382
MART-NİSAN 2015
 
MİMARLIK'tan

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Türkiye'deki Modern Mobilya Tasarımları Gün Yüzüne Çıktı
    Yaşar Üniversitesi, İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü: Zeynep Tuna Ultav, Yrd. Doç. Dr.
    İzmir Ekonomi Üniversitesi, İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü: Deniz Hasırcı, Doç. Dr.; Seren Borvalı, Araş. Gör.; Hande Atmaca, Araş. Gör.

YAYINLAR



KÜNYE
KENT KİMLİĞİ

Kent İmgelemesinde Kentsel Yüzlerin Niteliği ve Gerisindeki Biçimlendiriciler: MİLANO ÜZERİNE

Suat Apak, Öğr. Gör. Dr., İTÜ, Mimarlık Bölümü
Hande Apak, Yüksek Mimar
E. İpek Öziltürk, Öğrenci, Bilgi Üniversitesi, Mimarlık Bölümü

Bir kentin adını andığımızda aklımıza gelen ilk imaj aslında o kentin kimliğinin bir yansımasıdır. Uzun bir zaman diliminde sadece yapılarla değil, yapıların çevreleri ve birbirleriyle ilişkileri üzerinden de şekillenen kent kimliği, aynı zamanda planlı ve duyarlı gelişimin sonucu olarak ortaya çıkıyor. Güçlü bir kentsel imgeye sahip Milano’yu inceleyen yazarlar, tipolojik özelliklerin cephe kurgusuna yansıması, avlu / sokak bağlantısı, apartman girişleri ve diğer cephe özelliklerinin tekrarlanarak ritim ve bütünlük oluşturmasının kentin kimliği üzerindeki etkilerine odaklanıyorlar.

Kimlik yoksunu olan birçok kentimize baktığımızda, bu kentlerin kentsel mekânlarından, fiziki şartlarından ve içinde biçimlenen yaşantıdan hoşnut olunmadığı gözlenmektedir. Bu kentlerin güçlü, kimlikli nüvelerinin belli dönemlerde gerçekleştirilmiş, sınırlı ve günümüze iyi taşınamamış oldukları görülmektedir. Türkiye’de 1950’li yıllarda hız kazanan sanayileşmenin paralelinde plansız, sağlıksız gelişen kentlerin bu var olan güzellikleri hapsedilip kuşatılarak zayıf kimlikli dokunun içinde silikleşmiş, kaybolmuştur. Bu kent nüveleri, sahip olduğu ölçeğiyle, devleşen metropolleşen dokuyu bu manada taşıyamamakla birlikte, kent içinde “miniakentler” gibi kalmakta ya da yok olmaktadır.

Kent kimliği, kentin profili ve kentin imgesi olup uzun bir zaman dilimi içinde biçimlenmektedir.(1) Kente anlam yükleyenler, kimlik kazandıranlar kentin “hayat”ları kentsel mekânlardır. Kentsel mekânlara Ching’in de belirttiği gibi kimlik kazandıran, kentsel mekânları tanımlayan binalardır. Binalar kendi iç dünyalarını yaratırken dış mekânları kurgulayan yapı taşlarıdır. Bu ölçekte bina cepheleri caddeler, meydanlar gibi kentsel alanların duvarları olarak iş görmektedirler.(2)

Var olanı koruyamamak, anlayamayıp günümüze taşıyamamak en başlıca problemimizdir. Sanayileşme ile beraber gelen endüstriyel ve demografik gelişmeler, kentleri ve kentleşmeyi etkilemiş, köklü değişiklikler yaratmıştır. Bu değişime hazır olmayan kentler de olumsuz şekilde etkilenmiştir.(3) Sanayileşmenin dişlilerinin bilgi aktarımı zanaatkarlığı ezmesi, niceliği yüceltmesi, niteliğin düşmesi neticesinde her yönüyle ucuzluğun gelmesi, kentlerimizi bu tanınmaz, kimliksiz oluşuma sokmuştur. Problem bu zorlu süreçte bazı şeyleri unutma, yitirme ve tekrardan edinememektir. Bu kopukluk günümüzde politika, planlama ve tasarlama gibi her alanda ve ölçekte karşımıza çıkmaktadır. Özellikle şu günlerde yokluğunu hissettiğimiz maestro görevi üstlenecek, makro ölçekte bütünlüğü sağlayacak, ahengi kurgulayacak planlama ve kentsel tasarım önem kazanmaktadır.(4) Bir kentin planlanması, tasarlanması işlevselliğin yanında estetik boyutun önplana çıkarılmasında da önemlidir. Dağınık, birbiriyle alakasız binalar öbeği yerine, belli bir düzen içinde “aralarında anlamlı ilişkiler kuran bir bütün olabilme” planlamanın, tasarlamanın en temel ögesi olmalıdır. Kent dokusu içinde bu bütünlüğü ve geçişleri sağlayacak ölçek ve araç kentsel tasarım ölçeğidir. Kentsel tasarım bir kentin düşünülmüş, tasarlanmış olduğu algısını güçlendiren en güçlü enstrümandır. Ortaya koyduğu ipuçları ile kenti yaşayanlar tarafından bu olguyu algılamalarına destek olurlar.

