327
OCAK-ŞUBAT 2006
 
MİMARLIK'tan

İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY

MİMARLIK DÜNYASINDAN

DOSYA: Kentleri “Paylaşmak”?



KÜNYE
DOSYA: Kentleri “Paylaşmak”?

UIA 2005 İSTANBUL KONGRESİ

Özcan Altaban

Doç. Dr., ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

UIA 2005 İstanbul, 22. Dünya Mimarlık Kongresi’nin teması olarak seçilen “Kentler Mimarlık(LAR)ın Pazaryeri” ve “Kentleri Paylaşmak” kavramları son aylarda Türkiye’yi pazarlamakla övünen iktidar yetkililerinin politik sloganlarıyla paradoks oluşturmaya başladı. Bu defa “pazaryeri” ve “paylaşım” kavramları küresel sermayenin çıkarlarına uygun düşecek şekilde merkezdeki ve yerel politikacıların her şeyi pazarlama ya da pazarcı jargonlarına sanki altlık oluşturmakta. Bu politikanın eyleme dönüştürülmeye başlaması da son zamanların modası olan kentsel dönüşüm senaryolarıyla açıklanacaktır herhalde… MİMARLIK dergisinin kentler-planlama-politika konusunda başlattığı bu forum / soruşturmanın Mimarlık Kongresi sonrası İstanbul’daki gelişmelerle ilgisi kurularak tartışma ortamına açılması çok anlamlı bir girişim olmaktadır.

POLİTİKALAR VE KENTLER

1970’li yıllarda yaşanan büyük ekonomik krizlerden sonra dünya ve özellikle Batı dünyası önemli değişimlere sahne oldu. Sanayi toplumundan bilgi toplumuna, ulus devletten küresel dünyaya ve modernist düşünceden post-modernist akımlara geçiş ortaya çıktı.(1)

Türkiye de dünyadaki bu değişimlerden payını aldı ve 1980’lerde iktidara gelen hükümetler, bu yeni dünya düzenine uyum sağlamak üzere yeni liberal ekonomik politikaları ve araçlarını ardı ardına yürürlüğe koymakta gecikmediler. Dolayısı ile 1980’lerin başında Türkiye önemli bir dönüm noktasına geldi ve tamamen dışa açık bir gelişme politikası tüm ögeleriyle teşvik edilmeye başlandı. Devletin küçültülerek geri plana iletilmesi, her alandaki özelleştirmelerle özel sektör sermayesinin büyütülmesi öncelikli politikalar durumuna geldi.

1980’lerden bu yana sürdürülen yeni dünya düzenine uyum politikaları, 1995 ve 2001’de yaşanan ekonomik krizler, iktidarı paylaşan koalisyonlar ve dış dünya ilişkileriyle belirlenen ekonomik tedbir paketleri öne çıktıkça, Türkiye’nin yerleşme yapısında ve nüfusun mekânsal dağılımında da değişmeler oluşmaya başladı.(2) Kıyı kentlerinde nüfus yığılması hız kazandı. Doğu ve güneydoğuda cereyan eden olaylar, buna karşı devletin meşru mücadelesi ile birlikte kırdan kentlere göç hareketi, beraberinde yoksullaşmanın yaygınlaşmasının da etkisiyle nüfusun ülke mekânında ve kentlerdeki dağılımında önemli değişmeleri de getirdi. Ülke bütününe yansıyan bu hareketlilik, İstanbul’u, batı ve güneydeki kentleri yakından etkiledi. Özellikle İstanbul’da, ülke ekonomisinin dünya ile ilişkileri arttıkça, hızlı bir nüfus artışı süreci gelişti.

