (özellikle Tabanlıoğlu) (Resim 10) de bu kapı-terminal tipolojisine vurgu yapsalar da, birebir alana kapı açan yapıya en uygun örnek, herhalde, Cafer Bozkurt & Mecanoo’nun projesidir. (Resim 11)

MÜZE-KARE: BOŞLUĞA TUTUNMANIN İÇE DÖNÜK BİR YOLU

Alanın bir boşluk olarak düşünüldüğü ve kentsel tasarımın doku olarak algılanmadığı durumlarda Yenikapı, mimari bir konumlanma ve mimari kitleleşme krizini gözler önüne sermiştir. Bu tür projelerde çeşitli şekillerde anlamlandırılmış bir boşluk-zemin üzerinde tekil binalar yapılması benimsenmiştir. Yenikapı tek veya daha çok tekil yapı ile kentsel tasarımı yapılabilecek bir arsa mıdır? Başka bir tanımla arkeo-park belli bir kentsel karmaşıklıkla oluşsa da, bu tür bir mimari strateji bu tarihsellikte ve karmaşıklıkta bir alan için geçerli olabilir mi? İstanbul Tarihî Yarımada’da anıtsal modernist yaklaşımların arkeolojik alanda yapılmış örnekleri vardır (Saraçhane akla gelebilir). Boşlukta bina yapmanın bir biçimi olarak ve konumuz açısından sergilemeyle ilintili olan kare planlı müze ve kent arşivlerinden bahsedilmelidir; kesitte mimari zenginliklerine rağmen bu yapılar jeneratif olmaktan çok içe dönüktür (MVRDV & About Blanc ve Mecanoo &Cafer Bozkurt). (Resim 12, 13) Herhalde burada kare planlı müze, araştırma merkezi konusunda çok özgün örnekler ortaya koymuş SANAA’yı da özellikle Rolex Araştırma Merkezi referansıyla anmak yerinde olur.

LİMANA DEMİRLEME:

SERGİ MEKÂNI VE SERGİ NESNESİ OLARAK GEMİ YAPILAR

Theodosius Limanı’nın dolgu boşluğu, tarihsel kalıntı referanslarıyla ve yukarıda özetlenen modernist algıyla birleştiğinde, “gemi-yapı” benzeşimi birçok yapıda bütünde ya da kesitte karşımıza çıkmaktadır. Müzeolojik olarak bu benzeştirmenin içeren-içerik açısından geçerliliği tartışmalı olmakla beraber, hizmet alım sürecinin bir beklentisi olan büyük ölçekli karmaşık yapıların bir ara çözümü şeklinde önerilmişlerdir. Bu anlamda en gelişmiş örnek, arazideki bütün işlevleri tek yapıda toplayan Atölye 70 & Cellini’nin merkez yapısı, özellikle de kesitidir. (Resim 14) Gemi çatkısı cephe olarak Tümertekin & Sarkis projesinde de transfer merkezinin güney cephesinde ortaya çıkmaktadır. Eski liman boşluğu park olduğunda binaların da parkın içinde gemileşmesi anlaşılabilir bir durumdur.

HATLAR VE EŞİKLER: KENTSEL SINIRLARIN ARKEOLOJİSİ

Yenikapı’nın kent çeperinde eşik mekân olma durumu tarihî olarak ifade edildiğinde, bunun modern dönem kentleşmede karşılığı metropoliten hatların (tren yolu, kıyı yolu) yarattığı kesinti ve cephelerin alanın bir tarihsel gerçekliği biçiminde ele alınması fikri önemli bir fikirdir. Terminal-yapı üreten projelerde bu kabul kaçınılmaz biçimde ortaya çıkarken (Tabanlıoğlu), “yeni-hat” teması ile Tümertekin & Sarkis grubunun projesinin vurgusu önemlidir. Alandan geçen dolaşımları tek hat üzerine yükleyerek kent kıyı kesintisini belirginleştirdikten sonra kesintiyi bir meydan-platformla tanımlı bir alanda bağlayarak ölçeklendirmenin yanında, eşik anlamında tarihsel deneyimi yeniden kurabilen bir projedir; bunu yaparken de nesne-bina da üretmemeyi seçmiştir.

KATMAN VE ÇAKIŞTIRMA:

BİR TASARIM YÖNTEMİ OLARAK ARKEOLOJİ

Arkeolojik bir alanın yapısını ve kazının kendi yöntemini belirleyen katmanlılık bütün projelerde kentsel altyapı sistemleri ve arkeolojik alanlar arasında çeşitli mimari ilişkiler kurma yönünde kullanılmıştır. Ancak katmanlılığı başlı başına bir kentsel tasarım stratejisi olarak uygulayan ekip Eisenman & Aytaç’dır. Aksaray’dan denize doğru ana caddeler tarafından tariflenen süperblok ölçeğinde tarihî geometrik plan izlerini (dört süper-kare), sur çizgisini, topografyayı (ki bu arazi için görünür bir ölçek sunmamaktadır), bir dizi yaya dolaşım aksını, arkeolojik kalıntıların yerleri ve arkeolojik ızgarayı arazi bütününde sürdürerek bunların katmanlılığı üzerinden mimari yapı ve kentsel zeminleri oluşturan bir projedir. Kavramsal yaklaşım ile sonuç kentsel mimari yapının tutarlılığı, alınan referansların akademik doğruluğu yarışma özelinde bir değer olarak görülebilir. Ancak katmanlılığın kentsel tasarım ve mimariyi belirlemesi konusu Yenikapı ve Eisenman üzerinden iki farklı düzeyde çelişkileri barındırmaktadır: Birincisi kent içi tarihî alanların katmanlılığının temsilinin, tarihî kent çeperindeki boşluklu bir alanda yeni kentsel tasarımın geometrik altyapısını ve estetiğini belirlemesi, Yenikapı proje alanının kentsel arkeolojik özelliği ile çelişkilidir. Burasının kent içinin kendi katmanlılığının devamı haline getirilmesi, yerin arkeolojik özgünlüğünü bozan bir durum olabilir. İkinci çelişki ise mimarın kendi tarihiyle ilgilidir: Eisenman mimaride katmanlılığı, çakışmayı mimari bir dil haline getiren kişilerden birisi olarak çok katmanlılığı genelde bir mecaz olarak araçsallaştırırken (Bir ilk örnek olarak Derrida danışmanlığında La Vilette Yarışma Projesi hatırlanabilir) aynı stratejiyi İstanbul Tarihî Yarımada gibi mecaz ötesinde çok katmanlılığın birebir örneği olan bir yerde tekrarlama yoluna gitmesi kendi mimari kuramıyla çelişkili değil midir? Belki burada ifade edilen iki konu beraber okunduğunda çelişki ortadan kalkıyor olabilir: Eisenman’ın kullandığı katmanlılık araçları salt Yenikapı açısından yapay ya da çoktan silinmiş olduğundan, katmanlılık burada halen mecazi ve yöntemsel sayılabilir. Her durumda çakışmalardan ortaya çıkan mimarlık diğer projelerde görülen mimari kitle krizine bir çözüm gibi gözükse de, ifade ve gösterim olarak 1980’lerin sonuna daha yakın görünmektedir.

Beş senelik bir hazırlık sürecinde evrilen Yenikapı Transfer Merkezi ve Arkeo-park Projesi’nin konunun yerel bağlamı ötesinde güncel mimarlığa katkıda bulunacak kentsel tasarım yöntemleri, stratejileri ve yeni mimarlık biçimleri oraya koymada belli bir yere kadar başarılı olduğu görülmektedir. Şüphesiz büyük emek ve düşünceyle Yenikapı’nın sorunları için metropoliten ve noktasal çözümler üretilmiş, arkeoloji ve kentsel dolaşımın çakışımında kentsel mekânlar ve binalar tasarlanmıştır. Ancak ne var ki, Yenikapı’da Kartal’da olduğu gibi mimarlık gündemine not düşülecek bir fenomen proje çıkmamıştır. Bu durum güncel mimarlık açısından bir kayıp gibi gözükse de, belki de Yenikapı’nın arkeolojisi açısından tek elden bir müdahale olasılığını ertelediği ve proje tasarım üretiminin sürdürülmesini zorunlu kıldığı için hayırlara vesile olmuştur. Her durumda özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bundan sonrası için kararlar verme sürecinde Yenikapı’yı projeler üzerinden konuşmaya devam etmek gereklidir.

NOTLAR

1. Bu anlamda özellikle İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Bölümü yüksek lisans çalışmaları önemli. İlk proje çalışmaları bir dönem İstanbul’da yapıldıktan sonra, 2007-2008 güz döneminde Milano Politeknik’le (Mehmet Kütükçüoğlu’nun danışmanlığında) stüdyo yürütülüyor ve 2008 Mayıs’ında “Yenikapı Transfer Noktası” başlığında sergi açılıyor. Yine 2009-2010 yılında Bilgi’de de aynı alanda proje veriliyor; bu dönemde yüksek lisans proje çalışmalarına katılanlar arasında Yenikapı’da daha sonra proje ekibi olarak seçilecekler de var.

2. Yarışma konusu 2007’de gündeme geldikten sonra 2008 yılında AB Kültür Ajansı’nın takibine alınıyor ve 22 Ekim 2012’de İstanbul Büyükşehir ile protokol imzalanıyor.

3. Yarışma web sitesi: www.yenikapiurbandesign.com’dan (15.07.2012) seçici kurul raporları, başvuru sayıları, ön seçimde belirlenen ekiplerin kompozisyonu, final projelerle ilgili sunumlara dair belgelere ulaşılabilir.

4. Korhan Gümüş konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada kendilerinin (İhsan Bilgin’le) seçici kurulda görev almaktan çok, süreci tariflemekle ilgilendiklerini ve Tarihî Yarımada Alan Yönetim Planı’nın çok aktörlü bir yapıda yapılmasını vurguladıklarını belirtiyor: www.arkitera.com (15.07.2012).

5. SALT’ta gerçekleşen toplantıyı Arkitera’nın şu adresinden izlemek mümkündür: www.arkitera.com/haber/index/detay/yenikapi-yarismasinin-ardindan/8253 (15.07.2012)

6. Marmaray kazıları hakkında bkz. 2007, İstanbul’un 8000 yılı: Marmaray, Metro, Sultanahmet Kazıları, Aygaz, İstanbul; Kocabaş, Ufuk (ed.), 2010, Yenikapı’nın Eski Gemileri,Ege Yayınları, cilt:1, İstanbul. Ayrıca, yazarın bu konudaki bir değerlendirmesi için bkz. Erkal, N. 2011, “Dolgunun Arkeolojisi: İstanbul Kıyısının Katmanlılığı Üzerine”, Arredemento Mimarlık, sayı: 249, ss.80-86.

7. Portus Theodosiacus başlığı altında bakınız: www.arkeo3d.com/byzantium1200/port_t.html (15.07.2012)

Bu icerik 11697 defa görüntülenmiştir.