Lynch, kent imgesinde yolların, bütünün düzenlendiği en etkili araçlar olduğundan bahsetmektedir. Bu mekânlarda kentsel çevrenin imgelenebilirliğini artırmanın görsel kimliği ve yapılanmayı kolaylaştırma yoluyla mümkün olduğunu da eklemektedir. Özel bir cephe dokusunun önemli hatlarının eşsiz bir özelliğe sahip olması gerektiğini ve karakteristik uzamsal bir özelliğin, cephe dokusunun bu özelliklerden biri olabileceğini ifade etmektedir.(5) Bir yerin kimliği, bir yeri diğerlerinden farklı kılan sürekli benzerlikleri ve birliktelikleridir.(6)

Kentsel mekânları tanımlayan ortak karakteristik özelliklere sahip binalara ait dış duvarların oluşturdukları dizin ve bu dizinin boyut ve sürekliliği kentin imgelenmesinde öne çıkan önemli bir özellik olmaktadır. Kentsel alanların imgesel etkisini artıracak ya da azaltacak bu özelliği sağlayan sınırlayıcıların fiziksel özelliklerine ilişkin belirleyicileri aşağıdaki gibi sıralamak mümkün gözükmektedir.

  • Kentsel mekân ve yapıların planlı / morfolojik gelişiminin derinliği.
  • Kentsel mekânların duvarlarını oluşturan yapıların plan kurgusu.
  • Duvarları oluşturan yapı alanlarının boyutsal özellikleri ve mülkiyet.
  • Duvarı oluşturan yapı stoğunun baskın ortak kimlik sahipliği.
  • Kimlik sürdürülebilirliğinde tarafların tutum ve kararlılıkları (idare, tasarımcı, yatırımcı ve kullanıcı)

Plan düzlemindeki özellikler cephe kurgusuna boşluklar, boyut ve kütle olarak yansımaktadır. Plan özellikleri, boyutsal ve biçimsel benzerlikler uzamsal bir sürekliliğin ön şartı gibidir. Cephenin üslup, bezeme, renk ve malzeme özellikleri de sürekliliği yaratmanın tamamlayıcı unsurlarıdır. Böylelikle kentsel bir süreklilik, bütünlük yaratılarak o kentsel mekânın ve kent geneline ait pozitif yöndeki imgelenebilirliği artırılabilmektedir.

MİLANO ÖRNEKLEMESİNDE KENTSEL ALAN İMGESİ

Güçlü kentsel imgeye sahip İtalyan şehirlerinden biri olan Milano ülkenin, kuzeyinde Lombardia bölgesinin başkenti ve ikinci büyük kentidir. Navigli çemberi ile çevrili tarihî kent dokusu, tarihte birçok yıkımlara maruz kalmasına rağmen korunmuş bir yapılaşmaya sahiptir. (Resim 1, 2) Bu doku Milano’nun kentsel imgesini güçlendiren bir unsurdur. Bu dokunun merkezinde yer alan ve birçok yol aksının kesiştiği alanda şehrin sembolü olan Duomo Katedrali’nin yer aldığı Duomo Meydanı (Piazza del Duomo) bulunmaktadır. Katedralin hemen yanı başında meydanı tanımlayıcı diğer bir yapı birbirini kesen iki cam tonozuyla 1865 yılında inşa edilen tarihî alışveriş mekânı Vittorio Emanuelle II galerisidir. Bu iki yapı Milano’nun iki simgesi gibidir. Eski kent dokusunun korunmuşluğuna karşın, bu kent dokusunun dışını çevreleyerek genişleyen yeni dokunun evrensel tasarım dili, kentin kimliği bağlamında eleştiriler almaktadır. Buna karşın, eski dokunun planlı oluşumu, tutarlı gelişimi sonucunda ortaya çıkan bütünlük ve bu bütünlüğün sürdürülmesi neticesinde oluşan yapı stoğu güçlü kent imgesinin kent geneline ait olmasını sağlamaktadır.