1982 ile 1987 yılları arasında tekrarlanan imar affı yasaları ve bunlara göre oluşan imar-islah planları (!) furyası sonucu büyük kentlerdeki gecekondu alanları küçük girişimci yap-satçı müteahhitlere teslim edildi. Kentler plansız aşırı yoğun yapılaşmaya terk edilerek, kamusal ortak alanları ya da sosyal ve teknik donatıları çok eksik, sağlıksız beton yığınları halinde, sözde kentsel dönüşüm mekânlarına dönüştürüldü. Bu arada büyük kentlerin dış ilişikleri arttıkça, örgütlü geliştiricilerin, konut kooperatiflerinin ve devletin toplu konut sunum biçimleri de değişti. Toplu konutlar yanında, toplu iş yerleri (sanayi ve ticaret bölgeleri), büyük alışveriş merkezleri (süper, hyper marketler, plazalar) kent içindeki büyük parsellerde ve kent dışındaki geniş alanlarda yer seçtiler ve kentlerin dışta büyüme eğilimleri de gerçekleşmeye başladı. Ancak bu gelişmelerin önemli bir kısmı üst ölçekli bütüncül bir plana bağlı olmadan üretilen mevzii plan ve mimari projelerle veya hiçbir plan olmadan gerçekleştirildi. İstanbul’da olduğu gibi, içme suyu havzalarında, otoyol-çevre yolu kavşaklarında, orman içi alanlarda kaçak yapılaşmalar af beklentilerine sığınılarak, bu defa yoksul gecekonducular tarafından değil, spekülatörler, politikacılar ve yandaşlarınca oluşturuldu.

İSTANBUL’DAKİ GELİŞMELER

İşte özellikle büyük kentlerde değişen büyüme, yayılma eğilimleriyle birlikte kent merkezlerindeki bazı işlevlerin dışa kaçması ivme kazandı; eski kent merkezlerinde erozyon ve çöküntüler başladı. Bu süreci en hızlı yaşayan kent İstanbul olmuş, eski merkezler yeni sektörel işlevleri barındıramamış ve Mecidiyeköy-Maslak güzergahında gökdelen ofis-iş merkezi kuleleriyle simgeleşen yeni bir merkez ortaya çıkmıştır. Bu yeni finans ve iş merkezinin konumu itibariyle iki Boğaz Köprüsü arasında ve özellikle Anadolu yakasından kolay ulaşılabilir olması ve her iki yakadaki çevre yollarıyla ilişkisi nedeniyle planlama açısından da savunulabilir.(3) Ancak, bölgesine aşırı yoğun ve yüksek kule yapılarla yüklenen yol kenarı bir merkezin, mevcut sınırlı bir alt yapı üzerinde, programsız bir şekilde yapımına ısrarla devam edilmesi, bu merkezin sıralandığı ulaşım akslarını ve hemen arkasındaki alanları, çok yoğun bir trafik yığılması sonucu adeta felç etmiştir. Toplu taşıma (metro vb.) önlemleri düşünülse (ve gerçekleşse) dahi İstanbul için çok önem kazanan bu bölgede, büyük ölçekli ve pahalı operasyonlar bir plana göre yapılmadıkça giderek artan sorunların çözülmesi dee beklenmemelidir.

İstanbul’da çok dinamik bir süreçte devam eden ve tüm kamuoyunca izlenebilen bu plansız büyüme, dönüşme ve (rastgele) uzak çevreye yayılma hareketinde artık “modernist bir meşruiyet” aramak sözkonusu olmaktan çıkmıştır.(4) Bu türden yeni büyüme biçiminde planlamaya hiçbir referans yapılmamakta, bunun yerine toplumsal çıkarlara karşı bir emrivakiler (oldu-bittiler) düzeni, sermaye ve politik gücü elinde tutan aktörler tarafından sahnelenmektedir. Yerli veya yabancı ortaklı bu güçlü aktörler ya bir şekilde kapattıkları arsalarında ya da kamu idarelerince ikram edilen çok değerli arsalar üzerinde spekülatif rantlarını en üst seviyeye çıkaracak yapılaşmayı gerçekleştirebilmek için her türlü politik desteği kolaylıkla bulabilmektedir. Hatta yurtdışından gelecek gayrimenkul yatırımlarına merkezî yönetimin aşırı iştahı ve desteği öylesine artmıştır ki, örneğin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bile son aylarda arka arkaya gündeme oturan Galata Port, Haydarpaşa, Dubai Kuleleri (ve Göztepe Parkı’na camii) projelerinden önceden haberi olmadığı gazetelerde yer almıştır. Belediye başkanlarının seçimle geldikleri kendi kentlerinde yasal yetkilerini dahi kullanmak bir yana, iktidarın başındakiler kentlerin kamu malı arsalarını, ülkenin değerli kaynaklarını, toplumun birikimleriyle yapılmış kamu işletmelerini –babalar gibi(!)- pazarlama yarışına girmişlerdir.