NEDEN MİLANO? KENTSEL ALANLARDA GÜNÜMÜZ-GEÇMİŞ İLİŞKİSİ

Bir meydan, bir mimarlık şaheseri veya eserler grubu, çevresi ve tarihî mahalleleriyle bir bütündür. Bir şehrin en meşhur, büyük ve güzel binası veya anıtı tek başına, bütün bir medeniyet tarihini yansıtmaktan uzaktır.(7) Kent imgelenmesinde nirengi noktası olmuş özellikli yapıların beraberinde; bu yapıları öne çıkaran, farklılıklarını belirginleştiren, diğerleştiren bütüncül bir kent dokusunun varlığı da önemlidir. Bu kent dokusu hem plan düzleminde hem de düşey düzlemde özellikli yapılarla şekil-zemin ilişkisi içindedirler. Başarılı bir biçim, renk, tekrar birliği (unity) ile oluşmuş bu doku diğer simgesel yapılara zemin oluşturma rolü yüklenmekte ve kent imgelemesinde bu konut dokuları da önemli yer tutmaktadır. İtalya’da kentlerin çok köklü bir geçmişi bulunmaktadır. Orijinal Roma dokusunun çoğu eski İtalyan şehirlerinde hâlâ yaşadığı görülmektedir. Roma dokusunun tipik özelliğini oluşturan unsur, kasaba evi ya da diğer adıyla “domus”tur. Bu yapılar, ortaçağ döneminde kullanılan evlere yön veren ve sonraki bina uygulamalarını koşullandıran duvarla çevrelenmiş bir parsel üzerine kurulmuş yapı tipidir.

Çoğu İtalyan şehrinde olduğu gibi Milano’da da iki ana aşamalı bir gelişim süreci izlenmiştir. İlki ortaçağ periyodunda, kendiliğinden meydana gelen, var olan “domus” tipi yapıya tek-aileli yapı tipinin (sıra ev) eklenmesinden oluşmaktadır. İkinci olarak, 19. yüzyıl ortalarından 1930’a kadar olan süreçte ortaçağ şehirlerinde bulunan evlerin yeniden yapılandırılması ve biraraya getirilmesi sonucu oluşan planlı apartman tipi yapılara dayalıdır. Bu nedenle özgün yapılarının ve dokusunun gelişimini yansıtan yerel varyasyonlar, İtalya bütününde görülen bir tipolojik süreç meydana getirmiştir.(8)

MİLANO’NUN KENTSEL DOKUSUNU OLUŞTURAN TİPOLOJİK SÜREÇ

Başlangıçta bir odadan oluşan yapılara fonksiyonel olarak değişen ihtiyaçları karşılayabilmesi için bir oda daha eklenmiştir. Çevre duvarının en az bir tarafına bitişik yapılan ekin konumu, araziye ve yapıya uyumuna bağlıdır. Resim 3a’da görüldüğü gibi giriş normalde ön cepheye bakan çevre duvarındadır. İhtiyaçlar arttıkça, çevre duvarına dayalı ek binalar yapılmıştır. (Resim 3b) Şehirleşmenin yoğun olduğu dönemde, arsa genellikle uzunlamasına ya da enlemesine bölünmüş ve avlulu yapının özellikleri korunarak ölçeği küçültülüp, yapı sayısı ikiye çıkarılmıştır. (Resim 4) Eski şehrin cadde blokları bu avlulu yapıların birleştirilmesiyle oluşturulmuştur.

Ortaçağ şehirleri 19. yüzyılın başlarına kadar değişmemiştir. Ortaçağ döneminde artan nüfusun barınma ihtiyacını karşılamak için şehir merkezi etrafına yeni yapıların oluşturulması yerine tek aileli evlerin çok aileli binalara dönüştürülmesi uygulanmıştır.

Milano’da genel olarak uygulanan yöntem parselin geniş olması durumunda yapının avluya doğru genişletilerek ek merdiven yapılmasıdır. Daireler genellikle dışarıda bulunan merdiven sahanlıklarından girişi olan iki odadan oluşmuştur. (Resim 5) Daha kapsamlı müdahalede ise avlulu çok aileli binalar bitişik iki avlulu binanın birleştirilip yeniden inşası ile oluşturulmuştur. Bazı durumlarda iki avlu da korunurken diğerlerinde bunlar tek avlu olarak birleştirilmiştir. (Resim 6) Orijinal cepheler ya korunup ya da tamamen yeniden tasarlanmıştır.(9) 19. yüzyılın ikinci yarısındaki şehrin planlı gelişimi için tasarlanmış olan binalar eski şehirlerde bulunan binaların özelliklerini taşımaktadır. Bu amaca uygun olarak inşa edilmiş olan yapılar ortaçağ şehrinden gelen yapı türlerine dayalıdır.

Milano’daki gridal düzen, cadde bloklarının birleşme düzeni açısından kendine özgüdür. (Resim 7a) Bu farklılık, fonksiyonu ışık ve erişim sağlamak olan avlulu binaların birleştirilmesinden kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak, genellikle simetrik ve eksenel biçimde konumlandırılmış merdivenleri ile öne çıkan palazzo tipi bir plan oluşturulmaktadır. (Resim 7b-c) 1900 ile 1930 yılları arası planlı şehir genişlemesinde, Milano’daki konut alanları genellikle simetrik plana ve cephelere sahip binalar ile çevrelenen geniş avlulu mekânlar şeklinde tasarlanmıştır. Bu birimler merkezdeki avlu etrafına konumlandırılmış ve her bir katta iki ya da daha fazla merdiven ve sürekliliği olan merdiven sahanlığı bulunmaktadır.

Birçok İtalyan şehrinde olduğu gibi Milano’da da şehrin planlı gelişimi yüzyıllar öncesine dayanmaktadır. Antik Roma kent dokusu ve yapı taşı “domus” ortaçağ döneminde kullanılan binalara yön veren ve sonraki bina uygulamalarını koşullandıran altyapıyı sağlamıştır. Ortaçağda tek aileli evlere, sıra evlere dönüşen “domus” ortaçağın artan nüfusu için çok aileli binalara dönüşmüştür.(10) 19. yüzyılın ikinci yarısında bu evlerin yeniden yapılandırılması ve biraraya getirilmesi sonucu oluşan planlı apartman tipi yapılar oluşturulmuştur. Domus (avlulu klasik Roma evi) planındaki avlu karateristiği tipolojik süreçte korunarak günümüze kadar taşınmıştır. Eski kentteki apartmanların geneline hâkim bir tipolojik özellik olarak cephe kurgusuna da yansımıştır ve bu dokunun imgesinde önemli bir unsur olmaktadır.

KENT İMGELEMESİNDE CEPHE DÜZENİ

1930’lu yılların başı ve 19. yüzyılın ortaları arasında meydana gelen planlı şehir genişlemesi için tasarlanmış olan binalar eski şehirlerde bulunan binaların özelliklerini taşımaktadır. Bu yapılarda 16. ve 17. yüzyıllara ait plan ve cephe yapısı “palazzo” kopyalanmıştır. Cephelerde katlara göre belli bir hiyerarşik düzen sözkonusudur. Zemin kat, üç ya da dört normal kat ve son (çatı) katları aralarındaki ayırımı net bir şekilde ortaya koyacak doku, renk ve malzeme farklılıklarına sahiptir. Zemin kat genellikle kaba yonu taş dokusu veya bu dokuya benzer görünümle vurgulanmaktadır.(11) Sonraki 3-4 normal kat renk ve doku olarak bütünlük göstermektedir. Son kat pencere boyutlarının küçülmesi ve pencere boşlukları arası bezemelerin oluşturduğu yatay bütünlük, son katta bir bant oluşturarak diğer katlardan ayrılmaktadır. Pencere boşluklarının oranları, baskın düşey konumu (bazen Fransız balkonu olarak kullanımı) yatay ve düşey eksenlerde çok sıkı bir düzen içinde dizilimleri, boşlukların doluluklara oranı cephe kurgusunun baskın özellikleridir. Avlulu plan şemasının uzamı, tipolojik avlu / sokak bağlantısı ve apartman girişleri diğer cephe özellikleri ile birlikte tekrarlanmakta, hem kendi hem de kent dokusu içinde kuvvetli bir ritim oluşturmaktadır. (Resim 8)