KENTLERİN PLANLANMASI – STRATEJİK PLANLAMA

Böylesine karmaşık hale gelmiş aşırı düzeyde politize olmuş ve spekülasyonlara açık bir piyasa ortamında, artık çok eskimiş imarcı anlayış ile kentleri denetleme olanağı var mıdır? Türkiye kentlerinin 1930’lardan bu yana geçirdiği imar deneyimi, merkezî yönetimin egemen olduğu 1956-1985 dönemi, 1985-2005 arasında çıkarılan yeni imar ve yönetim yasalarıyla yetkileri büyük ölçüde arttırılan belediyelerin sergilediği politikalar ve proje uygulamaları, islah-imarlı alanlarda gerçekleşen çok niteliksiz yoğun yapılı çevreler, özellikle büyük kentlerde mevzii planlar ve plansız mimari projelerle ortaya çıkan durum göstermektedir ki, Türkiye kentlerini artık eski planlama ve imar yaklaşımlarıyla, çok farklılaşan kentsel büyüme ve dönüşümleri denetleme, izleme, müdahale etme olanakları kalmamıştır.

Artık Türkiye kentlerinin, kentli toplumun tüm katmanlarına açık, katılımcı, müzakereye elverişli fakat şeffaf karar süreçlerini içeren stratejik planlarla yönlendirilmesi, böyle bir planlama sürecinde yerel yönetimlerin yeniden örgütlenerek misyonunun belirlenmesi, kente ilişkin günümüze ve geleceğe ait vizyonlarının topluma açık ve güvenilir bir ortamda oluşturulması ve tartışılması kaçınılmaz olmuştur.(5)

Avrupa’nın pek çok ülkesinde şehirler, kent bölgeleri ve bölgeler için strateji üretme çalışması bulunmaktadır. Bu çabalar mekânsal planlamayı arazi kullanımı esaslı planlamadan stratejik tipte bir planlamaya yönlendirmeyi amaçlamaktadır. Bu çalışmalar çoğunlukla gelişmekte olan yeni yönetişim yapıları içinde yeni kurumsal alanlar açmaya yöneliktir. Doğaldır ki, bu gelişmelerde her ülkede motivasyonlar çeşitlilik göstermektedir. Arazi kullanım yaklaşımında geçerli mekânsal mantığın çok daha boyutlandırılmış ve bütünleşik şekilde eklemlenmesi amaçları önem kazanmaktadır.

İşte yeni gelişen bu stratejik planlama yaklaşımı çerçevesinde kaynakların ve değerlerin daha iyi korunması, eyleme yönelik ve daha açık uçlu bir yönetişim modelinin kurulması, sürdürülebilirlik, sosyo-ekonomik canlanma, yaşam kalitesinin yükseltilmesi ve altyapı yatırımlarının ekonomik ve etkin kullanılması gibi hedefler tartışılmaktadır.

Stratejik planlama konusunda Avrupa’da yürütülen çok boyutlu incelemelerin sonucu olarak stratejik planlama nedir ve ne olmalıdır sorusuna şu cevaplar verilmektedir:(6)

1. Stratejik planlama sosyo-mekânsal niteliktedir.

2. Stratejik planlama kamu yönetimince yönlendirilir ve yönetilir.

3. Kamu liderliğindeki planlama sürecinde vizyon, eylemler, uygulama araçları üretilir ve bunların şekillendireceği bir mekân oluşturulması istenir ve sürecin her aşaması denetlenir.

4. Stratejik planlama çevreye (çevrenin güçlü ve zayıf yanlarına) fırsatlar ve tehditler bağlamında yaklaşır.

5. Bu planlama dıştan gelen baskılara, eğilimlere ve kaynaklara eleştirel olarak ve dikkatle bakar.

6. Stratejik planlama bu süreçte rol alan tüm tarafları, kamu ve özel ve sivil paydaşları tanımlar ve katılıma açıktır.

7. Stratejik planlama yeni süreçler tasarlamaktır; böylece yeni gelişme ve yapılaşma için örgütlenmeleri, koordinasyon ve anlaşmaları düşünür.