AVLU VE BİNA GİRİŞLERİ

Avlulu plan şemasının en belirgin dışa vurumu, avluları sokağa açan ve binaların girişlerinin sağlandığı geçitler ve kapılarıdır. Bu geçitleri kontrol altına alan kapılar sokak silüetlerinde baskın bir tipolojik özellik olarak göze çarpmaktadır ve uzamsal sokak cephelerinde, tekrar unsuru ile ahengi ve bütünlüğü pekiştirici en baskın bileşenlerden olmaktadır. (Resim 8-9) Sokak (dış mekân) – geçit (iç mekân) – avlu (dış mekân) mekânsal dizinindeki ardışıklığın sokaktan algısı, lineer dış mekânı sınırlayan duvarlardaki bu sürpriz patlamalar, kenti deneyimleyen kullanıcılar üzerinde güçlü bir etki yaratmaktadır. (Resim 10) Cephelerde uygulanan tekrar, ritim, simetri gibi tasarımın en temel unsurları kent dokusunda etkileyici bir bütünlük meydana getirmektedir.(12) Kent dokularındaki bu çarpıcı bütünlük fiziki tasarlanmışlık / bitmişlik algısını artırmakta ve kentsel imgelemeyi pozitif yönde kuvvetlendirmektedir.

SONUÇ

Pozitif kent imgelemesinde, güçlü bir kentsel kimlik oluşumunda, bitmişlik ve bütünlük önemli unsurlardır. Belli başlı önemli binalar, anıtsal yapılar kent imgesine etki etmektedirler, fakat tek başlarına yarattıkları bu etki yeterli değildir. Kent bu anıtsal yapılar ve çevreleri ile birlikte bir bütün halinde imgelenmektedir. Bütünlüğün oluşması için bitmişlik gereklidir, gerek şarttır. Bütün parçalardan oluşur, bütünlük ise bu parçaların belli, kabul görmüş kurallar çerçevesinde uyum, denge ve ahenk ile biraraya gelmesiyle kurulur. Kent bağlamında, bu kurallı biraraya geliş, kentsel dokunun morfolojik alt yapısı ve bilinçli yaklaşım çerçevesinde gelişimi ile mümkün olmaktadır. Bu makalede ortaya konulduğu gibi, kentsel imge bağlamında, kentlerdeki kurallı ve bu kurallara dayalı planlı ve duyarlı gelişim önemlidir ve bütünlüğün vazgeçilmez alt yapısını hazırlamaktadır. Sağlam alt yapının üzerine kurgulanan tutarlı, bilinçli gelişim süreci spesifik tipolojik özellikler, kent imgesini güçlendirip etkileyici bir boyuta taşımaktadır.

KAYNAKLAR

Ahlström, K., 2011, “Darsena-An Urban Void Becomes Milan’s New Green District”, Royal School of Technologies, Tez Projesi, İsveç.

Bevlin, M. E., 1994, Design Through Discovery: An Introduction to Art and Design, Harcourt Brace & Company, Florida.

Ching, F. D. K., 1996, Mimarlık: Biçim, Mekân ve Düzen, YEM Yayın, İstanbul.

Corsini, M. G., 1997, “Residential Building Types in Italy Before 1930: The Significance of Local Typological Processes”, A Fourth International Seminar on Urban Form, 18-21 Temmuz 1997, Birmingham, İngiltere.

Cragoe, C. D., 2013, Binalar Nasıl Okunur? Resimli Bina Okuma Rehberi, YEM Yayın, İstanbul.

Çubuk, M., 1997, “Kentsel Tasarım Bir Gereklilik midir?”, 8. Kentsel Tasarım ve Uygulamalar Sempozyumu, 15-16 Mayıs 1997, İstanbul.

Ersoy, M., 2012, Kentsel Planlama Ansiklopedik Sözlük, Ninova Yayınları, İstanbul.

Kortan, E., 2003, “ Kentsel Tasarımın Gerekliliği”, Yapı, sayı:257, ss.39-42.

Lynch, K., 2010, Kent İmgesi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul.

Petruccioli, A., 1998, Typological Process and Desing Theory, AKPIA, Cambridge.

Suher, H., 1995, “Kent Kimliği Etkili Yasa Uygulamaları”, Mimari ve Kentsel Çevrede Kalite Arayışları Sempozyumu, 5-6-7 Haziran 1995, Taşkışla, İstanbul.

Şahinler, O., 1964, Merkezi İtalya’da Ortaçağ Şehirlerinin Meydanlarına ve Çevre Mahallelerine Ait Etüt, Güzel Sanatlar Akademisi Yayınları No:27, İstanbul.

NOTLAR

1. Suher, 1995.

2. Ching, 1996.

3. Çubuk, 1997.

4. Kortan, 2003.

5. Lynch, 2010.

6. Ersoy, 2012.

7. Şahinler, 1964.

8. Corsini, 1997.

9. Corsini, 1997, s.38.

10. Petruccioli, 1998.

11. Cragoe, 2013.

12. Bevlin, 1994.

Bu icerik 18178 defa görüntülenmiştir.