8. Planlama süreci içinde çok boyutlu ve taraflı bir yönetişim modelini dikkate alır, realistik ve uzun erimli bir vizyon, perspektif ve farklı sektörler düzeyinde stratejiler geliştirir. Vizyon geliştirmede toplumdaki (ve kentlerdeki) güç yapılarını, belirsizlikleri, toplumda benimsenen ve piyasada yarışan değerleri dikkate alır; plan tipleri ve strüktürleri, içerikleri, imajları ve karar çerçevelerini tasarlar. Böylesine (zorlu) bir süreç sonucunda mekânsal değişimi (ve dönüşümleri) etkilemeyi amaçlar.

Sonuç olarak stratejik planlama kısa ve uzun vadede kararlar, eylemler, uygulamalar, izleme ve denetim, geri besleme ve revizyon aşamaları için odaklaşmaları (ve sürekliliği) gerektirmektedir.

SONUÇ YERİNE BAZI GÖRÜŞLER

Türkiye’de de bir süredir kamu yönetimi, meslek Odaları ve üniversitelerde stratejik planlama tartışılmaktadır. Hatta yeni çıkarılan Belediye, Büyükşehir Belediyesi ve İl Özel İdareleri yasalarında yöneticilerin ve karar organlarının görevleri arasında stratejik plan yapma, bu plana göre kentleri yönetme yükümlülüğünden bahsedilmektedir. Yasalarda öngörülen bu gelişmeler olumlu sayılmalıdır. Stratejik planlamanın önemsenmesi de doğrudur; fakat bu yaklaşımın oldukça yüklü işlemler ve ciddi kamusal örgütlenme gerektirdiğini ve planlama kurumunca istenilmeyen politik müdahalelere (daha) açık olduğunu da unutmamalıyız. Stratejik planlamanın bilinçli kullanılabilmesi için, uzmanlığa gerçekten önem veren süreçleri dikkate alan ve geniş açılı vizyonlar tanımlayan (saygın) bir kurumlaşmaya gerek vardır.(7)

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na bağlı olarak İstanbul Metropoliten Planlama ve Kentsel Tasarım Merkezi’nin kurulması olumlu bir gelişme sayılmalıdır. Ancak son aylarda İstanbul için tartışılan ve bir kısmı kararlaştırılan çok önemli projelerin, bu yeni kurulan ve çok sayıda uzmanın çalıştığı planlama bürosu ile nasıl bir ilişki (!) içinde ortaya atıldığı henüz belirsizliğini korumaktadır. Bu konuda planlama görevini yüklenen değerli meslektaşlarımızın gerekli açıklamayı yapmalarını beklemek hakkımızdır.

Türkiye kentlerinde ve özellikle İstanbul’da son dönemde yaşanan gelişmeler (!) dikkate alındığında, planlamanın yeniden saygın bir kurumsal yapıya dönüşmesi herhalde meslek çevresinde ve üniversiteler tarafından desteklenecektir.

NOTLAR

1. Tekeli, 2005.

2. Tekeli, 2005.

3. Güvenç, 2005.

4. Tekeli, 2005

5. Tekeli, 2005.

6. Albrechts, 2004.

7. Duyguluer, 2003.

KAYNAKLAR

Tekeli, İlhan, 2005, “Kent Tarihi Yazımı Konusunda Yeni Bir Paradigma Önerisi”, Cumhuriyetin Ankarası (Özcan Altaban’a Armağan), ODTÜ Yayıncılık, Ankara, baskıda.

Güvenç, Murat, Ekim 2004, CNN Televizyon kanalının “Söz Sizde” programındaki (Ekim ayı) konuşmalar.

Albrechts, Louis, 2004, “Stratejic (spatial) Planning Re-examined”, Environment and Planning B: Planning Design, Vol: 31, pp. 743-758.

Duyguluer, Feridun, 2003, “Yasalar Değişirken Şehir Planama ve Kurumlar”, Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu–Şehircilikte Reform Bildirisi.

Bu icerik 1299 defa görüntülenmiştir.